Pekin yönetimi, Güney Çin Denizi'nde başta Filipinler olmak üzere Vietnam, Brunei ve Malezya'nın da aralarında bulunduğu bölge ülkeleriyle egemenlik tartışmaları yaşıyor. Filipinler, Çin'in Güney Çin Denizi'ndeki faaliyetleri konusunda Birleşmiş Milletler daimi tahkim mahkemesine şikayette bulunmuş, Vietnam'da ise Çin karşıtı gösteriler düzenlenmişti.
Birleşmiş Milletler Daimi Tahkim mahkemesi, Filipinler'in 2013'te yaptığı başvuruyu değerlendirmiş ve davayı görmeyi kabul etmişti. Son kararın 2016'da verileceğini açıklayan mahkeme, 151 sayfalık gerekçeli kararında Çin'in, Filipinler'in başvurusunun mahkemenin görev alanı dışında olduğu iddialarını da reddetmişti.
Öte yandan, Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lu Kang, Ekim ayında, ülkesinin Filipinler'in tek taraflı başlattığı tahkim sürecini kabul etmediğini ve sürece dâhil olmayacağını belirterek "Tahkim mahkemesinin kararı, bizim için bağlayıcı nitelikte değildir" ifadelerini kullanmıştı.
Bölgede yeni ittifaklar
Filipinler ve Amerika Birleşik Devletleri, Çin'in bölgedeki askeri varlığına karşılık 2014 yılında genişletilmiş savunma işbirliği anlaşmasını imzalamıştı. Anlaşma, ABD güçlerinin, gemilerinin ve uçaklarının, Filipinler'deki askeri kamplara geçici süre yerleşmesine izin veriyordu.
Filipinler parlamentosu tarafından da onaylanan anlaşma ile ilgili tartışmalar anlaşmanın yüksek mahkemeye taşınmasıyla riske girmişti. İtiraz, ABD'nin askeri varlığının, ülkenin Çin konusundaki endişelerine çare olmayacağını ifade eden sol görüşlü partilerden gelmişti.
Yüksek mahkeme geçtiğimiz günlerde anlaşmanın anayasaya uygun olduğu dair kararını açıkladı. Yüksek mahkeme'den yapılan açıklamada, ABD'nin Asya'daki varlığını daha görülür kılacağı ve Filipinler'in, tartışmalı Güney Çin Denizi'ndeki faaliyetleri nedeniyle tehdit olarak algıladığı Çin'e karşı ABD'nin yardımını alma çabalarıyla örtüştüğü belirtildi. Anlaşma gereğince ABD, adalar ülkesi Filipinler topraklarında daha fazla asker bulundurabilecek.
Bu yasal adımın hemen arkasından Filipinler'in, Güney Çin Denizi'nde ABD ile ortak devriye çalışmaları yapacağı açıklandı. Söz konusu açıklama Filipinler savunma bakanlığından geldi. Savunma Bakanlığı Sözcüsü Peter Gaul Galvez yaptığı açıklamada, Güney Çin Denizi'nde işbirliğinin daha da geliştirilmesi gerekiyor. ABD’nin ‘deniz seyri özgürlüğü’ konseptine ilave olarak Filipinler ve ABD arasında ortak sahil güvenlik çalışmaları yapılmasını öneriyoruz” dedi.
Galvez açıklamasında, bu ortak çalışmanın Güney Çin Denizi'nin hangi bölgesinde gerçekleştirileceği konusunda ayrıntılı bilgi vermedi. Çin’in son dönemde egemenlik hakkı iddialarını dile getirdiği Güney Çin Denizi Filipinler, Vietnam, Tayvan, Brunei ve Malezya tarafından da hak iddialarına konu oluyor. ABD yönetimi, Çin’in bölgedeki uluslararası deniz ve hava trafiğini engelleyecek girişimlerden kaçınması yolunda uyarılar yapmıştı.
Japonya'dan Çin'e tepki
Japonya Başbakanı Şinzo Abe'den gelen Amerika Birleşik Devletleri ile askeri işbirliğinin güçlendirileceği yönündeki açıklama, Çin'in sert tepkisine neden oldu. Abe aynı zamanda, Çin'in, Güney Çin Denizi'nde yapay ada inşa etmesi, Doğu Çin Denizi'nde petrol ve doğalgaz araştırmaları yapmasının uluslararası anlaşmalara aykırı olduğunu, uluslararası toplumun buna karşı sesini yükseltmesi gerektiğini de belirtti.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hong Ley, Japonya Başbakanı Şinzo Abe'nin güney ve Doğu Çin Denizi hakkındaki yorumlarına tepki göstererek, "Japonya nifak tohumları ekmek yerine komşu ülkelerle karşılıklı güveni yükseltmeli ve bölgesel istikrarı desteklemeli" dedi.
