Türk Kurtuluş Savaşı, emperyalizmin kaybettiği ikinci savaş olarak dünya tarihindeki yerini almıştır. İlk savaş 1915 Çanakkale Savaşı idi. Böylece Mustafa Kemal Atatürk, biri Osmanlı üniforması, biri Türkiye Cumhuriyeti üniforması ile iki defa emperyalistlere karşı zafer kazanmıştır. Türk Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında zamansal, durumsal faktörlerin yanında en büyük faktörlerden biri de Mustafa Kemal’in şahsında kendini bulan liderlik faktörüdür. Mustafa Kemal’in, yaşadığı 20. Yüzyılın en büyük lideri olduğu hem bilimsel çalışmalarla ispatlanmış hem de çağdaşı ve günümüzün dünya liderleri tarafından açıkça ifade edilmiştir. Atatürk, zamansal ve durumsal faktörleri hedefe ulaşmak için en iyi şekilde kullanmasını bilen bir strateji dehasıydı.
Çarlık Rusya’sı Yıkılıyor
Kurtuluş Savaşı’nın en etkileyen en faktörlerden birisi de 1917’de yıkılan Çarlık Rusya’sının çökmesi ve Bolşevik bir yönetimin başa geçmesi idi. Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkıp Kurtuluş Savaşı’nın başlattığında, Bolşevik Rusya henüz 1,5 yaşındaydı. Bu durum Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında kanımca en önemli harici faktörlerden biridir. Karşı kıyıdaki yeni Rusya’nın ideolojik, siyasi ve ekonomik olarak emperyalizmin karşısında olması, Türk Kurtuluş Savaşı’na verilen desteğin ana nedenlerinden biridir. Çünkü bu destekle, Kemalist Türkiye üzerinden Rusya daha güvenli sınırlara kavuşmuş olacaktı. Bolşevik Rusya’nın Kurtuluş Savaşı’na olan en büyük desteği Karadeniz üzerinden gerçekleşti. Karadeniz, Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye-Rusya arasında stratejik dayanışma ve desteğin denizi oldu. Bu destek sadece silah, cephane, teçhizatla sınırlı kalmadı. Rusya, elde kalan son derece az sayıdaki Türk gemilerine limanlarını açtı. Türk kıyıları ve limanları Yunan donanmasının sürekli baskısı ve kontrolü altındaydı ve son derece emniyetsizdi. Bu bağlamda Karadeniz, Rusya ve Türkiye arasındaki köprü rolü ile Türk Kurtuluş savaşının kaderini belirledi.
Osmanlı Donanması Enterne Durumunda
Osmanlı Donanmasının bütün gemileri dört yıl devam eden harpte oldukça yıpranmışlardı. Mondros Mütarekesi gereği askerler terhis edilmişlerdi. Bu nedenle, gemilerde yeterli bakım yapılamadığı gibi mürettebat dahi bulunmuyordu. İstiklal Savaşı başladığında, Anadolu bahriyesi ile düşman bahriyesi (Yunanistan) arasındaki kuvvet oranı 1/30, tüm işgal donanması esas alınacak olunursa da 1/60 oranındaydı. Osmanlı donanmasına ait tüm gemiler, bulundukları liman ve iskelelerde enterne edilmişti. Sadece Aydın Reis ve Preveze gambotları Karadeniz’de, Hızır Reis ve Yunus gambotları da İzmir’de serbest olarak bulunuyordu. İngilizler, serbest durumdaki gambotların Anadolu’daki mücadeleye destek verdiğini ileri sürerek 1920 Nisanı’nda İstanbul’a çekilmesini talep ettiler. TBMM’nin 23 Nisan 1920’de açılışından 18 gün sonra, 11 Mayıs 1920’de TBMM ile Rusya arasında yardım ve destek mutabakatı sağlandı. Savaş içinde de olsa millet iradesine dayalı meclis gibi siyasi bir teşkilatın kurulmasının dış politika yönüyle ne kadar önemli olduğu bu örnekle ortaya çıkmaktadır. Atatürk’ün evrensel dehası savaşı sadece askeri bir teşkilatla yönetmenin yeterli olmayacağını görmesi ve öncelikle TBMM’nin açılmasında kendini göstermektedir. Mutabakat çok önemli ve hatta hayati bir diplomatik başarı idi. Bu bağlamda TBMM, 1920 Eylül ayı başında Aydın Reis ve Preveze gambotlarına el koyarak gemilerin ve personelinin derhal Rus limanı Novorossisk’e hareket etmesi ve orada emniyete alınmasını emrini verdi. Gemiler 18 Ekim’de Novorossisk’e ulaştı. Rusya, müttefiklere karşı savaşa girmiş konumuna düşmemek için anılan gemilere el koyduğunu açıkladı. Gemiler Rusya’nın malı ilan edildi. Kalan küçük çaplı topları da sökülüp kızıl bayrak çekildi. Böylece küçük çaplı Yavuz – Midilli benzeri bir olay yaşandı. Aralık 1920’de Şahin şilebi de Novorossisk’e gönderilerek aynı şartlarda Ruslara verildi. Aynı ay içinde gambotların personeli de bir motorla Novorossisk’ten Sinop’a geri gönderildi.
