1. HABERLER

  2. Yer bağlama sıkıntısı amatör denizciliğin gelişmesine büyük engel
Yer bağlama sıkıntısı amatör denizciliğin gelişmesine büyük engel

Yer bağlama sıkıntısı amatör denizciliğin gelişmesine büyük engel

Deniz turizmi denince akla ilk gelen isimlerden olan Faruk Okuyucu ile ülkemizdeki deniz turizminin bugün geldiği noktayı, aldığımız yolu konuştuk. Aynı zamanda DTO’nın 14 No’lu Her Nevi Yolcu Taşımacılığı Turistik Gemi İşletmeciliği Meslek Komitesi Başka

A+A-

Sizin uzmanlık alanınızı deniz turizmi oluşturuyor. Bugün deniz turizmiyle ilgili neler yapılıyor? Nasıl bir noktadayız?

İlk önce güncel bir konudan başlayalım. Güneyde dünyaca ünlü bir kumsalımız var, İztuzu... Geçmişte karmaşık nedenlerle özel bir firmaya işletilmek üzere kiralanmıştı. Daha sonra bir takım sorunlar kamuoyuna yansıdı, hatta buranın idaresi gündeme geldi. Hürriyet Gazetesi’nden Fatih Çekirge köşesinden Bakan’a hitaben yazı kaleme aldı. Hem İztuzu, hem de diğer koylar için tecrübeli denizcilerden bir komisyon kurulmasını istedi. Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce de bu çağrıya olumlu yanıt verdi. Çevre ve Şehircilik Bakanı 4-5 kişilik bir denizci grubunu Ankara’da kahvaltıda topladı. Bu grupta; Fatih Çekirge, Sadun Boro, Meriç Köyatası, Can Pulak ve ben vardım. Bunun yanında sayın bakan, müsteşarı, birkaç genel müdür ve uzmanlarla güzel bir sohbet yaptık. Sayın bakan ilk defa “Biz denizlere fazla ilgi göstermemişiz. Bundan sonra denizlere daha fazla ilgi göstermemiz lazım” dedi. Bu cümle bana göre Türkiye’de milattır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan bahsediyorum. Şehircilik Bakanlığı, 644-648 sayılı kuruluş kararnameleri ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı oldu. Çok çeşitli koruma alanları ki, buna denizler de dahil, bu bakanlık bünyesinde birleştirildi. Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğü kuruldu. Özel Çevre Koruma Başkanlığı kapatıldı, Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğü’ne verildi. Bu genel müdürlükte enteresan bir yetki var; kıyı yasasına göre deniz alanları hiçbir şekilde kiralanamaz, satılamaz, devredilemez. Ama bu yasa ilk defa koruma altındaki deniz alanlarını da kapsıyor.
Bakanlar Kurulu kararıyla koruma altına alınan deniz alanlarının; korunmak amacıyla işletilmesi, kiralanması ve özel sektöre verilmesine imkan tanıyan bir yasa bu. 648 sayılı kararnamede bu hüküm açıkça var. Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü bu yetkisini bir yönetmelikle belirledi. Bu yönetmelik başlıca iki şeyi öneriyor: Bir başka kamu kurumu, vakıf veya oda gibi kurumlara genel müdürlük bu yerleri, ihalesiz tahsis edebiliyor. Özel şirketlere de açık ihaleyle kiralayabiliyor. Bunu öğrendik ve ilk defa bir yerin ihaleye çıktığını duyduk. O yer Selimiye ve Karacasöğüt iskeleleri idi… Bu iki yer de çok güzel, deniz turizminin yapıldığı yerler. Bu iskelelerin ihale edildiğini duyduk. Sayın bakan, denizci arkadaşların da önerisiyle “Denizcilik Danışma Kurulu” kurmayı kabul etti. Kıyı, deniz alanları ile ilgili alınacak kararların “Çevre Danışma Kurulu” adındaki bu kurula danışılmasını teklif ettik. Bakan İdris Güllüce de seve seve kabul etti. Memnuniyetle karşıladı. Bakana bağlı danışma kurulu olması uygun görüldü. Ben de bu toplantılara hem amatör denizci olarak şahsım adına, hem de İMEAK Deniz Ticaret Odası adına sürekli katıldım. Sayın bakanın danışmanıyla özel toplantılar da yaptık. 9 Mart günü Muğla Üniversitesi Rektörlüğü Başkanlığı’nda bu danışma kurulu biraz daha genişletilmiş şekilde ilk defa sayın bakan danışmanımız eşliğinde toplandı. Bu toplantıda denizci sayısı biraz arttı. Öğretim görevlileri de yoğun katılım gösterdi. Ana konu İztuzu olmakla birlikte kıyıların kullanımı, Göcek konuları çerçevesinde denizi konuştuk. İztuzu’nun yönetimi sayın bakan tarafından ilk toplantıda Muğla Üniversitesi’ne verildi. Muğla Üniversitesi orada plajı halka açarak, deniz kaplumbağalarının koruma alanlarına önem vererek orayı yönetecek. Orada kıyı alan yönetimi uygulanacak.
Biz de rektöre, bir de mahalli danışma kurulu kurulmasını söyledik. 4-5 kişilik bilim adamı ve denizcilerden oluşan bir danışma kurulu kuruldu. Kamunun denizcileri dinlemesi, olumlu söylemleri, hızlıca uygulaması, denizcilik adına çok olumlu gelişmeler. Durum genel özetiyle budur.Basının bu tür konularda öncülüğü çok önemli...
Deniz turizmi içinde birçok sektörü barındıran geniş bir kavram. Sizce ülkemizde deniz turizmi neden yeteri kadar gelişmedi?

