Ailesi beş kuşaktır armatörlük yapan Eşref Cerrahoğlu, tersanelere 10 milyar dolarlık bir tavsiyede bulunuyor: “Gemi tamiriyle ilgilenin.” Eşref Bey’in en büyük sancısı ise denizlerdeki kirlilik. Yalı sakinlerinden, otel sahiplerine kadar herkesi sorumlu davranmaya çağırıyor
Eşref Cerrahoğlu, eşi Fulya Cerrahoğlu ve kızlarına, ‘Charlie ve Melekleri’ diye sesleniyor!
Eşref Cerrahoğlu, denizcilik denince gelen akla ilk gelen isimlerden biri. Denizi kirleten yalı sahiplerinin, kaptanların korkulu rüyası. DenizTemiz Derneği’nin (Turmepa) kurucuları arasında yer alan Cerrahoğlu, asla üşenmiyor çöp atıldığını gördüğü anda yalı ve tekne sahiplerinin kapısını çalıyor, konuya duyarlı olmaya çağırıyor.
Yılda yaklaşık 5.5 milyon ton yük taşıyan Cerrahoğlu’ndan bir uyarı da denizcilere: “Tekneler sintinesini denize boşaltmamalı, kaptanlar çöp atmamalı, vebal önce bizimdir. Oteller arıtma sistemlerini 24 saat çalıştırmalı.”
Aslında, Cerrahoğlu ailesinin büyük kızı Esra Yakupoğlu ile kozmetik sektörünü konuşmak için buluşacaktık. Ama o beni yılda birkaç kez ailece yaptıkları boğaz kahvaltısına davet etti. Eşref Cerrahoğlu, anılarını anlattıkça kızları da heyecanla söze karıştı. ‘Beşinci kuşak’ denizci Serra Cerrahoğlu, babasına sorular sordukça sohbet koyulaştı. “Şu Sezen Aksu’nun yalısı değil mi?” sorusuyla kendime yer açmaya çalıştıysam da, baba-kızın arasına girmek kolay olmadı. Ve ortaya etkileyici bir mütevazılığa sahip Cerrahoğlu ailesinin, zaman zaman tatlı atışmasına dönen bir ‘aile röportajı’ çıktı.
Denizcilik maceranız nasıl başladı?
Denizci bir ailenin dördüncü kuşak temsilcisiyim. Şirketi, 1887’de büyük dedem Hacı Eşref Cerrahoğlu Ereğli’de kuruyor. Deniz tutkunu Sayın Rahmi Koç’la birlikte kurduğumuz DenizTemiz TURMEPA’nın, denizin temiz tutulması noktasında büyük katkı sunduğunu düşünüyorum. Boğazlardan her yıl 52 bin gemi geçiyor. Karadeniz’e 11 ülkeden 300 nehir akıyor. 1985’te Karadeniz’de 52 balık çeşidi varken, bugün 25’e kadar düştü.
Bir anket yapılsa, denizleri kimler kirletiyor, diye inanın yüzde 95’i ‘gemiler’ diyecektir. Oysa tam tersine, deniz kirliliğinin yüzde 6’sını gemiler yapıyor. Yüzde 94’ü kara kaynaklı kirlilik. En çok da nehirlerden gelenler. Kıyı şeritlerinde kış aylarında, otellerin arıtma tesislerinin çoğunlukla kapalı olduğunu görüyoruz. Hatta bazı yalılardan dahi akşamları denize çöp atıldığına rastlıyoruz.
Nasıl bir sektör bu, gençler girsin mi?
İlgili okullardan mezun bir gencimizin, ertesi gün bin 500 dolar net maaşla işe başlaması garantidir. Eğer gayretliyse, beş yılda maaşı yedi bin dolara kadar çıkabiliyor.
Serra (Cerrahoğlu) Hanım, siz de babanız kadar seviyor musunuz bu işi?
Deniz, ailemizin genetik kodlarına işlemiş. Ailede 5. kuşak denizci olmanın sorumluluğunu taşıyorum. Özellikle Çin’deki demir çelik fabrikalarının malını taşıyoruz.
Eşref Bey, büyük gemi siparişleri verilmişti kriz öncesinde...
2008 başlarında, Türk armatörleri Kore, Çin ve Japonya’ya 16 milyar dolarlık gemi siparişi verdi. Kriz öncesinde 60 milyon dolar olan gemi fiyatları, yeni yeni 45 milyon dolarlara geliyor. Yunanistan’dan sonra yeni gemi siparişlerinde ikinci sıradayız. Bence alınan gemileri çalıştırmaya başlamadan, piyasayı görmeden yeni siparişler verilmemeli artık.
Denizciliğin rotası ne olmalı?
Tersaneler, gemi tamiri ve havuzlamaya yönelmeli. Gemiler iki yılda bir havuza girer. Alt kısmı denetlenir, makine dairesi, boru hatları ve ambarları tamir edilir. 60 bin dwt’lik bir geminin havuzlanması asgari 1.5 milyon dolar tutuyor. Avrupa’daki ve Akdeniz çanağındaki tersanelerin yüzde 90’ı maliyetlerin yüksekliği nedeniyle kapatıldı. Boğazlardan senede 52 bin gemi geçiyor. Türk tersaneleri yüzde 5’ini hedeflese, tamirat ve havuzlamadan 10 milyar doların üstünde yıllık gelir elde etmek mümkün olabilir. Çok az bir yatırımla tersaneler dönüştürülebilir.
