Yaşar Özer / Vira Haber
Prof. Dr. İdris Bostan, İstanbul'da gerçekleştirilen IMO Dünya Denizcilik Günü Yan Etkinliği'nde "Osmanlı Denizcilik Politikaları" hakkında bir sunum yapmıştı. Bostan, Osmanlı İmparatorluğu’nun denizcilik tarihindeki yeri hakkında bilgiler verdi.
Denizcilik tarihinin günümüze sağlayabileceği katkılar hususunda önemli gördüğü noktaları paylaşacağını belirterek konuşmasına başlayan İdris Bostan, “Tarihte yaşamış büyük imparatorlukların aynı zamanda bir deniz imparatorluğu olduğu kesindir. Uzun yıllar süren Türk denizciliğinin geçmişi konusunda yaptığımız araştırmalar, bize de aynı kanaati paylaştırmıştır. Türkler de aynı geleneğin bir devamı olarak, denizlerle duyuldu ve nihayetinde Osmanlı İmparatorluğu’nun hudutlarını da denizler üzerinden sürdürdüler. Osmanlılar denizlerde kimlerle karşılaşmışlardır? Dönemin iki büyük denizci devleti vardı, bunlar Ceneviz ve Venedik’ti. Bu devletler donanma gücüne sahip oldukları için denizlerin hakimiyetini ele geçirmiş, Karadeniz’in bilhassa sahil kıyılarındaki liman şehirlerini panoromikleştirmiş ve Karadeniz’in tamamını Avrupa’ya taşır hale gelmiştir. Çünkü Bizans büyük ölçüde denizcilikten çekilmiş bulunmaktadır. Bu yüzden Osmanlılar denizlere ulaştıktan sonra iki büyük denizci güç ile mücadele etmek zorunda kaldı. Bunlarla ilgili olarak pek çok bilgi Venedik ve Cenevizlilerin arşivinde vardır. Bu konular ile ilgili pek çok meslektaşımızın çalışması da vardır. Osmanlılar, bu iki denizci devlet için büyük tehdit olmaktadır” diye konuştu.
Prof. Dr. İdris Bostan / İstanbul Üniversitesi
Osmanlı'nın denizlerde güçlü hale gelişi
“Yıldırım Bayezid’in tersane inşası ve hızla donanma kurması, boğazlardan geçişe bir koruyuculuk getirmek ve rastgele geçişi önlemek amacına yönelikti” diyerek konuşmasına devam eden İdris Bostan, “İstanbul Boğazı’nın iki yakası da korunur hale geldikten sonra, Fatih Sultan Mehmed’in 1452’de o meşhur Venedik kadırgasını hisarın önünde sulara batırmış olması bunun göstergesidir. Öncesinde bununla ilgili bir ültimatom yayınlamıştır: “Bundan böyle geçecek olan bütün gemiler, kıyıya yanaşarak taşıdıkları yüklerini ve mürettebatını belirtecekler, herhangi bir yasak madde veya mühimmat taşınıyor ise bunların geçirilmesine izin verilmeyecektir.” Bu tarihten itibaren İstanbul’un Fethi ve sonrasında Ege Denizi’ne yönelik Osmanlı politikaları, Karadeniz’e yönelik Osmanlı politikaları, yine denizlerin hakimiyetini ele geçirme politikaları ön plana çıkmaktadır. Fatih Sultan Mehmed’in 1475’te Gelibolu’da teşkilatlandırdığı donanmayı mutlaka anmak lazım. Bayezid’in donanmasını sadece gemi sayısı itibariyle biliyoruz. Fatih Sultan Mehmed’in ise 1475’te Gelibolu’da kurduğu donanma bütün teşkilatı ile biliniyor. Donanmanın mahiyeti, donanmadaki görevlilerin kimlikleri, fonksiyonları ve vurucu gücün konumu bakımından bugün elimizdeki arşiv belgeleri sayesinde yeterince duruma yeterince vakıfız. Fatih’in denize yönelik politikalarının sadece kıyıları koruma amaçlı olmadığını, 1480’deki İtalya ve Rodos seferlerinden görüyoruz. İstanbul’un Fethi, Ortodoks Hristiyanlığına büyük ölçüde darbe vurdu ve Bizans İmparatorluğu’nun son bulmasını sağladı. Fatih’in İtalya seferi belli ki Katolik Hristiyanlığına yönelik bir projeydi ve bu plan daha sonra diğer Osmanlı padişahları tarafından da tercih edildi. Bu dönemde Artık Osmanlı’nın Akdeniz’e yayılma planı yaptığı aşikardır ve sürekli donanmasını güçlendirerek denizlerde iddialı olduklarını göstermişlerdir. Esasen bu askeri boyutlarla bir Putin politikası uyguladığını gördüğümüz Osmanlıların, çok fazla gündeme getirilmemiş olsa da 13. yüzyıldan itibaren deniz ticaretine son derece ilgi duyduğu, fetih politikalarının esasen deniz ticaretini kontrol etmenin amacına yönelik olduğu açık bir şekilde ortaya konulmuştur” ifadelerini kullandı.
