ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Doktor Öğretim Üyesi Korhan Özkan, iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle bazı deniz kuşu türlerinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyleyerek, "Ekosistemi o kadar tahrip ettik ki bugün etkilerimizi durdursak bile hızla yol alan bir treni durduramayacağımız gibi, bazı canlıların yok oluşunu durdurmamız da artık ne yazık ki mümkün değil." dedi.
İklim değişikliğinin deniz kuşlarına etkilerini değerlendiren Özkan, dünyada iklim kriziyle birlikte biyoçeşitlilik krizi yaşandığını ve insan etkisinin ekosistemde ve biyoçeşitlilikte büyük kırılmalara yol açtığını belirtti.
Özkan, "Karasal alanların yüzde 50'sini doğrudan ya da dolaylı biz kullanıyoruz. Milyonlarca canlı türü kalan yüzde 50'yi kullanmaya çalışıyor, çok dramatik bir etki. Bugün dünyadaki kuş, memeli varlığının çok büyük bir kısmı, insana besin olarak yetiştirilen inekler ve tavuklar. Doğal canlılar, bunların yanında çok daha küçük popülasyona sahip halde kalıyorlar." dedi.
Bu canlılardan deniz kuşlarının büyük bir baskı altında olduğunu vurgulayan Özkan, şöyle devam etti:
"Dünya üzerindeki deniz kuşlarının yüzde 30-40'ı tehlike altında. Tehlike kategorileri değişiyor, bazıları yok olmak üzere, ciddi tehlike altında olanlar da bulunuyor. Bunların arasında bildiğimiz popülasyonları çok azalan, hassas olan türler var, albatroslar, yelkovanlar ya da penguenler gibi. Çok izole okyanus adalarında sadece birkaç lokasyonda yaşayan türler var, bunlar yok olmak üzere. Deniz kuşları genel olarak birer ikişer yok olmanın ötesinde yaygın ve büyük popülasyon düşüşleri yaşıyorlar." diye konuştu.
Balıkçılık gibi insan faaliyetlerinin açık denizlerde albatrosların ölümüne yol açtığından bahseden Özkan, bu tür faaliyetlerin üreme habitatlarından göçlerine kadar deniz kuşları üzerinde etkisi olduğunu, bunun üzerine iklim krizinin getirdiği yükle, bu canlıların hayatta kalma şanslarının düştüğünü dile getirdi.
Mevsim etkileri
İklim değişikliğinin çok karmaşık bir süreç olduğunu, sıcaklık, rüzgar, meteorolojik olaylar, mevsimlerin yer değiştirmesi, sıcaklık artışları ve fırtınaların canlılar üzerinde birebir tespit etmesi zor etkilerinin bulunduğunu anlatan Özkan, şunları söyledi:
"İklim, denizlerdeki üretkenliği yani denizlerde nerede ve hangi zamanda besin bolluğu olduğunu etkileyen bir süreç. Özellikle güney denizlerinde, kuzey denizlerinde, Arktik ve Antarktika'da yaşayan büyük deniz kuşu kolonilerinin en büyük ihtiyaçlarından biri, çok yüksek miktardaki besin bolluğuna ulaşabilmek. Bugün pek çok deniz kuşu kolonisinde iklim değişikliğiyle oluşan besin yıkımları ya da besin alanlarının yer değiştirmesi, çok büyük ölümlerin gözlemlenmesine neden oluyor. Bizim coğrafyalarımızda bu kadar büyük üreme alanları bazen olmuyor. Ama aynı etkileri görülebiliyor."
Kuraklığın etkileri
Kuraklığın deniz kuşları üzerinde çok dramatik bir etkisi olduğu görüşünü paylaşan Özkan, sulak alanların tarım alanlarına dönüşmesiyle habitatlarını kaybeden kuşların, iklim kriziyle yıkıcı sonuçlarla karşılaştıklarının altını çizdi.