Ne kadar ciro yapıyorsunuz?
Cerrahgil Grubu ve iştiraklerinin toplam cirosu 150 milyon dolar. Bütün bu taşımaları kuru yüklerle gerçekleştiriyoruz. Perakende de Molton Brown ile büyüyoruz.
1.5 milyon çocuk denizi görmedi
Fulya (Cerrahoğlu) Hanım, hem eşiniz hem kızınız denizci. Çocuk-deniz ilişkisini nasıl görüyorsunuz?
İstanbul’da yaşayıp da Boğaziçi’ni görmeyen 3 ile 13 yaş arasındaki çocuk sayısı 1.5 milyonmuş. Turmepa’nın öncülük yaptığı etkinliklerden biri de, henüz deniz görmemiş çocuklarımız için Boğaz’da tekne turları düzenlemek oldu. Ben de bu konuda her türlü desteği gösterdim. Çocukların mutluluklarını, şaşkınlıklarını görmek, denizin doğadaki görevini öğrenmelerine tanıklık etmek en etkileyici anılarımdan biri oldu. Çocuklar o gezilerden sonra sigara izmaritinin denizde kaybolma süresinin beş yıl, plastik şişelerin ise 450 yıl aldığını artık biliyorlar.
Manchester’da oynayan Türk: Emre Yakupoğlu
Esra (Yakupoğlu) Hanım, oğlunuzun Manchester United ile sahaya çıktığını duydum. Ailede futbol merakı da mı başladı?
Manchester United Kulübü, genç oyuncuları yetiştirmek amacıyla dünyanın çeşitli şehirlerinde futbol kampları düzenliyor. Temmuz 2010’da Manchester şehrindeki futbol kampına İstanbul’dan katılan 12 yaşındaki oğlum Emre, 12-15 yaş arası 400 çocuk arasından ‘en başarılı ve yetenekli genç oyuncu’ seçildi. Kulübün diğer kamplarından seçilen yetenekli 18 öğrenciyle birlikte Manchester United Dünya Genç Yetenekler 2010’a katılmaya hak kazandı. Ve geçen ay Manchester’da Sir Alex Ferguson yönetiminde, Rooney, Nany, Evra ve Fernandez gibi yıldızlarla beraber antrenman yaptı. Sonra da 75 bin kişilik Old Trafford Stadı’nda Manchester United - West Bromwich Albion maçı öncesi sahaya çıktı. Ailece gittik, nasıl bir gururdu anlatamam, babam deli gibi alkışlıyordu. Şimdi İstanbul Yıldız Kulübü’nde oynuyor. Kızım Ece de batarist.
Molton Brown büyüyor
Esra (Yakupoğlu) Hanım, ailenin perakende işleri sizde. Nasıl gidiyor çalışmalarınız?
Molton Brown, yurtdışına çıktığımda aldığım bir markaydı. Sonra kardeşim Arzu ile birlikte işimiz haline getirdik. Ürünleri beş yıl önce, beş yıldızlı ve butik otel odalarında kullanılmak üzere sektörle tanıştırdık. Bu yıl İzmir ve Ankara dahil olmak üzere V2K Designer’s ve Vakkoroma mağazalarında kornerlerimizi açtık.
Ayrıca herkesin rahatlıkla ulaşabileceği, evlerine kadar servis hizmeti bulunan online satışlarımız da başladı. Molton Brown, bugün Selfridges ve Harrods gibi ünlü mağazaların yanı sıra, dünyanın dört bir tarafındaki lüks otel ve spa’larda müşterilerle buluşan bir kozmetik markası. Ürünlerde yüzde 100 doğal içerik kullanılıyor. Ürünlerinin içeriğini ambalajları üzerinde açıkça belirten ve kesinlikle hayvanlar üzerinde test etmeyen ilk kozmetik markası. Himalayalar’dan, Çin ve Amazon’a kadar, dünyanın farklı köşelerinden temin edilen çok özel hammaddeler kullanılıyor.
‘Sevmediği yemekleri yaparım!’
Fulya Hanım, denizcilik işi yapanlar iyi yemek yaparmış. Eşref Bey de öyle mi?
Pazar günleri çok güzel yumurta yapar, peynirli dometesli, içine aklına geldiği her şeyi koyar. Bir de makarnayı iyi yapar. Tabii bu arada mutfakta çok dağılır.
Eşinizi bir iş adamı olarak nasıl buluyorsunuz?
Beğenmemek ne mümkün? Fakat çok stresli. O zaman tabii beni sıkıyor. Üzülüyorum strese girdiği zaman. Kendimi onun terazisi gibi görüyorum. Çok iyi dinlerim Eşref’i. Ben de öngörülerime güvenirim ve fikrimi söylerim. Eşref, çoğunlukla dinler ama altın konusunda dinlemedi fırsatı kaçırdı. Altın fırlayınca, “Eşref’ciğim niye beni dinlemedin?” diye sitem ettim tabii. Gayrimenkulden de çok iyi anlarım. Seçimleri bana yaptırır eşim. İstanbul’u çok iyi bilirim, lüks bölgelerde gayrimenkul fiyatlarının daha yükseleceğini inanıyorum. Dediklerimi yapmadığında espri olsun diye sevmediği yemekleri yapıyorum.
Songül Hatırasu/Milliyet