Salih Zeki Çakır projelerini açıkladı

Deniz Ticaret Odası Başkan adayı Kaptan Salih Zeki Çakır virahaber’e özel açıklamalar yaptı.

Deniz Ticaret Odası Başkan adayı Kaptan Salih Zeki Çakır virahaber’e özel açıklamalar yaptı. Projelerinin bir kısmını da paylaşan Çakır, son meclis toplantısında yaşananları bir tuzak gibi algıladıklarının da altını çizdi. İşte Salih Zeki Çakır ile yaptığımız röportaj…

Son meclis toplantısında “Biz bugüne kadar yapılanları inkar etmedik. Ancak eksik yapılan, tamamlanmamış ya da hiç yapılmayan şeyler var. Sektörün ciddi sorunları var. Bu eksikliklerin giderilmesi için yönetime talip olduk” dediniz. Yapılmamışlara vurgu yaptınız. Nedir bu yapılmamışlar? Projeleriniz nelerdir?
En önemli konu sektörün envanterinin çıkarılmasıdır. Bu projelerimizin başında yer alıyor. 2008’de meslek komitesinde sektörün envanterinin çıkarılması önerisini ben yaptım. Birkaç defa yazı dolaştı, bu nasıl olacak denildi. Ben tekrar bir çalışma daha yaptım. Sektörün paydaşlarını ortaya çıkardık. 47 meslek gurubu var ama 47 ayrı faaliyet yok. Meslek gurupları biraz mecburiyetten, Meclisin sayısının artması için böyle yapılıyor. Aslında 12-15 faaliyet alanı var. Biz o meslek guruplarının deniz sektörüne insan kaynağı olarak, istihdam olarak, mali ve kültürel olarak katkılarını ortaya koyup parçadan bütüne gitme yoluna gideceğiz. Sektörün önce bir ekonomik değer olarak ortaya konulması gerekiyor. O gün deplasmanda olduğumuz için her şeye cevap yetiştiremedik. Sanki bir tuzak şeklinde algıladık oradaki durumu. İlkelerimizi 10 madde halinde sıraladık, bu ilkelerin dışına çıkmayacağız. Nihayetinde envanter çalışmasına başlandı, ama bunun arkası gelmedi. Yönetimdeki genel kanı “sektörün envanteri çıkmaz” şeklindeydi. Bazı yurtdışı hesapları var, bazı fiyatlar açıklanmayabiliyor. Firmalar bilgi vermiyor, saklıyor şeklinde genel bir kanı var. Ama bunun yöntemi var. Turizmde de, inşada da, ticarette de yüzde 100 doğruluğa ulaşamasak da, yüzde 80-90 oranında genel kabul gören bir sistem ve bir strateji geliştirilebilir. Muhatap bürokrasiye bir veri vermek önemlidir. Bunu da Oda’nın dışında kimse yapamaz. Üniversite ve uzmanlarla işbirliği yaparak, sektörün gerçek büyüklüğünü ortaya koymamız gerekiyor. Buna göre talep olur. Teşvikler gündeme geldiğinde Hazine’nin Maliye’nin verilerinde bir ekonomik değer olarak görülmüyoruz. Dolayısıyla teşvik edilmeye değer bulunmuyor sektör. Ama gerçek bu değil. Denizcilik sektörü gerçekten büyük bir sektör. 8 bin 700 üyenin oluşturduğu katma değer çok fazla. İstihdam olarak da, ekonomik büyüklük olarak da ciddi rakamlarımız var. Bir şirketin, bir geminin işletme payına bakarsanız, bunu görürsünüz. Bu büyüklükle strateji, misyon ve vizyon belirlenmelidir.