Hong, Çin'in, Güney Çin Denizi'ndeki Spratly Adaları yakın suları üzerinde tartışmasız egemenlik hakkına sahip olduğunu vurguladı. Öte yandan Japonya'nın Güney Çin Denizi'ne müdahale etmesine karşı Çin'in sürekli teyakkuzda olduğunu belirten Hong, "Japonya 2. dünya savaşı sırasında yaptığı işgali ve o işgal sırasında yaptıklarını aklından çıkarmamalıdır" diye konuştu.
Çin Dışişleri Sözcüsü'nün İkinci Dünya Savaşı sürecine yaptığı gönderme aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri ile kurulan ittifaktan duyulan rahatsızlığın da bir başka göstergesi. Çin'in Asya'daki askeri ve ekonomik hamlelerine karşı İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra giderek güçlenen ortaklığın adı Amerika Birleşik Devletleri - Japonya işbirliği olmuştu.
Pekin yönetimi ile sınır sorunları yaşayan Japonya; Amerika Birleşik Devletleri'nin askeri varlığına verdiği destekle gerilimde ön plana çıktı. Japonya'nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeniden kalkındırılması, dünyanın ideolojik olarak iki kutuba ayrıldığı yıllarda Amerika birleşik devletleri için bir güç gösterisine dönüştü. Geçmişte Sovyet tehdidine karşı yapılan ortaklığın, bundan böyle Asya - Pasifik Bölgesi'nde istikrarın korunması için sürdürülmesine karar verildi.
Son yıllarda Çin'in Asya Pasifik'te sürekli artan etkisi, iki ülke arasındaki işbirliğini de güçlendiriyor. Bu işbirliğin hedefindeki ülke Çin. Zira Japonya'nın gerilim yaşadığı ülkelerin başında Çin geliyor. Uluslararası alanda önemli bir güç haline gelen Çin, bölgesinde yaşanan sorunlara yönelik adımlarını sertleştiriyor.
Bu sorunların başında Doğu Çin Denizi'nde Japonya ile Diaoyu Adaları üzerinde yaşanan gerilim bulunuyor. Bu gerilim, Çin hükümetinin Doğu Çin Denizi'nde hava savunma sahası kurmasıyla yeniden arttı. Çin'in hava savunma sahası içinde tartışmalı adaların da bulunması Japonya’yı alarma geçirdi. Ancak gerilim iki ülkeyle sınırlı kalmadı.
Amerika Birleşik Devletleri'nin Japonya'ya arka çıkması ve Çin’in bu kararını tanımadıklarını açıklaması Asya'daki kamplaşmayı bir kez daha gözler önünde serdi. Washington'un açıklamalarının hemen ardından bölgeye iki b52 bombardıman uçağı gönderilmesi savaş çanlarının çalmasına neden oldu.
Çin ve Japonya arasında Doğu Çin Denizi'ndeki tartışmalı adalar nedeniyle yaşanan gerilimde Washington, Tokyo yönetiminin yanında saf tutmuş durumda. İki ülke askeri işbirliğini geliştirmek için önemli bir adım atmaya hazırlanıyor.
Japonya; ortak harekât düzenlemek için İkinci Dünya Savaşı sonrasında yürürlüğe giren anayasada yer alan meşru müdafaa dışındaki durumlarda güç kullanımını yasaklayan maddeyi değiştirdi. Bu değişiklikle Amerika Birleşik Devletleri, Deniz Kuvvetleri'nin pasifik, Hint okyanusu ve Körfez'de faaliyet gösteren büyük denizaşırı filosunun hareket alanı da genişletiliyor. 7. Filo'nun, Japon Deniz Kuvvetleri’yle birlikte Asya Pasifik bölgesinde tatbikat düzenlemesi ve faaliyet göstermesinin kolaylaştırılması hedefleniyor.