Eskiden sadece yat turizmi vardı. Sonra günlük geziler başladı. Bir turizm tipi ortaya çıktı. Yat işletmeliği yönetmeliği 1983 tarihlidir. O yönetmelik işi 2007’ye kadar getirdi. Sonra bir baktık ki, yat turizmi değil deniz turizmi diye bir kavram var. Araştırdığımızda bir tanım eksikliği gördük. Deniz turizmi tanımını Oda bünyesinde bizzat birlikte yaptık. Tanım şu; deniz araçlarıyla denizin altında, üstünde, kıyısında yapılan turizm amaçlı faaliyetler. Hepsini kapsıyor bu tanım. Tabii turizm mevzuatı da yetersiz kaldı. 2007’de turizm mevzuatında kısmi bir değişiklik yapıldı. Deniz turizmi sektörü ikiye ayrılıyor; birincisi kıyı tesisleri, diğeri deniz araçları. Kanunda da böyle. Kıyı tesisi denildiğinde içinde marinalar yoktur. Yat limanları, yat bağlama yerleri, yat iskeleleri diye geçer marinalar. Kruvaziyer limanları da kıyı tesisi olarak geçer. İkincisi de deniz araçlarıdır. Her dakika yeni eğlence aracı çıkıyor. Eski yönetmeliği değiştirdik. Deniz Turizmi Yönetmeliği’ni eski Yat İşletmeciliği Yönetmeliği’ni değiştirdik. Deniz Turizmi Yönetmeliği adı altında topladık. Bakanlıkla Oda arasında 4-5 kişilik bir komisyon kurduk. Deniz Turizm Yönetmeliği’ni bu komisyon iki yılda yazdı. Üzerinde çok geniş düşündük. Şunu söylemeliyim ki; hakkında dava açılmamış yegane yönetmeliktir. Üstelik Başbakanlık Yönetmeliği’dir. Bu yönetmeliği sektör ve bakanlık birlikte yazdı.
Deniz turizmi dediğimizde sizin gözlemlediğiniz önemli ilk üç sorun nedir?

