Prof Dr. Hüseyin Nazlıkul'dan Pınar Gültekin Açıklaması

Nöralterapi Derneği Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Nazlıkul, vahşice katledilen Pınar Gültekin'le ilgili bir açıklama yaptı.

Nöralterapi Derneği Başkanı ve IFMANT Federasyonu Başkanı  Prof. Dr. Hüseyin Nazlıkul, vahşice katledilerek ülke gündemine oturan Pınar Gültekin'le ilgili bir açıklama yaptı.

İşte o açıklama:

Pınar Gültekin şahsında erkek şiddetine maruz kalmış, nefesleri kesilmiş ve aramızdan fiziken ayrılmış tüm kadınların ardından saygı ve sevgiyle…  
 
Son yıllarda peş peşe gelen kadın cinayetleri hepimizi çok ciddi şekilde üzüyor. Toplum olarak şiddet ve çılgınlık dönemi yaşadığımız bu dönemde kadın cinayetleri ve  kadına yönelik şiddet her geçen gün artıyor. Bu kadar şiddetin temelinde sevgi yoksunluğu yatar. İnsanlara sevgi  yerine kindarlık ve öfke aşılandığında insan sevgi yoksunu olarak yetişir. 
 
SEVGİ; Bireyin kendini tanımasıyla... Kendini onarmasıyla ve her şeye sevgiyle bakmasıyla ... İnsanın insan olma bilincini aklıyla ve yüreğiyle yaşamasıyla... Doğanın ve yaşamın bir parçası olduğunu anlamasıyla... ‘Yaşam benim için varsa her canlı için ve her insan için var‘ demesiyle başlar... Sevgi ve sevmek kültürümüzün ilmek ilmek örülen ilk halkası... Birlikte özlemlerini aramak ama asla onu kendi malı olarak görmemek ve evrensel sevgi ile sevebilmek... Gerçek sevgi yanyana birlikte  olmanın  yanı sıra  bağımsız bireyselliğini de koruyabilmektir.

Sevgi ile oluşan bir yaşam ‘olduğun gibi kal ama çoğalsın, zenginleşsin erdemlerin‘  demektir... BİRLİKTELİKTİR SEVGİ... Kimsenin kimseyi kullanmadığı... Kimsenin kimseye hükmetmediği... Kimsenin kimseyi mülkiyetine geçirmediği bir yaşamdır gerçek sevgi… Sevginin eksik olduğu ve zemin bulmadığı yerde kin ve düşmanlık zemin bulur… Kendi gibi  olmayanı cezalandırmak da bunu takip eden ilk adım olur… 

Her gün yeni bir kadına yönelik şiddet olayı ve kadın cinayeti ile karşılaşıyoruz...Bırakın doğaya ve çevreye duyarlı olmayı insana karşı bile duyarsızlık zemin buldu kültürümüzde. 

Son zamanlarda kadınların çoğunun karşı cinsin fiziksel şiddetine maruz kaldığını okuyoruz, duyuyoruz ya da tanık oluyoruz. Bu vakaların çoğunda kadın hayatını kaybediyor. Asıl üzücü ve korkunç olan ise bu olayları giderek kanıksıyor olmamız.

Bütün bu olanlar günlük hayatımıza sıradan bir olaymış, sıradan bir habermiş gibi yansıyor. 
Kadınlara kalkan veya tetik çeken ellerin bu kadar kanıksanmış olması kadının yanında yeteri kadar yer almamamızdan kaynaklanıyor; hem birey, hem meslek grubu, hem toplum ve bir o kadar da devlet olarak… 

Erkeklerin kadına yönelttikleri şiddetin en büyük kaynağının cehalet olduğunu düşünüyorum. Son yıllarda eğitim sistemimizin yetersizliği ile ‘eğitimli’ cahil sayısında da hızlı bir artış söz konusu. 
Toplumumuzda erkek boşanmayı ve terk edilmeyi kabul edemiyor. Kadını terk etmiş ya da aldatmış dahi olsa, ayrıldığında o kadının hâlâ kendi malı olduğunu düşünüyor. 
Tüm bunlar karşısında kadına şiddet vakalarında cezaların artırılması ve caydırıcı olması gerekiyor, yoksa vakaların sayısı artmaya devam edecek. Ama maalesef yasaların uygulanmasında da sorunlar olduğu görülüyor.  

Örneğin bir kadın çocuğunun önünde canice katlediliyor ve bu adama iyi halden ceza indirimleri uygulanıyor… Bu kararı verenler acaba bu şiideti gören kendi ailesinden veya yakında biri olsa cezasızlıkta o kadar cömert olurlar mı? Her yeni kadına şiddet ve cinayet olayı içimde isyan duygusunu yükseltiyor. Zülfü Livaneli’nin de dediği gibi “İstanbul Sözleşmesi elbette şart ama korkarım yetmeyecek. Çünkü zaten kimse yasalara uymuyor. Korkunç bir durumdayız.” 
 
Çözüm Erich Fromm’un tabiriyle sevgiyi ekmek, büyütmek ve geliştirmek olmalı… Sevgi kadın ve erkekle bir bütündür. Çocuk anne karnından itibaren karşılıksız sevgiyi tadar. Büyüyen çocuk doğası gereği dış dünyaya açılmaya başlar. Artık bu sevgi çocuğu tatmin etmez. Baba sevgisine ihtiyaç duyar. Baba çocuğu denetler, dış dünyaya karşı onu hazırlar ancak babanın sevgisi hak edilmelidir. Çocuk yetişkinliğe eriştikten sonra iki kişinin sevgisini tatmış olarak özgür bir şekilde dış dünyaya açılma ihtiyacı hisseder. Kişinin karşı cinse bakışı anne ve babanın birbirlerine ve topluma olan sevgisi, saygısı ve merhametinden gelişir. 
 
Erich Fromm; özgürlüğü, sıklıkla kullandığı kavram olan sevgi yetisi için gerekli ortam olarak görür. Özgürlüğün olmadığı yerde sevgi biter. Çünkü özgürlük birey olabilme yolunda önemli bir etkendir. İnsan böylelikle inanç sistemini farkındalıkla ve sorumluluk alarak yaratır.  
 
Erich Fromm’un özgürlük kavramını, arzu edilen her şeyi yapmak olarak değil, insana kendisi olabilme şansının verilmesi olarak anlamak gerek. 
 
Ancak gerçek sevgiyi geliştirip büyüttüğümüzde ve gerçek özgürlüğe eriştiğimizde bu karanlık kadına şiddet olaylarını ve cinayetleri durdurabiliriz ve nefes alabiliriz...  Bu şiddet ortamı nefes almamızı engelliyor… Artık yeter… 
 
 Hüseyin NAZLIKUL

 Bilimsel Nöralterapi Derneği Başkanı

 IFMANT Federasyonu Başkanı  
 

GÜNCEL Haberleri

İstanbul'da Lodos Nedeniyle Dalgalar Oluştu, Kimisi Fotoğrafladı Kimisi Kaçtı
Dev Dalgalar Sahilleri Dövüyor
Bu Kış, MSC Sinfonia ile Konforlu Kruvaziyer Seyahati Türkiye’de
Denizcilerden Yıpranma Hakkı İçin Çağrı: "Yıprandığımızı Anlatamıyoruz Çünkü Ölüyoruz"
Türkiye Kıyılarında Sadece 120 Tane Kaldı, Yuvalarında Takipleri Yapılıyor