"Türkiye’de hiç kendinizi özgür hissettiğiniz bir an oldu mu?"

“Hep kuş çizerim. Kuş özgürlüğü simgeler ve bu ülkede insanlar hep özgürlüğü özler” diyor grafik sanatçısı Gürbüz Doğan Ekşioğlu ve ekliyor: “Sizin Türkiye’de hiç kendinizi özgür hissettiğiniz bir an oldu mu?”

Röportaj: Elif Mutlu (Vira Dergisi Editörü)

“Yaşadıklarımız, yaptıklarımız bizim ruhsal şivemizi oluşturur. Bu yüzden hep yaşamıma dahil olan şeyleri çizdim. Karadeniz’e baktığınız zaman, kocaman denizde bir tane bile kayık göremezsiniz çoğu zaman. Belki de resimlerimde bu yüzden boşluk çoktur” diyen Ekşioğlu, denize olan tutkusunu ve bu tutkunun sanatına olan yansımasını Vira Dergisi’ne anlattı.

“Eğer farklı bir coğrafyada büyümüş olsaydım, başka bir insan olacaktım,” diyen grafik sanatçısı Gürbüz Doğan Ekşioğlu’nun işlerinden, hem ülkenin, hem de kişisel dünyasının hissiyatını okumak mümkün. Çünkü o hayatın kendisine getirdiklerini büyük bir anlayışla kabul edip tüm doku ve renkleriyle işliyor. Bol yağmur alan kara bir denize bakarak büyüdüğü için şemsiyeler ve büyük boşluklar içeren denizler, kendini kaybolmuş hissettiği zamanlar için çukurlar ve oradan çıkışı simgeleyen merdivenler çiziyor. 

İşte o röportajdan yansıyanlar:

HAYATIM BOYUNCA DENİZİ ÇİZEBİLİRİM

Deniz, hayattır. Sonsuz görünüşüyle, ışığı yansıtmasıyla, dalgasıyla, sakinliğiyle, balığı ve gemisiyle insana büyük huzur verir. Deniz yüzünden Moda’da yaşıyoruz. Yazları Kınalıada’ya onun için taşınıyoruz. Bana hayatın boyunca deniz çizeceksin deseler itiraz etmem.

NERMİ UYGUR

Felsefeci Nermi Uygur, hayattan büyük bir tat alır, her şeye derinlemesine bakardı. Bir bisikleti 150 sayfa anlatmıştı. Yaşamının son dönemlerini Ayvalık’taki yazlığında geçirdi. Bahçesindeki zeytin ağacını öyle bir tasvir ederdi ki, sanırdınız, kocaman bir çınardan bahsediyor. Bir gün bana, o zeytin ağacının fotoğrafını gönderdi.  Gördüğüm o anlatılan ağacın küçücük bir dalı gibiydi. Hep merak etmişimdir; Nermi Hoca denizi kim bilir nasıl anlatırdı.

ŞAKA YAPMAYI SEVERİM

Çizgilerimdeki mizah genetik bir olay. Babam Şevket Ekşioğlu mizahı ve şiiri seven biriydi. Köyde çocukken yapmış olduğu şakaları anlatırdı. Ben de çocukluğumdan beri zararsız şakalar yapmaktan hoşlanırım. Bir gün anneme şöyle bir şaka yapmıştım: Biliyorsunuz Karadeniz’de mangallarda fındık kabuğu yakılır ve onun közü olur. Annem evde giydiği uzun pazen eteğiyle mangalın etrafında dolaşıyordu. Gelip geçerken fındığın közüyle eteğinin ucunu tutuşturdum. Pazen, çok ağır yanan bir kumaş olduğu için döndü bana, “Bir yerden yanık kokusu geliyor” dedi. Zaman zaman böyle şakalar yapardım.

“BENİM DE RESMİMİ YAPAR MISIN?”