Japonya askeri harcamalarını arttırıyor
Uzak doğu ülkelerinden Japonya'nın savunma bütçelerinde 2013 yılından bu yana yaşanan artış dikkat çekici. Silahlanmaya devam kararı alan tokyo yönetimi, geçtiğimiz yıl savunma bütçesini yüzde 2 arttırarak, 42,25 milyar dolara yükseltti.
Bu Japonya'nın, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana savunmaya ayırdığı en büyük miktardı. Tablo 2016'da da değişmedi. Japon hükümeti, ABD'den insansız hava araçları ve F-35 savaş uçakları alma planları içeren son dönemdeki en yüksek savunma bütçesini onayladı.
Başbakan Şinzo Abe liderliğindeki Japon kabinesi, Nisan 2016'da başlayacak yeni mali yıl için hazırlanan yaklaşık 800 milyar dolarlık bütçenin 42,1 milyar dolarını savunma harcamalarına ayırmayı kabul etti. Söz konusu harcamalar; insansız hava araçları, destroyerler, savaş uçakları alımı için gerçekleşecek.
Japonya'nın, ülkede bulunan ABD askeri üslerindeki yaklaşık 50 bin ABD askerine yaptığı 1,6 milyar dolar ödeme de savunma harcamalarında yer alıyor. Japonya Başbakanı Abe'nin bu göreve gelmesinden önce ülkede savunma harcamalarında 11 yıl boyunca kesintiye gidilmişti.
Japonya'nın savunma yönetmelikleri, Aralık 2013'te Doğu Çin Denizi'ndeki adalarla ilgili olarak Çin ile yaşanan gerilim üzerine yeniden düzenlenmişti. Aynı yönetmelikler, sene başında ABD ile savunma işbirliğinin genişletilmesine izin verecek şekilde gözden geçirilmişti.
Abe yönetimi, son olarak Eylül ayında Japon ordusunun deniz aşırı yerlerde savaşmasına izin veren güvenlik yasasını parlamentodan geçirmişti. Buna karşılık olarak Çin ise 2014'te yüzde 12,2 artırdığı savunma bütçesini 2015'te yüzde 10 artırmıştı.
Çin-ABD arasında gerilim
Güney Çin Denizi'ndeki gerilim Asya-Pasifik Bölgesi'nin bir numaralı güvenlik konusu olmaya devam ediyor. Geçen Kasım ayında Amerikan Donanması’na ait savaş gemilerinin Çin'in deniz üzerinde inşa ettiği yapay adalara yaklaşması Çin'in tepkisini çekmişti.
Çin Devlet Başkanı Şi Jinping, bölgedeki sorunun barışçıl yollarla çözülmesini istediklerini söyledi. Şi Cinping şu ifadeleri kullandı: “Çin, Güney Çin Denizi'nde açık ve güvenli seyrüsefer serbestliğine en çok ihtiyaç duyan ülke. Bize ait olan birtakım ada ve kayalıkların diğer ülkeler tarafından işgal edilmiş olmasına rağmen biz daima sorunun barışçıl diyalog yoluyla çözülmesini destekledik.”
Şi, isim vermese de ABD'yi işaret ederek, bölge dışındaki ülkelerin Asya'daki barış ve kalkınmaya yapacakları olumlu etkileri hoşgörüyle karşılayacaklarını belirtirken şu şekilde konuştu:
“Bölge dışı ülkelerin, Asya'nın barışı ve kalkınmasına katkı yapmasını destekliyoruz. Şu anda Asya ülkelerini zorlayan en önemli konu sürdürülebilir ve hızlı kalkınmayı sağlamak. Bunu başarmak içinse bölgede barış ve istikrara ihtiyaç var. Bu bölge ülkelerinin tamamının ortak çıkarı olarak önümüzde duruyor. Bölge dışı ülkeler bu durumu anlamalı ve uzlaştırıcı bir rol oynamalı.”
Öte yandan Amerika Birleşik Devletleri Çin'in Güney Çin Denizi'nde yapay ada inşa etmesinden endişe duyduğunu her fırsatta yineliyor. ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, konu ile ilgili son yaptığı açıklamada önceden hazırlanmış bir hareket planı olmadığını söylemekle birlikte ABD'nin bölgedeki deniz operasyonlarına devam edeceğini belirtti. Carter şunları söyledi:
“Güney Çin Denizi dahil olmak üzere Asya'da temel çıkarlarımız bulunuyor. Bundan dolayı da Güney Çin Denizi'ndeki sınır belirlenmesi çalışmalarından endişe duyuyoruz. Çin, bölgenin tüm tarihi boyunca hiçbir ülkenin yapmadığı kadar alanı kontrol altına almış durumda. ABD de diğer bölge ülkeleri gibi bu adaların yapımından ve askeri yapılanmadan endişe duyuyor. Bölgedeki operasyonlarımız önceden olduğu gibi yapılmaya devam edilecek. Uluslararası hukukun izin verdiği alanda serbestçe hareket etmeye devam edeceğiz.”