Başka hangi projeleriniz var?
Yine bundan hareketle, buna dayanak olacak sektörde bir sağlıklı veri sorunu var. Sadece rakamsal büyüklük olarak değil, bir de veri olarak sıkıntı var. Biz GİSBİR’de bu konuda gemi inşa için çalışmaya başlayıncaya kadar Denizcilik Müsteşarlığı’nın sitesinde Fair Play’e göre Türkiye’de şu kadar gemi var diyordu. Olacak iş değil. Bunun üzerine biz Ar-Ge şirketi kurup verileri çıkarmıştık. Hatta İstanbul Navlun Endeksi bizim verileri kullanmaya başladı. Sektörde bir bilgi kirliliği var. Yatırım ve girişim sağlıklı ve güvenli bilgi ile olur. Bu nedenle sektöre yeni gireceklere, yatırım yapacaklara bu bilgiler lazım. Ama biz hep İngiltere menşeli kuruluşlara bağlıyız, onların bilgilerini kullanıyoruz. Ama ben biliyorum ki onların bizimle paylaştığı bilgiler kullanılmış ve tüketilmiş bilgi. Bu bilgileri kullandığımız zaman başımız dertten kurtulmuyor. Bizim denizcilik sektörünün kendine has özel bir bilgi bankası olması ve bunun şeffaf oluşması lazım. Tüm paydaşlar arasında ilgili bürokrasi, ilgili bakanlıklar nezdinde Bilgi Paylaşım Platformu’nu oluşturmamız gerekiyor. Biz bunu üniversitelerle, uzmanlarla çalışarak oluşturabiliriz. Mesela siz bilgisayarınızın başında tek bir tuşla istediğiniz bilgilere ulaşacaksınız. Tabii bu bilgileri sürekli güncelleyecek bir ekip de oluşturacağız. Sağlıksız güvenli bilginin olmadığı ortamda batağa saplanıyorsunuz. Bunu çok yaşadık. Bir armatör için alma zamanı ve satma zamanı çok önemlidir. Yüzde yüz kestiremesek de, iyi bir çalışma ve bilginin oluşturulması ile bu dönemde yaşadığımız sıkıntı kadar sıkıntı yaşamazdık. Bu anlamda DTO da, bir iki kişisel çıkışın dışında iyi bir yönlendirme yapmadı. 2007’de Oral hocanın açıklamalarında bazı şeyleri anlattığını raporlar yazdığını söylüyor ama bu çok yaygın şekilde olmadı, kırmızı alarm şeklinde gemi inşacılar da, armatörler de uyarılmadı. Mesela Bilgi Paylaşım Platformu’na farklı insanlar da bilgi girebilecek. Oral Hoca’nın çalışmaları var ama bence yeterli değil. Farklı görüşler alıp, analizler ve çalıştaylar yapılması gerekiyor.

35 projeden bahsediyorsunuz, diğerlerini de öğrenebilir miyiz?
Antalya’daki Arama Konferansı’nda da belirlendiği gibi gemi inşa alanında birinci olarak gemi inşanın öncelikli sektörler arasına girmesi için ne gerekirse yapılmalıdır. Bunun için bir süreç başlatacağız. Ulaşım olarak bir ülke eğer dışa bağımlı hale gelirse, o ülke bağımsız olamaz. Bizim gibi ithalat ve ihracatının yüzde 90’ını deniz yolu ile yapan bir ülkenin deniz ulaşımında dışa bağımlı halde olması kabul edilir bir şey değil. Bu anlamda çok stratejik bir sektör gemi inşa… TÜPRAŞ özelleştirilmeden önce Yunan tankerleri taşırdı ham petrolümüzü. Bir sorun olsa, ülkemizde bir sürü şey çalışamaz hale gelecekti. Özelleştirmeden sonra TÜPRAŞ yatırım yaptı, gemi aldı ama hala yeterli değil. Bunun için yine uzmanlar, üniversiteler hatta burada basın da çok önemli hep birlikte bir çalışma yapılması gerekiyor. Denizcilik medyası üzerinden ulusal medyada yer almalıyız çünkü bizim terminolojimizi öğretmeye kalksak yıllar alır. Ulusal medya denizcilik sektörü reklam vermediği için bu alanda uzman birilerini bulundurmuyor. Buna yönelik ciddi çalışmalar yapmamız gerekiyor. Biz denizcilik sektörünün imajını hem gemi inşada, hem de genel olarak düzeltmeliyiz.

Bunlar daha uzun vadeli projeler, hemen hayata geçirebileceğiniz projeler var mı?
Çok somut bir proje olarak, Mavi Hat kuracağız. 444 0 DTO… Bu hattın rezervasyonunu yaptık. 7 gün 24 saat bütün üyelerimize, sadece meclis üyelerine değil bütün üyelerimize hizmet vereceğiz. Teknik ihtiyacı olan, hukuksal bir ihtiyacı olan, finansla ilgili konularda sıkıntı yaşayan, insan kaynağı sorunu olanları Oda’nın danışmanlarına yönlendireceğiz. Görevlendirdiğimiz arkadaşlar konu ne ise bizim danışmanımıza o kişiyi bağlayacak. Böyle çalışan görevliler olacak. Küçük firmalar için çok önemli bir hizmet bu. Büyük firmaların mali müşaviri, hukuk danışmanı var ama küçük firmalar için böyle bir şey yok. Mesela yıllardır sıkıntısı olan armatör beni arar. Yurt içinde, yurt dışında, ne yapmam gerekir diye bana sorar. Yıllardır bu işi zaten bedava yapıyoruz. Şimdi bunu daha kurumsal hale getirmek istiyoruz. Ayrıca sektörümüzü öncelikli sektör yapmak ve imajını değiştirmek için bir “Denizcilik Dostluk Grubu” kuracağız. Ulusal medyadan, ekonomi yazarlarından, muhatap bakanlıkların üst düzey, orta düzey, uzman düzeyinde bürokratlarından, siyasetçilerden, akademisyenlerden oluşan bir dostluk gurubu kuracağız. Belki gruplandırmalar da yapabiliriz. Bunun üzerinde çalışacağız. Gruplandırmalar yapsak da, yine herkesi bir araya getirecek çalışmalar yapacağız.

