1. HABERLER

  2. BALIKÇILIK

  3. Su Ürünleri Kanunu, bölgesel balıkçılığı getiriyor
Su Ürünleri Kanunu, bölgesel balıkçılığı getiriyor

Su Ürünleri Kanunu, bölgesel balıkçılığı getiriyor

Sür-KoopYönetim Kurulu Başkanı Ramazan Özkaya, "Kanun, bölgesel balıkçılığı getiriyor. 48 yıl beklemenin sonunda mutlu olacağımız bir kanun çıkıyor." dedi.

A+A-

Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği (Sür-Koop) Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Özkaya, 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu'ndaki yaptırımların çok güzel olduğunu belirterek, "Kanun, bölgesel balıkçılığı getiriyor. Çünkü biz diyoruz ki dört denizimizin dördü de farklılık gösteriyor. Tuzluluk, sıcaklık, balık türü farklılığı var. O zaman her bölgeye göre bir balıkçılık sistemi gelebilir. En büyük özelliği de istediği zaman Bakanlık tekne boylarına, av araçlarına ve motor güçlerine de engel olabiliyor. 48 yıl beklemenin sonunda mutlu olacağımız bir kanun çıkıyor." dedi.

Marmara Balıkçılar Platformu tarafından Zeytinburnu Kazlıçeşme Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Geleneksel ile Geleceğe" başlıklı programda Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile idari yaptırımların uygulanma usul ve esaslarının yeniden belirleneceği 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu ele alındı.

Türkiye'deki geleneksel balıkçılık ve balıkçılık kaynaklarındaki son durumların da konuşulduğu toplantıya katılan Marmara Bölgesi'nden çok sayıda balıkçı konularla ilgili bilgilendirildi.

"Bu kanunun en büyük özelliği, kaçak balıkçılığa dur demesi"

Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği (Sür-Koop) Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Özkaya, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1971'de çıkan Su Ürünleri Kanunun birkaç değişiklikle bugüne kadar geldiğini ancak gelişen filo, azalan balık stokları ve güçlü bir pazar oluşması sonucunda bu kanunun yetersiz kalmaya başladığını ifade etti.

Özkaya, kanunda uygulanacak değişikliklerin yıpranmış stokların toparlanması, küçülen balık boylarının tekrar büyük boya gelmesi, yok olmaya yüz tutmuş ticari balıkların tekrar denizlerde var olması için yapıldığını belirterek, kanunun en büyük özelliğinin ise "şebeke" diye tabir ettikleri kaçak balıkçılığa dur demesi olacağını kaydetti.

Kanunun kaçak balıkçılıkla el koyma yöntemiyle mücadele edeceğini anlatan Özkaya, "Eğer kaydı olmayan bir tekne denizde görülüyorsa devlet tarafından el konulacak ve imha edilecek ya da tekne uygunsa üniversitelere kullanılması için verilecek." dedi.

Özkaya, cezai yaptırımların da yükseltileceğine dikkati çekerek, "Buradaki amaç kaçak avcılığın önüne geçmek. Dünya mirası olarak kabul edilen balıkçılığın bize denizlerin emaneti olarak verildiğini unutmadan, bu emanete ihanet etmeden, günü kurtaracak şekilde değil asırları kurtaracak şekilde balıkçılık yapmak zorundayız. Bunun için de çıkacak kanuna uygun balıkçılık yapmalıyız." değerlendirmesini yaptı.

Denizlerin bereketli olmasının tek hedefleri olduğunun altını çizen Özkaya, ortak miras olan balıkların sürdürülebilirliğinin sağlanmasının, tüketiciye hijyenik olarak ulaştırılmasının ve tüketicinin de hem sindirimi kolay hem besin değeri yüksek olan balıktan mahrum olmamasının önemine değindi.

Ramazan Özkaya, kanundaki yaptırımların çok güzel olduğunu belirterek, "Kanun, bölgesel balıkçılığı getiriyor. Çünkü biz diyoruz ki dört denizimizin dördü de farklılık gösteriyor. Tuzluluk, sıcaklık, balık türü farklılığı var. O zaman her bölgeye göre bir balıkçılık sistemi gelebilir. En büyük özelliği de istediği zaman Bakanlık tekne boylarına, av araçlarına ve motor güçlerine de engel olabiliyor. 48 yıl beklemenin sonunda mutlu olacağımız bir kanun çıkıyor." dedi.

"Bazı balık stoklarında azalma var"

İÜ Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Saadet Karakulak da Türkiye'deki balıkçılık kaynaklarında azalma meydana geldiğine dikkati çekti.

Bu azalmaya etki eden birçok faktör bulunduğunu söyleyen Karakulak, bu faktörlerin başında ise aşırı avlanmanın geldiğini belirtti.