İlk sorun, kıyı yapıları, marinalar ve kruvaziyer limanların planlanmasındaki zorluklar. Türkiye’nin en genel sorunu. Yaklaşık 10 yıldır devletin en üst kademelerinde çalışıyoruz. Türkiye’yi bağlayan bir bürokrasi ağı var. Başbakan da istese, bazı sorunları bir gecede çözemiyor. İşin bürokrasi tarafı çok sıkıntılı... Hukuk, planlama tekniği, stratejik planlarımızın olmayışı birçok makro sebepten birkaçı. Şimdi hızlı bir şekilde stratejik plan hazırlanıyor. Bundan sonra bütünleşik master planları yapılmalı ki, mekansal olarak yerler belirlenebilsin. Şu an 19 yıldır planını alamayan marina yerimiz var. Deniz turizminin en önemli ikinci sorunu ise; deniz araçları... Bizim yanlış yorumlanan bir Ticaret Kanunumuz var. Bu kanundaki gemi tanımı sıkıntılı, bu kanuna göre kayığa bile gemi deniyor. Bizim teknelerimiz gemi değil ki. Bu yüzden vergide, bürokraside, teknikte oldukça zorluklar yaşanıyor. 22 metre bir guletim vardı. Kaydını almaya gittiğimde, armatör sıfatını aldım. Kayıtta gemi diye geçti. Bunu aşmak lazım... Türk Ticaret Kanunu denizi ve gemiyi tanımlayan bir kanun değildir. Hukukçu arkadaşlar yanlış yapıyorlar. Türk Ticaret Kanunu, parasal ilişkileri derleyen bir kanundur. Yat ve gemi birbirinden tamamen farklı iki ayrı dünyadır. Gemiler dışındaki deniz araçları için ayrı bir mevzuat oluşturulursa ölçmesi de, denetlemesi de kolay olur. Tabii ki deniz ve yolcu güvenliği öncelikli olacak. Üçüncü sorunumuz da, bağlama yeri sorunudur. Marinalar, denizin beş yıldızlı bağlama yerleridir. Gereklidir ve yapılmalıdır.
Ancak daha basit, bir yatçının temel ihtiyaçlarını görebileceği basit iskelelere şiddetle ihtiyaç bulunmaktadır. Amatör denizciliğimizin gelişmesi de buna bağlı. Deniz turizmimiz sanılanın aksine dünyada çok iyi bir yerde. Kruvaziyer turizm hariç. Bir tane bile cruise gemimiz yok. Ama çok iyi potansiyelimiz var.
En önemli sorun, İstanbul’da bir liman olmayışıdır. Bugünkü Galata Limanı büyük gemiler için de tehlike arz ediyormuş. Yeni bir limana ihtiyacımız var. Zeyport Bölgesi konuşuluyor. Kruvaziyer limanla ilgili İstanbul Büyük Şehir Belediyesi ve Odamız tarafından bir komisyon kuruldu. İstanbul’un tüm sahilleri gözden geçirildi. En uygun yer olarak Sarayburnu’ndan Ataköy’e kadar olan bölüm önerilmiş. Ataköy pek gündemde değil ama Zeyport’un bir talebi oldu. Rönesans Şirketi’nin 6 milyar dolarlık bir projesi vardı. Onlar da hukuka takıldılar. Danıştay’da davaları sürüyor. Havaalanı gibi kat kat çok geminin aynı anda yanaşacağı müthiş deniz terminalleri gerekiyor. Ancak öyle olursa homeport olunabilir. Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin acilen kruvaziyer terminallerine ihtiyacı var. Akdeniz, Karadeniz’e de gemiler uğruyor. Sinop, Samsun ve Trabzon’un da göze çarpan çalışmaları var.
Akdeniz Çanağı’ndaki bağlama kapasitesinden aldığımız payı arttırmak hedeflerimiz arasında.Bu arada yabancı yatçıların giriş çıkışları ile ilgili bir takım sorunlardan bahsediliyor...
Çok ciddi sıkıntılar var. Türkiye amatör yatçılar için bir ara cennetti. O kadar güzel imkanlar tanımıştık ki. Son aylarda Göç İdaresi Başkanlığı kuruldu. Bazı şeyler Göç İdaresi Başkanlığı’na geçti. Bu geçiş sırasında yatçılık bölümü ya unutulmuş ya da bürokrasiye takılmış durumda. Yabancı yatçıların Türkiye’de kalış süresinde bir kısıtlamaya gidildi. Komik bir durum yaşanıyor. Bürokratik bir sorun. Uluslararası anlamda kan kaybettik. Yatçı dünyada bu kadar bürokrasiye alışkın değildir. Sorunun çözümü de mümkün. Odamız çok aktif çalışıyor. Hepimiz aldığımız ilk sorunu, ne olursa olsun anında ilgili merciye yazıyla değil, ilişkilerle iletip onların çözmesini sağlıyoruz. Bizde uzmanlığımız alanında çalışmalara katılıyor, destek veriyoruz. Ama işlem süreleri uzun sürüyor.
Oda olarak hızlı ve ciddi çalışıyoruz. Kruvaziyer limanlarımız bu haliyle bile birçok ülkeden iyi. Bizim marinalarımız beş çıpalı. Oysa Avrupa’da hemen hemen bizim kalitemizde marina yoktur. Bizdeki marinaların hem sayısı, hem kalitesi Avrupa’daki birçok marinadan çok daha öndedir.
İSPARK’ın bu alandaki çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Güzel bir model... Ama herkes bu işi denizciye hizmet şeklinde değil de, para kazanma müessesesine döndürdü. İSPARK’ın fiyatları Ataköy Marina’dan yüksek. Bu büyük hata. Çünkü sahiller kamu malıdır. Bir gruba verilse bile kamuya göre fiyat tarifesi olması gerekir. İskele ve bağlama yeri olarak daha basit ve uygun bütçeli yerler gerekiyor. Yer bağlama sıkıntısı amatör denizciliğin gelişmesinde de bir engel. Marinalardaki fiyatlar yüksek. Ama onları suçlamayalım. Bunun sebebi de bürokrasinin denizi bilmemesi. Deniz alanlarımızı kiralayan tek ülkeyiz. Astronomik fiyatla kiralama yapılıyor, bu da fiyatlara yansıyor tabii. İkinci el bir tekneyi marinada neredeyse dört yılda finanse ediyorsunuz.
Biraz da amatör denizcilikten bahsedelim...