Yıllık 5 trilyon dolarlık küresel ticaret deniz yollarının geçtiği Güney Çin Denizi'nin tamamına yakınında egemenlik iddia eden Çin'in, Filipinler, Vietnam gibi diğer bölge ülkeleriyle çatışan egemenlik iddiaları bulunuyor.
Çin'den yeni hamleler
Çin'in Güney Çin Denizi'ndeki varlığı Filipinler ve Amerika Birleşik Devletleri arasında imzalanan güvenlik anlaşması ile yeni bir boyut kazandı. Pekin yönetimi, anlaşma ile ABD deniz gücünün bölgedeki etkinliğinin artacak olmasına tepkili.
Çin Resmi Haber Ajansı'nda konu ile ilgili yayınlanan bir makalede, Filipinler'in ABD ile yaptığı askeri anlaşma kastedilerek "aptalca hareketin sonuçlarına katlanacaksınız" tehdidine yer verildi.
Şinhua'nın başmakalesinde Filipinler yüksek mahkemesi kararının sadece tansiyonu yükselteceği ve bölgede barış ve istikrarı tehlikeye atacağı belirtilerek, Manila yönetiminin Çin'e karşı koyma arzusundaki ABD'yi desteklemek için "Sam Amca'ya dönüyor görüntüsü verdiği" ifade edildi.
Bu arada Çin, Güney Çin Denizi'ndeki filosunu güçlendirme kararını uygulamaya koydu.
Pekin yönetiminin Güney Çin Denizi'ndeki Nanşa Adaları’nda konuşlandırılmış Çin Donanma Kuvvetleri'ni takviye için bölgeye üç askeri gemi konuşlandırdığı açıklandı. Çin Komünist Partisi'nin resmi yayın organlarından Global Times'ın haberinde, Çin'in bu hafta sonu Güney Çin Denizi'ndeki deniz kuvvetlerini desteklemek için bölgeye yeni gemiler konuşlandırdığı belirtildi.
Nakliye, tedarik, elektronik keşif ve deniz gözlemleri için kullanılacak gemilerden birinin tıbbi yardım sağlama kabiliyetine sahip olduğu ve keşif gemisinin de her türlü hava koşulunda görevini icra edebildiği kaydedildi.
Çin'in bu hamlesine karşılık olarak Filipinler Devlet Başkanı Benigno Aquino, mülkiyet iddiaları nedeniyle tartışma konusu olan Güney Çin Denizi'ndeki gelişmelerle ilgili olarak Güneydoğu Asya Uluslar Birliği Asean'ı göreve çağırdı.
Aquino, son dönemde Çin'in Güney Çin Denizi'ndeki faaliyetleriyle ilgili olarak Asean'a harekete geçmesi çağrısında bulunarak, ülkesinin egemenlik haklarını korumak amacıyla Hollanda'daki uluslararası Tahkim Mahkemesi'ne yaptığı başvuru dahil olmak üzere çeşitli girişimlerde bulunduğunu hatırlattı.
Aquino, Çin ve Asean arasında Uluslararası Sular Yasası'nın sonuçlandırılmasına yönelik çabalarına atıfta bulunarak, "Ekonomik büyüme için çin'in diğer ülkelere ihtiyacı var ve bölge ülkeleri arasında iyi niyetin geliştirilmesi gerekir" dedi.
Çin'den yeni yapılanma
Çin, Güney Çin Denizi'nde sular altında kalan mercan kayalıklarını, toprak doldurarak adalara dönüştürürken, buna karşılık ABD donanmasını bölgeye taşıyor. Amerika Birleşik Devletleri, halen Pasifik ve Atlas Okyanusu arasında yarı yarıya dağıtılmış haldeki güçlerini, 2020 yılına dek yüzde 60 oranında pasifik'e sevk edecek.