Sesi güzel insanlara “Hadi bir şarkı söyle” derler ya, bana da sürekli “Benim de resmimi yapar mısın?” derlerdi. İnsan hep iyi yanını ortaya çıkarmaya çalışıyor. Çünkü hepimizin ilgiye ve beğenilmeye ihtiyacı var. Benim de bu yönüme ağırlık vermem okulda diğer derslere olan ilgimi azalttı. Bu sefer “Yeter artık, resim yapma, derslerine çalış” ya da “Bir daha resim yaparsan bacaklarını kırarım” demeye başladılar.  Okulu zar zor bitirdim.

MECNUN’UN LEYLA’YA KAVUŞMASI GİBİYDİ

Sanatın endüstriyel alanda kullanılmasını amaç edinen Bauhaus ekolünü benimseyen Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu’nu ilk girişte kazanamadım. Hayal kırıklığıyla 1973’te Ordu’ya döndüm. Bu bende müthiş bir özgüven eksikliği yarattı. Ayrıca etrafıma karşı da mahcup olmuştum. Erzurum’a gidip Atatürk Üniversitesi’nde Ziraat Fakültesi’ne kayıt oldum. Sonra İstanbul’a geçip Vatan Mühendislik’te iki sene okudum. Çok sıkıcı derslerdi. Ama bir yandan resim dersleri de alıyordum. Kurstan bir hoca, grafik bölümünü tavsiye etmişti.Tekrar güzel sanatların sınavlarına girdim. Bu kez başarılı oldum. Grafik bölümünde temel sanat eğitimi dersi var. Doku, ışık, renk, ton, perspektif öğreniyordum. Sonunda hep özlemini duymuş olduğum şeye kavuşmuştum. Bu sanki Mecnun’un Leyla’ya kavuşması gibiydi. Durmaksızınçalışıyordum. Dördüncü sınıfın sonunda biri uluslararası olmak üzere 12 ödülüm vardı.

REKLAM SEKTÖRÜNDEN HOŞLANMADIM

Okul bittiğinde bir ajansa gidip işlerimi gösterdim. Önce kadromuz dolu dediler, sonra işlerimi görünce işe aldılar ama reklam sektöründen çok hoşlanmadım. Sürekli sistemin istediği şeyi düşünmek ve üretmek zorunda kalıyordunuz. “Ne sıkıcı bir meslek bu” dedim ve o sırada açılan asistanlık sınavlarına girdim. Reklam sektöründe aldığım ücretin yarısı kadar maaşla üniversitede temel sanat eğitimi asistanı olmuştum. Bu arada evlenmiştim ve bir oğlumuz olmuştu. Hem üniversitenin özel çalışmalarıma zaman bırakan esnek çalışma saatleri nedeniyle, hem de eşimin, eve neden az para getiriyorsun dememesi ve hayattaki beklentisinin bu yönde olmamasının getirdiği rahatlıkla sanatımla ilgilenebildim.

GRAFİK BİR GÖRSEL İLETİŞİM ALANI

İllüstrasyon methiye yüklü bir iletişim aracıdır. Karikatür de bir iletişim aracıdır ama yergi yüklüdür. Ben daha çok illüstrasyona ağırlık verdim. Uluslararası sanat ve haber dergilerine kapaklar yaptım. Kişisel sergiler açtım. Birçok yarışmaya katıldım, 27’si uluslararası,44’üulusal 71 ödül kazandım.Yarışmaların güzelliği sizi üretmeye ve gündeminizde olmayan konuları düşünmeye zorlamasıdır.