Önce çocuklardan başlamak gerektiğini düşünüyorum. Çocuk yaşlarda denize açılırsanız, deniz belleğinize yazılır. İstanbul’da rıhtım yoktu. Her yer sahildi. Saati 25 kuruşa sandal kiralar denize çıkardık. İstanbul’da artık böyle bir yer yok. Güney’de de kalmadı. Denizi bilmeyen yönetimler, rıhtım yapıp betonlaştırıyor, ne yazık ki denizle karayı ayırıyorlar. Metin Kalkavan’ın çok güzel bir sözü vardır: “Biz bir deniz ülkesiyiz, ama denizci ülke değiliz”. Ben de aynı fikirdeyim... Deniz bir yaşama biçimidir. Japonya’da denizcilik okullarının hala yelkenli gemide öğrenci eğittiklerini biliyorum. Ama bizde çocuklarımızın denizle ilgisi çok zayıf. Belediyelerin de ilgisi çok zayıf. Çok az belediye denizci. Amatör denizcinin iki sorunu vardır. Birincisi alacağı ruhsat, bürokrasi, alım satım gibi sorunlar. Geçmişe göre bu işler daha kolay ama hala sorunlar devam ediyor. 4-5 metrelik kıçtan takmalı teknesi olan birisini kayıt etmek için 1-2 ay uğraştıran bir bürokrasi var bu ülkede. Hem tekneye bir belge alacaksınız, yani bağlama ruhsatı, hem de amatör denizci belgesi alacaksınız. Bazı ülkelerde istenmiyor denizci belgesi. Deniz aracının ruhsatı çok ciddi bir sorun. Sonunda insan aldığına pişman oluyor. 10 metre gibi belli bir boya kadar, neden Liman Başkanlığı’na gidip kaydettirilsin? Bir portal açıp oraya kaydedilir. Bugün otomobillerin ruhsatları bile evinize geliyor. Geçmişte Motorlu Taşıt Vergisi diye bir şey vardı. Kaldırıldı. Bunun yerine bağlama ruhsatnamesi ve damga adı altında bir şey konuldu. Orada da 5 metreye kadar ruhsat alıyorsunuz, ama harç ödemiyorsunuz. 5 metreden sonra belli bir boya kadar harç ödüyorsunuz.Bu rakam da maksimum 4 bin lira.
O zaman 5 metreye kadar ruhsattan da muaf tutun. İnsanlar tekneleri her gün bağlama yerinde tutmazlar. Bizim sahillerimizde bir römorku denize indirecek rampamız yok. Her büyükşehir belediyesinin planlamasını yaparken; 20-25 metrelik denize indirme rampası ve park alanlarını planlaması gerekir. Tekneleri koymak için raflı park sistemleri de olabilir. Basit ve pratik bağlama yerleri şart. Deniz Ticaret Odamız bunun için çalışıyor. Ticari denizciliğin amatör denizcilikten geldiğini biliyoruz. TURMEPA’nın da büyük katkılarıyla bir şeyler yapıyoruz. Ama kişisel fikrim; bu gidişle ülkemizde amatör denizciliğimizin gelişeceği kanaatinde değilim. En çok çabalayan kişilerden birisiyim. Denizlerimiz elden gidiyor.
Son olarak deniz turizmiyle ilgili gelecek beklentiniz nedir?

Benim tüm umutsuzluğuma rağmen denize ilgi artıyor. Eğitimli orta gelir grubundaki vatandaşların yelkene büyük ilgisi var. Eğer bağlama yeri sorununu çözersek, hem tekneciliğimiz hem de yan sanayimiz gelişecek. O konuda umutluyum. Bürokrasiden umutsuzum. Ama gençlerin bürokrasiyi düzelteceğinden umudum var.
ViraHaber.com


Bu haber toplam 1249 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.