28 Eylül’de kaybettiğimiz Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” adlı romanı yayımlandığı günden itibaren büyük yankı uyandırmıştı. Özakman'ın büyük kitlelerce tanınıp sevilmesi Kurtuluş Savaşı’nı anlattığı “Şu Çılgın Türkler” adlı belgesel-romanıyla olmuştu. Kitap, haftalarca en çok satanlar listelerinin zirvesinden inmemişti. O dönemde denizcilik sektörü içinde de büyük ilgi gören “Şu Çılgın Türkler”, gerçek olaylardan yola çıkılarak kaleme alınan Turgut Özakman’ın elli yıl boyunca süregelen çabasının ürünü olmuştu. Vira Dergisi’nin 9. sayısında Turgut Özakman ile röportaj yapmak onuruna erişmiştik. O gün Özakman Vira Dergisi’ne kendini, denizle ilk tanışıklığını ve “Çılgın denizcileri” anlatmıştı. Kendisini saygıyla anıyor ve anısına o röportajı yeniden yayımlıyoruz.
Turgut Özakman’ı bize anlatır mısınız?
Ankara’da doğdum. Ailem ben 3-4 yaşındayken İstanbul’a gelmiş ve Çengelköy’de bir yalıya yerleşmişler. İlk anılarım buraya ilişkindir. Ön pencerelerden Boğaziçi görünürdü, arka pencerelerden bahçe. Önde deniz, gemiler, yelkenliler, motorlar, sandallar, arkada erik, zerdali ve incir ağaçları, çimenler, sarmaşıklar. Bir çocuğun içini zenginleştiren harika bir ortam. Sonra Bakırköy’e taşındık. Anne tarafım Bakırköylü’dür. İlkokula orada başladım. Sonra Kırıkkale ve Ankara… Hukuk Fakültesi’ni bitirdim. Kısa bir süre avukatlık yaptım. Köln’de Tiyatro İlimleri Enstitüsü’ne devam ettim. Basın-yayın sektöründe, radyo, TRT ve tiyatroda çalıştım. Ankara Üniversitesi DTÖ Fakültesi’nde 30 yıl öğretmenlik yaptım. Şimdi emekliyim, ama aynı hızla çalışmaya devam ediyorum.
Turgut Özakman’ın denizle arası nasıldır?
Bakırköy, deniz demekti. Yazın denizden çıkmazdık. Şimdi deniz ufka doğru çekilmiş durumda. Bakırköy denizi olmayan bir taşra kasabasına dönmüş. Bakırköylüler denizi çok severlerdi. Deniz kıyısında kaç plaj, kaç gazino, kaç denizi seyredecek mekan ve balıkçı kahvesi vardı. Bir de büyük kayıkhane bulunuyordu. Deniz yaramaz, biz yaramaz. Birbirimizle çok oynadık. İstiridye içlerini büyük bir keyifle çiğ çiğ yediğimizi anımsıyorum. Ellerimiz, bacaklarımız midye ve deniz içi kayalarının kesikleriyle dolu olurdu. Bazı geceler meraklılar balığa çıkarlardı. Ne avlanırdı geceleri, şimdi tam olarak hatırlayamıyorum. Karpit lambalarının keskin ışıkları altında geceler, donanma gecesine dönerdi. Az açıkta bir şamandıra vardı. Bu şamandıranın altında bir deniz canavarının yaşadığı efsanesi yüreklerimizi oynatırdı. Güzel günlerdi. Sonraları giderek denizden koptum ve kara insanı oldum. Köprüyü geçerken birdenbire denizi görünce, içimde martılar uçuşmaya başlıyor. Çocukluğumun serazat günlerine dönüyorum.
Deniz insan ruhunu eğiten bir olgu. Denizle uğraşan insanlar doğaya ve insana daha saygılı. Siz buna katılıyor musunuz?
