Beklioğlu, son günlerde ODTÜ Eymir Gölü'nün su yüzeyinde ortaya çıkan görüntülerin bazı internet sitelerinde müsilaja benzetildiğini ifade etti.
Bu durumun müsilajla alakası bulunmadığını vurgulayan Beklioğlu, "Bu, yaz aylarında küresel ısınmanın etkilerinden biri olan ısı dalgalarının artışıyla su sıcaklığının aşırı artması sonucu, havanın durgun olduğu dönemlerde azot ve fosfor besin tuzlarınca zengin sularda ortaya çıkan siyanobakteri denilen bitkisel plankton türlerinin aşırı artışından kaynaklanıyor." diye konuştu.
Beklioğlu, Türkiye'deki pek çok gölün durumunun yaz aylarında bu şekilde olduğunu ve dünyadaki göllerin büyük bir bölümünün siyanobakteri artışı sorunuyla karşılaştığını anlattı.
"Dünyada azot ve fosforca zengin çoğu göl bu durumda"
Siyanobakterilerin, küresel ısınmayla artan su sıcaklıklarıyla tetiklenen çok ciddi bir problem olduğuna işaret eden Beklioğlu, "Dünyada azot ve fosforca zengin çoğu göl bu durumda. Çünkü dünya 1,5 derece ısındı ve ısı dalgalarının şiddeti ve sıklığı arttı. Gelecekte çok daha şiddetlenerek artacak bir problem bu. 33 ülkeden 71 büyük gölde yapılan yeni bir araştırma, yaz aylarında siyanobakterinin yüzde 68 oranında arttığını gösteriyor." ifadesini kullandı.
Beklioğlu, siyanobakterilerin toksin ürettiklerini ve toksinlerin insan da dahil tüm canlılara zarar verdiğini belirtti. Beklioğlu, bunların ayrıca göl suyunda organik madde yükünü artırdığını, organik maddenin parçalanması da oksijenle olduğundan suda oksijen azalması sonucu balık ve diğer omurgalı canlı ölümlerinin görüldüğünü kaydetti.
ODTÜ Eymir Gölü'nde de görülen bu yapıların kendilerine hiç danışılmadan, bazı haberlerde müsilaj olarak adlandırılmasını eleştiren Beklioğlu, şunları söyledi:
"Küresel ısınmanın sonucu oluşan ısı dalgalarının bu yüzyılda çok daha sık ve şiddetli yaşanması beklentisi, Hükümetler Arası İklim Değişimi Paneli'nin (IPCC) geçtiğimiz günlerde yayınlanan 6. Değerlendirme Raporu'nda var. Zararlı bitkisel plankton artışı ile iç sularımızın ekolojik yapıları, biyoçeşitlilikleri ve bizlere sundukları ekosistem hizmetleri çok ciddi risk altında. Örneğin tarımsal amaçlı sulama veya içme suyunun kullanılamaz hale gelmesi, toplu balık ölümleri gibi."
Bu durumu kontrol etmek için atılacak en doğru adımın, havzadan göllere gelen azot ve fosforu kontrol etmek, göllerin hidrolojisini değiştirmeyerek suyun gölde bekleme süresinin uzamasına izin vermemek olduğunu anlatan Beklioğlu, "Özellikle sığ göllerde siyanobakteri türleriyle besin tuzu için rekabet eden su içi bitkilerin kapladığı alanları artırarak bu problemin sıklığı ve şiddetini kontrol altına alabiliriz. Küresel ısınmanın neden olduğu kuraklık ve ısı dalgalarını değiştirecek gücümüz yok ancak göl suyundaki besin tuzlarını azaltacak yeni önlemleri bu sonbahar itibarıyla uygulamaya başlamak istiyoruz." dedi.
"2 farklı restorasyon"
Beklioğlu, bu kapsamda da Eymir Gölü'nde 2 farklı restorasyon uyguladıklarını dile getirerek, şunları kaydetti:
"Birincisi Gölbaşı'ndan gelen azot ve fosforun uzaklaştırılması oldu. İkincisi ise Eymir Gölü'nde 2 ayrı dönem de uyguladığımız 'biyomanipülasyon' yani göldeki dip çamurundan beslenen ve beslenme biçimiyle dip çamurunu karıştırarak fosfor miktarının artmasına neden olan balıklarının gölden uzaklaştırılmasıdır."
"Eymir Gölü'ndeki aşırı siyanobakteri artışını anbean takip ediyoruz ve nasıl kontrol edeceğimiz konusunda stratejiler geliştiriyoruz." diyen Beklioğlu, sonbahar itibarıyla gölde aşırı artan sazan balıklarının uzaklaştırılmasını planladıklarını bildirdi.
Beklioğlu, Eymir Gölü'nde her şeyin kontrolleri altında ve bilgileri dahilinde olduğunu vurgulayarak, "Gafil avlanmadık, göllerde olup bitenlerin farkındayız zira ODTÜ-EKOSAM olarak Eymir ve Mogan göllerini kesintisiz olarak 24 yıldır devam eden ekolojik izleme ve restorasyon programı ile takip ediyoruz." dedi.
Vira Haber