Dostluk Grubunu ortaya çıkardıktan sonra sektördeki sivil toplum örgütlerinin projelerine destek olacağız. Cılız değil, sadece bir reklam vererek değil, ciddi olarak destek olacağız. DTO’yu üst şemsiye yapacağız. Bunun altına mesela sizin Deniz Kültürü Derneği gibi diğer dernek ve vakıfları alacağız. Ortak bir sinerji oluşturup, sektörün önünü açacak, sektöre dışarıdan doğru bakışı sağlayacak çalışmalar yapacağız. Amerika’yı yeniden keşfetmeyeceğiz. Mevcut oluşumları güçlendireceğiz. Bunu bütün şube ve temsilciliklerde yapacağız. Amacımız amatör denizcilikten başlayarak, denizciliği güçlendirmek ve sevdirmek. Arama Konferansı’nda konuşulanlar raflarda duruyor. Gemi inşada Arama Konferansı’nın yapılmasını 8 No’lu meslek komitesi başkanı olarak ben istedim. Sonra da Meclis’te kürsüye çıkıp teşekkür ettim yönetime. Sağ olsun sonra Metin Kalkavan da çıkıp bize teşekkür etti. Arada bir de iyi diyalog oluyor.

Dayanışmayı en iyi bilen denizcilerdir. Okyanusun ortasında zor durumda kalan kaptan SOS verir, bir başka kaptan dümen kırıp yardıma gider. Karadaki o katılık denizde yoktur. Ama bu seçim süreci başlarken biraz sert başladı. Sizce burada taktik ya da stratejik bir hata mı oldu?
Ben son meclis toplantısında ne kadar daha seviyeyi düşürürler endişesi ile her şeye de değinemedim. Benden sonra yeniden söz alacaklar ve benim de ona yeniden bir cevap hakkım olmayacaktı. O gün ile ilgili bir basın açıklamamız olacak zaten. Üzerinde çalışıyoruz. Orada zaten atıfta bulundular 1999’da biz nasıl ezip geçtik, ayağınızı dikkatli atın dediler. Sektör o günden bu yana bir ilgisizlik, bir yılgınlık yaşıyor. Bu süreçte birçok insanla görüştük. İnsanlar Oda’ya sırtını çevirmişler. Tabii aslında Oda üyelere sırtını çevirmiş. Normalde Oda, üyeye sempatik gelmeli. Çünkü üye aidat ödüyor, devlet eli ile yani kanunla ona bu vazife verilmiş. Oda’nın siz bize gelmiyorsunuz söylemi doğru değil. Oda; üyenin, STK’nın ayağına gitmek zorunda. Yönetim anlamında söylüyorum bunu. Bunu tersine çevirip siz de bize gelmiyorsunuz demek piramidi ters çevirmektir. Piramit üçgenin üzerine oturmalıdır. Biz bu anlamda sektörde bir şevk,bir seçim heyecanı oluşturmak zorundayız. İnsanlar ilgilerini kesmişler. O ilgiyi yeniden kazanmalıyız. Yüzlerini nereye bakacaklarını göstermemiz lazımdı. Ben orada sancak 30’u da bir hedef olarak ortaya koydum. Yüzünüzü Oda’ya dönün demek de istedim. Biz burada bir anlamda bilinçlendirme yapmak zorundayız. İnsanların seçim havasına girmesi gerekir. Yoksa bir arkası yarın gibi bırakamazsınız, arkasını getirmek zorundasınız.