Karadeniz’de Teşkilatlanma
Tarih boyunca denizden desteklenmeyen hiçbir savaşın kazanılamadığı bir gerçektir. Kurtuluş Savaşı’mızda da böyle oldu. Karadan ve denizden Karadeniz bölgesine sıkıştırtılan bir ulusun bu zinciri kırması yine denizden sağlanan destek sayesinde mümkün olabildi. Kurtuluş Savaşımız, Samsun iskelesinde, Karadeniz kıyılarında baş¬ladı, İzmir rıhtımında, Ege’de sona erdi. Kurtuluş Savaşımızın kazanılmasında da, Osmanlıdan kalan üç beş askeri ve sivil geminin büyük katkıları oldu. Zor oyunu bozar. Yokluklar, cesaretle birleşince Karadeniz’de Türk denizcileri mucizeler yarattı. Türk Kurtuluş Savaşı’nın deniz cephesi Karadeniz’di. İstanbul’dan kaçabilen askeri ve sivil gemiler ile denizci subay ve astsubaylar bu cephede görev aldı. Yerel takaların, gemilerin, motorların reisleri ve kaptanları destanlar yazdı. Başlangıçta yerel teşkilatlar şeklinde organize oldular ve görev yaptılar. Temel görev, ordunun, hayati gereksinimleri olan, cephane, silah ve donanımı cepheye en yakın limana ulaştırmaktı. Kurtuluş Savaşı sırasında Batum ve kuzeydeki Novorossisk, Tuapse gibi Rus limanları yükleme noktaları, Akçakoca’nın doğusundaki tüm liman ve iskeleler tahliye noktalarıydı. Türkiye-Bolşevik Rusya yakınlaşmasının stratejik ortaklığa dönüşmesi başta İngiltere olmak üzere Emperyalist devletleri endişelendiriyordu. Kafkasya’daki İngiliz temsilcisi Albay Stokes, Tiflis’ten İngiltere Dışişleri Bakanlığına gönderdiği Ekim 1920 tarihli raporda şöyle yazıyordu; Türk/Bolşevik Planına mani teşkil edebilecek, her şeyi desteklemeliyiz. Trabzon Limanını işgal etmeliyiz. Garp Cephesinden de Yunanlılar harekete geçmelidir… Aynı şahsın bir ay sonra Kasım 1920’de yazdığı raporda ise İngiliz kurnazlığının ve ikili oyun kuruculuğunun izleri okunmaktadır: Bolşeviklerle Türkiye’nin arası, Ermeniler yüzünden açılacaktır. Bolşeviklere karşı, Türkiye desteklenmeli; böylece bütün âlem-i İslam, İngiltere’nin nüfuz alanına dâhil olur; olmadığı takdirde, Bolşeviklerle, Türklere karşı anlaşma yapılmalıdır; bu vesile ile İngiltere’ye hammadde ve yeni pazarlar temin edilmiş olacaktır. Sünnilerle, Şiiler arasındaki anlaşmazlığın artması da uygun olacaktır.
