Afrika-Arap karışımı kültürü, meydanlarda yükselen zafer anıtları, kıpır kıpır müziği, güneşli plajları ile Küba, turistlere eskisinden daha misafirperver davranıyor. Günümüzde ülkelerin en önemli gelir kaynaklarından biri olan turizmin önemini Kübalılar da kavramışlar. Küba’nın kolları herkese açık. Her yıl 1,5 milyon turisti ağırlayan Küba’nın daha fazlasını hak ettiği kesin.
Havana
Karayipler’in en büyük şehri, Küba’nın başkenti Havana; aynı zamanda ülkenin siyasi, kültürel ve ekonomik başkenti. 1982’de UNESCO’nun dünya mirasları içine aldığı Havana’da, İspanyol sömürgeciliğinin tüm izleri var. Ancak bu izleri taşıyan binalar kötü durumda. Amerikan ambargosunun vurduğu Küba’da, tarihin restorasyonuna para ayrılamıyor. Her yıl 300 bina çöküyor ve ne yazık ki binlerce insan evlerini terk etmek zorunda kalıyor. Havana sokaklarında dolaşmak, tarihte geriye doğru bir yolculuk yapmak gibi… Neyse ki Kübalılar, tarihin acı hatıralarına inat, hep coşkulular. Sahip oldukları her şeye bu coşku yansıyor. İnançlarında bile bu coşkunun izi var. Bu inançların en önemlisi de Santeria.
Nijerya ve Benin’de ortaya çıkan Santeria, bir din. Bu dinin takipçileri, tanrı Olorun’un insanlarla iletişim kurduğuna inanıyor. Tabii bu iletişimin kurulması için, tanrı Orisha’ları görevlendiriyor. Orishalar, insanları maddi ve manevi rahatlığa ulaştırma gücüne sahipler. Orisha’larla iletişim kurabilmek için törenler düzenleniyor. Bu törenler, alışıldık dini törenlerden çok farklı. Hatta içinde dini öğe neredeyse hiç yok. Şarkılar ve danslarla transa geçiliyor. Santeria, bir Afrika dini ve tanrısı da siyah ve Afrikalı. Havana’daki Santeria ritüellerinde puronun yeri de ayrı. Puro günlük hayatın öylesine içinde ki, Santeria ritüellerinde puro dumanıyla insanlar kutsanıyor. Havana’nın sokaklarında çınlayan Latin ezgilerini dinleyip, genç kızların bacaklarında sardıkları purolardan içmek ve ülkenin tarihini öğrenmek dışında, Küba’nın sualtı dünyasına da bakmak gerekir.
Denizin altında Rus savaş gemileri yatıyor
Küba devriminin ardından Amerikan ambargosuyla karşılaşan Küba’ya, Sovyetler Birliği yardım elini uzattı. Amerika’dan gelebilecek olası bir saldırıya karşı yıllarca Rus savaş gemileri beklendi Küba açıklarında. Ne var ki, SSCB dağıldı ve dengeler değişti. Açıkta bekleyen gemilerde kimsecikler kalmadı. Böylece Küba yeni bir çözüm buldu ve bu gemileri batırdı. Batırılan bu gemiler; hem balıklara barınak oldu, hem de turistlere sualtı müzesi.
Varedero
Küba’nın dört mevsim ısıtan güneşinden faydalanmak için, Havana’nın 140 kilometre doğusundaki Varedero en iyi seçim. Burası, Amerikalı milyonerlerin tatil cenneti olarak tanınıyor. Burada ilk tatil kompleksini, 1930 yılında I. Dünya Savaşı’nda, dinamit satarak büyük bir servet elde etmiş olan Amerikalı Irenee Dupont de Nemours kurmuş. Diğerleri de onu takip etmiş. Bugün Küba’ya gelen her üç turistten biri mutlaka Varedero’ya uğruyor ve altın rengi kumlar üzerinde güneşlenmeden gitmiyor.
Güneş, dans, puro, tarih… Değişik bir kültürü yakından tanımak istiyorsanız, Küba’ya doğru bir yolculuğa çıkmanızı öneririz.