Küresel Isınma, Ekolojik,Ekonomik ve Politik Bir Sorundur.
Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD), bu yıl üçüncüsünü düzenlediği Küresel Isınma Kurultayı’nın Sonuç Bildirgesi açıklandı: ‘Küresel ısınma ve iklim değişikliği ekolojik, ekonomik ve politik bir sorundur.’
Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin, Tesco Kipa'nın katkılarıyla 16 Haziran 2010’da düzenlediği Küresel Isınma Kurultayı Ankara’da yapıldı. "Kamunun Küresel Isınma Konusundaki Yaklaşımı - Geleceğine Sahip Çık" ana temasıyla Ankara’da Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Konferans Salonu'nda yapılan kurultayın açılışını Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu yaptı.
Açılış konuşmasının ardından EGD Yönetim Kurulu Başkanı Celal Toprak ve Tesco Kipa Ceo’su Paul Ritche Küresel Isınma Kurultayı’nın ilk konuşmacıları oldu.
Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir’in moderatörlüğünde, Bugün Gazetesi Ankara Temsilcisi Adem Yavuz Arslan, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer, Akşam Gazetesi Yazarlarından Çiğdem Toker ve İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Doğanay Tolunay’ın katılımıyla Kurultay’ın ilk oturumu gerçekleşti.
Küresel Isınma Kurultayı’nın ikinci oturumu EPDK Başkan Yardımcısı Vedat Gün, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürü Mehmet Çağlar ve Devlet Su İşleri Genel Müdürü Haydar Koçaker’in konuşmaları ile başladı.
Moderatörlüğü TV 8 Ankara Temsilcisi Erkan Tan tarafından yapılan ikinci oturumda, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Programı’ndan Atilla Uras, RESYAD (Rüzgâr Enerjisi Santralleri Yatırımcıları Derneği) Başkanı Selahattin Baysal, Petform (Petrol Platformu) Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Altan Kolbay, UNDP Karbon Projesi Ulusal Hukuk Danışmanı ve New York Barosu Avukatlarından Nursel Atar, Tesco Kipa Enerji Müdürü Cüneyt Güven ise panelistler arasındaydı.
Kurultay sonrasında panelistlerin sunumları ile katılımcıların görüşleri dikkate alınarak İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi ve EGD Küresel Isınma Kurultayı Bilim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Doğanay Tolunay tarafından hazırlanan sonuç bildirgesinde özetle aşağıdaki konulara değinildi.
Küresel ısınma ve iklim değişikliği ekolojik, ekonomik ve politik bir sorundur. Ekolojik bir sorundur; çünkü küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişikliği olayları, tüm ekosistemleri olumsuz olarak etkilemektedir. Bir bakıma, insanların, doğanın onlara sunduğu olanakları bencilce kullanmasının intikamı alınmaktadır.
Ekonomik bir sorundur, çünkü küresel ısınma ile ekonomik gelişme arasında doğrusal bir ilişki vardır. 20. Yüzyılda, dünya ekonomisi 20 kat büyümüş, nüfus 4 kat artmıştır. Ekonomik büyümede kullanılan fosil yakıtlara dayalı enerji üretimi, küresel ısınmaya yol açan sera gazlarının en büyük kaynağıdır. Ormanların tarla kazanmak, fabrika yapmak ya da odundan gelir sağlamak amacıyla kesilmesi de ikinci sırada gelmektedir. Bu nedenle, bir bakıma bilinçsiz hızlı ekonomik gelişme ve aşırı tüketim alışkanlığı, küresel ısınmaya yol açan faktörlerdir.
Yine küresel ısınma, ekonomik bir sorundur; çünkü iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanan afetler (seller, kuraklıklar, sıcak hava dalgaları, orman yangınları, fırtınalar) büyük ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Örneğin, 1990-1999 yılları arasında yaşanan afetlerin ve ekstrem hava olaylarının toplam maliyetinin 629 milyar dolar olduğu hesaplanmıştır. İstanbul’da, Eylül 2009’da meydana gelen sel felaketinin maliyetinin 400 milyon TL kadar olduğu tahmin edilmektedir. Genel olarak ise ülkemizde her yıl, ortalama 200 kadar sel ve taşkın olayı meydana gelmektedir ve bu olayların ülke ekonomisinde yol açtığı kayıplar yıllık 150 milyon TL kadardır.
Küresel ısınmanın ekonomik bir sorun olduğunun diğer bir göstergesi de, küresel ısınmaya karşı alınabilecek önlemlerin ülkelere getireceği maliyetin yüksek olduğu inanışıdır. Ama 2008’deki küresel ekonomik krizde 2 trilyon dolarlık uluslararası kurtarma paketi hiç tartışılmadan aktarılmıştır. Benzer şekilde Yunanistan’ın yaşadığı ekonomik krizde de, 110 milyar Avroluk yardım, bir çırpıda oluşturulmuştur. Ünlü ekonomist Nicholas Stern tarafından küresel ısınmanın getireceği toplam zararın, dünyanın toplam gayri safi milli hâsılasının yüzde 5 ile yüzde 20’sine denk düşeceği tahmin edilmektedir. 2008 yılı verilerine göre dünya gayri safi milli hâsılasının 61 trilyon dolar olduğu düşünüldüğünde, 3 ile 20 trilyon dolar civarında bir ekonomik kayıp dünyayı beklemektedir. IMF’nin rakamlarına göre, 2008’deki küresel ekonomik kriz dünyanın toplam gayri safi milli hâsılasının 3,3 trilyon dolar azalmasına yol açmıştır. Ülkeler, küresel ekonomik krizden çıkmak için kaynak bulurken ve uzlaşırken, yaklaşık olarak aynı oranda ekonomik kayba yol açacak olan küresel ısınmaya önlem almak için ise ayak diretmektedir.
