Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Müsteşarı Suat Hayri Aka denizcilik sektöründeki önemli konularla ilgili görüşlerini virahaber’e anlattı… Yunanistan ile yaşanan tekne krizinden sektörde yürürlüğe girecek yeni kurallarla ilgili her türlü sorunun cevabını bulabileceksiniz. Bugünkü konumuz Türkiye Beyaz Liste’de kalmak için yaptığı çalışmalar ve Yunanistan ile yaşadığımız tekne krizi…
•Türkiye Beyaz Liste’de kalmak için neler yapmalı? Yunanistan krizi nasıl çözülecek?
Kara Liste’den Beyaz Liste’ye geçiş için 2003’ten itibaren 2008’e kadar önce Gri Liste, sonra Beyaz Liste’ye geçişte, hem denizcilik idaresinde hem de denizcilik sektöründe mükemmel bir organizasyon ve sistematik bir çalışmayla 4-5 yılda çok ciddi bir yapısal dönüşüm sağlandı… Gerçek manada bu mesleğin erbabı olan çok sayıda uzman istihdam edildi. Onların çalışmaları ile o zamana kadar Kara Liste’de olan Türk bayraklı gemiler Paris MoU kapsamında 2008’de Beyaz Liste’ye geçirilerek sektör rahata kavuşturuldu.
Kara Liste ile Beyaz Liste arasındaki fark nedir?
Kara Liste’deyken gemileriniz gittiği her limanda denetleniyor. Bu denetleme, geminin bayrağının Kara Liste’de yer alması sebebiyle, çok eksiği vardır önyargısıyla, bilinçli ve sistemli bir şekilde yapılıyor… Önyargı ile başlayan her denetimde mutlaka yeni şeyler bulunur. Yeni şeyler bulunması demek; yeni alıkoymalar, yeni tutuklamalar ve yeni masraf demek. Zamanında sektörde gemi işletmeciliği yapan biri olarak söyleyebilirim ki, her gemi gittiği her Avrupa limanında denetlenip tutuklandığı zaman10-20 bin USD ilave masraf yapıyor ve o seferde kazanacağı bütün artı geliri orada bırakıyordu. Beyaz Liste; hem uluslararası piyasalarda yük ve iş bulma, hem de maliyetlerin düşmesi anlamında büyük bir avantaj ve önemli bir prestijdi. Böylelikle, sigortalar düşüyor, daha az ve adaletli denetleniyorsunuz, önyargılı yaklaşılmıyor… Bu anlamda 2008’de Beyaz Liste’ye geçiş, hakikaten İdare’nin çok büyük katkıları ile oldu.
O dönemde sektör bu konuda neler yaptı? Bir de tabii bu durumu devam ettirmek de önemli…
Tabii o dönem işler ve gelirlerde çok iyiydi, sektör hayatından memnundu; dolayısıyla Beyaz Liste’ye geçme yolunda yatırım yapılması, gemilere masraf yapılması gerekiyordu, bu noktada sektörün de katkısı var tabii ki, inkâr etmemek lazım… Sektör de o zaman hiç imtina etmeden gemilerine baktı ve yatırım yaptı. Şimdi görevimiz bu durumu muhafaza etmek. Ben bu konuda çok sık uyarıda bulunuyorum, çünkü Paris MoU’da Beyaz Liste için son üç yıldaki gemilerin denetim ve tutulma sayıları arasındaki oranlara bakılarak, son üç yılın ortalaması alınıyor. Yüzde 7’yi bulursa, bayrak bir alt listeye düşürülüyor. Yani önce Gri, sonra da Kara Liste’ye düşüyor. Son üç yıl 2014-2015-2016’daki tutulma oranlarımız maalesef çok iyi değil. 