Onlar tersanelerin belkemiği

Her aşaması ayrı bir dikkat ve profesyonellik gerektiren tersane işçiliği, iş güvenliğinin de en üst seviyede uygulanmaya gayret gösterildiği meslek gruplarının başında geliyor

Anadolu'da 600 yıllık bir gelenek olan tersanecilik, günümüz teknolojisinin sunduğu kolaylıklardan yararlansa da halen kışın soğuğu, yazın sıcağı demeden alın teri döken işçilerin emekleriyle sürdürülüyor.

Her aşaması ayrı bir dikkat ve profesyonellik gerektiren tersane işçiliği, iş güvenliğinin de en üst seviyede uygulanmaya gayret gösterildiği meslek gruplarının başında geliyor.

Bir tersane işçisinin, çalıştığı ortamdaki risklere göre baret, gözlük, eldiven, iş ayakkabısı, iş kıyafeti, emniyet kemeri, kulaklık kullanması, İş Sağlığı ve Güvenliği'nin ön önemli bölümünü oluşturuyor.

Tersane işçileri, kimi yük kimi insan kimi enerji taşıyan devasa gemilerin hazırlık aşamasında insan üstü bir gayret sergiliyor. Yazın sıcağı altında kaynak yapmak, demir kesmek ne kadar zorsa, kışın dondurucu soğuğunda da aynı zorlukla tempolarını hiç düşürmeden işlerini yürütüyorlar.

İlk aşamada geminin, makinelerle parça parça kesilen her bir bölümünü daha sonra kaynaklarla birleştiren tersane işçileri, son aşamada ise adeta bir legonun parçalarını bir araya getiriyor.

Kimi zaman 3 ay kimi zaman yıllar süren projelerde görev alan tersane işçileri, binbir güçlükle alın teri döktükleri eserlerinin denize indirildiği an ise büyük bir işi başarmanın gururunu yaşıyor.

Tersanelerde geçen bir ömür

Bu zorlu mesleğe 1990 yılında başlayan 53 yaşındaki Süleyman Durmaz, Türkiye'nin önemli gemi inşa projelerine imza atan Sedef Tersanesi'nde kaynak ustabaşı olarak görevini sürdürüyor.

Gemi inşa sektörüyle ilk kez Dilovası'ndaki tersanede, Rusya'dan alınan bir işle kaynakçı olarak başladığını ve fiili olarak 4 yıl bu işi yaptığını anlatan Durmaz, sırasıyla kaynak kontrolcülüğü, kaynak ekipmanları sorumluluğu ve son 12 yıldır da kaynak ustabaşı olarak görevine devam ettiğini söyledi.

Tersanecilik sektöründe çalıştığı ve kendi mesleğini yaptığı için çok mutlu olduğunu dile getiren Durmaz, emekli olmasına rağmen mesleğinden kopamadığını ve önünde daha yılların olduğunu ifade etti.

Sektörün 2008 yılından sonra biraz yavaşladığını 2016 yılında ise milli savunma projeleriyle hareketliliğin arttığını, devamının gelmesini umut ettiklerini anlatan Durmaz, sözlerine şöyle devam etti:

"Her iş kolu gibi gemi inşaatı da zor olan mesleklerden biri. Her tersane işçisi evinden helalleşerek çıkar. Bu iş yerinde tabi ki olmazsa olmazlarımızın başında iş güvenliği kuralları geliyor. Birinci görevimiz bunlar ama elimizde olmayan elim iş kazaları yaşayabiliyoruz. Bu ağır iş kolunda imkanlar eskiye göre daha iyi ama ne kadar iyi olsa da çalışmış olduğumuz alan 200 bin metrekare. Bunun 50 bin metrekaresi kapalı alan. Dolayısıyla biz çalışmalarımızın yüzde 25’ini kapalı, yüzde 75'ini ise açık alanlarda yapıyoruz. Yaptığımız iş, ısıl işlem. İş kolumuzun yazın da kışın da zorlukları var. Şöyle ki yazın sıcak olur, açık alanlarda blok işine girdiğimizde 30-40 dereceyi bulan bir ısıyla karşılaşırsınız. Bunaltıcı bir sıcak. Tabi havalandırma sistemlerimiz var ama lokal kalıyor. Kaynak veya kesim imalat işinde sıcağa maruzsunuz. Gerçekten o anlamda zor bir iş kolu gemi inşaatı."