Kasımpaşa’daki levazım ve silah depolarının hemen hepsi ile Bakırköy’deki mermi fabrikasının makine ve aletleri ile başarıyla Anadolu’ya kaçırıldı. Sakarya Zaferi de Dumlupınar Zaferi de İstiklal Savaşı da Türk denizcilerinin ikmal işlerini kusursuz başarmasıyla mümkün oldu. 16 Mayıs 1920 tarihinden sonra Rusya ile varılan anlaşmalar neticesinde Anadolu’ya lojistik askeri nakliyatı gerçekleştirebilmek üzere Batum’da bir Deniz Komutanlığı kuruldu. Bu komutanlığa bağlı olarak, Novorossisk’te Kıdemli Deniz Subaylığı ve Tuapse’de de Silah Komisyonu Sevkiyat Subaylığı ihdas edildi. TBMM’nin faaliyete geçmesinin ardından Erkan-ı Harbiye’yi (Genelkurmay Başkanlığı) kurulmuştu. Ancak denizlerdeki askeri ve sivil faaliyetlerin de takip edilmesi ihtiyacı ortaya çıkınca, 10 Temmuz 1920’de Yarbay Şevket’in başkanlığında Erkan- ı Harbiye bünyesinde Umur-u Bahriye Müdürlüğü ( Deniz İşleri Müdürlüğü) ihdas edildi. Umuru Bahriye Müdürlüğü, ilk iş olarak deniz nakliyatının bir disiplin altına alınması ve bu maksatla bu işi askeri bir görev şekline getirmeyi ka-rarlaştırdı. Anadolu’da ümit ışıkları parlamağa başlarken, deniz subayları, Haliç’te enterne edilmiş ve birer şamandıradan farksız olan gemilerini beklemeyi yüz kızartıcı bir hareket telâkki ediyorlardı. Her gün esaretin elemlerini duyarak bir parça daha manen ölen deniz subaylarımız, buna elbette yabancı kalamazlardı. Elbette ki; mem¬lekette yanacak olan ebedî hürriyet meşalesine onlar da kalplerinin ateşiyle bir parça daha alev, kızıl kanları ile bir parça daha renk katacaklardı. Tarihte Türk denizcisi her zaman ve her yerde payına düşen vazifeyi yapmıştır. Bu defa da öyle oldu ve denizcilerimiz temiz kalplerinin se¬sine uydular, işgal kuvvetlerinin hıyanet ve atalet dolu havasından nef¬retle uzaklaştılar. Karadeniz’in fırtınalı ufuklarına koştular. Fakat bu göründüğü kadar kolay bir iş değildi. Çünkü işgal kuvvetlerinin sıkı kontrolü, Anadolu’ya geç¬mek isteyenler için büyük bir engel idi.
Denizden Destek Faaliyetleri
Rusya’dan ilk defa yük getiren Türk gemisi Yüzbaşı Adil Bey komutasındaki Rüsumat 4 adlı motordu. 22 Eylül-4 Ekim 1920 tarihleri arasında tam kadrolu iki alay donatacak miktardaki ilk silah ve cephane nakliyat sivil motorlarla Tuapse’den Trabzon’a nakledildi. Yunanlılar, Ankara Hükümetinin Rusya ile yapılan Gümrü (2-3 Aralık 1920) ve Moskova Antlaşmalarının (16 Mart 1921) ardından Tuapse, ve Bakü üzerinden Trabzon’a yapılacak nakliyatın yoğunlaşacağını değerlendirdiler. Bu nedenle baskılarını ve ablukalarını Doğu Karadeniz üzerine yoğunlaştırdılar. Birinci İnönü (10 Ocak 1921) ve İkinci İnönü ( 1Nisan 1921) Muharebelerinin kazanılması hem moralleri yükseltti hem de cepheye daha fazla silah, cephane ve malzeme naklini zorunlu kıldı. Bu nedenle, Umur-u Bahriye Müdürlüğünün genişletilmesine ve adının Bahriye Dairesi olmasına karar verildi. Askerî nakliyat yapan gemilere verilen emir; azamî yükle doldurulmaları, dönüş seyirlerini Trabzon’a gece dönüş saatlerinde varacak şekilde yapmaları ve yükleme-boşaltma kurallarına riayet etmeleri yönündeydi. Şahin gemisi 20 top ve 405 sandık piyade fişeği 4 Mayıs 1921’de, Rusumat 4 gemisi de 19 Ağustos 1921 tarihinde Tuapse’den 7,5 ve 10,5 santimetre çaplarında ondan fazla top ve 2000 piyade tüfeği ve alabildiği kadar top ve tüfek cephanesini Anadolu’ya ulaştırdı. Böylece 22 Ağustos’ta başlayan Sakarya Muharebesi öncesi silah ve mühimmat cepheye yetiştirilmiş oldu.