Kesinlikle bu görüşe katılıyorum. Ben denizcileri ve bahçıvanları birbirlerine benzetiyorum. Su ve çiçek insanı inceltiyor, bir başka görgüyle dolduruyor, donatıyor, insanın içini güzelleştiriyor.
“Çılgın denizciler” ile ilgili tarihe bir yolculuk yapsak bize neler anlatırsınız?
9-10 gemicikten ve motordan kurulu bir donanma. Gerçekten çılgınca cesur, ülkelerini ve insanlarını çılgınca seven asker ve sivil denizciler. Ordunun silah ve cephane ikmalini İstanbul’dan ve Rusya’dan Karadeniz limanlarına bu serdengeçti denizciler sağlamıştır. Zaferde payları çoktur. Bugün hepsini minnetle anıyorum. Kurtuluş Savaşı destanında herkes payına düşeni fazlasıyla yapmıştır. 15 yaşındaki miço da, 60 yaşındaki yalınayak kağnıcı kadın da, Gaziantep savaşında babalarının ayakları altından boş fişek kovanlarını boyunlarındaki torbalara koyup, doldurulmaları için yer altındaki silah atölyesine götüren 10 yaşındaki çocuklar da… Türk halkı bugünlere kolay gelmedi. Ne destanlar, ne özveriler, ne kahramanlıklar var tarihin sayfalarında. O günün koşullarında çılgın Karadeniz dalgaları ile boğuşmak da, Anadolu’nun ayazında savaşmak da, imkansızlıklarla boğuşmak da zordu. Türk halkı bir bütün olarak kenetlenmiş ve bu destanı tarihin sayfalarına yazdırmıştır.
Denizcilere ne söylemek istersiniz?
Sevgiler, sevgiler, sevgiler!
Turgut Özakman kimdir?
1 Eylül 1930 tarihinde Ankara’da dünyaya geldi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Bir süre avukatlık yaptı. Köln Üniversitesi Tiyatro Bilimi Enstitüsü’ne devam ettikten sonra Devlet Tiyatrosu’na dramaturg olarak girdi. TRT’de Merkez Program Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı, Devlet Tiyatrolarında Genel Müdür Başyardımcılığı ve 1983 - 1987 yılları arasında Genel Müdürlük yaptı. 1988-1994 yılları arasında Radyo-Televizyon Yüksek Kurulu’nda üyelik ve başkan yardımcılığı görevlerinde bulundu. Uzun yıllar Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde kadrolu öğretim görevlisi olarak çalıştı ve “Dramatik Yazarlık” dersleri verdi.
28 Eylül 1998’de, üstün hizmetleri nedeniyle Anadolu Üniversitesi’nce, 2006 yılında Ege Üniversitesi’nce ve 2007 yılında, mezun olduğu ve uzun yıllar görev yaptığı Ankara Üniversitesi’nce “fahri doktor” unvanı verilen Özakman, sayısız esere imza attı. Nisan 2002’de Eskişehir Belediye Başkanlığı, açtığı ikinci tiyatroya ‘Turgut Özakman Sahnesi’ adını verdi. 2006 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi tarafından Özakman’a Üstün Hizmet Ödülü verildi. 2005 yılında piyasaya sürülen, 50 yıla yakın bir sürenin emeği olan ve Kurtuluş Savaşı’nı romansı bir dille anlatan “Şu Çılgın Türkler” adlı belgesel-romanı, Uğur Dündar’a göre Cumhuriyet tarihinin en çok satan kitabı oldu ve haftalarca çok satanlar listelerinde ilk sırada kaldı. Turgut Özakman’ın üç çocuğu ve dört torunu bulunuyor. Özakman, 28 Eylül 2013 tarihinde tedavisinin devam etmekte olduğu Özel Güven Hastanesi’nde vefat etti. Vira ailesi olarak merhuma Allah’tan rahmet, ailesine, yakınlarına ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyoruz.
virahaber.com