Yazan: Osman Öndeş (Araştırma Makalesi)
Bu araştırmamı; Bahriye zabit namzeti ve güverte zabiti olduğum yılları da hatırlayarak, Divanhane-Bahriye Nezareti ve Kuzey Deniz Saha Komutanlığı yıllarını kapsayan bu binanın tarihî bir miras olduğu konusunda sürdürdüm. Önce şu hususu belirteyim; Senelerdir devam eden çalışmalarım ve eserim nedeniyle bilmeme rağmen, dünya genelinde Naval Museum denilen Bahriye veya günümüz deyimiyle Deniz Müzeleri’nin tarihçelerini inceledim.Dünyada deniz müzesi olarak asırlardır var olan müze binalarının hiçbirisi makamı ne olursa olsun sivil bir şahsiyetin adına müze yapılmamıştır!
Bu müzeler eğer deniz kuvvetlerine ait bir üs bölgesindeki bir semtte ise, asla ve asla bu bölgelerdeki binalar bahriyeli olmayan birine tahsis edilerek, bir de o şahıs için müze yapılmamıştır!
Bu husustaki araştırmamı bir“İstirham” olarak Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hitaben de naklediyorum;
Sayın Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi
Sizden tarihteki adıyla Kasımpaşa’daki Divanhane, sonraları nice asırlar Bahriye Nezareti ve Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte Kuzey Deniz Saha Komutanlığı olmuş bu tarihî binanın“Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Divanhane ve Bahriye Nezareti Müzesi” olmasını ve bu benzersiz tarihi fırsatı yeniden değerlendirmenizi istirham ve arz ediyorum.
Bu satırların yazarı; halen 94 yaşında, üç nesil bahriyeden gelen güverte zabiti, yani bahriyeli.
Dedem Ordu’lu Nazif Kaptan, Avnullah Gambotu ile Beyrut’ta İtalyan kruvazörünün saldırısına maruz kalmış, İstiklâl Harbi yıllarında, işgal altındaki İstanbul Haliç’ten Anadolu’ya cephane ve silah kaçıran teknelerde çalışmış bir güverte zabiti idi. Müthiş dirençli, inançlı bir Karadeniz insan idi. Babam Yavuz Kruvazörü’nün son çarkçıbaşılarından olan bir makine zabiti idi.
Haliyle Kasımpaşa’daki Divanhane’nin Bahriye Nezareti olduğu yılları onlar yaşadılar. Ben ise Kuzey Deniz Saha Komutanlığı olduğu yıllara tanık oldum. Çok daha yakından tanıdığım; Oramiral Fahri Korutürk, Oramiral Celal
Eyiceoğlu, Oramiral Bülent Ulusu, sınıf arkadaşım Koramiral Mustafa Turunçoğlu bu tarihi binada komutanlık yaptılar.
Divanhane, mimari yapısı, bahriyeye ait resimlerle bezenmiş tavanları ve mobilyaları dahi tarihin hatta acı olaylarına tanık olmuş, Osmanlı İmparatorluğu Deniz Kuvvetleri’nin belleği, saygısı, tarihi idi. Daha da ötesi; Osmanlı Bahriyesi’nde efsaneleşmiş bir mabet gibiydi. Bizler de genç bahriyeliler olarak derin bir saygı ile mermer basamaklarından çıkar ve kocaman bir avluda soluk alır ve sonra yine ayni derin saygı ile Komutanlarımızın huzuruna çıkardık.
I.Dünya Harbi yıllarında İstanbul’u işgal edenler, alay ederek, aşağılayarak Bahriye Nezareti’ni karargah olarak kullandılar.
Bahriye Nezareti’ni işgal edenlerin fotoğrafına hep tiksinerek, hiddetle bakarım.
Yıllarca tanıdığım, büyüğüm veya sınıf arkadaşım olan komutanlar sohbetleri sırasında bu muhteşem tarihi eserin artık Deniz Müzesi olmasının önemini vurgulardı. Ancak genel olarak görüşleri şuydu; “Osmanlı’da Divanhane oluşundan Bahriye Nezareti olarak görev yaptığı yılları aksettiren bir müze” derlerdi.
Görev yaptığım senelerde gemide görevli olsak da, geçici görevle geldiğimizde bize,Kaptan-ı Derya Cezayirli Gazi Hasan Paşa emaneti olan bu kışlada kışlamamızın emredildiği zamanları da hatırlarım. Ahşap döşemelerin inanılmaz bir sessizliği vardı..Sanki leventler dolaşır gibiydi.
Bu kışlanın camisini da hatırlarım. Derin sessizlik içinde birkaç zabit arkadaşım bahriye adına inşa ettirdiği Kaptan-ı Derya Cezayirli Gazi Paşa vakfı sayılan bu camiyi mazisiyle hatırlar hürmet ve saygı ile suskun kalırdık.