Eylül 1921’deki Sakarya Zaferi, uluslararası jeopolitik etkileri yönüyle dönüm noktası oldu. TBMM Hükümetine olan siyasi ve askeri destek de arttı. Bu bağlamda Rusya’dan iki avcı motoru alındı. Sakarya zaferi aynı zamanda denizcilerimiz üzerinde moral aşısı yapmıştı. Kısıtlı silahları ile savunmadan taarruza geçtiler. Sonuçta kendi nakliyatlarını koruma endişesi dolaylı olarak nakliyemiz üzerindeki baskı hafifledi ve düzene girdi. Bu durum Yunanistan’da hemen yankı buldu. Yunan Parlâmentosu Donanma Komutanı Amiral Hacı Kiryako’ya acı ihtarlarda bulunacak kadar kuşkulandı.
Rusya’dan alına iki motor gambot 1922 Nisan ayında Novorossisk’ten Pire’ye giden Enosis adlı Yunan şilebini ele geçirdi. Gemiye Trabzon adı verilerek Türk bayrağı çekildi. . Geminin evrakında yapılan tetkikler bazı noktaları şüpheli bırakmıştı. Bu geminin, o sırada Bolşe¬vik ihtilâli henüz bitmemiş bulunan Rusya’dan altın ve mücevherat ka¬çırılmasından şüphe edilmişti. Yapılan sıkı araştırma bu şüphedeki büyük isabeti meydana çıkardı. Geminin sintinesinde takriben bir milyon Türk lirası kıymetinde altın ve mücevher bulundu. Bu para Büyük Taarruz öncesi çok işe yaradı. Trabzon vapuru harpten sonra da donanmamızın kömür nakliyesini yaptı. 1935’te hizmet dışına ayrıldı. 7 Ekim 1922 tarihinde de Gazal römorkörü Oranya adlı 200 tonluk bir Yunan şilebini ele geçirdi. Gemide 250 bin liralık kereste vardı. Oranya daha sonra Samsun adıyla Türkiye’ye hizmet etti.
Düşman Bandıralı Gemiler Türklere Malzeme Taşıyor
Yunan donanmasının Karadeniz’deki baskıları sonucu, Türk vapurları ile yolculuk ve nakliyat yapmak çok güçleşmişti. Bu nedenle, 1921 yılında yabancı bandıralı gemilerin kullanımı oldukça yaygınlaşmıştı. İstanbul’da TBMM adına faaliyet gösteren Muavenet-i Bahriye Grubu (Bahriye Yardım Grubu) ;
•Fransız La Frances ve Pake şirketlerinin Dana, Anadolu, Ararat, Lodvil, Langer, Mecda,Vesta, Vestalya vapurlarıyla,
•İtalyan Loit Trestino şirketlerinin Dukovina, Kampidiglio, Kastinia, Cleopatra, Marne, Megri, Minerva, Oratina yolcu vapurları ile Anadolu’daki Batı cephesine büyük oranda savaş malzemesi taşıdılar. Bu gemilerin ana personeli ayrıca Türk mürettebatında yetiştirilmesi görevini gönüllü olarak üstlenerek, Milli Mücadele’ye dışarıdan destek de oldular.
Bu noktada, Milli Kuvvetlere karşı savaşan İtalyan ve Fransız şirketlere ait gemilerin milli mücadeleye savaş malzemesi taşıması, her devir de olduğu gibi sermayenin kar hırsının, askeri ve siyasi durumla fazla ilgilenmediğini göstermektedir.