ÖZGÜRLÜĞE OLAN ÖZLEMİMDEN HEP KUŞ ÇİZERİM

Karadeniz halk oyunları neden hareketlidir? Çünkü doğa sizi buna zorlar; oradan oraya geçersin, yokuş inersin, çıkarsın.Et yiyen canlılar daha yırtıcı olurlar. Benim gibi sebzeciler daha sakin. Örnekler çoğaltılabilir. Kısacası, yaşadıklarımız, yaptıklarımız bizim ruhsal şivemizi oluşturur. Bu yüzden ben de hep yaşamıma dahil olan şeyleri çizdim. Karadeniz’e baktığınız zaman, kocaman denizde bir tane bile kayık göremezsiniz çoğu zaman.  Belki de benim resimlerimde bu yüzden boşluk çoktur ama denizli, mavili, balıklı işlerimin yanı sıra, elma ağaçlarım da vardır. Çünkü fındık bahçelerimizin içinde elma ağaçları yetiştirirdik. Şemsiye resmim çoktur mesela, bu da belli ki, Karadeniz’de sürekli yağmur yağmasından. Kahve fincanı ve falla ilgili işler çizmeyi severim. Çünkü babam hep, oğlum bir kahve yap da içelim der, fal bakardı. O da oralardan. Kediler çizerim, çünkü küçük kedilerimiz olurdu hep. Merdiven ve çukurlu işlerim vardır. Çünkü kendimi çukurda hissettiğim çok oldu.Kuşlarım vardır bir de. Kuş özgürlüğü simgeler ve bu ülkede insanlar hep özgürlüğü özler.  Sizin Türkiye’de hiç kendinizi özgür hissettiğiniz bir an oldu mu?

ŞİMDİ AŞK DEĞİL BİRLİKTELİK YAŞANIYOR

Aşık olmak güzeldir. Eskiden aşk ulaşılmaz bir şeydi. Kadınlar kendilerini daha değerli hissederlerdi. Hayal kurdururdu aşk. Şimdi insanlar hayal kurmayı bıraktı. Yaşananlar artık aşk değil, birliktelik.

KÖPEĞE TAŞ ATMAYAN TEK ÇOCUK BENDİM

Biz hasat zamanı Mesudiye’den köydeki evimize giderdik. O köyün halkı yaşlı köpekleri beslemek istemez, yaşlanınca öldürürlerdi.  Köyde, köpekleri öldüren Topal Sait adında bir cellat yaşardı.Ölmesi gereken köpeği ekmek vere vere uzağa götürür, sonra uzaktan tek kurşunla vururdu. Köpeği dere yatağına atar, eğer ölmediyse, İkinci kurşunu harcamamak için köyün çocuklarındanköpeği taşlamalarını isterdi. O köyle 12-13 çocuk kadardık. Köpeğe taş atmayan tek çocuk bendim.

BANKSY TÜRKİYE’DE OLSAYDI BANKSY OLMAZDI

Banksy kendini gizleyerek sokak sanatı yapıyor. Bu onu çok önemli hale getirdi. Banksy Türkiye’de yaşasaydı ne olurdu? Emin olun ki, Banksy Türkiye’de olsaydı, Banksy olamazdı. Ülke şu anda en şansız dönemini geçiriyor. Turhan Selçuk’un seccadeyi para şeklinde çizdiği bir işi vardı. Bugün böyle bir iş çizseniz direkt içeri atılırsınız. Ülkede 12 Eylül döneminden daha büyük bir baskı var.

Gürbüz doğan Ekşioğlu kimdir?

Gürbüz doğan Ekşioğlu, 1954 yılında Mesudiye’de (Ordu) doğdu. Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu Grafik Bölümünde öğrenim gördü. Uzun yıllar, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde yardımcı doçent olarak görev yaptı. Halen Yeditepe Üniversitesi Grafik Tasarımı bölümünde ders vermeye devam eden sanatçı, şimdiye kadar 27’si uluslararası olmak üzere toplam 71 ödül kazandı. Ulusal ve uluslararası birçok karma serginin yanı sıra biri New York'da olmak üzere dokuz kişisel sergi açtı. New Yorker Dergisi'nin kapağında beş kez, The Forbes Dergisi'nin kapağında bir kez, TheAtlanticMonthly veThe New York Times gibi dergilerde karikatür ve illüstrasyonları yer aldı. UNICEF, 2 adet işini kartpostal olarak yayınladı ve tüm dünyada satışa sundu.Sanatçı aynı zamanda 1998 yılı Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü'nün sahibidir.Çalışmaları Türkiye dışında ABD,Almanya, Belçika, Bulgaristan, Çin, İtalya, İsviçre, İran, Japonya, Kosova, Kanada, Pakistan ve Yunanistan’da yayınlanmıştır.

RÖPORTAJ Haberleri

ESKO Marine Exposhipping’de Denizcilik Temasıyla Sanatı Buluşturdu