Bizim zamanımız; 1954 ve sonrası ise, XVIII Yüzyıldan beri gelen Kaptan-ı Derya Gazi Hasan Paşa Vakfiyesi (İnşat tarihi 1782) Kalyoncu Kışlası içindeki cami bir ibadethane olduğu kadar, Türk-İslâm mimarisinin ve hat sanatının şaheser örnekleriyle bezenmişti.
Değil ki; Kasımpaşa; asırlarca bahriyelilerin üssü ve bahriyeli ailelerin semti, muhiti oldu.
Makalemin başında yer alan fotoğrafa dikkatle bakınız; O fotoğrafta fark ettiğiniz her bina Bahriyeye ve Bahriyelilere, bahriyeli ailelere aittir. Aileler de çoğunlukla Kasımpaşa’da, ya da Fener, Balat’ta yaşadılar.
Cezayirli Gazi Hasan Paşa “Kaptan-ı Derya Çeşmeleri” adıyla kayda aldığım o müstesna çeşmeleri vakfetti. Saka gediği olmasını reddederek mahallelinin susuzluğuna çare oldu, derman oldu.
Divanhane’yi, Gazi Hasan Paşa Kışlası’nı, Bahriyedeki yıllarımda nice defalarla sağlık muayenesine gönderildiğimiz, müze kavramında bir külliye olarak ülke kültürüne, tarihine kazandırılması beklenirken, isminin dahi değiştirilmesini asla kabul edemediğim, Kasım Paşa Deniz Hastanesi ’nin heybetini ve mermer basamaklarına kadar dalga dalga yayılan Cezayirli Gazı Hasan Paşa’nın ruhunu asla unutmadım. Bu hastaneden nice komutanlarımızı, sınıf arkadaşlarımızı ve hatta bahriyeli babamızı, birkaç sınıf arkadaşlarımızı bile bu hastaneden ebediyete uğurladık.
Kasımpaşa; Türk Bahriyelileri için Osmanlı’ndan Cumhuriyet’e özünü, sevgisini artırarak özlem olmaya, saygıyla, sevgiyle hatırlanmaya devam etti.
Şimdi sizden lütfen; Cumhurbaşkanımız olarak Divanhane-Bahriye Nezareti- Kuzey Deniz Saha Komutanlığı binası hakkında tekrar değerlendirme yapmanızı istirham ve arz ediyorum.
Belki tasvip ederseniz, bu muhteşem tarihi bina “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Divanhane ve Bahriye Nezareti Müzesi” olarak tüm milletimize, devletimize armağan edilir. Dünya kültür mirası arasında haklı yerini alır.
Bilgisine hayran olduğum Tarihçi Prof. Dr. İdris Bostan'ın ifadesi ile “Denizlere egemen olmuş... Akdeniz Coğrafyası merkezli dünyanın en etkin... devletinin ve milletinin kendi geçmiş düzeyini temsil eden iyi planlanmış, müzecilik kurallarına uygun...geçmişte nasıl denizci millet olduğunu gösteren..” bir “Denizcilik Müzesi” projesi önerisini seneler öncesinde anlatmıştı.
Bu sözleriyle Haliç’teki tersaneleri bir bütün olarak görüyordu. Artık bunlar mazide kalmıştır.
Anlatmışlardı ki;..Halbuki bir “Denizcilik külliyesi” olan Haliç Tersanesi,içinde ve çeperinde ‘Tersane Halkı’nı barındıran bir civitas, medeniyet, kendi başına bir şehir idi. Tersanede çalışanlar ekseriyetle Kasımpaşa ve Galata' daki bekâr odalarında, 18.yy'da kurulan Kalyoncular Kışlası'nda kalıyorlardı.
Aynı dönemde, sonradan İstanbul Teknik Üniversite'ne evrilecek' Mühendishane-i Bahri Hümayun'un nüvesi 'Hendese Odası' burada kuruldu. Tersane halkı demek, öğrenci-işçi-denizci, mandacı, un ve tahıl ambarlarını bekleyen, Bahriye Hastanesi 'ndeki hastalar ve doktorlar, Çorlulu Ali Paşa Camii ve Zindan Mescidi, zindancı ve mahkum demek.
