Yılın ilk palamudu
Balık avı yasağının kalktığı dakikalarda İstanbullu balıkçılarla denize açılıp ‘vira bismillah’ dedik. İÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bayram Öztürk’ün rehberliği, Rumelifeneri’nin atadan balıkçısı Mustafa Reis’in kaptanlığında 13 metrelik Dalyancı teknesiyle
İstanbul’a 40 kilometre uzaklıktaki Poyrazköy’e vardıktan sonra balıkçı teknesi Dalyancı’ya binip denize açıldığımızda saatler 31 Ağustos gecesi 23.50’yi gösteriyordu. Balık avı yasağının bitimine sadece 10 dakika vardı. Bayram yerine dönmüş, ışıl ışıl teknelerin demirlediği Poyrazköy limanını geride bırakırken çok umutluyduk.
İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bayram Öztürk, üçü reis altı kaptan, bir tayfa, fotoğrafçı arkadaşım Emre Yunusoğlu ile toplam dokuz kişiydik teknede. Önce kıyıda küçük turlar atıp yasak dakikalarının geçmesini bekledik. Bulutsuz gecede, yıldızların altında Karadeniz’in ağzına doğru yol alırken tatlı tatlı esen rüzgâr için Öztürk; “Lodos bu, arkasında yağmur var” dedi.
Hoca, “Neden 1 Eylül” sorumuza, “Balıkların yumurtlaması bitti, şimdi Karadeniz’den Ege’ye dönüyorlar. Mart-nisan aylarında Karadeniz’e geçiyor, mayısta da yasak başlıyor. Çünkü balık yumurtlamaya gidiyor. Biyolojik tarih bu; tüm Akdeniz’e özel” yanıtını veriyor.
Mustafa Kaptan dümende “Heeey” diye bağırıyor, saat geceyarısı. Sanki yılbaşı heyecanı var teknede. Yüzlerdeki sevinci gece karanlığında bile seçmek mümkün, bir tek havai fişek eksik aylardır beklenen bu an için. Tekne, İstanbul Boğaz’ının Karadeniz çıkışına doğru dümen kırarken, Mustafa Kaptan el fenerini sağlı sollu denize tutuyor, balık sürülerinin kanatlarından yansıyan ışıltıların peşine düşüyor, ağları atacak en uygun noktayı arıyor.
Bir yandan da Bayram Öztürk ile sohbet ediyoruz. Teknelerin neden kıyıya yakın seyrettiğini anlatıyor: “Palamut ve lüfer, istavriti kıyıya sıkıştırır. Bu sebeple kıyıdan başlanır ava. Hava sertleştikçe, kasım ayı gibi bu sefer balık kanalı takip eder. Açık denizde 50 metrenin altı su sıcaktır, Akdeniz’in suyudur bu. Balık bu kanalı takip ederek Karadeniz’e kaçar. Hem az enerji harcar hem de saatte 5-7 mil hızla yüzerek balıkçılara yakalanmaktan kurtulur. Buna ‘kanal stratejisi’ deriz. Kanal stratejisiyle balıklar Karadeniz’de yumurtlar ve Marmara üzerinden Akdeniz’e döner.”
İLK PALAMUT İLK ZİYAFET
Derken motor stop ediliyor. Rumelifeneri’nin ışıkları uzansanız tutacak kadar yakın. Boğaz’a girmek için sıra bekleyen dev tankerlerin ölü ışıkları kıpırdıyor uzakta. Ve tayfa, “vira bismillah” nidasıyla ağları denize salıyor kıç taraftan. Emre hepimizden heyecanlı, her anı fotoğraflama çabasında. Bayram Hoca ‘korsan içkisi’ tabir edilen bir rom şişesini çıkarıyor çantasından, “İngiliz denizcilerin tayınıydı bu içki” diyor. Heyecanı bastırıp içlerini ısıtmak için kağıttan kadehler yeni sezona kalkıyor.
Yaklaşık 300 metrelik ağ, ucundaki ışıklı şamandırayı 360 derece döndürene dek denize salınıp yayıldıktan sonra demir alıyor gemi. İşte o an geliyor: Saatimiz 01.00’i gösteriyor ağlar ağır ve dikkatli çekilmeye başlanıyor. Yüzlerde heyecan, biraz da endişe var: Geçmiş yıllardan daha iyi bir sezon beklentisinin yansıması bu. Ağın ucunda ilk palamut çırpınmaya başladığında, herkes aynı anda “heeey” diye bağırıyor, görülmeye değer bir mutluluk.