Karakulak, diğer ülkelerde uygulanan balıkçılık yönetimi sisteminin Türkiye'de bulunmaması nedeniyle balıkçıların denize açıldıklarında maksimum düzeyde avcılık yaptıklarını anlatarak, denizde her zaman üreyebilecek bir stoğun kalması için avcılık kotalarının olması gerektiğinin altını çizdi.

Aşırı avcılığın yanı sıra küresel ısınmanın ve deniz kirliliğinin de kaynaklardaki azalmaya neden olduğunu aktaran Karakulak, denizlerdeki kirliliğin deniz analarının çoğalmasına da yol açtığını kaydetti.

Prof. Dr. Karakulak, stok değerlendirme çalışması yapılarak denizlerde ne kadar kaynak olduğu, bu kaynaktan ne kadar avlanılabileceği ve balıkçılara kota olarak ne kadar dağıtılabileceği konusunda iyi bir balıkçılık yönetimine ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.

Çevre Bakanlığının desteğiyle TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (TÜBİTAK MAM), Çevre ve Temiz Üretim Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen "Denizlerde Bütünleşik Kirlilik İzleme Projesi" kapsamında Batı Karadeniz, Marmara Denizi ve Kuzey Ege Denizi'ndeki biyoçeşitliliğin belirlenmesi çalışmalarında yer aldığına değinen Karakulak, şunları kaydetti:

"Bazı balık stoklarında azalma var. Özellikle biz bunu köpek balıklarında çok görüyoruz. Zaten bir ekosistem bozulmaya başlanırsa ilk önce orkinos, kılıç, köpek balığı gibi büyük boylu balıklar etkileniyor. Köpek balıklarının azalması ekosistemin de azaldığını gösteriyor. Karadeniz'de şu an köpek balıkları stoğu oldukça azalmış. 10 yıl öncesiyle karşılaştırdığımızda yarı yarıya düştüğünü görmekteyiz. Marmara Denizi'nin tüm demersal stoklarında ciddi sorun var. En fazla Barlam balığı yaşıyor. Bu bazen pazarlarda büyük mezgit olarak söylenen balık. Şu an stokları Marmara'da tamamen çökmüş durumda."

"İşsizliğin azaltılmasında küçük ölçekli balıkçılık oldukça önemli"

Prof. Dr. Karakulak, küçük ölçekli balıkçılığın öneminden bahsederek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bir insan işsiz kalsa bile oltayla balık tutarak kendi besin ihtiyacını karşılayabilir. Biraz fazla tutarak geçimini ondan sağlayabilir. Hem protein ihtiyacının karşılanması hem de işsizliğin azaltılması bakımından küçük ölçekli balıkçılık oldukça önemli ve çevreci bir balıkçılık grubu. Ancak endüstriyel balıkçılığa baktığımızda onlar aşırı avladığı için balık stokları üzerinde aşırı av baskısına yol açıyor. Bu yüzden, dünyada Avrupa Birliği de küçük ölçekli balıkçılığı destekliyor. Eğer balıkçılıktan ayrılmalar söz konusuysa tayfanın masrafı bile devlet tarafından ödeniyor ki bütün gençler de balıkçılığa özensin.

Türkiye'de ise yeni yeni bir şeyler yapılmaya başlandı. Tekne boylarına göre cüzi bir ücret ödeniyor ancak yeterli değil. En azından onların bazı problemleri var. Ülkemiz balıkçılığı ÖTV'siz mazotla destekliyor ama o ÖTV'siz mazot desteğinden büyük ölçekli balıkçılık yararlanırken küçük ölçekli balıkçı yararlanamıyor. Sebebi de zaten maddi gücü yetersiz olduğu için o prosedürleri yapamıyor. Prosedürleri yapamadığı için yapılan balıkçılık teşviklerinden yararlanamıyorlar. O yüzden mutlaka desteklenmeliler. Gelirlerini arttırıcı başka alternatiflerin bulunması lazım."

1380 sayılı Su Ürünleri Kanununa yasa dışı avcılıkla mücadelede ciddi kurallar getirildiğini belirten Karakulak, "Balıkçılıkta yasa dışı avcılık var. Yasa dışı avcılıkla mücadele için çok ciddi kurallar hatta hapis cezaları geldi. Bir anlamda iyi oldu. Çünkü denizler bizim ortak mirasımız. Bunu gelecek nesillere taşımak için mutlaka korumamız lazım. Yasa dışı avcılıkla mücadele edilemiyordu. Bu yasa mücadelenin ilk adımı olacak." diye konuştu.

Toplantıda, Tarım ve Orman Bakanlığı Avcılık Kontrol Daire Başkanlığından Uzman Hamdi Arpa da kanunun yürürlükten kaldırılan hükümlerinin yanı sıra yeniliklerini aktardığı bir sunum gerçekleştirdi.

Vira Haber

Bu haber toplam 13333 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.