Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, çevre meselesinin evrensel olduğunu belirterek, "Çevre kirliliği sınır tanımıyor. Bir yerde oluşan kirlilik, anında başka yerlere ulaşabiliyor. Ortak çalışmaların mutlaka yapılması ve çevre kirliğinin izlenmesi noktasında da beraber çalışılması gerekiyor." dedi.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ev sahipliğinde düzenlenen "31 Ekim Uluslararası Karadeniz Günü Kutlamaları ve Karadeniz Madalyası Ödül Töreni", Şile'deki bir otelde gerçekleştirildi.
Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Birpınar, programda, deniz kirliliğine dikkati çekti. Dünyanın herhangi bir denizinde meydana gelen kirliliğin, diğer denizlere çok hızlı ulaştığını ifade eden Birpınar, şöyle devam etti:
"Avrupalılarla müzakereler konusunda hep şunu söylüyorum, 'Siz bizim insanlarımıza Avrupa'ya giderken vize koyabilirsiniz ama bizim oluşturacağımız kirliliğe vize koyamazsınız. Havayı, toprağı ve suyu kirlettiğiniz zaman çok kısa bir süre sonra bu size geri gelebilir. Dolayısıyla bu noktalarda siyasi düşünmeyin. Avrupa Birliği'nin çevreyle ilgili kısmını hızlı bir şekilde açtık ve şu ana kadar 60 yönetmeliği Avrupa Birliği'ne uyumlu hale getirdik. Bir o kadar da yönetmelik içindeki yönetmeliği ve genelgeleri de organize ettik. Dolayısıyla uluslararası anlaşmaların tamamı tarafsızdır, dolayısıyla bu noktada siyasi düşünmeyelim. Çevre meselesi evrenseldir, çevre kirliliği sınır tanımıyor. Bir yerde oluşan kirlilik, anında başka yerlere ulaşabiliyor. Ortak çalışmaların mutlaka yapılması ve çevre kirliğinin izlenmesi noktasında da beraber çalışılması gerekiyor. Siyaset üstü, hatta ülkelerin aralarındaki problemleri bile düşünmeden aşarak beraber çalışılması gerektiğini düşünüyorum."
Prof. Dr. Birpınar, çevreyle ilgili alternatif projeler üretilmesi gerektiğini vurguladı.
Kanal İstanbul Projesi
Prof. Dr. Birpınar, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin de şu bilgileri verdi:"Niye yapıyoruz? Bir bakıyorsunuz doğal bir kanal var İstanbul'da. Bunun adı İstanbul Boğazı. Karadeniz'den gelen bir gemi Marmara'ya geçinceye kadar 12 kez rota değiştiriyor. Bazı yerlerde 90 derecelik dönüşler var. Gemi boylarına bakıyorsunuz, Boğaz'ın geçişini düzenleyen 1936 yılında bir anlaşma, Montrö Sözleşmesi yazılmış. Bununla ilgili 1936 yılında Boğaz'dan 2 tane gemi geçiyor. Şu anda Boğaz'dan 150 tane gemi geçiyor. O zaman geçen gemilerin boyları maksimum 50 metre, şimdi Boğaz'dan geçen gemilerin boyları 350 metreye çıkmış. Sayıları da inanılmaz artmış. O dönemde İstanbul'un nüfusu 900 bin kişi iken şimdi 20 milyonlara gelmiş. Her yıl ortalama 8 tane ciddi pazarlığın olduğu bir Boğaz'dan bahsediyoruz. Bunun alternatifini üretmeniz gerekiyor. Burası, Boğaz UNESCO'nun korunmasında bir yer, bir sürü tarihi eser var. Daha evvel meydana gelen kazalarda da çok büyük risklerin oluştuğunu biliyoruz. Bunlara karşı tedbirler almak amacıyla da alternatif projeleri üretmemiz lazım."
"Denizlerdeki kirliliğin yüzde 80'i kara kaynaklı"
Bakan Yardımcısı Birpınar, denizlerdeki kirliğinin yüzde 80'inin kara kaynaklı olduğunu dile getirdi.