Acaba daha centilmence başlanamaz mıydı? Yani jargon daha yumuşak tutturulamaz mıydı?
Yok, neden yok çünkü 1999’dan beri seçim olmamış bir sektörün ilgisini, alakasını çekmek ve bilgilendirmek zorundasınız. Ortaya yuvarlak konuşarak ki bu benim tarzım değil, maksada yönelik konuşuyorum, oyalamaya gerek yok. Biz eksikleri vurgulamak zorundayız, yoksa ilgiyi nasıl sağlayacağız. Biz yanlışlara, yapılmamışlara vurgu yapmak zorundayız. Hem de kuvvetli vurgu yapmak zorundayız ki ilgiyi çekebilelim. Söylemlerim keskin, daha da keskin söylemlerim var ama onları arkadaşlar bir kısmını çıkardılar. Mecburduk, seçim nihai olarak stratejik bir çalışmadır. Ben bu seçim sürecini yönetmeye çalışıyorum, sonuç almak zorundayım. En güzel Vira şey çıkarttı. Yönetmek netice almak sanatıdır diye. Artık projeleri de açıklamaya başladık. Bu projelere bir dahaki meclis toplantısında Metin Bey cevap vereceğini söyledi, buyursun. İşte projeler bunlar. Ya bunlara ne ihtiyaç var, biz zaten yapıyorduk, zaten yaptıklarımız devrimdi, değişime ne gerek var diyebilirler. Devrim, değişimden daha farklı bir şey. Hani şimdi siz bana sert diyorsunuz, ama devrim kelimesi de… Hani neredeyse ihtilal diyecekler.

Muhakkak üyelerimizin seçime oy vermeye gelmesine yönelik çalışmalarımız da olacak. Bugün bizi teşvik eden, takdir edenler yarın gelip bize oy atmazlarsa bir anlamı yok. Biz o anlamda da bir bilinçlendirme oluşturmak zorundayız. Biz Türkiye çapında yoğun bir çalışma yaptık. Gördüğümüz şu; insanların odadan bir fayda ve beklentileri kalmamış. Oy vermeye gelseler bile bir şeyin değişmeyeceğini, boşuna yorulacağını, bu yönetimi değiştirmenin mümkün olmadığını, bu yönetimin de buna kesinlikle müsaade etmeyeceğini söylüyorlar bize.

Müsaade etmeyecekler demekle tam olarak neyi kastediyorsunuz?
Önceleri öyleydi işte. Şimdi biz onu değiştirmeye çalışıyoruz. Bu anlayışı, bu algıyı değiştirmek zorundayız. Bize söylenenlerin hepsini de konuşmuyoruz, paylaşmıyoruz. Yine seçim ilkelerimize riayet ederek, yüzde 100 doğruluğundan emin olmadığımız şeyleri söylemiyoruz. Tabii bu ilgisizlik de bana göre haksızlık. Üyelerin de ilgilenmesi lazım normalde. Üye aidat ödüyor, sektörün de biraz sorumluluk üstlenmesi lazım, üyelerin de. Bu anlamda ihmal de var. Biz şimdi bu anlamda anlayış değişimi de yapmak durumundayız. Önce anlayışları değiştireceğiz, sonrasında seçimle oy vermeye gelip mevcut yönetimi değiştireceğiz.

Siz projelerinizi de ilk defa açıklıyorsunuz. Diğer taraftan ekibinizi bilmiyoruz. Mecliste de Metin Kalkavan ekibinizi sordu. Neden projelerinizi ve ekibinizi açıklamıyorsunuz?
Tabii ki seçimlerden önce 20 kişiden oluşan bir çalışma grubu oluşturduk. Bu bizim aynı zamanda çekirdek ekibimiz. Bir profesyonel kadro da oluşturduk. Aynı zamanda PR şirketimiz de var. Bu süreci yaşıyoruz. Çalışma grubumuzun içinde bilinenler var ama hemen kadroyu ortaya çıkarıp, bir resim vermek şu aşamada erken diye düşünüyoruz. Bunun zamanı da gelecek. Burada böyle bir zafiyet ve eksiklik olduğunu düşünmek beyhude bir düşünce olur.
 

Peki, projelerinizin hepsini ne zaman açıklayacaksınız?

İşte başladık, bir kısmını size açıkladık. İlgili arkadaşlar çalışıyor, geliştiriyorlar. Burada olay şu; bu seçimi projelerin kazandıracağına çok ihtimal vermiyorum. Proje bunlardan birisidir, projeniz olması da önemlidir. Ama bu seçimi senin projen iyi de, benim projem zayıf diye kazanıp, kaybetmeyeceğiz. Projeler bunun artısıdır. Biz şu anki bir sürü görüşmelerden sonra basın toplantısında da vurgu yaptığımız gibi biz üyelerin geniş katılımını sağlamaya yönelik, sektörde, yaptığı işte ve onu temsil eden DTO’da daha adaletli temsile yönelik bir seçim, değişiklik yapmayı düşünüyoruz.

