Türkiye'nin Katar’da kuracağı çok fonksiyonlu askeri üste, hem hava hem de deniz kuvvetleri konuşlandırılması planlanıyor.
Böylece Türkiye, ABD’nin de birkaç üsse sahip olduğu Basra Körfezi’nin kıyısındaki bu küçük ülkede askeri varlığı için yer elde etmiş olacak ve bu sayede, Körfez bölgesinde güvenlik sistemi mekanizmalarını doğrudan düzenleyen birkaç ülkeden biri olacak.
İran’ın Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Enstitüsü uzmanlarından Cevad Heyran-Niya, konuyla ilgili şu değerlendirmede bulundu:
"İngiltere ve ABD’nin Bahreyn’de daimi askeri üslere sahip olduğu, Fransa’nın ise Birleşik Arap Emirlikleri’ne benzer şekilde kuvvetlerini konuşlandırdığı bu dönemde, Türkler de Katar’da kendi üssünü açmaya hazırlanıyor. Bu ileri karakol, gelecekte Türk Silahlı Kuvvetleri’ne Kızıldeniz, Kuzey Afrika ve Körfez’de olası askeri operasyonlara katılma fırsatı sağlayacak. Böylece 1950’den bu yana ilk kez bu ülkenin donanması Pasifik’e erişim sağlayacak.
Elbette Türkiye’nin doğrudan Körfez’deki güvenlik sorunlarının çözümüne katılımı sadece ABD ve NATO’nun izniyle mümkün oldu. ABD ve NATO, Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK) üyeleriyle işbirliği düzeyini kolektif güvenlik birliğine kadar çıkarmaya hazır değil. Yine de hem ABD’nin hem de müttefiklerinin KİK üyesi bazı Arap ülkeleriyle imzaladığı ikili anlaşmalar, karşılıklı çıkarları dikkate alıyor.
'Katar'ın Osmanlılara müteşekkir olması için nedenleri var'
Tarihe bakarsak Katarlıların Osmanlılara müteşekkir olması için nedenleri var. Osmanlı yönetimi, 19. yüzyılda Katar’a yardımcı olmuştu. Diğer taraftan da bu iki ülke, Müslüman Kardeşler gibi hareketlerin doğasını anlamada aynı görüşü paylaşıyor ve terörist grupları benzer şekilde algılıyor.
Ayrıca Katar her zaman Suudi Arabistan’ın KİK içinde ağabey rolünü oynamasına karşı çıkmıştır. Bu nedenle Doha kararlı bir şekilde bu örgüt çerçevesinde çalışan güvenlik sisteminin düzenlenmesinde daha aktif rol oynamaya çalışıyor.
Katar’ın Türk askeri üssü anlaşmasını imzalama nedenlerinden biri de bu ülkenin kendi güvenliğini sağlama yöntemlerini genişletme ve çeşitlendirme amacıdır. Bu anlaşmanın imzalanması, ortak savunma ilkelerine dayanıyor. Yani eğer bu ülkelerden biri saldırıya uğrarsa diğeri onu saldırgana karşı korumakla yükümlü. Türkiye benzer anlaşmaları NATO, Azerbaycan ve KKTC ile de imzalamıştı.
'Katar ile Türkiye, savunma alanında yakınlaşıyor'
Aslında bu tür anlaşma, siyaset ve güvenlik alanlarında Katar ve Türkiye arasında mevcut olan yakın ilişkilerin kanıtı. Şunu kaydetmek gerekir ki, bu iki ülke arasında en yüksek entegrasyon düzeyi de güvenlik ve ortak savunma alanında gözlemleniyor.
Bu anlaşma, ABD’nin bölgedeki güvenlik planlarını, müttefiklerinin rolünü aktif hale getirerek hayata geçirmeye çalıştığını gösteriyor. Yüzünü Asya’ya çevirme stratejisi, kesinlikle Washington’un askeri güçlerini Körfez’den çıkarma niyetinde olduğu anlamına gelmez. ABD sadece bu bölgede güvenliği sağlama harcamalarını ortakları ve müttefikleri ile paylaşmayı amaçlıyor.
İngiltere’nin Bahreyn’de, Fransa’nın BAE’de, Türkiye’nin ise Katar’da üs kurması, Körfez bölgesinde güvenliği sağlamada müttefiklerin rolünü aktif hale getirme planının bir parçası.
ABD’nin bölgedeki modern stratejisi, soğuk savaş dönemindeki Nixon-Kissinger doktrinini hatırlatıyor. Washington, Vietnam savaşının ardından, askerlerini başka bir bölgeye göndermek istemiyordu ve bunun için yeterli parası da yoktu. Bu dönemde, aralarında İran ve Suudi Arabistan’ın da yer aldığı ABD’nin bölgesel ortakları, Washington’un bölgedeki çıkarlarını temsil ediyordu. Bölgedeki güvenlik bu iki ülke sayesinde sağlanıyordu.
Günümüzde, bölge dışı ülkeler dahil ABD’nin müttefikleri, Körfez bölgesinde Washington’un çıkarlarını ve güvenliği sağlamakla meşgul.
'Türk üssü İran'a zarar veremez'
Şunu kaydetmek gerekir ki, Türkiye’nin bu adımı muhtemelen İran tarafından düşmanca karşılanacak. Tahran, bu anlaşmayı Arap koalisyonuna destek olarak görecek. Diğer taraftan bazı uzmanlara göre, bu anlaşma düşmanca eylem olarak değil, İran’ın Batı ve KİK üyeleriyle ilişkileri bağlamında değerlendirilebilir. Çünkü diplomasi sahnesine geri dönüş ve güveni yeniden inşa etme planına göre, Katar’da Türk askeri üssünün varlığı İran’ın çıkarlarına zarar veremez.
Net olan şudur ki, halihazırda Körfez’de mevcut olan güvenlik rejimi, bölgenin tüm ülkelerine sağlam bir korumayı garanti etmiyor. İran ve Irak ise hiçbir şekilde bu mekanizmanın içinde yer almıyor.
Katar’da Türk üssünün kurulması gibi eylemler Körfez’de evrensel bir istikrar sistemini oluşturamaz. Bununla birlikte, bazı koşullara bağlı olarak bu tedbir, ‘açık bir şekilde İran’ın çıkarlarına ters’ şeklinde yorumlanmamalı. Körfez, bölge dışı silahlı kuvvetlerin yer almadığı ve bölge ülkelerinin işbirliğine dayanan düzenli ve kapsamlı güvenlik sistemine ihtiyaç duyuyor.
Körfez’deki mevcut rejim, güç dengesine dayanıyor. Ancak tarih, bu tür durumun bölgede güvenliği ve istikrarı sağlama konusunda etkili olmadığını gösteriyor. Mevcut rejim, sonucu ‘sıfır’ olan oyun mantığına dayanıyor. Bu oyunda, galibiyeti hemen mağlubiyet takip ediyor ve tüm dikkat sadece iç gücü artırmaya veriliyor. Bu rejimin içinde yer alan ülkeler birbirine kuşkuyla bakıyor, kendi gücünü artırmayı ve düşmanı zayıflatmayı planlıyor.
ViraHaber.com