2012-2013 hatta 2014’ün de ilk yarısı benim müsteşar yardımcısı olarak denizcilik sektörünü koordine ve takip ettiğim dönemdi, o zamanlar muhteşemdi sayılarımız. Yüzde 2,5’lara düşmüştük, gerçekten çok iyiydik. Hatta Avrupa ortalamasının da çok altındaydık. Ama 2014’ün ikinci yarısından itibaren, maalesef 2015 ve 2016’da oranlarımız hiç iyi olmadı. Bunda hem navlun krizinin, gelirlerdeki azalmanın çok etkisi oldu, hem de dikkatsizliğin… Deniz emniyeti konusunda kurallar belli. Uluslararası kurallar net bir şekilde her şeyi tanımlamış ve anlatmış. O kurallara eksiksiz ve kusursuz bir şekilde uyulması lazım. Gemi işletirken, bakım onarım yaparken, burada bir eksiklik söz konusu olduğunda ister istemez tutulma için sebep yaratıyorsunuz. Şirketlerin, teknik yöneticilerinin ve gemi adamlarının buna dikkat etmesi lazım. Sınırlarda dolaşıp duruyoruz üç yıldır. Geçen yıl bazı alıkoymaları detaylı bir şekilde incelemeye başladık. Hakikaten mi gemilerimiz kötü de bu adamlar her denetlemede gemilerimizi tutar hale geldiler, bazılarının da haksız yere tutulduklarını da gördük. O tutulmaların bir kısmına itiraz ettik geçen sene. 4-5 geminin tutulma kaydını sildirdik. Bu çerçevede mesela 2016’da sayılarımız tekrar düzeldi ve Beyaz Liste’deki yerimizi koruduk. Bu sene yine benzer bir mücadele veriyoruz İdare olarak. Bu seferde Yunanistan, Adalardaki denetimlerle sıkıntı yaratmaya başladı. Biliyorsunuz Adalara gidişleri durdurduk şimdilik. Sayın Bakanımız mevkidaşıyla konuyu görüşmek üzere, 12 Ekim’de Yunanistan’a gitti. Sayın Bakanlar konuya iyi niyet ve anlayış çerçevesinde yaklaşarak denizcilik ilişkilerinin sorunlardan arındırılması ve geliştirilmesi hususunda mutabık kaldılar. Bu ayın sonunda teknik uzman heyetler tekrar bir araya gelecek. Oradan bir uzlaşı çıkarsa tekrar normal şartlara döneceğiz. Yunanistan, Adalarda 24 metre altındaki tekneleri tabi olduğu rejime uygun olarak değil, Paris Memorandumu çerçevesinde denetliyor, bu da kabul edilebilir bir şey değil. Ahşap, geleneksel, deniz turizminde ve sadece Ege’de kullanılan gulet gibi teknelerde, yolcu gemisi şartları aramaya başladılar. 40 yıldır hiçbir zaman sorun olmadan çalışan guletler, bir anda sorunun kaynağı olmaya başladı. Bunu Yunanistan ile masaya yatırarak çözmeye çalışıyoruz.
Bu tabii deniz turizmini de olumsuz etkiliyor değil mi?
Etkileyeceği kesin, buna hiç kuşku yok… Hem Türkiye, hem de Yunanistan tarafını etkileyecek ama Yunanistan başlattı bunu. Sonuçta Yunanistan, son 40 yıldır güllük gülistanlık, sorunsuz bir şekilde çalışan sistemi, bu denetimlerle dejenere etmeye başladı. Bu hem bizim Paris MoU çerçevesindeki kayıtlarımıza negatif bir etki olarak yansıyor, hem de deniz turizmini baltalıyor. Dolayısıyla biz hem Beyaz Liste’deki yerimizi korumak, hem de deniz turizmi yapanların haklarını savunmak amacıyla iki yönlü bir savunma yapmak durumunda kalıyoruz. Çünkü biz Beyaz Liste’deki yerimiz pahasına Yunanistan’ın bu haksız ve kural dışı denetimlerini kabul edemeyiz. Buna tepki göstermemiz gerekiyor.
Yarın: Yeni yürürlüğe girecek kurallar için Türkiye nasıl bir yol izlemeli? Gemi inşa sanayinde Türkiye bundan sonra nasıl bir strateji geliştirmeli?
Vira Haber