"Eserin denizde yüzdürülmesi mutlu ediyor"

Tersanelerdeki kapalı çalışma ortamlarının, çalışma koşulları açısından açık ortamlara göre daha iyi olduğunu ifade eden Durmaz, şunları kaydetti:

"Hava serin oluyor, çalışma ortamı daha iyi oluyor. Kışın da keza yine açık alandasınız. İşimizi yüzde 25-30 oranında yavaşlatan hava muhalefeti. Yağışlı ve rüzgarlı havalar ister istemez işimize etki ediyor. Çünkü yapmış olduğumuz işlem kaynak işlemi. Islak ve rüzgarlı bir ortamda yapabileceğiniz bir işlem değil. Tabi ki sahalarda belli bölgeleri kapatabiliyoruz. Hareketli barakalarımız, sundurmalarımız var ama her tarafı kapatma gibi bir şansımız yok. Normalde zor bir iş kolu, doğrudur ama insanlar bu işi seviyor. Bu işin en güzel mutluluğu şu: Gemi inşaatı kesimle başlar, denize indirip yüzdürmeyle biter. En sonunda yapmış olduğunuz eserin denizde yüzdürülmesi, sefere gitmesi gerçekten mutlu ediyor. Çekmiş olduğumuz meşakkat ve zorlukları insan bir nebze de olsun unutmuş oluyor."

"Ağır iş koluna yeni nesil sıcak bakmıyor"

Tersane işçiliği konusunda eleman sıkıntısı yaşandığını aktaran Durmaz, "Eskiden herkes 'her işi yapabiliyorum' mantığıyla hareket ediyordu. Şu anda Milli Eğitim Bakanlığı ve bazı özel şirketler, hangi iş kolunda çalışacaksanız, o iş kolundan sertifika almanızı istiyor. Bizim burada sıfırdan yetiştirdiğimiz arkadaşlarımız da oluyor, onları da sertifikalandırıyoruz." dedi.

Gemi inşa sektöründe 2008 yılında yaşanan krizin insanların farklı iş kollarına yönelmelerine sebep olduğunu aktaran Durmaz, dolayısıyla eleman bulmakta sıkıntı yaşadıklarını dile getirdi.

Ara ara buldukları elemanların daha iyi bir iş bulmaları halinde sektörü bıraktığını anlatan Durmaz, tersanede çalıştıracakları kişilerin meslek lisesi mezunu olmasını istediklerini, 3-4 aylık eğitimin ardından sertifika alanların operatör olarak göreve devam ettiklerini söyledi.

Tersane işçiliği gibi ağır iş koluna yeni neslin sıcak bakmadığını ifade eden Durmaz, "Bizim burada bazen çalışan genç arkadaşlar 'emekliler gitsin, gençlerle devam edelim' diyorlar. İşin ağır ve meşakkatli olmasından dolayı eleman tutmakta sıkıntılar yaşıyoruz. İşlerin ileriye dönük biraz daha iyi olması, şartların iyileştirilmesi, gemi inşaat sektörünü yeniden lider yapar diye düşünüyorum." dedi.

Parmağı kopmasına rağmen mesleğini bırakmadı

Tersaneciliğin ağır iş kolu olması nedeniyle iş kazalarına da çok açık bir meslek olduğunu vurgulayan Durmaz, şunları dile getirdi:

"Çok dikkatli olmanız gerekiyor. En ufak bir hata canınıza mal olabilir. 2006 yılında bir iş kazası geçirdim. Sağ elimin işaret parmağı koptu, yerine dikildi ama sakat kaldı. 2006 yılının Ramazan Bayramı'nın dönüşüydü. İş başı yaptık. Sacların birleştirme kaynağını yapan toz altı kaynak makinesi var. Tabi sac da 30 milimetre ve 1.5 ton ağırlığında büyük bir saç. Arkadaşlar saç alıyorlardı. Vinçle giderlerken bir anda durdular mı orayı tam göremedim çünkü bir anda içeri girmiş bulundum. Sac sallanmış dönüyordu. Makineye vurma riskini gördüm. Ben de anlık refleksle beraber bir elimde ajanda vardı diğer elimle de dönen sacı tutayım dedim. Ardından elim sac ile makine arasında kaldı. Görünmez bir kaza. Kameralarda da baktım. Normalde elimi koymamam gerekirdi ama refleksif müdahale ettim."