Bu adımları varlığı açısından bir tehlike olarak gören Pekin Yönetimi, ordu içerisinde yeni bir stratejik yapılanmaya gidiyor. Çin Merkez Askeri Komisyonu tarafından yapılan açıklamaya göre, Çin, üç yeni komutanlık kurarken, ikinci uçak gemisi üretilmesi kararı aldı.
Buna göre, Çin Halk Kurtuluş Ordusu'na bağlı ordu genel komutanlığı, füze kuvvetleri ve stratejik destek kuvvetleri olmak üzere üç yeni kuvvet kuruluyor. Çin ordusunda yeni kuvvet komutanlıklarının kurulması, bölgedeki dengelerin değişeceği şeklinde yorumlanıyor.
Çin Savunma Bakanlığı, Füze Kuvvetleri’nin kurulmasının, Çin’in nükleer siyasetinde değişiklik anlamına gelmediğini belirtti. Çin ordusundaki reformlarla birlikte tüm ordunun yönetim sorumluluğu, başkanlığı Şi Jinping’de olan Çin Merkez Askeri Komisyonu’nda olacak.
Konu hakkında açıklama yapan Savunma Bakanlığı Sözcüsü Yang, ülkesinin nükleer savunma stratejileri ve nükleer silahları "Hemen kullanmama" politikasını yineledi ve Çin'in nükleer politikasının tutarlı olmaya devam ettiğini ifade etti. Sözcü Yang, ülkesinin nükleer kapasitesini her zaman ulusal güvenliğini korumak için gerekli olan asgari düzeyde tuttuğunu dile getirdi.
Yang ayrıca, güçlü ve modern füze kuvvetleri kurmak için gayret göstereceklerini de belirtti. Sözcü Yang, stratejik destek kuvvetleri hakkında bilgi vermezken, bu kuvvetin sadece, ülkenin yeni tip savaş kuvvetleri olan stratejik, temel ve destek kaynaklarından oluştuğunu belirtti.
Güney Çin Denizi'nin önemi
Çin, dünyanın en büyük petrol ithalatçısı olarak Ortadoğu ve Afrika’dan gelen petrole fazlasıyla bağımlı durumda. Ancak Çin’in uzun denizyolu güzergâhını kullanması enerji güvenliği açısından risk oluşturuyor. Bu yüzden Pekin yönetimi, hem enerji tedarik ettiği ülkeleri çeşitlendirmek hem de yerli enerji kaynaklarına yönelmek için yeni stratejiler geliştiriyor.
Egemenliğinin kendisine ait olduğunu düşündüğü deniz alanlarına yöneliyor. Pekin yönetimi, projelerini hayata geçirmek için ulusal denizaşırı petrol şirketini derin denizlerde petrol ve doğalgaz aramak üzere görevlendirdi. Çinli şirket, 2009’da derin deniz tetkikleri için 20 yıllık dönemde 30 milyar dolar bütçe ayırdığını ilan etti.
Çin, ikinci derin deniz tetkik platformunun yapımını 2016 yılında tamamlamayı hedefliyor. Zira Pekin yönetimi, Güney Çin Denizi'nin enerji kaynakları açısından oldukça zengin olduğunu öngörüyor.
Çin’in İnci Nehri Deltası ve Hainan adası açıklarında ispatlanmış enerji rezervleri olsa da bölgenin esas zenginliğinin Endonezya, Brunei, Maleyza, Filipinler ve Vietnam’ın açıklarında yer alan güney yarısında olduğu biliniyor.
Son dönemde yapılan jeolojik araştırmalara göre, Güney Çin Denizi'nde 11 milyar varil petrol ve 4 trilyon metreküp doğalgaz rezervi bulunuyor. Bu rakamlar Çin’in Güney Çin Denizi'ndeki kıta sahanlığı ile münhasır ekonomik bölgenin tamamına yakınında niye ısrarcı olduğunu gözler önüne seriyor.
Bölgede tansiyon yükseliyor
Kuzey Kore'den gelen hidrojen bombası denemesi haberiyle, dünyanın gözü bir kez daha uzak asya'ya çevrildi. Pyongyang Yönetimi’nin gerçekliği tartışma konusu olan bomba denemesi, ülkenin nükleer programına dair tartışmaları da alevlendirdi. Kore Yarımadası'nda uzun yıllardır devam eden gerilim, Asya'nın doğusunda küresel güçlerin de dahil olduğu bir kamplaşmaya yol açıyor.