DTO Meclis Toplantısı’nda büyük bir yer tutulup, kamuoyu önünde projelerimizi açıklayalım dedi Metin Kalkavan. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Zamanı gelince değerlendiririz. Biz zaten çalışmalarımızı yapıyoruz. Normalde şu anda bizim ihtiyacımız yok. Ama hiç ondan çekinecek ve ondan geri duracak bir yapım yok benim. Yani, gerek duyuyorsak onu da yaparız.

Böyle bir çağrı geldi, neden gerek duymuyorsunuz?
Şu an için erken, çünkü seçim tarihi belli değil. Gerçekten gerek de duymuyorum. Biz çünkü herkesle birebir görüşüyoruz. Yani birebir görüşüp de insanlarla zaten bir istişare edip, sorununu dinleyip kendimizi tanıttıktan sonra bir de insanları şov için bir araya toplamaya gerek yok, burası genel seçim meydanı değil. Genel seçimlerde bunu medya üzerinden daha büyük kitlelere ulaşmak için yapıyorlar. Ama bu kadar küçük bir sektörde grup şirketlerine baktığınızda sayı belli. O tamamıyla şov maksatlı bir çalışma olur. Yoksa üyeyi ikna etmeye ve kazanmaya yönelik bir çalışma değil. Biz normalde şova ihtiyaç duymuyoruz. Değerlendiririz ama gündemimizde yok şu anda. Gündeme almaya da gerek duymuyoruz.

Koster filo projesi ile ilgili olarak DTO’dan yeterli desteği göremediğinizi söylediniz, bunu biraz açar mısınız?
Türk Denizcilik Sektörü’nün şu anda en makro projesi bu… Şu anda böyle somut, yatırım planı ve analizleri yapılmış, veri tabanı olan başka bir proje yok. Önceki yani Prof. Dr. Yücel Odabaşı zamanındaki proje, afaki bir projeydi. Osman Kaya Turan kendisinin asistanıydı, ben o arkadaşı da çağırdım ve o zaman yapılanları konuştuk. Çok ham bir çalışma olduğunu gördüm. O zaman bu ülkenin buna ihtiyacı olduğu söylenmiş, hatta yatırım programına da alınmış. Ama bunun altının dolması için veri lazım. Denizcilik sektöründeki en önemli eksiklik bu. Genellikle bir kanaat oluyor, ama bu kanaatler rakamlarla desteklenmiyor. O zaman da inandırıcı olmuyor. Biz 2008’de İstanbul Denizcilik Araştırma Geliştirme ve Danışmanlık Şirketini Oral Hoca ile birlikte kurduk. Ben 2006’daDTO ile 6 sayfalık Deniz Teknolojileri Araştırma Geliştirme Uygulama Merkezi kurulması yönündeki çalışmamı paylaştım. Bu da projelerimizden birisidir zaten. Buna Oda katkı sağlayacaktı. Ki biz yönetime geldiğimizde buna katkı sağlayacağız. 2006’daki benim çalışmamdan sonra sunum da yaptım zaten. Halim Mete dosyayı istedi verdim, ama sonra arayan soran olmadı. Daha sonra Metin Kalkavan bunun Oda’nın işi olmadığını, bunun Türk Loydu ile yapılması gerektiğini belirtti ve bu işi Türk Loydu yapacak dediler. O dönem çıkıp konuşuyordum, bu konulardan bahsediyordum. Ama daha sonra konuşmaz oldum. Bir seferinde “Ne yapıldı bu konuda?” diye sordum. Yücel Odabaşı çıktı, bu konu ile ilgili bir arkadaşı görevlendirdik dedi. Yani bu konu Dursun’a havale edildi. Çünkü o yıllarda işler iyi gidiyordu, bu hep böyle olur, deniz ticareti ve gemi inşada iyi para kazanılıyordu. Kimsenin ne bir B planı vardı, ne bir proje üzerinde çalışılıyordu, ne bir fikir, ne bir muhalefet vardı. Rakamlar havada idi, 1 lira varsa 100 liralık yatırıma giriyordu insanlar. Böyle bir hava vardı sektörde. Metin Kalkavan da itiraz edemez buna.2 adam dahil etmekle, 2-3 toplantıya katılmakla desteklemek deniyorsa böyle desteğe ihtiyaç yok. DTO nasıl destek oldu? İstedikleri zaman istedikleri şirketlere ortak oldu mu? Kendisi ayrı şirket kurdu mu? Bunun örnekleri var. Ayrıca projeyi geliştirmek için bir kaynak bulundu mu? Tarafları bir araya getirmek, daha somut şeyler ortaya koymak, projenin önüne geçmesini biz destek olarak anlıyoruz. Kamuoyunu kurumsal olarak bilgilendirmek, zaten ben Oral Hoca ile birlikte çalışmaya başlamıştım. Alev Kaptan koster işinde olduğu için ben davet ettim. Bülent Şener de dizayna ihtiyacımız olduğu için kendisine rica ettim. Ticari olarak kriterleri ben belirledim. Teknik olarak Alev Kaptan ve birkaç arkadaş daha çalıştı. Dizaynı da Delta yaptı. Sonra da gittik modelini yaptırdık, bir tanesi Bülent Şener’in orada duruyor, bir tane benim ofiste duruyor adı da Türk Yıldızı. Bizim bütçemiz ancak modelini yapmaya yetti. Ama şimdi imkanı olan, aynı projeye o gemiden 3 tane yapmak üzere başladı. 1. gemi de 3-4 ay içinde denize inecek. Bu proje beğenilen bir çalışma oldu. Şu andaki navlun düzeyinde bu projenin yapılabilmesi mümkün değil. Muhakkak yatırımı özendirecek, uzun vadeli bir finansal modele ihtiyaç var. Biz o finansal modelin ortaya çıkmasında DTO’nun katkısını ve yardımını bekliyorduk. Yoksa o proje için ben yazın cebimden 250 bin TL para harcadım. Kaç defa yurtdışına gittik, toplantılar yaptık. Hatta buradaki toplantıların bir kısmını Oda’ya yönlendirdim ki, biraz daha Oda ilgi duysun diye. İki toplantıdan sonra toparlanamadık. Yani orada zerre kadar haklı bir söylemleri yok. Bir öğleden sonra Oda’nın bir odasını açtılar, çay kahve servisi yaptılar, kuru pasta koydular bankacılarla toplantı yaptık. Bu mudur destek? Alev Kaptan zaten sektörde tecrübeli birisi. Ben tecrübeli herkesten istifade ediyorum. Herkese açtık, geniş katılımlı toplantılar da yaptık. Bu projeye devlet taraf olmazsa, finansal kurumlar taraf olmazsa, genel anlamda DTO destek olmazsa, GİSBİR destek olmazsa bu proje hayata geçmez.

