1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. 'Zirve amaç değil, sadece tırmanmak için bir araç'
'Zirve amaç değil, sadece tırmanmak için bir araç'

'Zirve amaç değil, sadece tırmanmak için bir araç'

Gasherbrum II Zirvesi, bize göre dağcılığın bir spordan ziyade, hayat tarzı olduğunun ve bu yönüyle bütün sporlardan farklı olduğunun bir göstergesi. Tunç Fındık'la Gasherbrum II zirve yolculuğunda yaşadıklarını konuştuk.

A+A-

14 x 8000 gibi büyük bir projeyi başarmak için oldukça fazla yol kat eden Tunç Fındık, aslında çıktığı bu zirvelerin tırmanma tutkusunu gerçekleştirmek için kendisine bir araç olduğunu söylüyor. Bu söyledikleri asla yaptığı işi ya da tırmandığı bu ulu dağları küçümsemek için değil. Ona göre; dünya üzerinde sadece sekiz binlikler değil, tırmanacak bir sürü dağ var. Bu söyledikleri aslında Gasherbrum II Zirvesi dönüşü bize göre dağcılığın bir spordan ziyade, hayat tarzı olduğunun ve bu yönüyle bütün sporlardan farklı olduğunun bir göstergesi. Tunç Fındık’la geçtiğimiz sayılarda bir röportaj daha gerçekleştirmiştik. Bu röportajımızda ise hem geçen sayıya sığdıramadıklarımızı, hem de Gasherbrum II zirve yolculuğunda yaşadıklarını konuştuk.

En son tamamladığınız Gasherbrum II zirve tırmanışı sizin için nasıl geçti?

Ben aslında bu sene iki tane dağa tırmanmayı planlıyordum Gasherbrum I ve II fakat Gasherbrum I’e vaktim yetmedi. Gasherbrum II dünya üzerindeki en yüksek 13. dağ, aynı zamanda benim için önemi 14x8000 projesinin 10. Dağı olması. Karakurum Dağlık Silsilesi’nde yer alan bir dağ Gasherbrum II, Urducada “Parlayan Duvar” anlamına geliyor. Tırmanış iki ay sürdü, bu süre içinde birçok zorluklarla mücadele ettik. Karakurum Bölgesi tırmanış yapmak için her zaman zor bir coğrafya. Özellikle dağlara ulaşım çok zor ve uzak bir coğrafya olması da her zaman sıkıntı yaratıyor. Geçen sene benim şanslı bir şekilde sağ salim döndüğüm Nanga Parbat olayından sonra Pakistan Hükümeti kanun kural işlerini de çok sıkı tutuyor.

Zirve tırmanışınız sizi zorladı mı, nasıl geçti?

Kolay sekiz binlik tırmanış diye bir şey yok. Kolaydı demek yanlış olur ama teknik olarak diğer dağlara göre daha kolaydı. Gasherbrum II kar yağışı olduğu zaman ve kötü hava koşullarında çığ tehlikesi içeren bir dağ. Objektif olarak zor bir tırmanıştı diyebiliriz. Her yönüyle güzel bir dağdı Gasherbrum II.

14x8000 projesi ne zaman tekrardan start alacak?

Aslında bu projede zamanla kısıtlıyım. Sonuçta sekiz binin üzerindeki dağlara canınızın istediği zaman çıkamıyorsunuz. Nepal’deki dağlara ilkbahar ve sonbaharda, Karakurum’daki dağlara ise yazın çıkılabiliyor. Sponsor durumuna da bağlı olmakla beraber, gönlüm önümüzdeki sene iki dağa tırmanmaktan yana ama şu an için bir şey söyleyemiyorum. 2012 yılında düşen çığlar sebebiyle yarıda kestiğim dünyadaki en yüksek 10. dağ olan Annapurna ve daha sonra da Nanga Parbat’la 14x8000 projesine devam etmek istiyorum. Nanga Parbat, kalan dağlardan beni en çok heyecanlandıranı.

Türkiye’deki günleriniz nasıl geçiyor?

Benim hayatım sekiz binlik dağlardan ibaret değil. Benim gerçek hayatım burada İstanbul’da. Benim hakkımda yanlış bir algı var: Yüksek irtifa dağcısı diye. Ben aslında kaya tırmanışçısı ve alpinistim. Kitap yazıyorum, yurt içindeki tırmanışlara katılıyorum, yeni rotalar açıyorum, tırmanış planları yapıyorum, çektiğim görüntülerle uğraşıyorum. Özellikle “İrtifa 8 bin-Yüksek Macera” kitabımla uğraşıyorum çoğunlukla şu aralar.

Alpinizm ne demek oluyor tam olarak?