Amerikan Gemileri Cephede
Mondros Mütarekesi ( 30 Ekim 1918) sonrasında Ermeni ve Rumların kışkırtmasıyla ortaya konan soykırım iddiası ABD kamuoyunda önemli bir etki yaptı. Mütarekenin imzalanmasının ardından ABD, Yakındoğu ve Güney Rusya ile ilgilenmeye başladı. Bu ilgi çerçevesinde 1918 yılında Büyükelçi sıfatıyla Mr. Lewis Heck’i İstanbul’a yerleştirdi. Amerikan Yakındoğu Bölgesi Donanma Komutanlığına da Amiral Bristol’u tayin etti. 1919 yılının başında Amerikalı işadamlarıyla birlikte donanması da (Noma, Nahama, Scorpion adlı gemiler ile 82, 128, 129, 215 borda numaralı savunma botları) Türkiye’ye geldi. Donanmanın amacı taşıma ve bilgi toplamak değil, Amerikan sermayesinin ve yatırımlarının korunmasını sağlamaktı. Bu birliklere Mayıs 1919 ayının sonlarına doğru dört muhrip daha eklendi. 1919-1921 yıllarındaki ticari tablo, Amerikan petrolünün Anadolu pazarında yegâne satıcı konumuna geldiğini gösteriyordu. Amerika’nın bölgeyle ilgilenmesinin bir diğer sebebi de Bolşevik Devrimiydi. ABD, Karadeniz ve Kafkaslar üzerindeki etkinliğini misyoner kuruluşları ve istihbarat kadrosuyla tesis etmeye çalışıyor, donanmasını da bunlara lojistik sağlamada kullanıyordu. 24 Şubat 1919 tarihinde Amerikan Kongresinde, Hristiyanlara 100 milyon dolarlık bir yardımın yapılması öngörülürken İzmir, İstanbul, Derince ve Köstence’de birer liman komutanlığının kurulması karara bağlanıyordu. Amerika Nisan 1921’de az da olsa, Türklere bir yardımda bulundu. Yunanlıların 1921 yılının Mart ayında Türk kıyılarında abluka uygulamaya başlamasıyla birlikte Amerika bu ablukayı tanımayacağını bildirdi. Takvimler 12 Temmuz’u gösterdiğindeyse hiç beklenmedik bir gelişme oldu ve Yunan savaş gemilerinin Samsun’u bombalayacakları ihbarı geldi. İhbar üzerine harekete geçen Amerikalılar, limanda bulunan destroyerleri vasıtasıyla saldırının önüne geçmeyi başardı. Amerikalıların Karadeniz sahillerinde faaliyet gösterdiği son tarih kayıtlara 6 Ocak 1923 olarak geçti. ABD bu tarihte Yunan ve Ermeni göçmenlerini Amerika’ya götürmek için bir gemi göndermişti.
Sonuç
Kurtuluş Savaşı’nın sona erdiği 1923 yılına gelindiğinde, Anadolu Donanması 26 gemiden oluşan bir güce ulaşmıştı. Bu gemilerin 1920- 1923 yılları arasında yaptığı silah, cephane ve malzeme nakliyatının toplamı ise 35.000 tondan fazla idi. Türk Kurtuluş Savaşı yaklaşık dört yıl sürdü. Bu süre zarfında Türk ordusu, I. ve II. İnönü Muharebeleri, Sakarya Meydan Muharebesi ve son olarak Büyük Taarruz ile zaferi temin etti. Bu başarıların her safhası, asker sivil Türk denizcilerinin derme çatma gemilerle ölümü göze alarak fedakârca yaptıkları lojistik nakliyatla yakından ilişkilidir. Rusya’nın gerek limanlarını açması, gerekse yaptığı her türlü savaş malzemesi yardımı, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında önemli bir rol oynamıştır. Tarihin her döneminde olduğu gibi, deniz gücü belki savaşı tek başına kazanamamıştır, ama onun desteklemediği bir savaşın da kazanıldığı görülmemiştir. Denizde cepheler yoktur, ancak zafer giden yolu bin bir zorlukla açan münferit başarılar vardır. Kurtuluş Savaşı’mızda da böyle olmuştur. Bu başarıların sahibi, çoğu adı sanı bilinmez ve mezarları deniz olan denizcilerdir. Onları unutmayalım. Okullarımızdaki eğitim programlarımızda onlara da yer verelim.
ViraHaber.com