Bugünün Kasımpaşa ahalisi, hâlâ bu tersane halkının bellek ve akrabalık izlerini taşıyor ve aktarıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Rize'den göçen kaptan babası Ahmet Kaptan da ailesi ile İstanbul'da Kasımpaşa'dan başka yere yerleşmemiş. Sahildeki Denizciler Taksi'ye gidip, orada pek çoğu eski tersane halkından olan taksici ile edilecek bir sohbet de, derinden aksi duyulan sürekliliği hissettiriyor. Düşünmeden edemiyoruz: İstanbul'daki pek çok örnekte olduğu gibi Haliç Tersanesi'nde de planlı bir atıllaştırmayı ve adım adım yaşama-üretme bütünlüğünün kırılmasını, müzeleştirme mi (kültür endüstrisi eksenli dönüşüm) takip edecek?
Edince, ne olacak? Altı yüz yıllık içten devinerek dönüşen mekânın tepesine, hızlıca kotarılan bir 'proje' kondurulursa, yılların izi nereye gidecek? (Dergipark- Aslı Merve Yüksel; “İstanbul’da 19.Yüzyıl Kentsel Dönüşümler- Kasımpaşa Örneği”).
Bahriye Nezareti veya Bahriye Nazırlığı,
Osmanlı Deniz Kuvvetleri’nden sorumlu bakanlığa verilen isimdir.
Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarından başlayarak 1867 yılına gelinceye kadar Osmanlı Donanması'nın en yüksek derecedeki sorumlusu Kaptan-ı Derya idi. Ancak 1867 yılında yapılan reformlarda Heyet-i Vükela, yani Bakanlar Kurulu oluşturulmasına karar verildi. Bu kurulda Osmanlı Donanmasını temsil etmek üzere de Bahriye Nazırlığı kuruldu. İlk önceleri Kaptan-ı Deryalık görevini de Bahriye Nazırı yürütmekteydi. Ancak daha sonraları tekrar Bahriye Nazırı’nın altında görev yapan bir Kaptan-ı Deryalık kurumu oluşturuldu.
Osmanlı Bahriye Nezareti'nin binası İstanbul'un Kasımpaşa semtinde Kuzey Deniz Saha Komutanlığı olarak kullanılmakta olan binaydı.1922 yılında Bahriye Nazırlığı’nın işlevi son buldu.
Divanhane-Bahriye Nezareti Binası
Divanhane oluşundan Bahriye Nezareti olduğu son seneye kadar bu komutanlıkta; 1867 yılından itibaren, 1922 yılı Kasım ayı sonuna kadar; İsmail Hakkı Paşa, Mahmut Nedim Paşa, Abdülhamit Ferit Paşa, Fosfor Mustafa Paşa, Hasan Semih Paşa, Moralı İbrahim Halil Paşa, Sakızlı Ahmet Esat Paşa, Mehmet Namık Paşa,Hüseyin Avni Paşa,Hasan Rıza Paşa,Kayserili Ahmet Paşa, Sakızlı Ahmet Esat Paşa,Mehmet Rauf Paşa, Hasan Rıza Paşa,Mehmet Namık Paşa,Hasan Rıza Paşa,Derviş İbrahim Paşa,Abdülkerim Nadir Paşa, Kayserili Ahmet Paşa, Mehmet Rauf Paşa, İngiliz (Eğinli, Büyük) Said Paşa, Moralı İbrahim Halil Paşa, Ahmet Vesim Paşa,Rasim Paşa, Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa, Ahmet Ratip Paşa, Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa (Tekrar), Mehmet Celalettin Paşa, Yanyalı İbrahim Halil Paşa, Arif Hikmet Paşa, Hüseyin Hüsnü Paşa, Ali Rıza Paşa,Emin Paşa, Arif Hikmet Paşa (Tekrar), Yanyalı İbrahim Halil Paşa(Tekrar), Hulusi Salih Paşa,Mahmut Muhtar Paşa, Hurşit Paşa,Mahmut Muhtar Paşa(Tekrar), Çürüksulu Mahmut Paşa, Ahmet Cemal Paşa,Rauf (Orbay) Bey, Ali Rıza Paşa, Mehmet Şakir Paşa, Ahmet Avni Paşa, Hulusi Salih Paşa, Mehmet Esat Paşa, Paşa, Çakıcı Ahmet Hamdi Paşa, Hulusi Salih Paşa, Çürüksulu Ziya Paşa, Hulusi Salih Paşa (Tekrar) Bahriye Nazırı olarak görev yaptılar.
Hayli zamandır;“Kasımpaşa’daki tarihi Divanhane Binası Recep Tayyip Erdoğan Müzesi olacak” diye haberler dolaşıyor.
“Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı olarak kullanılan tescilli Divanhane binasını Milli Savunma Bakanlığı’nda olan tahsisini kaldırarak Cumhurbaşkanlığı’na tahsis etti ve gerekli plan değişikliğini yaptı.” deniliyor.
Bu karar üzerinde yeniden düşünüleceğine inanmak istiyorum. Sağlıcakla kalınız.
****