Hesaplaşma ve Kaos

Ali Burçin Eke

" Esse est percipi "latince olan bu kelime varolmak algılanmaktır anlamına geliyor.

Şu an varım ama acaba algılanıyor muyum diye sordunuz mu kendinize?

Son yaşadığımız senede artık buna bir cevap vermek zor ;

Bilginin çok daha akıcı ve kolay dolaştığı günümüzde, bilginin hiç olmadığı kadar yoğun ve kolay kirletilerek yaşamlarımızı daha zor hale getirmesinin bir nedeni olmalı.

Bu sorumuza cevap olarak, geçmişte zor olanın günümüzde çok kolay olmasında veya geçmişte çok kolay olanın artık zor olması paradoksunda da arayabilir miyiz?

Geçmişe nazaran maddi olan herşeye daha kolay ulaştığımızı düşünürken manevi olan herşeyden uzaklaşıyor hissetmek ama basitleştirilen küçücük bir tadı veya bir dokuyu bile özlemek kendi içinde tezatlar barındırmıyor mu? Maddi yaşam koşullarının hiç tecrübe etmediğimiz kadar pahalı hale gelmesi veya egoların ve hırsların her geçen gün daha fazla artması, adalet terazisinin hep bir yanda ağır kalması ile aslında varmış gibi gösterilmesi ile sadece algıların içinde ezilen , ufalanan düşüncelerimiz ve ruhumuz hastalanmış olabilir mi?

Her çağın zihinsel hastalıkları var,
Çağımızın hastalığı tükenmişlik sendromu veya
Yorgunluk toplumu olarak öne çıktığını gözlemliyorum.
Neden artık herkes kendini yorgun ve bitkin hissediyor? 
Geçtiğimiz yüzyılın toplumu disiplin toplumu olarak nitelendirilmiş,
Çağımızın toplumu ise performans toplumu olarak adlandırılıyor.
Kapitalizmin açtığı bireysel özgürlük ve sonucu daha geniş bir ufukla gelişen teknolojinin kolaylaştırması gereken hayatlarımızı hep daha fazla performans , bunun için gereken hız ve hırs ile duygulardan arınmaya zorlandığımız  için yorgun olduğumuzu düşünüyorum.

Hangi çağda yaşarsak yaşayalım,
Bu yaşamın içinde olmamızın bir nedeni bir sebebi olmalı.

Ama bu sebep sadece maddi şeyler kadar dar olamaz, olmamalı veya maneviyatımızı beslemek adına maddi şeylerin kölesi haline gelmek te olmamalı.

Soru sormak için bile zamanımız kalmadığımızın farkında mısınız?

Immanuel Kant- İnsanlığın eğri büğrü kerestesinden hiç düz bir şey yapılmamıştır demiş.

Gerçekten eğri ve büğrü basit bir kereste miyiz?

Dünya siyasetinde, doğu toplumlarında ideolojik liderlerin batı da ise zengin liderlerin yönetiminlerinin güçlendiği bir sene geçirdik.

Aile Saltanatlarının Cumhuriyetler ile yıkıldığı geçmiş yüzyıldan şimdi  parasal güçlerini Cumhuriyetlerden alan yeni liderlerin silbaştan saltanat yaratma çabaları ile yüzleştiğimiz bu zaman diliminde , içine gireceğimiz yeni yıl dünya mızı nasıl riskler içine doğru sürükleyecek?

Ülkemiz topraklarında doğmuş, büyümüş ve eğitiminde harmanlanmış bir bilim insanı olan, 

Darem Aceloğlu nobel alan makalesinin özetinde,

Küresel gelir eşitsizliği ve Dünya Ekonomisi , 
Yönetimsel farklılıklar ile birebir uyuşan uluslar arası gelişmişlik farklılıkları ; Bu konuda en güzel verilebilecek örnek 1950 ler de 2 ye bölünen Kuzey ve Güney Kore- aynı ırk ama yönetimsel farklılık ile alımgücü / gelişmişlik endeks değişimi gösterilebilir. Çağımızın getirdiği teknolojik dönüşüm ; özellikle yapay zeka , işgücü yerine sermaye yi besleyici etki olarak hızlı bir şekilde , işgücü nü insandan makinelere aktaran bir girdaba sokuyor ve bunun yanında gelişmiş ekonomilerdeki doğurganlığın azalışı/  yaş ortalamasının hızlı yükselişi ile birleşince , gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde refahı kötü etkileyecek bir gelecek bekleniyor ve bu da Dünya refahı ( Küresel Barışın en önemli unsuru) açısından sürdürülebilir olmadığı savunuluyor . Soğuk savaşın bitişi ve internetin doğuşu ile hızlanan ve yaşanan küreselleşme ile barışa bir adım kala gibi gözüken sürecin şu an yaşadığımız jeopolotik gerginlikler ve savaşlara devşirmesindeki en büyük faktör olarak gelir adaletsizliği ve bunun sebebi olarak ta ülkelerdeki yönetim kurumlarının  yeterli / yetersiz , başarılı/ başarısız olması yanında başarılı olanların başarısızlara yardımda yetersiz kalması, başarısızların milliyetçilik kisvesinde kendini kapatabilme gücü ile gerginliğin arttığı bir sürece doğru sürükleniyoruz. Bütün bu insansal döngülerin dışında insanlık geleceğinin en büyük riski olan iklim değişikliği ise gerginliklerin artması ile daha fazla unutuluyor...

2025 yılı hepimiz için bir iç hesaplaşma ve kaos yılı olma riski taşıyor.

Ve bu bağlamda,

Gençlerimizi çok daha doğru yönlendirmemiz gerekiyor;
Geçmiş ile bugünün , bugün ile yarının nicelik olarak farklı gözükse de  nitelik olarak aynı olduğunu göstermek. Evrensel doğruların değişmeyeceğini,
Kötüler ile iyiler arasındaki kavganın bitmeyeceğini sadece yöntemin değişeceğini;
Hatırlananların iyiler,
 Unutulmak istenenlerin ise kötüler olduğu bilincine ulaştırmamız gerekiyor.

Gelecekte gerçekten her anlamda gelişmiş bir toplum olabilmek adına,

Tek çaremizin ve kurtuluşumuzun Yüce Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün miras bıraktığı çağdaş fikirlerini takip etmek olduğunu öğretmeye devam etmemiz gerekiyor.

Ne şanslıyız ki bu yola bır asır önce bizi yönlendiren bir  kurucu liderimiz vardı. Toplum olarak bir an önce Atamızın gösterdiği o çağdaş yola dönmek zorundayız . 
Çünkü kaybedecek bir günümüz bile kalmadı...

Herkese Mutlu ve Akıl dolu iyi seneler dilerim...

Kapt Ali Burçin Eke