Koster filo ile ilgili kaç adet ve kaç DWT’luk gemiler düşünülüyor?
Kriz sonrası koster filosu ile ilgili Akdeniz-Karadeniz Çanağı’ndaki payımız yüzde 35 idi. 1000 ila 10 bin ton arasındaki gemileri kastediyoruz. Son güncellediğimiz verilerde bu oranın yüzde 29’a düştüğünü görüyoruz. Neden? Çünkü krizden dolayı yeni gemi yapılmıyor, ciddi miktarda küçük tonajlı gemi hurdaya gidiyor. Bu anlamda bir erime var ve yaş ortalaması da oldukça yüksek. 29 civarında, aslında ilk başladığımızda yaş ortalaması 32 civarı idi. Yaş ortalaması yeni gemi inşa edildiği için değil, eskiler hurdaya gittiği için böyle. Türkiye ithalat ve ihracatını ki bu yüzde 90 civarında, ağırlıklı olarak deniz yolu ile yapıyor. Bunun ağırlıklı bölümü de koster filo ile yapılıyor. Özellikle yakın ülkelerle ticaret, koster filo ile yapılıyor. Eski gemiler üstelik ekonomik de değiller. Tecrübe olmadığı için yanlış yapılmış gemiler. Bir sürü armatör batırıp da kendisi batmayan gemi var hala. İşletme olarak insanları çok yoran bir filodan bahsediyoruz. Ama şimdi modern bir dizayn, yeşil çevreci son SOLAS kurallarına göre, ticari olarak da ekonomik üretebileceğimiz gemilerden bahsediyoruz. Mümkün olduğu kadar sade, bölgedeki yük ihtiyacına uygun gemi tipleri tercih ettik. Bunları yapıp, kağıda döküp, sektörle paylaşmış olmamız bile ciddi bir artıdır. Kosterciliğin önemini bilmeyen küçük görüyor. Biz şuna vurgu yapıyoruz. Koster filosu Türk denizcilik sektörünün alt yapısıdır. Bu alt yapı sağlam olmadan istediğiniz kadar büyük gemi yapın. Kaptanlar da yani bizlerde önce koster gemilerinde çalıştık. Ondan sonra büyük gemilere geçtik. Bu nedenle bugün Filipinliye, Çinliye muhtaç hale geldik. Projeyi 5 bin DTW ile başlatıyoruz. İhtiyaca göre sonra 8 bin olabilir, 10’arlı gruplar halinde başlayacak dedik. Tersanelere 2’şer, üçer beşer dağıtılarak gemi inşanın da kriz sürecinde işini görecek, gemi inşa sektörüne de zaman kazandıracak bir proje. İnsan kaynaklarına, yan sanayiye bu anlamda da fayda sağlanacak. Bizim artık gemi inşada mevcut maliyetlerle yüksek tonajlı gemi yapmamız söz konusu değil. Küçük tonajda hala rekabet edebiliriz. Mutlaka seri üretime geçmemiz lazım. Bu anlamda da bir modeldir bu proje.

