1. YAZARLAR

  2. COŞKUN ARAL

  3. Tersane-i Amire
COŞKUN ARAL

COŞKUN ARAL

Yazarın Tüm Yazıları >

Tersane-i Amire

A+A-

Binlerce kez önünden geçtiğim ama bir türlü içine girme fırsatı bulamadığım Tersane-i Amire’yi, 20 yıl kucakladığı Ertuğrul Firkateyni üzerine yapmakta olduğum bir belgesel sayesinde görme imkânı buldum. Fatih’in İstanbul’u fethinden iki yıl sonra Venedik’ten getirdiği ustalar, hatta malzemelerle temelini bizzat attığı, gerek Osmanlı gerek Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük anıtsal yapı kompleksi olan bu bina, adeta bir müze…

Asıl gelişimini Kanuni Sultan Süleyman ve Sokullu döneminde yaşayan tersane, o dönemde dünyanın en büyüklerinden biriymiş. Gemi havuzlarının, inşaat tezgâhlarının yanı sıra, yelken dikim atölyeleri, hatta zindanları ile başlı başına bir mekân haline dönüşmüş tersane, kendi yaşam kurallarını adeta kanunlaştırmış. Batı tekniği ve modern bilimin uygulanmasıyla adeta endüstri merkezi haline dönüşen bu alan Osmanlı’daki ilk AR-GE çalışmalarının da mekânı olması nedeniyle dönemin en büyük casusluk öykülerine sahne olmuş. Öyle ki, Galata ve Pera’da yaşayan Venediklilerin, dönemin İtalya’sına bilgi aktardıkları ve zaman zaman aralarından bazılarının casusluktan tutuklandıkları biliniyor.

Dünya denizcilik tarihindeki rekor
Bu tersanenin dünya denizcilik tarihine geçen en büyük özelliklerinden biri İnebahtı’da yakılarak yok edilen Osmanlı Donanması’nın beş ay gibi bir sürede bu muhteşem tersanede tekrar inşa edilmesi. Bu kadar sınırlı bir zamanda 150’yi aşkın kadırganın inşa edilerek, dünya denizcilik tarihinde bir rekor kırılmış. Unkapanı’ndan başlayıp, Hasköy’e kadar ulaşan tersanenin, bugün bile dimdik ayakta duran kapıları ayrı bir inceleme konusu. Galata Bölgesi’ne açılan Azaplar Kapısı, Kasımpaşa Deresi’ne açılan Kasımpaşa Kapısı, Nakkaşhane, Zindan, Şahkulu, Hasköy Kapıları olarak uzayıp giden bir liste var.

Bir fotoğrafçı için cennet olarak nitelendirebileceğim bu tersane, neredeyse 70 bin metrekarelik bir alanı kapsıyor. Yılda 3169 ton çelik kapasitesine sahip olan tersanede, toplam 475 metrelik rıhtım var. İki inşaat kızağı ve üç kuru havuzun bulunduğu tersane hâlâ çalışıyor. Yarım binyıla yakın bir süredir ayakta ve eşsiz bir tarihi değere sahip!

Tersanenin içinde sergilenmekte olan dev fotoğraflar ise mekânı daha da özelleştirmekte. Fotoğraf sanatçısı Nihal Gündüz’ün iki yılda çektiği fotoğraflardan oluşan serginin, bir de kitabı hazırlanmış. Türkiye’nin bu en büyük açık hava fotoğraf sergisini kıskanmamak elde değil. Titiz ve uzun bir çalışmanın ürünü olan bu çalışma için Nihal Gündüz’ü kutluyorum.

Gerçeküstü detaylar
Gelelim detaylara… Bir zamanlar savaşlarda gemileri batırmak için kullanılan toplar, şimdi tersane kıyısında gemileri karaya bağlamak için iskele babası olarak kullanılmakta. Tersanenin dev havuzlarında, havuz boşaltımında kullanılan motorlar birbirlerinden farklı dönemlere tarihleniyor. Ancak öyle bir renklendirilmişler ki, kendinizi dev bir oyuncakçı dükkânında hissediyorsunuz.

Öte yandan 19. yüzyılın çalışma koşulları içinde bugün sayıları geçmişle kıyaslanmayacak kadar azalan tersane emekçileri, kışın dondurucu soğuğunda çalışmaya devam ediyorlar. Bu görsellik birden bire beni bir dönemler 30 bini aşkın insanın çalıştığı ve modern Türkiye’ye uzanan yolda, Türkiye işçi sınıfının sınıfsal bilincinin oluştuğu dönemleri hatırlatıyor. 19. yüzyılın başlarındaki hareketlenmelerde tersanelerin yeri büyük…

Tersanedeki bir mezar taşında yazan şiirle son vereyim yazıma:
“Ben de bir zamanlar Süleyman idim
Rüzgarlara karşı hükümran idim,
Sanma ki Sultan Süleyman idim,
Tersanede çalışan körükçü Süleyman idim”…

Bu yazı toplam 3186 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.