Alpinizm dağcılığın kelime anlamıdır. Dağcılık ilk olarak 1800’lü yılların başında Alp Dağları’nda doğmuştur. Mont Blanc’ın ilk tırmanışı dağcılık için bir milat olmuştur diyebiliriz. Alpinizmin birçok kolu vardır; kaya tırmanışı, buz tırmanışı, mix tırmanış gibi.

Dağcılığın ilk yıllarından bu günlere gelirken sizce ticarileşme dağcılığa zarar veriyor mu?

Dağcılık dağlarda çobanlık yapmak, kristal aramak gibi dağ içeren aktivitelerin dışında tamamen sportif amaçlı olarak ilk olarak Mont Blanc tırmanışıyla başladığını söyledim. O günden bu güne dağcılık sporunun zirve yaptığı dönemler olmuştur. Özellikle 1800’lü yılların sonu 1900’lü yılların başı için dağcılığın altın çağı yakıştırması yapılır. Bu dönemde Avrupa’daki bütün zirvelere tırmanışlar gerçekleştirilince dağcılar gözünü dünyanın farklı köşelerindeki daha yüksek dağlara gözlerini dikerler. Özellikle 50’li yıllarda sekiz binin üzerindeki dağlar nasyonalist propaganda amaçlı kullanılır. Everest’e İngilizler, Nanga Parbat’a Almanlar, K2’ye İtalyanlar ilk tırmanışı gerçekleştirir. Bütün bu süreç dağcılığın bütün dünyaca popülerleşmesini doğal olarak beraberinde getirir. Artık keşif amaçlı tırmanışların yerini sportif amaçlı daha teknik tırmanışlar alır. Dağcılığın bu şekilde popülerleşmesi tabii ki bir talebi de beraberinde doğurur, talep de arzı tetikler. Tabii 80’li yılların sonunda özellikle ticari ekspedisyonların artması, dağcılık etiğini ve bazı ilkeleri yok sayan insanların da tırmanışlara katılması durumu oldu. Her işte olduğu gibi globelleşme dağcılık sporunu da etkiledi, bundan kaçış yok.

Peki, dağların kirlenmesini ve küresel ısınmayı nasıl görüyorsunuz?

İnsanın gittiği her yer kaçınılmaz olarak kirlenir ve değişir. Bu farklılaşmanın da geri dönüşü olmaz, bunun ve sonuçta yüksek dağlarda bundan nasibini alıyor. Ben kendi adıma düşeni yaparım, ama orada donmuş bir cesedi ya da çadırı toplayamazsınız. Onu o zamankiler yapacaklardı. Sonuçta dağın ortamı farklıdır, çoğu zaman canınızın derdi her şeyden önce gelir. Küresel ısınma konusu da bence bir döngüdür. Yurt içindeki bazı yerlerde bu erimleri gözlemleyebiliyorum. Bu buzullar eriyecek belki ama bin sene sonra yeni bir buzul çağı gelecek. Bunu bizden çok devletlerin ve büyük şirketlerin düşünmesi gerekir.

Dağcılıkta etik değerlerin zayıfladığına katılıyor musunuz?

Dağcılık çok şahsi bir spordur ve başkası benim ne yaptığımı sorgulayacak diye dağa gidiyorsan, zaten bu tırmanışın hiçbir manası yok. Dağcılık gerçek anlamda bir hamallık ve yıpranma işidir. Dağda olmak çoğu insana zevk vermez, sonuçta meşakkatli bir iştir. Sen orada olmaktan ruhani olarak bir keyif alıyorsan ve orada olmak seni mutlu ediyorsa dağcılığı seversin. Şu anda dünyanın pek çok yerinde binlerce insan dağlara tırmanıyor. Bunların içinde tabii ki etik değerleri ve bazı adetleri çiğneyecek insanlar bulunacaktır. Bunlar suç değil sonuç olarak. Etik davranış farklılıkları diyebiliriz, bunları şu şöyle yaptı bu böyle yaptı diye yargılamak çok da doğru değil.

Teknolojik gelişmelerle beraber sizce tırmanışların zorluğu anlamını yitirebilir mi?

Kesinlikle hayır… Dağcılık zirveye çıktım bayrağı diktim olayı değildir. Dağcılık demek; tırmanış demek, yani tırmanmaktan zevk almak demektir. Sadece zirve avcılığı değildir dağcılık. Ben Everest’e iki kere çıktım dağcılığı bırakacak mıyım şimdi? Yapılan işin kendisi ve kalitesi önemlidir, zirve önemlidir ama dağcılık sadece zirve değildir.

Uzun süre o dağlık coğrafyalarda kaldıktan sonra şehir hayatı size nasıl geliyor?

Dünya benim için sadece o dağlardan ibaret değildir. Burada da bir hayatım var ve geriye dönüp başka şeylerle uğraşmaktan da zevk duyuyorum. Geri döndüğümde kesinlikle medeniyete düşmanlık gibi bir duygu hissetmiyorum. Sonuçta benim hayatım burada geçiyor. Ben Ankara’da doğdum, şimdi İstanbul’da yaşıyorum. Burada arkadaşlarım var, kitabımı burada yazıyorum, eşimle yemeğe gidiyorum. Dağ benim en büyük zevklerimden ama ben dağlı değilim.

