Batıda ama geçmişe ait bir şehir Roma… Her gidildiğinde aynı büyüleyici özelliğini koruyan, tarihin hazinelerinin tıpkı bizim alışık olduğumuz gibi cömertçe gözünüzün önüne seriliverdiği eşsiz bir hazine sandığı. Her çağa ayak uydurmayı, geçmişle bugünü mucizevî bir şekilde bir arada yaşatmayı başaran bu şehirde insanın aklının kalmaması mümkün değil.
Dört milyonluk başkent, geçmişe ait ne varsa, turizme kazandırmayı başarmış. Öyle ki, eski Roma’da dolaşırken, Romalılardan çok karşınıza değişik milletlerden turist çıkması son derece olağan. Bu eşsiz mirasın her dar sokağın açıldığı bir meydanda, aniden önünüze serilivermesi bir süre sonra alışkanlık yaratıyor.
Klasik bir Roma turunun olmazsa olmaz parçaları arasında yer alan Colosseum, Forum Meydanı, S.Angelo Kalesi, Pantheon, Trevi Çeşmesi gibi saymakla bitmez tarihi yapılar geçmişte olduğundan daha canlı günler yaşıyorlar. Her bir ziyaretçinin adım adım arşınladığı sokaklardan taşan bu parçalar, hak ettikleri değeri görmekle kalmıyor, günümüzde de işlevselliklerini koruyorlar. En azından büyük çoğunluğu… Bu işlevsellik de, daha çok turizmde oynadıkları rolden kaynaklanıyor. İşte bu nedenle dört milyonluk Roma Şehri, bu arada İtalya’nın en kalabalık şehri olduğunu da belirtmem gerekir, ülke milli hâsılasının yüzde beşinden fazlasını kazanmakta. Bu nedenle dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biri Roma’dır.
Gerçek İtalyan yemekleri
Roma’nın tarihi güzellikleri, ilk giden biri için gerçekten etkileyicidir; hatta on kez gidilse bile benzer etkiyi gösterirler. Ancak Roma’nın dar sokaklarından geçerken, gözünüze takılan küçük kara tahtaların üzerinde günün mönüsü yazıyorsa, o tahtanın arkasındaki dar kapıdan mutlaka girmek gerekir. Pek de etkileyici olmayan, tıpkı bizdeki esnaf lokantalarına benzer bu lokantalar, dışarıda hâkim olan eşsiz tarihi atmosfere, aynı eşsizlikte tatlar ekler. İncecik hamurlu, gerçek domates soslu pizzalardan makarnalara, zeytinyağlılara kadar dünyanın en lezzetli yemeklerinden bir geçit töreni karşılar sizi buralarda. Kimi zaman rahatsız olan küçük tahta sandalyeler bile aklınıza gelmez, midenizin bayramı tüm vücudunuza nüfuz eder.
Zeytinyağına ekmek banarken, aklına gelir insanın kendi ülkesi. Zeytinin en güzellerinin yetiştiği bir ülkeden gidiyorsanız bir de, lokanta sahibi daha da titizlenir sizin masanıza. En iyi zeytinyağını koyar sofraya, ekmeğin fırından yeni çıkmışını… Sonra enginarın yapraklısını… Pizzanın kıtırını ve daha ne dilerseniz onu…
İtalyan usulü fast-food
İtalyan fast-food’u deyince bizlerin aklına pizza gelir. Oysa pizza öyle çabucak oluveren bir yemek değildir burada. Hamuru incecik açmak, taze domatesi, peynirin en güzelini kullanmak gerekir.
Burada fast-food deyince, paniniler çıkar karşınıza. Panini, İtalyan usulü sandviç demektir. İçine ne dilerseniz hemen koyuluverir, hızlıca yeniveren, karnınızı da iyice doyuruveren paniniler pek modadır. Yürürken bile elinizde geziverir. Zaten burada hızlı yemek yiyebileceğiniz restoranlarda bile uzun yollu oturmak gerekir. Buralarda kahvenin en güzeli de içilir, yanında tiramisu da yenebilir. Paninilerin üzerine bir de gelato yenmesi gerekir. Gelato ne midir? Meşhur İtalyan dondurması. Üzerinde taze meyveleriyle, hemen her sokakta bulabileceğiniz bu dondurmalar yaz kış herkesin elindedir.
İtalya’nın başkentinde üç gün işte böyle geçirilebilir. Bir anınız bile boş kalmadan, bugün ama geçmişte lezzet dolu bir yolculuk yapabilirsiniz. Akdeniz’in sıcakkanlı insanları arasında, bizden izler bulabilirsiniz…