Özkan, "Doğu Akdeniz'de Göksu, Çukurova gibi alanlarda 1990'lardan beri 'akça cılıbıt' kuşu var, deniz kuşu değil ama sulak alanlara bağlı bir kuş. Bu kuşun Çukurova Deltası'nda popülasyonuna baktığımızda yüzde 85'den fazla düşüş görüyoruz. Göksu Deltası'na baktığımızda 1980'lerden bu yana değişik sumru türlerinin üremesiyle ilgili büyük kayıplar varken, bugün bu türlerin üremesini göremiyoruz, alandan yok olmuş durumdalar." ifadelerini kullandı.
Dünyada 400'ün, Türkiye'de ise 40'ın üzerinde deniz kuşu tanımlandığı bilgisini veren Özkan, sumru, pelikan gibi bazı türlerin Türkiye'de hem üreyip hem de kışı geçirebildiklerini, korsan martılar, dalgıç kuşları gibi türlerin ise kuzey enlemlerde üreyip sadece kışı geçirmek için Türkiye'ye göç ettiklerini kaydetti.
Bir deniz kuşunun Sibirya'daki bir gölette üreyip binlerce kilometre yol katederek Akdeniz Havzası'ndaki bir kıyı alanında kışı geçirebildiğini belirten Özkan, "Kuzey Kutbu'nda yaşanan iklim krizi, bu kuşun üremesini etkilerken Akdeniz Havzası'ndaki kıyı balık stoklarındaki çöküş, kuşun kışlama alanındaki yaşamını etkiliyor. Bazı canlıların yok olmalarının sebebi göç rotasındaki sulak alanlarını kaybetmeleri. Günümüzdeki baskı öyle bir boyuta geldi ki canlılar bu baskıları daha fazla kaldıramıyorlar." değerlendirmesinde bulundu.
"Bazı canlıların yok oluşunu durdurmamız ne yazık ki mümkün değil"
İklim değişikliğiyle beraber bazı deniz kuşu türlerinin kuzeye doğru yayılacaklarını belirten Özkan "Ülkemizde son 10 senede kuzeye doğru yayılan ak çaylak, ak yanaklı Arap bülbülü gibi türler var. Bunlar iklim değişimine büyük oranda daha adapteler. Fakat Akdeniz'de bulunan yelkovanların ergin bireyleri Karadeniz'deki hamsi stoklarından besleniyorlar. Karadeniz'de yaşayacağımız büyük bir ekolojik kriz ya da hamsi stoklarındaki büyük bir çöküş durumunda bu kuşların gidebileceği daha kuzey bir alan yok." şeklinde konuştu.
Türkiye'de nesli tehlike altında olan türlerden bir diğerinin ada martısı olduğunu bildiren Özkan, bu türün, kıyılardaki üreme habitatını büyük oranda kaybettiğini, özellikle Doğu Akdeniz'de hiç kalmadığını, Mersin'de bulunan Yılanlı Ada'da 6 ila 8, Kıbrıs Karpaz'da da 6 ila 8 çift kaldığını belirtti.
"Özellikle deniz kuşları için kıyı sulak alanları ve kıyı ekosistemi iki anahtar alan." diyen Özkan, deniz kuşlarının kaybolan üreme alanlarının hızlıca restore edilmesi, ekosistem sağlığının korunması, doğal alanların ekosistem temelli yönetilmesi ve balıkçılık yönetiminde aktif çaba gösterilmesi gerektiğinin altını çizen Özkan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bazı türlerin yok oluşunu durduramayacağız. Ekosistemi o kadar tahrip ettik ki bugün etkilerimizi durdursak bile hızla yol alan bir treni durduramayacağımız gibi bu canlıların yok oluşunu durdurmamız da ne yazık ki mümkün değil. Bunun sayısını tam bilmiyoruz ama dünyadaki canlıların pek çoğu ağır bir yok oluş riski altında. O kadar azaldılar ki bugün olmasa yarın yok olacaklar. Buradan çıkan bir kuş Arap Yarımadası boyunca göç ediyor, eğer siz oradaki avcılığı ya da Nil Nehri Deltası'ndaki balıkçılığı doğru yapamazsanız bu canlılar üzerindeki baskıyı yok edemeyebilirsiniz. Küresel ölçekte işbirliği gerektiriyor ama şu an biz doğru olanı yapmaya devam etmeliyiz, tek yol bu."