Büyükada’da Bizans öncesi yerleşimlerine dair çok az bilgi var. En önemli ve eski bulgu, 1930 yılında Rum Ortadoks mezarlığı yakınında keşfedilen Büyükada Definesi. İçinden 207 altın sikkenin çıktığı definenin Büyük İskender’in babası, Makedonya Kralı II. Filip’e ait olduğu sanılıyor. Sikkeleri Arkeoloji Müzesi’nde görebilirsiniz.
Bunun dışında Büyükada’nın, Bizans döneminde hapishane ve manastır olarak kullanıldığı biliniyor. Taht kavgaları, siyasi ve dini içerikli anlaşmazlıklar yüzünden çıkan tartışmalar neticesinde buraya prensler, prensesler, din adamları sürgün edilirdi. Onlara işkence yapılır, hapsedilirlerdi.
İstanbul’un fethinden bir ay önce, Fatih Sultan Mehmet, Büyükada’yı aldı. 1875’te küçük gemilerin çalışmaya başlamasıyla, Büyükada’nın ruhu değişti. Daha sonra büyük gemiler hizmete girdi. Adanın nüfusu hızla arttı. Hala ayakta duran köşkler, konaklar, dönemin mimari ruhunu yansıtan binalar, kiliseler ve camiler yapıldı. 1894’teki depremde ve 1900’lerin başında çıkan yangında adada büyük hasar oldu. Fakat çabuk toparlandı. İlerleyen yıllarda burayı ‘yazlık’ olarak kullanan İstanbulluların sayısında artış oldu ve Büyükada, şehrin en seçkin semtlerinden biri haline geldi.
Adaların en büyüğü Büyükada, vapurdan iner inmez tarihi iskelesi ve büyük meydanıyla kucaklar sizi. Sol tarafa doğru balık restoranları uzanır. Anadolu Kulübü tesislerine giden yolda çay bahçeleri ve balıkçı barınakları vardır. Ulaşım yalnızca faytonla sağlanır ama bisiklet de kiralayabilirsiniz.
Büyükada’da ne yapılır?
-Dil Burnu’nda gün batımını izleyin.
-Hıristiyan inancına göre 23 - 24 Nisan’da Aya Yorgi Kilisesi’ne çıplak ayakla çıkarsanız, yarı hacı sayılırsınız. Eğlenceli geliyorsa, deneyin.
-Adanın en güzel ve sessiz oteli, Köşkorman’da konaklayın. Adından da anlaşıldığı üzere burası ormanın içinde bir köşk. Fiyatları mevsime göre 200 - 300 TL arasında değişiyor.
-Denize girmek isteyenler için dört plaj var: Yörükali, Prenses, Nakibey ve Kumsal Plajı.