Küresel ısınma bir yönüyle de politik bir sorundur. Politika, o an ya da gelecek için mevcut koşullar ve bilimsel veriler ışığında, çeşitli alternatifler arasından tercihlerde bulunarak kararlar almak ve uygulamaktır. Dolayısıyla, küresel ısınma yokmuş gibi davranmak veya küresel ısınmaya karşı önlem almaya çalışmak, bir karar alma sürecidir. Tüm ülkeler ve doğal olarak Türkiye, bir iklim politikası oluşturmak, sera gazı salımlarını azaltmak, iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirmek için uyum politikaları geliştirmek zorundadır. Bunu yaparken ülkelerin kendi çıkarlarını düşünmeleri kaçınılmazdır. İşte bu nedenle her yıl düzenlenen Taraflar Konferanslarından beklenen sonuçlar çıkmamaktadır. Ancak iklim değişikliği ile mücadelede ülke çıkarlarından önce atmosferin ve dünyanın bir ortak mal olduğu, herkesin buralarda eşit hakka sahip olduğu kabul edilmelidir.
Küresel Isınma ile Mücadele için İklim Politikaları Oluşturulmalı
Küresel ısınma ile mücadelede, herkesin yapabileceği bir şeyler vardır. Ancak, en büyük yatırımları yapan, politikalar oluşturan hükümetlerin ve aynı zamanda kamunun atacağı adımlar, küresel ısınma ile mücadelede daha etkin olacaktır. Hükümetlerin alabileceği önlemlerin başında, bilimsel temellere dayanan bir iklim politikasının oluşturulması gelmelidir.
Türkiye’nin, bir iklim politikasının olduğunu söylemek güçtür. Örneğin, Türkiye’nin belli bir dönem sonrası için sera gazı salımlarını düşürmeye yönelik olarak belirlenen bir hedefi bulunmamaktadır. Bu nedenle, 20 yıllık son dönemde, tüm dünyada sera gazı salımlarını en fazla attıran ülke durumundadır. Ek olarak, yapılması planlanan kömürle ve doğal gazla çalışan termik santrallerin, karbon salımımızı ileriki yıllarda daha da artıracağını söylemek yanlış olmaz. Ülke olarak, bir an önce, örneğin önümüzdeki 10-15 yıllık dönem için sera gazı azaltım hedefi konulmalı ve uygulamaya geçilmelidir.
Oluşturulacak iklim politikasının, sadece sera gazı salımı azaltmaya odaklanması da yetersizdir. İklim politikaları, iklim değişikliğine uyumu da içermelidir. Bunun için bilimsel veriler ışığında, Türkiye’yi bekleyen risklerin neler olduğunun saptanması, iklim değişikliğine karşı hassas bölgelerin belirlenmesi toplumun ve tarım, turizm, ulaşım, inşaat, sanayi gibi sektörlerin iklim değişikliğinden nasıl etkileneceğinin ortaya konulması, oluşacak risklerin ve sorunların çözümü için stratejiler geliştirilmesi gerekmektedir. Ancak, Türkiye’nin iklim değişikliğine uyum stratejisinin olduğunu da söylemek güçtür.
Böyle bir stratejisi olması durumunda, örneğin, İstanbul’a yapılacak 3. Boğaz Köprüsünün, en büyük karbon yutağı olan orman alanlarından geçirilmemesi ve bu köprünün mutlaka raylı sisteme dayandırılması gerekirdi. Benzer şekilde, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden olan gıda güvenliği konusunda da, atılmış olumlu adımlar bulunmamaktadır. Bu konuda, tarım topraklarının korunmasına yönelik olarak Toprak Koruma Kanunu çıkarılmıştır; ancak yapılan değişiklikler ile kanundan beklenen yararlar sağlanamamıştır. Verimli tarım alanları, fabrikalara terk edilmiştir.