Tarihsel sürecin Osmanlı İmparatorluğu’nu denizlerde faaliyet yapmaya mecbur bıraktığını söyleyen Bostan, coğrafi keşiflerle ilgili olarak da şunları söyledi: “15. Yüzyıl ve sonlarına doğru dünyada önemli bir değişim yaşandı. Bu değişimler coğrafi keşifler çağıdır. Piri Reis, bu keşifler çağının bir haritasını çizdi. Bu harita herkesin zannettiği gibi büyük bir dünya haritasının küçük bir parçası değil. Coğrafi keşifleri yakından takip eden önemli bir deniz coğrafyacısı olarak Piri Reis’in bu keşifleri ne kadar yakından takip ettiğini ispat ediyor bu harita. Çok manidar ve önemlidir. Üzerinde çalışılmaya muhtaç bir alandır. Piri Reis’ten 40-50 sene sonra sonra Ali Macar Reis bir dünya haritası çizmiştir. Bu haritanın Amerika kıtasına gösteren bölümünü dışarıda tuttuğumuzda, coğrafi keşifler sırasında bütün dünya bilim insanları, üç ana kıtayı biliyordu. Asya, Avrupa ve Afrika. Dolayısıyla yeni keşifler dünyaya yeni bir algı, yeni bir kazanım getirdi. Ama zannedildiği kadar Avrupa kıtasına ve Avrupa devletlerine çok büyük kazançlar sağlamadı. Kazancın olduğu kadar zararın da olduğu aşikardır. Portekiz’in Hint denizlerine ve Hint dünyasına ulaşması ile birlikte, güneydeki İslam coğrafyasına yönelik büyük bir tehdit oluştu. O zaman Osmanlı İmparatorluğu henüz Anadolu ve Avrupa topraklarında sınırlı bir coğrafyaya hakimdi.”
Osmanlılar Akdeniz'de bir deniz hukuku oluşturdular
Son olarak Osmanlıların Akdeniz’de bir hukuk oluşturduğunu belirten Bostan, “Osmanlıların Akdeniz’de oluşturduğu deniz hukuku da şüphesiz bizler için çok önemli. Çoğunuzun kapitülasyonlar olarak bildiği, denizlerde yapılacak olan ticaretin kurallarına koyan ahitnameler, esasen deniz hukukunun prensiplerini de oluşturmuştur. Osmanlıları öncesindeki kurallar İslam Hukuku’nun yabancı devletlerle kurulacak ilişkilerdeki statüsü üzerinden yürütülüyordu. Ama denizlere yönelik bu dönemden önce oluşmuş bir deniz hukukundan bahsetmek çok mümkün değildi. Osmanlılar prensipler üzerinden, Akdeniz’de bir deniz hukuku oluşturdular. Bu hukukun prensipleri de halen hukukçular tarafından incelenmeye muhtaçtır. Biz de tarihçiler olarak bunların vurgulamasını yapıyoruz. Osmanlıların Akdeniz’de deniz hukukunu başlatan bir devlet olarak bilinmesi gerektiği bir gerçektir” dedi.
“Deniz ticareti zannedildiği kadar ihmal edilmiş bir alan değildir” diyen Bostan, “16 Yüzyıl’da Akdeniz’de en fazla deniz ticareti yapan devlet Osmanlı İmparatorluğu’dur. Deniz İmparatorluğu olarak bilinen Osmanlının en önemli başarılarından biri de, gemi teknolojisidir. Bir dönem kürekli gemiler kullanmışlardır. Bu Akdeniz’in iklim şartları ile uyumlu bir haldir. 17. Yüzyıl ortasından sonra yelkenli gemilere geçilmiştir. Yine batıda gelişen yelkenli kalyon dönemi yakından takip edilmiş ve belki de dünyanın en büyük kalyonlarını yaparak bu konuda iddialı hale gelmişlerdir” sözleriyle sunumunu noktaladı.