Meclis toplantısında “Yönetmek netice almak sanatıdır. Metin Kalkavan’ın bize ayıptır demesini, bu şekilde üzerimize gelmesini doğru bulmuyorum” dediniz. Ama siz de mevcut yönetimle ilgili birçok şey söylediniz...
Ama biz ayıptır demedik. Yanlış yapıyorsunuz dedik. Seçmenimizi bilinçlendirmemiz lazım. Kendileri de dediklerimizi bir şekilde doğruladılar. Bizim Oda imkanlarını kullanmamız hakkımız dediler. İtiraf ettiler. Seçimleri Oda’da yapmak hakkımız ve vura vura Oda’da olacak diye söylüyorlar. Yakın çevreleri bile uygun olmadığını bilmelerine rağmen bunu bir avantaj gibi görüp, onda da ısrarcı oldular.

Meclis toplantısında sandık başına görevli koyabilirsiniz dediler…
Biz sadece onun için söylemiyoruz ki. Mekan fiziki olarak uygun değil. Bazı sandıklarda izdiham oluyor. Şehir dışından da gelecekler. İnsanlar yorgun argın gelecek. Orada 2-3 saat kuyrukta bekleyecek. Yaşlı üyemiz var, bayan üyemiz var. Koridorlar dar. 60’a yakın sandık var. Kalabalık sandıklar bölünmek zorunda. Orada 60 sandığı nereye koyacaksınız? Geçen hatırlıyorum, Meclis Salonuna 3 tane sandık konulmuştu. İnsanları bekletip eziyet etmeye ne gerek var? Bunu tamamen 1-0 avantajı lehine kullanmak şeklinde düşünüyoruz. Bu doğru değil ve tasvip edilmiyor.

Seçim maratonu ateşli başladı. Deniz patladı. Bu fırtına seçime kadar da devam edecek gibi görünüyor. Siz seçimin ertesi günü nasıl bir camia bekliyorsunuz? Kaybedersiniz kazanırsınız. Bu kadar fırtınadan sonra bir şeyler kırılacak mı? Yoksa kol kola girip bu gemi yola devam mı edecek?
Metin Bey o gün bizi ötekileştirmek için çeşitli söylemlerle “Benim tanıdığım Salih Kaptan değilsin” dedi ama ben o Salih Kaptanım. Beni iyi tanır aslında. Şimdi kötü olduk. Benim tavrım tarzım belli. Herkesi çok rahatlıkla kucaklayabiliriz. Kendilerinin aldığından da daha fazla hizmet götürecek bir ekip ve anlayışla DTO’yu yöneteceğiz. Kendilerinden bir şey gelmediği sürece biz bir tavır alacak değiliz. Zaten seçim beyannamemize de koyduk. Bunu yapacak karakterde insanlar değiliz. Hele o dediği bizi odaya sokmazsınız sözü…