Ülkenin en önemli tarım alanlarından birisi olan Ergene Ovası, İstanbul’un arka bahçesi olarak görülmektedir ve yapılaşma ile sanayinin tehdidi altındadır. İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur, ancak Kurulda bilim dünyasından temsilciler bulunmamaktadır. Koordinasyon Kurulunun altında yer alan çalışma gruplarında, üniversitelerden destek alınsa da, bu durum yeterli değildir. Tüm bu yetersizliklere karşın, İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı çalışmalarına başlanmış olması olumlu bir adımdır. Ama, öncelikle, iklim değişikliği ile ilgili olarak sağlıklı bir veri sistemi hazırlanmalı ve envanter yapılmalıdır. Sera gazları ile ilgili envanterler siyasallaştırılmamalı, başka bir ifadeyle, salımların az, atmosferden alınarak tutulan karbon miktarlarının ise çok gösterilmesi çabasına girilmemelidir. İklim değişikliği ile mücadele ve uyum sürecine, özel sektör mutlaka katılmalıdır. Özel sektörün konuya ilgi göstermesi için yeni teşvik, sübvansiyon ve vergilendirme sistemleri geliştirilmelidir. Vergilendirme, gelir üzerinden yapılmamalı, sera gazı salımları düşük olan veya alternatif enerji kaynağı kullanan şirketlerden daha az vergi alınmalıdır.
Kuraklık Zararları, Sigorta Kapsamına Alınmalı
Türkiye’yi iklim değişikliği ile ilgili olarak bekleyen en önemli tehlike, belki de kuraklıklardır. Ancak, kuraklık zararları, sigorta kapsamında değildir. Türkiye’de, gıda güvenliği açısından son derece önemli rol oynayan tarım sektörünün etkilenmemesi için kuraklık zararları sigorta kapsamına alınmalıdır. Günışığından daha fazla yararlanma olanakları (çalışma saatlerinin düzenlenmesi, saat diliminin değiştirilmesi gibi) değerlendirilmelidir. Düşük karbon yoğunluklu üretim için teknoloji transferlerine olanak sağlanmalı, ülkemizde de teknoloji geliştirilmesi için araştırma-geliştirme faaliyetlerine ayrılan ödenekler arttırılmalıdır. İthal ürünlerin taşınması sırasında oluşan sera gazları salımlarını düşürmek için yerli üretime destek verilmelidir. Enerji üretiminde, yenilenebilir enerji kaynaklarının ağırlığı arttırılmalıdır.
Yenilenebilir Enerji Kanunu Mecliste beklemektedir ama daha yasalaşmadan içeriğinde değişiklikler yapılmaktadır. Örneğin, milli parklar gibi, korunan alanlarda, yenilenebilir enerji tesislerinin kurulmasına olanak sağlayan bir madde, taslağa eklenmek istenmektedir. Her türlü korunan alan, önemli karbon yutağıdır ve buralarda yenilenebilir enerji için dahi olsa tesis kurulmasına izin verilmemelidir. Sadece korunan alanlarda değil, kamuoyunda çok tartışılan hidroelektrik santralleri yapımlarında olduğu üzere, doğaya zarar verecek uygulamalardan kaçınılmalıdır. Ağaçlandırmalarda, biyolojik çeşitliliğe dikkat edilmelidir. Karbon yutağı olarak adlandırılan bitki örtüsü ve topraklarda depolanan karbon miktarını arttıracak yönetim sistemleri geliştirilmelidir. Örneğin, topraklarda biriktirilen karbon miktarının arttırılması için toprak işlemesiz tarım, doğal ormanların korunması ve korunan alanların arttırılması, bozuk meraların ıslahı gibi uygulamalar desteklenmelidir.
Türkiye’nin, iklim değişikliği ile mücadele ve uyum ile ilgili uluslararası fonlardan daha fazla faydalanması sağlanmalıdır. Toplumun her kesimi, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda bilinçlendirilmelidir. Ulaştırma, atık yönetimi gibi konularda sera gazı salımlarının azaltılması ile ilgili olumlu adımlar atılmaktadır, enerji verimliliği kanunu çıkartılmıştır. Çeşitli eylem planları (çölleşme ile mücadele eylem planı, tarımsal kuraklık eylem planı gibi) hazırlanmıştır ve İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı çalışmalarına başlanmıştır. Ancak, bu eylem planları, kâğıt üzerinde kalmamalıdır.
Sonuç olarak, küresel ısınma ve iklim değişikliği, artık sadece gelecek kuşakların bir sorunu olmaktan çıkmış ve bizleri de etkiler hale gelmiştir. Küresel ısınma olgusu, afetlerden sonra sığınılacak bir bahane olmamalıdır. İklim değişikliği ile mücadele ve uyum için bir an önce harekete geçilmeli, geleceğimiz ekonomik çıkarlara kurban edilmemelidir.
Küresel Isınmanın etkilerini azaltmak için belediyelere ciddi sorumluluklar düşüyor. Örneğin: Vahşi çöp dağlarının saldığı metan gazını engellemek için tüm bu çöp dağlarına elektrik enerjisi üretmek için tesisler kurulmalı ve o belediye bölgesinde değerlendirilmelidir. Modern çöp depolama sahalarına gömülen atıklardan inorganik atıklar ayrıştırılarak kalan organik atıklar depolanmalı veya kompost yapımında kullanılmalıdır
Soldan sağa İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Doğanay Tolunay , Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir (moderatör), Akşam Gazetesi Yazarlarından Çiğdem Toker, Bugün Gazetesi Ankara Temsilcisi Adem Yavuz Arslan ve Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer görülüyor.
Virahaber