İnsanı Dünya’ya Sığdıramayan Bir Meslek Bu

Atilla Akbaş

25 Haziran Dünya Denizciler Gününü idrak ettiğimiz bu özel zaman diliminde öncelikle tüm denizci dostları tebrik dilerim. 

Denizcilik Federasyonundan yapılan açıklamaya göre Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) oldukça zor koşullarda ekmek parası uğruna toplumların refahına katkı koyan dünya ticaretinin %90’ını gerçekleştiren deniz insanlarını kamuoyuna tanıtmak ve hatırlamak amacıyla 2010’da Filipinler Manila’da gerçekleştirilen diplomatik konferans gününü “25 Haziran Dünya Denizciler Günü” olarak ilan etmiştir.

Peki beyazları çekip te denizlerde sadece bayrak gezdirmek midir denizcilik?
Yoksa mutlak kabullenmişliğin tam ortası mıdır? Öyle teslim olmuşsundur ki ayağının altında yüzen demire. Yaşam biçimin oluvermiştir de; ancak gemiden inerken ayıkırsın.

Hayatında önem verdiği kriterlerin pek çoğuna ulaşamayan deniz insanları, mecburen tırmanır gemisine aylar sonra inmek üzere.
Denize adadığı ömrünün risklerle çarpıldığını hesap dahi etmez.  En normalini kendi hayatı sanır çünkü.

Gemide geçen 24 saat bazen ne kadar zor olursa olsun, kader arkadaşlarından güç almasını öğrenmiştir artık denizci.

Depresyon denen şeye bu yüzden pek vakıf değildir. Kapatır şalterlerini bakar işine.

Hava güzelse, alır su bardağı dolu çayını, yürür baş üstüne, oturur ırgatın üstüne, dinler dalganın sesini.

Ufka bakar, özlemlerini hatırlar, belki bir sigara yakıp derinden bir iç çeker, ama ruhu çıkmaz yerinden, bir filmin başrolündeymiş gibi görür kendini. Kabullenmiştir çünkü. Onlar çok uzaklardadır bilir. Sorgulamaz mesleğinin dayattığı gurbetliği.  

Bu meslek ne anlatıldığı kadar romantiktir, ne de sanıldığı kadar tehlikeli. Kendini tehlikenin bir parçası olarak görmeye başladığında tehlike ortadan kalkmıştır zaten.

Kürek mahkumluğunu andırsa da; kumanya sız kalmak, susuz yaşamak, açlıktan uykuya dalamamak bu mesleğin cilvesidir ve nerdeyse her gemi de olasıdır.

Sabır aşısıdır. Ne kadar uzakta olursa olsun hedef, ne kadar yavaş geçecek olursa olsun zaman, sabır ve doğru adımlarla ona ulaşacağının farkındadır gemi adamı.  
Ve bu ağır ilerlenen yolda sabrı öğrenememişse kişi, zorla da olsa kendini tanıtacaktır zaman.

Ölümleri, doğumları, yıl dönümlerini, düğünleri, doğum günlerini, çocuğunun ilk kelimelerini, adımlarını, okuldaki ilk gününü ve mezuniyetini her zaman için kaçırmak vardır bu meslekte.

Halatlara bağlanmış bir yaşam sanatıdır aslında. Dışını taşa, içini cama çevirendir deniz yolculuğu.

Ardındakileri aylar sonra bıraktığın gibi bulacak olmayı umman en büyük imtihanındır.

Az önce tam altında olduğun vincin yerinden koparak, kreyn’in güverteye düştüğünü gördüğünde içinin ürpermesidir. 

Gemideki tüm jenaratörlerin çökmesini ruh haline iyi gelmesi için avantaja çevirerek kendince bir korku filmi ambiyansıyla hayalet gemi filmini yaşayarak, el ve kafa fenerleriyle tek başına dolanmaktır soğuk demir yığınının karanlığında. 

Bursaspor’umun küme düştüğü haberini mürettebatın senden gizlemek için her türlü şebeklik ile moral verme çabasına için yanarak gülmeye çalışmaktır.
Cezayir'de gemiye kamyon çarptığını görmek, ama nedense şaşırmamaktır.
Okyanus seyrinde sıcaktan bunalıp boş ambarı denizle doldurup, eldeki çayla yüzerek tatil köyü ambiyansı yakalama ayrıcalığını yaşamaktır.

İki çuval dolarla ancak satın alınabilecek bir gemiyi kendininmişçesine yönettiğin bir günün akşamında, canı bir paket bisküvi çekip, bulamayınca ne kadar da yıprandığını düşünüp yutkunmaktır Arap denizlerinde.

Denizci olan insan birçok meslekte olduğu gibi para için hayatını satar.