Ardından diğer palamutlar sökün ediyor. Yaklaşık iki düzine palamut teknenin güvertesinde çırpınırken Dursun Reis, “Allah bereket versin” diyor. Mustafa Kaptan, dev bıçağını eline alıp usta bir hareketle palamutların filetosunu çıkarıyor. Taze kan deniz suyuna karışıyor. Yine deniz suyunda kanlarından temizlenen palamutlar kendilerini bir anda dev tencerenin dibinde pişerken buluyor. Güvertede balık kasalarından salaş bir sofra kuruluyor, ekmek somunları parçalanıyor. Nar gibi kızarmış balığa hücum ediyor tayfa. İlk palamut, ilk ziyafet... Bayram Hoca her ne kadar “Daha yağlanmadı, lezzeti az olur” dese de lezzet muhteşem.
20 SANTİM BALIĞIN FİYATINI YÜKSELTİR
Karınlar doyuyor, Mustafa dümende yine elde fener yeni balık sürülerinin peşine düşerken ben Bayram Hoca’ya lüferde yasağın 14 santimden, 20 santime çıkarılmasını soruyorum: “1999’a kadar zaten öyleydi, şimdi bir yanlıştan dönüldü. Ağlara gelen 20 santimden küçük balığın ölmeden, zamanında denize atılması lazım. Binlerce balık güverteye geldiği zaman bu zor tabii. Gözleri daha geniş yeni ağlara ihtiyaç var. İstavrit ağına çinekop da takılıyor. Bu da yeni masraf demek balıkçıya. Tabii balık fiyatlarına yansıyacak. Ama bunu yapmaya mecburuz, yoksa 10 yıla balık kalmayacak denizlerimizde. Balık, rahatsız edilmediği ortamda yumurtasını bırakır. Büyük badireler atlatarak, binlerce balıkçının engelini aşıp geliyor buraya. Ancak, Türkiye balıkçılığının yüzde 70’inin yapıldığı Karadeniz’de tek bir koruma alanı bile yok.”
Prof. Öztürk, 20 santimin denetimi konusundaysa, “Balıkçı balığı suya bırakamaz, patates gibi bir kamyonu yükleyip Sivas’a gönderemez, balıkhaneye getirecek. Burada da uzmanlar var. Bazı denetimleri sahil güvenlik, teknelerde yapıyor. Aslında balıkçı bilinçli olsa denetime ihtiyaç yok, o balığı kendi tutuyor” diyor. Dursun Reis söze giriyor: “Madrabaz dediğimiz balıkçılar, kasa kasa balığı daha balıkhaneye gitmeden limanda restoranlara satıyorlar.” Bayram Hoca, “Onları da belediyeler denetleyecek” diyor.
ROBERT KOLEJ KAÇKINI ORKİNOS AVCISI
Ekber Menekşe (52), Robert Koleji’ni ata mesleği için terk etmiş. Dursun Reis’in, “Çocuğun okuyup okumayacağını ilkokulda anlarız. Denize kaçarsa balıkçı olur, yok kitaba dalarsa o zaman masraf var” sözlerini hatırlıyoruz. Her yıl Akdeniz’de büyük teknelerle orkinos avına çıkan Menekşe anlatıyor: “Karadenizliyiz, bir buçuk asırdır Rumeli Fenerliyiz. Babam 95 yaşında, burada doğdu. Biz balıkçılığı Rumlardan öğrendik, Karadeniz milleti de bizden öğrendi. 53 dalyan vardı bir zamanlar Boğaz’da. Babam Merter semtine adını veren Ahmet Merter’den almış bu dalyanı. 70 yıldır işletiyoruz.”
BALIKÇI DEĞİL TEZGAHÇI KAZANIYOR
Mustafa Kılınç da 10 metre altı ve üstü D, C, A plakalarıyla tekne boylarına göre belirlenen av şekillerine uyulmadığından yakınıyor: “Gırgırın hem trol hem uzatma yapmaması lazım. Balıkçı tabiriyle uzatmanın beş boy olması lazımken, 10-12 boy uzatma atıyorlar. Ağın derinliği 80 kulaç olmalı. Havalar soğudu mu balık derine kaçıyor, 120-140 kulaç yapıyorsun, yasal sınırı aşıyorsun. Tekne boyuna göre kota getirilmesi lazım. Bu şartlarda balıkçı para kazanmıyor, tezgâhta balık satan kazanıyor. Biz bir kasa hamsiyi 10 liraya satıyoruz, o tezgâhta kilosu 5 liradan 2 kilo satıp bir kasanın parasını çıkarıyor.”
Ali Dağlar - Hürriyet Pazar
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.