Denizlerdeki plastik miktarının Avrupa Kıtası'nın yüzey alanı kadar olduğunu vurgulayan Birpınar, şöyle devam etti:
"Bunlar bir süre sonra dalgalarla özellikle poşet noktasında çok fazla kirlilik oluşturuyor. Sadece Türkiye'de AVM'lerin kasalarında verilen poşetlerin sayısı yıllık 45 milyarı buldu. Yani içeride manav reyonları değil, onlarla beraber yüz milyar civarında poşetin doğaya her yıl sadece Türkiye tarafından gönderildiğini düşünün. Bunu bir de dünya çapında düşündüğünüz zaman bu rakamları hesap edin. Bunlar bir süre sonra doğada uçuşarak denizlere gidiyor ve denizlerde birikmeye başlıyor. Denizlerde dalgaların etkisiyle de bunlar çok küçük parçalara bölünüyor. Bunu balıklar ve kuşlar yem zannederek yiyor. Balık yediğinde besin zinciriyle maalesef insanlara geçmeye başlıyor. Birçok hastalığın sebebinin bu plastikler olduğunu biliyoruz. İnsan sağlığını önleyici hekimlik noktasında özellikle Karadeniz için bölgesel deniz çöpleri eylem planı ve deniz çöpü izleme doküman çalışmalarının devam ettiğini biliyorum. Bakanlık olarak da destek gerekiyorsa bunları da yapmamız lazım."
Birpınar, Bakanlık olarak atık su arıtma tesisleriyle ilgili çalışmalara da değinerek, "Karadeniz'in Türkiye kanadında bulunan uzun sahil şeridinde, hiç olmayan atık su arıtma tesislerinin tamamını bitirdik. Nihai amacımız çöp depolama sahalarını da bırakmamak. Tamamen bütün çöpleri kaynağında ayrı toplamak amacıyla Sayın Emine Erdoğan'ın himayelerine aldığı Sıfır Atık Projesi'ni başlattık. Bu proje ile Türkiye'de 2023 ve 2030 hedefleriyle bütün atıkların kaynağında ayrı toplanarak ekonomiye ham madde olarak kazanılması organik atıkların da komposta dönüştürülmesi meselesi de gündemimizde var. Onu da inşallah sıfır atık yönetmeliğini çıkararak başarmak istiyoruz. Hem ekonomiye kazanç sağlayalım hem de çevrenin kirlenmesine önlemeye çalışalım." diye konuştu.
Açılış konuşmasının ardından kutlamalar çerçevesinde, aralarında Sinop Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Hidrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Bat'ın da bulunduğu, Karadeniz'e kıyısı olan her ülkeden Karadeniz konusunda faydalı çalışmalar yürüten bir kişiye, "Karadeniz Madalyası" ödülü verildi.
Törenin sonunda çocuklarla beraber deniz çöplerini temizleme faaliyeti ve sıfır atık uygulamasına ilişkin etkinlik gerçekleştirildi.
Şile'de gerçekleşen "31 Ekim Uluslararası Karadeniz Günü Kutlamaları" ve "Karadeniz Madalyası" törenine Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya, Ukrayna ve Türkiye'nin temsilcileri katıldı. Karadeniz'de karadan, gemilerden ve atmosferden kaynaklanan kirliliğin önlenmesi amacıyla konuşmalar yapıldı. Konuşmaların yapıldığı törende Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, Şile Belediye Başkanı Can Tabakoğlu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilileri ile katılımcı ülkelerinin temsilcileri yer aldı.
Karadeniz'i kirleten Avrupa'dan gelen nehirlerdir"
Öte yandan Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Sürmene Deniz Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kadir Seyhan, "Karadeniz'i kirleten Avrupa'dan gelen nehirlerdir." dedi.
Prof. Dr. Seyhan, özelikle Bulgaristan ile Romanya'nın Avrupa Birliği (AB) üyesi olduktan sonra Karadeniz'in "AB'nin denizi de olma" özelliği taşıdığını söyledi.
Karadeniz'deki çevresel sorunlar, kirlilik ve canlı kaynakların daha da önemsenmeye başlandığını belirten Seyhan, 31 Ekim'in her yıl Uluslararası Karadeniz Günü olarak kutlandığını ifade etti.
Seyhan, 31 Ekim Uluslararası Karadeniz Günü'nün gerek Türkiye'de gerekse Karadeniz'i çevreleyen diğer ülkelerde geniş katılımlı etkinliklerle kutlandığını anımsattı.