Şirketine, patronlarına trilyonlar kazandırırken kendisi ucundan biraz alır. Denizcilikle zengin olan pek görülmemiştir. Çünkü kişi gemiden indiği an "O kadar çalıştık, şimdi yeme vakti” gibi bir tavra girdiğinden; ya parasını çarçur eder ya da tekrar gemiye çıktığında aktif olarak kullanamayacağı arabaya, elektroniğe, mobilyaya bağlar birikimini.

Arada bir iki kurnaz çıkar ve ev-arsa alır yatırım yapar. İşte o kişi denizciliği bırakabilecek kişidir. Diğer seçeneklerdeyse denizciliği bırakmak muhabbetin ötesine geçmez kolay kolay.

Gemide 20 kişi çalışıyorsa bunlardan 19'unun muhakkak ya son kontratıdır ya da bir kontrat daha attıktan sonra kesin bırakıyordur bu mesleği.

Aylar sonra gemi personelinin büyük kısmının kontratı biter ve bir uzak doğu limanında personel değişimi başlar.

Giden kadro ne kadar kafa dengiyse, gelende bir o kadar çıkmaz sokaktır. Ve zaman bir anda yavaşlar, seyirler bitmez, zaman ilerlemez olur. Moraller ne kadar dirensen de düşer. 1-2 ay dayanma gayretiyle geçer. Gemide sohbet muhabbet ortamı kalmamıştır. Kavgalar, gürültüler, küslükler dedikodular almış başını gitmiştir.

Akşam kalkıp evine dönemezsin. Üstelik bazen de çok yetersiz adamlara katlanmak gerekir. İşi öğretme gibi bir öğretmenlik payesi biçersin kendine. Sonrasındaysa hem kendi işini yapar, hem de onun ne yaptığını merak eder kalkar kontrol edersin mecburen.

Deniz-domuz olduğunda (yüksek dalga hali) arızalanan ana makinada ciddi sorunlar baş göstermiştir.  Tadı tuzu kalmamış yorgun adamlar makina dairesinden çıkamaz olurlar neredeyse.

Öyle ya da böyle bir şekilde Allah yardım ederde; Uzakdoğu da ki varış limanına son bir gayretle ulaşır demir atarsın.

Ardından kontrollü bir yanaşma ve tahliye sürecinden sonra gemi biter ve yeni bir seyahat için kalkış zamanı gelir çatar daha doğru düzgün dinlenemeden.

Kalkış manevrası güvenli bir şekilde kotarılır, gemi limandan açar,  pek ağır yol, ağır yol, tam yol derken uygun deniz süratine geçilir.

Aşağıdaki makinistler kontrol odasından çıkar, tüm makine dairesini dolaşır son kontrolleri yaparlar. Artık her şey yolundadır ve memlekete kalan 13 000 mil için geri sayım başlamıştır.

Sarı deniz, Malakka boğazı, Hint okyanusu, Kızıldeniz ve Süveyş’ten sonra o mis kokulu turkuaz renkli Akdeniz’e yaşanan ve seni yoran arızalarla, karanlık ruh hallinde sanki hiçbir şey olmamışçasına yaklaşırsın vatana.  

Bir anda aylardır gerilen sinirler boşalır ayaktaki personel yarı ağlayarak yarı kahkaha atarak bağıra çağıra oynamaya başlar son ses açılan oyun havalarında.

Gemi Kaptanı bozmaz personelin havasını. Hatta bazen daha da bir jest yapar rotayı birkaç derece daha kırar ki; telefonlar çeksin, moraller yükselip hasretler giderilsin.

Çünkü nerelere gidersen git, dünyayı kaç defa dolanırsan dolan, mutluluk memlekette evde bir yerde ailende gizlidir.

Bulabilenler denizi araç olarak görüp kullanan vur kaç yapan tayfalardır.

Diğer zabitan kısmı ise gemide doğduğuna inanmıştır artık ve hayat benim için buymuş der ve yitirdiğinin farkına varmadan nefes alıp vererek yaşadığına inanır.

İşte, ülkemizdeki Gemi adamı profili budur ve maalesef yıllardır da değişememiştir.  Yapacak bir şeyler varsa da; büyüklerimiz bilir. Hele onlar filolarını biraz daha büyütsünler yenilesinler de, bize de eğilecekler inşallah… Böyle yaşıyoruz, inanıyoruz.  Kaç sene önce düşmüştüm bu deniz alemine, hâlâ inatla yine buradayım. Tükendik be usta hadi artık. Ne desek duyulmuyor sesimiz. Anlaşılmıyor halimiz. Bir dikiş öteye gidemiyor hayat kalitemiz.

Gönlün gönle değmediği bir dünyaya kaldık.

Ne yapalım, kader bizim içinde böyle yazılmış.

Küsler barışır ölenler kavuşur da; bizim mesele çok başka.

Ne diyelim, Allah selamet versin.

Denizciler gününüz kutlu olsun.