Metin Kalkavan’ın da yazısında var, sizin de ilkeleriniz arasında var. Bir ötekileştirme cümlesi kullanılıyor. Bu kötü, çünkü hepimiz aynı camiadayız. Birlikte kürek çekmişiz. Ama şimdi ötekileştirmeyeceğiz diyorsunuz. Bu ötekileştirme derken, siyaset mi, inanç mı, yönetim anlayışı mı, başka bir şey mi? Neyi kastediyorsunuz?
Her anlamda… Siyaseten, zümre, bölge… Biz Ofluymuşuz, Of’ta her türlü insan var. İyisi de var, kötüsü de var. Bunu gündeme getirmek bile bence bir gaf. Bende o kadar fıkra var ki, Halim Mete’de de var. Ben de Rizelilerle ilgili, Halim Mete’de de Oflularla ilgili bir sürü fıkra var. Bunun sonu yok. Bu anlamda söylemlerimizde hiçbir zaman bir inanç farklılığı yok, hedef kitlemizin, muhatap üyelerimizin statüsü, siyaset yelpazesi, inanç yelpazesi neyse biz ona saygılı olacağız ve birini birine tercihle bir çalışma yapmayacağız, bir söylem geliştirmeyeceğiz. Hem seçim sürecinde, hem de seçim sonrasında çalışmalarımızda kesinlikle böyle bir şey yapmayacağız. Bu bize yakışmaz.

İlkelerinize baktığımızda mesela “DTO’nun hiçbir imkanını kullanmayacağız” derken, mevcut yönetime kullanıyorsunuz demek mi istiyorsunuz? İlkelere bakınca aslında bunların hepsi bir gönderme gibi duruyor. “Aldatmayacağız, aldananlardan olmayacağız, kimsenin aldatmasına rıza göstermeyeceğiz” derken şu anda böyle bir şey mi yapılıyor? Yani neden net sözcüklerle kendimizi ifade edemiyoruz?
Olabilir ihtimaline karşı, biz yapmayacağız bunu diyoruz. Yani bu bize göre net. Kendimize böyle bir seviye, çerçeve çizdik. Biz koyalım kriterleri, uyan uysun. Uymayanı da seçmen takdir etsin. Ya taltif etsin ya da tekdir etsin… Biz burada ciddi bir iş yapıyoruz. Hiç seçim görmemiş, ilgi duymamış, ilgilenmemiş bir zümreye önünü açıp, ufuk koymaya çalışıyoruz. Kriterler, standartlar koyuyoruz. Burası bir meslek örgütü. Meslek örgütünde standartların ve kriterlerin mutlaka olması lazım.

Siz meclis toplantısında bir ara sanki sinirlendiniz ve “geyik muhabbeti” diyerek tepki gösterdiniz. Bu tür cümleler devam edecek mi?
O bel altı belki farklı anlamda da söyleniyor, farklı söyleniyor, farklı düşünülüyor orada. Belki o kelime anlamından farklı bir şeydir. O günkü ortamda doğal olarak bir saldırı oldu. Yani biz Metin Bey için sadece şahsına münhasır değil, yönetim olarak söyledik her şeyi. Çünkü Metin Bey o çalışmalarla, kendisi de söylesin ilgilenmedi. Meslek gruplarının oluşturulması ile ilgili ilgilenmedi. NACE kodlarının hangisinin hangi gruba gireceği ile ilgili veya seçimlerin Oda’da yapılması ile ilgili konulardan bahsediyorum. Biz orada bir ufuksuzluk, vizyonsuzluk var dedik, ona çok bozuldu. Metin Bey buna bozulunca, bize de bizim yaptıklarımızı siz hayal bile edemezsiniz deyince, ben de o kelimeyi sarf ettim. Bu beni tarif etmez, ben proje adamıyım. Bu söz söylenince orada da bazı kişilerle göz göze geldim, hafifçe gülümsediler. Çünkü beni tanıyanlar bilirler. Bu söz beni tarif etmez. Benim eğitimim, ilgim, bilgim, okumam yazmam, müdahil olduğum projeler gizli -açık ciddi çalışmalarım var. Bahsettiğimiz şeyleri düşünselerdi, şu çalışmalar yapılmaz mıydı? Neden ben gündeme getirmek durumunda kaldım. Bunların mimarı da aşağı yukarı benim… Gizli kapaklı hiçbir şeyimiz yok, bu süreci olabildiğince düzgün bu ilkeler çerçevesinde taşıyacağız. Ama farklı bir şeyle karşılaşırız, farklı şeyler çıkar, konjonktür ne gösterir ona bakacağız.

virahaber.com-özel

GÜNCEL Haberleri

M/TUG Timur Bey, Türk Bayrağı Altındaki İlk Operasyonunu Gerçekleştirdi
Türk P&I Sigorta’nın Yeni Kıdemli Hasar Müdürü: Sezer Tanju Öner
Romanya ve Ukrayna’dan Gelen Kimyasal Atıklar Karadeniz ve Marmara’yı Etkiliyor
İLKFER’den Biyoyakıt Kitabı Geliyor
Şehit Mustafa Kemal Öz İçin Uğurlama Töreni Düzenlendi