14x8000 projesi sizin için ne ifade ediyor?

Bu proje benim için o kadar da önemli değil, illa tamamlayacağım bu projeyi diye bir durumda yok. Dağcılık benim için bir hayat tarzı, kendim istediğim için bu projeyi devam ettiriyorum. Yarın canım isterse bırakıp, bedminton oynayabilirim. Bu projeyi tamamlarsam, dünya üzerinde pek çok başka dağ var, sekiz binlik dağların zirvesine çıktıktan sonra başka bir rotadan çıkmayı tekrardan düşünmüyorum bu yüzden. Tırmanma sadece sekiz binlikten ibaret değil. Ben kaya tırmanmayı, extreme tırmanmayı seviyorum. Yurt içinde, yurt dışında pek çok yeni rota keşfediyoruz bunlara tırmanıyoruz. Yüksek dağlara imkan buldukça gidiyorum. Bunun benim için bir ödülü mükafatı da yok. Bu projeyi tamamlayan bir İtalyan arkadaşım var 14x8000’i bitiren. “Ne oldu?” dedim bitirdikten sonra. “Ne olacak yaşadığıma şükrediyorum” dedi. Bu zevk almazsan yapılacak bir iş değil.

Nedir peki size bu işi sevdiren?

Bu iş sayesinde çok iyi arkadaşlar kazandım. Güzel şeyler yapıyoruz sonuçta, hayattan zevk alıp yaşamı bir bütün olarak daha net algılamayı öğreniyorsun. Din, dil, ırk bunların hiçbir önemi kalmıyor tırmanıyorken. Diğer insanlar gibi olmuyor hayatın daha şiddetli yaşıyorsun varlığının her saniyesini.

Birçok kültürde dağ zorluk ve aşılmazlık ifade ederken sizin için dağlar eğlence anlamına geliyor

Dağlık bir bölgede yaşıyorsan, dağ gündelik hayatı zorlaştıran bir şeydir. Odun kesip sırtında köyüne götürecek bir insansan, dağ senin için büyük derttir. Bizse buralara sportif amaçla çıkıyoruz. Bizim için ne kadar ulaşılmaz, ne kadar zorsa, o kadar zevklidir oraya tırmanmak. Yaşamını dağlık arazide bu zor coğrafyalarda geçiren insanlar için dağ bir imkansızlık olarak görünür.

Gittiğiniz dağlık bölgelerde yaşayan halklardan sizi kültürüyle etkileyen oldu mu?

Hepsi birbirinden ilginç kültüre sahip halklar. Pakistan’daki Baltiler, Nepal halkları… Ama bunların arasında Nepal halkı gerçekten çok barışçı ve diğer kültürlere göre insancıl olmasıyla bana daha yakın geliyor. Hala o yüzden Nepal’deki birçok değişikliğe karşın, Nepal gitmekten en zevk aldığım yerlerden biri.

Bir dağı ilk çıkan olmak dağcı için ne kadar önemlidir?

Dağcılık kişisel bir keşiftir, çok şahsi bir olaydır. Bir dağı ilk çıkan dağcı olmak dağcı için önemlidir. Sonuçta şahsi bir keyif heyecanı verir. Ben de daha önce kazma değmemiş birçok yere tırmandım. Buradaki temel dürtü şahsi keyif heyecanıdır. Bu dünyanın öbür ucundaki bir kaya duvarı da, Antarktika’daki bir buz duvarı da olabilir.

Yakın zamanda Türkiye dağcılığı için önemli bir isim olan Emrah Özbay’ı kaybettik neler söylemek istersiniz?

Emrah çok iyi bir tırmanış arkadaşıydı ve yapacağı çok şey vardı. Hepimiz kaybettiğimize çok üzüldük, çok değerli ve renkli bir insandı. Büyük bir kayıp bizim için.

Son olarak Türkiye’de dağcılığın yeteri kadar popüler olamamasını neye bağlıyorsunuz?

Bizim ülkemizde dağcılığa bence gereksinim duyulmuyor. Çünkü hayattan zevk almak ve hobi gibi faaliyetler çok sınırlı şeylerle kısıtlanmış durumda. İnsanlar, iyi bir hayat yaşıyorum dediği zaman bundan ne kastediyor: Evim var, arabam var, hafta sonu tatil yapıp, televizyon izliyorum, gidiyorum bir bruncha göbeğim şişene kadar yemek yiyorum, mutluluk tanımı bu bizim insanımızın…

 

 

Kemal Can Kayar

 

 

 

virahaber.com

Bu haber toplam 1909 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.