Karadeniz'le ilgili çok sayıda bilimsel çalışma yapıldığını ve yapılmaya da devam ettiğini vurgulayan Seyhan, şu değerlendirmede bulundu:
"Karadeniz'i kirletmemek lazım. Yoksa yapılan çalışmalar her zaman yüzde yüz kafi olmamakla birlikte, Karadeniz'in en ücra köşesinden, en sık kullanılan bölgesine kadar bütün alanlardaki kirliliğin her türlüsü hakkında malumat sahibiyiz. Sadece bizim değil, civardaki bütün ülkelerin hem akademik kurumları hem yerel yönetimleri hem sivil toplum örgütleri hem de çevreyle ilgili bakanlıkları bu izleme çalışmalarını yapıyorlar. O nedenle esas sorun çalışma yapılıp yapılmadığı değil, Karadeniz'in sürdürülebilir anlamda gelecek kuşaklara tertemiz, içinde canlıların yoğun bir şekilde yaşadığı, denizinden ve kumundan insanların istifade edebildiği bir yapıya kavuşması ve korunmasıdır."
Seyhan, AB'nin Karadeniz Sınır Ötesi İşbirliği kapsamındaki projeler için 31 Ocak 2019'a kadar yeni bir çağrı açtığının altını çizerek, bundan önceki dönemde Türkiye'nin de içinde bulunduğu konsorsiyumların yönettiği birçok projenin AB tarafından desteklendiğini aktardı.
Bu tür desteklerin, Karadeniz'e bağlı iç sularla ile kirliliğe ilişkin önemli çalışmalar için fırsat olduğunu dile getiren Seyhan, hem sivil toplum örgütleri hem yerel yönetimler hem de üniversitelerdeki bilim insanlarının konsorsiyumlar oluşturarak bu projelerde görev aldıklarını söyledi.
"İnsanların bilinçli olması lazım"
Prof. Dr. Kadir Seyhan, bilimsel anlamda Karadeniz'in daha yaşanabilir bir deniz olması açısından çaba sarf edildiğini belirtti.
Bilimsel çalışmalar yapıldığına ancak esas problemin kirletmemek olduğuna dikkati çeken Seyhan, "Esas problem, denizde yaşayan canlıların yaşam alanlarını yaşanamaz hale getirmemek. Bu nedenle de insanların bilinçli olması lazım ve bu bilincin de gelecek kuşaklara sirayet ettirilmesi lazım. Bunun için de TÜBİTAK çok önemli bir çalışma yapıyor. 4004 başlığı altında ekoloji, ekosistemle ilgili genç insanların bilime yatkınlık kazanmaları ve heveslerinin artırılmasına yönelik çalışmaları yoğun şekilde destekliyor. Çevre örgütleri, çeşitli sivil toplum örgütleri, belediyeler, bilim insanları Karadeniz'le ilgili her zaman, her türlü dikkate değer düşüncelerini kamuoyu ile paylaşıyor. Bu, daha iyiyi, en iyiyi bulma adınadır." diye konuştu.
Karadeniz'in, yoğun yerleşim olan sahil kesimlerinde kanalizasyonun denize bağlanması durumunda lokal kirlilik yaşanabildiğini belirten Seyhan, "Münferit de olsa ufak tefek sıkıntıların olduğunu gözlemliyoruz." dedi.
Prof. Dr. Seyhan, şunları kaydetti:"Karadeniz'i kirleten Avrupa'dan gelen nehirlerdir. Bu nehirlerin taşıdığı atıkların daha çok Karadeniz'i kirlettiği bilinmektedir. Yoğun olarak insanların yaşadığı kıyı şehirlerinin de kirliliğe öyle ya da böyle, az ya da çok neden olduğu muhakkaktır ama Türkiye, Karadeniz'in kirliliğinden sorumlu olan bir ülke değil. Bilakis, bizim Karadeniz'in civarındaki coğrafyamız öyle denize çok da girilecek kapsamda değil ama yine de insanların istifade edebileceği kalitede. Çok fazla kirliliğin olduğunu da söylersem yaptığım çalışmalarla bağdaşmamış olur."
Vira Haber