Soruna çözüm bulmak için başlatılan altılı görüşmelerde; Kuzey Kore, Çin ve Rusya bir safta, Güney Kore, Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri de bu bloğun karşısında yer almıştı. Ancak Kuzey Kore'nin nükleer kapasitesine ilişkin kesin olmayan iddialar, bu bölgedeki rekabetin sadece küçük bir parçası. Nitekim bölge ülkeleri ve bu alanda çıkarları bulunan küresel güçler arasındaki güç yarışının tarihsel bir arka planı var.
19'uncu yüzyılın sonları ve 20'inci yüzyılın başlarında Japonya ile Çin arasında yaşanan iki büyük savaş, her iki toplumun da hafızasındaki tazeliğini koruyor. Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarının ardından yenilgiyi kabullendiği İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki müttefiki, bu bombaları Japonya'nın kalbine bırakan Amerika Birleşik Devletleri oldu.
Çin'de 1949 yılında yaşanan rejim değişikliği ise tarihi rekabete, ideolojik bir boyut da eklenmesine yol açtı. Japonya, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından güvenliği tamamen Amerika Birleşik Devletleri'ne bıraktı. Öyle ki ülkenin silahlanmayacağı ve askeri gücünün her zaman sınırlı kalacağına dair maddeler anayasada bile yer aldı. Ancak dünyanın pek çok bölgesinde artan gerilim kısa sürede Uzak Asya'yı da sardı.
Tokyo Hükümeti geçtiğimiz yıl anayasanın ilgili maddelerinde değişikliğe giderek, silahlanmanın önünü açtı. Ülkenin 2016 için ayırdığı savunma bütçesi rekor bir düzeye çıkartılarak 42,1 milyar dolar olarak belirlendi. Savunma bakanlığı tarafından hazırlanan 'beyaz belge'de ise Çin, en büyük tehdit olarak gösterildi.
Çin'in tehdit olarak gösterilmesinin gerekçesi ise Pekin Yönetimi'nin Doğu ve Güney Çin Denizi'ndeki bazı adalarda hak iddia etmesi ve yapay adacıklar inşa ederek karasularını genişletmesi.
Japonya, bu konuda en büyük desteği Amerika Birleşik Devletleri'nden görüyor. Amerikan Başkanı Barack Obama, geçtiğimiz yılın sonunda katıldığı Asean Doğu Asya Zirvesi'nde Pekin Yönetimi’ni denizlerdeki saldırgan tutumundan vazgeçmeye çağırmıştı.
Son yıllarda pasifik politikasına önem veren Birleşik Devletler'in Japonya ve Güney Kore'de halen yüzden fazla askeri üssü ve on binlerce askeri bulunuyor. Japonya-Güney Kore ve Amerika Birleşik Devletleri'nin geçtiğimiz yıl düzenlediği ortak tatbikatlar, Pekin yönetiminin tepkisini çekmişti.
Bu tepki, Çin ile Rusya arasındaki bağları da güçlendirdi. Batı'nın yaptırımlarıyla karşı karşıya kalan Rusya, Çin ile milyarlarca dolarlık enerji anlaşmalarına imza atmıştı. Ancak gelişen işbirliği bu anlaşmalarla sınırlı kalmadı ve askeri alana da taşındı. İki ülke geçtiğimiz yıl tarihlerinin en büyük ortak deniz tatbikatını düzenledi.
Uzakdoğu'da üstü üste yapılan tatbikatlarla sular ısınırken, ekonomik çıkarların her geçen gün biraz daha çakışması çatışma riskini artırıyor. Amerika Birleşik Devletleri geçtiğimiz yıl Pasifik'e kıyısı bulunan 12 ülke ile serbest ticareti öngören Trans Pasifik Ortaklığı Anlaşması'na imza attı. Pekin yönetimi bu anlaşmayı, kendisine karşı uygulanan askeri çevreleme politikasının, ekonomik uzantısı olarak yorumluyor.
Kuzey Kore hidrojen bombası deniyor
Kuzey Kore'nin 8 Ocak günü hidrojen bombası denemesinde bulunduğunu iddia etmesi bölgede gerilimi arttırdı. Daha önce nükleer bomba denemeleri yapan Pyongyang yönetimi için hidrojen bombası denemesi bir ilk olma özelliği taşıyor.