En büyük risk yükseklik

Tersanede saha kontrol formeni olarak çalışan Salim Seven'in görevi, tersane sahasında blokların imalatından sonra kızaktaki birleşmeleri incelemek.

Meslek lisesi metal işleri bölümü mezunu olan Seven, bu mesleğe staj ile ilk adımı attı, okulunu bitirdikten sonra da işe başladı.

İlk başta operatör ardından postabaşı, ustabaşı derken sahada kontrol formeni olarak çalışmaya başlayan Seven, meslek hayatının 30 yılını tersanelerde geçirdi.

Yüksek ve dar yerlerde çalışmanın, tersanelerin en zor yanlarından olduğunu dile getiren Seven, "Dar yerlerde, kapalı alanlarda çalışıldığı zaman gaz sıkışması, boyaların ve özellikle kesim yaptığımız yerlerden çıkan gazların patlama ve yanma riski var." dedi.

Yüksekte çalışırken emniyet kemeri kullanmamanın, kurallara uymamanın büyük bir sıkıntı olduğunu anlatan Seven, "En büyük risk, yüksekten düşüp yaralanmak veya ölmek. En ufak bir dikkatsizlikte kendinizi aşağıda bulabilirsiniz. Nitekim böyle kazalar da oldu. Yüksekten düşerek hayatını kaybeden arkadaşlarımız var." diye konuştu.

İş güvenliği kapsamında, kapalı alanlarda havalandırma yaparak iş kazalarının önüne geçmeye çalıştıklarını belirten Seven, yüksekte çalışırken de emniyet kemerleri ve can halatları kullandıklarını aktardı.

Kesim yaparken, taş ile çalışırken mutlaka gözlük kullanılması gerektiğini vurgulayan Seven, çalışırken gözlemlediği bir iş kazasını da şöyle aktardı:

"Burada müteahhit bir arkadaşımızın ayağına yüksekten saç düşmüştü. Sac arkadaşımızın ayakkabısından içeri girdi, altından çıktı. Ayağından sacı çıkartamadık, sacın parçasını kestik ve o şekilde hastaneye gitti. Allah'tan sac, tam iki parmağının arasına girmiş. O yüzden fazla yaralanmamıştı. Çok dikkatli olmak gerekiyor. 'Bana bir şey olmaz' denmemeli. Özellikle bizim milletimizde bu çok var. 'Bana bir şey olmaz' diye bir şey yok. Ne kadar dikkat edersen o kadar iyi."

Meşakkatli inşa süreci

Seven, devasa gemilerin inşa sürecine ilişkin, şu bilgileri verdi: "Önce sac imalatından başlanıyor. Saçlar geldikten sonra atölyede boya atılıyor. Ondan sonra parçalar tekil parçalar olarak kesiliyor. Tekil parçalar, ön imalata giriyor. Ön imalatta tekil parçalar çoklu parçalara dönüşüyor. Ardından bu parçalar panel hattına girerek daha büyük parçalar olmaya başlıyor. Panel hattından sonra o büyük parçalar sahaya çıkıyor ve sahada bu paçalar daha da büyük kütlelere ulaşarak yaklaşık 250-300 tonluk malzemeler oluyor.

Yerine göre parçaları birleştirip 600 ton, 800 ton, 1000 tona yakın ağırlıklar elde ediyoruz. Bunları da en son havuzda veya kızakta birleştiriyoruz. Bu bin tonluk parçalar kızakta birleştikten sonra kaynakları yapılıyor ve boyanıyor. Boyandıktan sonra da bizim için mutlu son gerçekleşiyor ve suya, denize indiriliyor."

Vira Haber

EKONOMİ Haberleri

Asgari Ücret Tespit Komisyonu 10 Aralık’ta Toplanacak
Denizli’de İthalat ve İhracat Arttı
Merkez Bankası Faizi Değiştirmedi, Yüzde 50’de Sabit Tuttu
Haziran Ayı Enflasyon Rakamları Açıklandı
Global Yatırım Holding’in Net Karı Yüzde 40 Arttı, Gelirleri 3.4 Milyar TL’yi Aştı