Hindrojen bombası denemesine ilişkin haber, Punggye-ri adlı nükleer merkez yakınlarında 5.1 şiddetinde sarsıntı tespit edilmesinden saatler sonra geldi. Açıklamada "tarihi hidrojen bombası denemesi mükemmel şekilde sonuçlandı. Böylece gelişmiş nükleer ülkeler seviyesine ulaştık" denildi. ABD saldırgan tutumunu sürdürdüğü sürece, Kuzey Kore'nin nükleer silah geliştirmekten vazgeçmeyeceği de vurgulandı.
Bu gelişme sonrası başta Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşmiş Milletler olmak üzere çok sayıda ülke ve kurum Kuzey Kore'yi sert şekilde eleştirdi. Bu eleştirileri dikkate almayan Kuzey Kore yeni bir füze denemesinin görüntülerini yayınladı. Kuzey Kore rejimi, liderleri kim jong un’un bir füzenin denizaltıdan fırlatılış anını izlediği görüntüleri paylaştı.
Bununla birlikte Güney Kore’nin bomba denemesi sonrası kuzey sınırına yerleştirilen 11 devasa hoparlörle propaganda yayınına başlamasına ise Kuzey Kore, başkent Pyongyang’da düzenlenen büyük gösteri ile karşılık verdi.
Öte yandan Güney Kore’nin başkenti Seul’de Kore Savaşı’na katılan yüzlerce gazi Kuzey’in nükleer denemesini protesto etti. Kuzey Kore’nin nükleer kapasitesini geliştirdiğini savunan yaklaşık 300 gösterici, bu ülkeye karşı yaptırımların arttırılmasını istedi. Kuzey Kore'nin hidrojen bombası denediğini duyurmasının ardından, ABD'ye ait nükleer silah taşıma kapasiteli bir b-52 bombardıman uçağı, Güney Kore hava sahasında alçak uçuş yaptı.
ABD ordusundan yapılan açıklamada, Büyük Okyanus'taki Guam Adası'nda bulunan hava üssünden kalkan B-52 bombardıman uçağına ABD'ye ait bir F-16 ile Güney Kore'ye ait bir F-15 savaş uçağının eşlik ettiği, Güney Kore'deki Osan Hava Üssü civarında alçak uçuş yaptığı, daha sonra uçağın Guam'a geri döndüğü belirtildi.
Kuzey Kore, daha önce de 2006, 2009 ve 2013'te ülkenin doğusundaki Kilju kenti yakınlarında yer alan Punggye-ri tesisinde üç yer altı nükleer test yapmıştı. Pyongyang yönetiminin üçüncü nükleer denemesi, bölgede gerilimin tırmanışa geçmesine ve uluslararası toplumun sert tepkisine neden olmuştu.
Güney Kore, Pyongyang yönetiminin hidrojen bombası olarak da bilinen termonükleer bomba geliştirmiş olabileceği konusunda uluslararası toplumu uyarmıştı. Termonükleer bomba, hidrojen atomlarının birleşerek helyum atom yapısına dönüştüğü termonükleer tepkime nedeniyle atom bombasından daha güçlü bir etkiye yol açıyor.
Kuzey Kore'ye tepkiler
Kuzey Kore Yönetimi’nin hidrojen bomba denemesine en sert tepki Amerika Birleşik Devletleri'nden geldi. ABD Temsilciler Meclisi’nde “Hidrojen bombası denediği” iddia edilen Kuzey Kore’ye yeni yaptırımlar getirilmesini içeren tasarı oy birliğiyle kabul edildi.
Temsilciler Meclisi Genel Kurulu’nda ele alınan tasarıya, çoğunluğu elinde bulunduran cumhuriyetçilerin yanı sıra demokrat üyeler de destek verdi. Yaptırımlar, Pyongyang yönetiminin nükleer programını kolaylaştıran bankaların hedef alınması ve Kuzey Kore'nin yasa dışı eylemleriyle doğrudan ilişkili kişilerin ABD'deki varlıklarının dondurulmasını öngörüyor.
Tasarının yasalaşması için senatoda kabul edilmesinin ardından ABD Başkanı Barack Obama tarafından da imzalanması gerekiyor. Obama yönetiminin böyle bir yaptırıma karşı olmadığı biliniyor. Kuzey Kore'nin bu hamlesine tepki gösteren diğer ülkeler ise Japonya ve Güney Kore oldu.
Japonya Başbakanı Şinzo Abe de yaptığı açıklamada haberin ülkesi açısından ciddi bir tehdit olduğunu vurguladı. Güney Kore Devlet Başkanı Park Geun Hye ise denemeyi ağır provokasyon olarak değerlendirdi ve "Kuzey Kore denemenin bedelini ağır ödeyecek. Bunun için her türlü önlem alınacaktır" dedi.
ABD yaptırımları ağırlaştıracak
Kuzey Kore'nin gerçekleştirdiği nükleer deneme ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Antony Blinken'in Güney Kore ziyaretinde de gündemdeydi. Blinken, ziyareti çerçevesinde, başkent Seul'de Güney Kore Dışişleri Bakanı Yun Byung-se ile görüştü.
Görüşmede Blinken, Seul ve Washington'un Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde yakın çalışma yürüttüğünü dile getirdi. Kuzey Kore'nin hidrojen bombası denediği iddialarına değinen Blinken, ticaretini Çin üzerinden yaptığı için Kuzey Kore üzerinde Pekin yönetiminin diğer ülkelere göre daha fazla etki ve baskı gücüne sahip olduğunu söyledi.
Bu noktada Çin'in, müttefiki Kuzey Kore'ye uygulanacak cezalara katılması ve konuyla ilgili liderlik göstermesi gerektiğini belirten Blinken, Çin'in, Kuzey Kore'yle arasındaki özel ilişki nedeniyle, bu konuda da “özel bir rol” oynaması gerektiğine inandıklarını kaydetti.
Çin şimdilik Amerika Birleşik Devletleri'nin bu talebine cevap vermedi. Çin’den Kuzey Kore’ye her yıl 400-500 bin ton petrol ürünü ihraç ediliyor. Kuzey Kore ise 2014 yılında Çin’e 15,5 milyon ton taşkömürü ihraç etmişti.
Öte yandan BM Güvenlik Konseyi, Kuzey Kore’ye karşı yaptırımları tartışıyor. Ancak bunun için Rusya ve Çin'in desteğine ihtiyaç var. Ayrıca bazı ülkeler Kuzey Kore’ye karşı tek taraflı ya da çok taraflı düzeylerde kısıtlamaları gündeme getirmeyi planlıyor. Kuzey Kore ise geçen hafta ABD'nin tehdidine karşı, kendini savunma olarak gördüğü nükleer testlere karşı yaptırım çabalarını kınadı.
Kuzey Kore bu yaptırımları "kışkırtıcı ve düşmanca" olarak değerlendiriyor. Kuzey Kore'nin nükleer faaliyetleri 2006'dan bu yana Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin gündeminde. Konsey, Kuzey Kore'nin 2006 yılında balistik füze denemesi yaptığı iddiası üzerine 15 Temmuz 2006'da 1695 ve 14 Ekim 2006'da 1718 sayılı iki BMGK kararını kabul etmişti.
1718 sayılı karar, BM Şartı'nın güç kullanma yetkisini içeren 7. bölümü altında düzenlendi. Kararda Kuzey Kore'nin nükleer silah ve balistik füze denemesi yapması yasaklanarak balistik füze programıyla ilişkili tüm eylemlerin durdurulması istendi.
Kuzey Kore'den tüm nükleer silahlarını ve nükleer programlarını teyit edilebilir ve geri dönüşümü olmayan şekilde sona erdirmesi istenen kararda, bu ülkeye giden ya da ülkeden ayrılan kargo gemilerinin kitle imha silahı ve ilgili malzeme taşıdığı ihtimaliyle aranabileceği belirtildi.
Kararda Kuzey Kore'nin tank, çapı geniş top sistemleri, saldırı helikopteri, savaş gemisi, füze ve füze sistemleri ile yedek parçalarını ithal ya da ihraç etmesi yasaklandı. Üye ülkelerden Kuzey Kore'nin silah programıyla ilişkisi olan tüm bireylerin varlıklarını dondurmaları ve seyahatlerine izin vermemeleri istenen kararda bu ülkeye lüks ürün ihracı da yasaklandı.
Kararın uygulanması, denetlenmesi ve ambargo listesinin tespit edilmesi için de "1718 Yaptırımlar Komitesi" oluşturuldu. Konsey ilerleyen yıllarda Kuzey Kore'ye yeni yaptırım ve önceki yaptırımların süresinin uzatılması kararları da aldı ve tüm yaptırımların takibi için 1718 yaptırımlar komitesi görevlendirildi.
ViraHaber.com