İşini çok sevdiği her bir cümlesinden belli Espiga Yatçılık’ın Sahibi İlyas Saral’ın. Kelimenin tam anlamıyla da tutkun denize… Kendisi gibi deniz tutkunlarına hizmet veriyor olmasının da müşterileriyle arasında sıcacık bir iletişimin kurulmasına olanak sağladığı aşikar. O kadar samimi cevapladı ki sorularımızı ve o kadar güzel ifade etti ki bazı şeyleri kendisiyle yaptığımız sohbet bizim için oldukça keyifliydi… Saral’ın da dediği gibi “Hepimizin mega yatı olmak zorunda değil. Amerika’da bizde olduğu kadar mega yat yok. Ama herkesin denizci bir geçmişi var. Gölde veya denizde kullanabileceği, yüzmeye gidebileceği, balık tutabileceği bir deniz aracı var. Biz ise 100 bin Euro paramız olana kadar denizden tamamen uzağız. Anca o paraya sahip olacağız da denizci olacağız. Önemli olan denizde olmak, onu yaşamaksa çok da uzak durmamıza sebep olacak maliyetler söz konusu değil.”
Sohbetimize denizcilik sektörünün genç girişimcilerinden Espiga Yat’ın Yöneticisi İlyas Saral’ı tanıyarak başlayalım mı?
Göcek doğumluyum, bu sektörün içinde doğmuş olmama rağmen direk denizcilik sektörü ile ilgili çalışmaya yaş olarak geç başladım. 11 yaşından bu yana, önce markette, sonra restoranda ve en sonunda da denizcilik sektöründe çalışmaktayım. Yabancı motor yatlarda gemici olarak bu sektöre adım attım. Üniversiteden önce üç sene Göcek’te, bir sene de Amerika’da özel yatlarda çalıştım. Döndüm ve üniversite süresinde dört sene yat kaptanlığı yaptım. İstanbul Üniversitesi Deniz Ulaştırma ve İşletme Mühendisliği’nden 2004 yılında mezun oldum. 2004’ten sonra İngiltere’de Southampton Institute’de Gemi İşletmeciliği Yüksek Lisansı yaptım. İş arama macerasından önce de sekiz ay İtalya-İspanya arasında özel yatta çalıştım. Türkiye’ye döndükten sonrada okuduğum bölüm olan gemi işletme üzerine Birleşik Denizcilik Firması’nda dört sene çalıştım. İşe kalite emniyet departmanında başladım daha sonra da kalite emniyet müdürü oldum. Orada çalıştığım dönemde 2009’da denizcilik sektöründe işler kötüye gitmeye başlamıştı. 2010 Mayıs’ta hem sektör hem de şirketin durumu daha da zorlaşmaya başlamıştı. Bunun üzerine de farklı çözümler ve ne yaparız diye düşünmeye başladık. Bu sırada da Pendik Marina’nın yeni açılışı söz konusuydu. Buranın hem yeni olması hem de marinanın yapısının benim istediğim yapıya uygun olması sebebiyle burayı tercih ettik. Bizde yeni bir firma olacağımız için mevcut düzeni ve kurulu firmaları olan marina da iş yapmak yerine, yeni bir yerde yeni bir firma olarak işe başlamak daha doğru olacağını düşünerek Marinada ofsimizi açtık.
Espiga Yat bünyesinde verilen hizmetler neler?
Bu işe başlarken ana konularımız tekne kiralama ve servisti. 2010 Mayıs’tan bu yana Pendik Marina merkezli olarak hizmet vermekteyiz. Şu an yaptığımız işin yüzde 70’i teknik servis. Yetkili servisi olduğumuz markalar veya firmalar olsun olmasın herkese bu konuda hizmet veriyoruz. Yetkili servisi olduğumuz firmalar arasında; Rinker, Navurania, Sea Hunt, Sunseeker, Dufour Yachts, Fountain Pajot Catamarans, Chapparal ve Bavaria bulunuyor. Bunun dışında yat acenteliği ve kiralama hizmetleri vermekteyiz. Acentelik tarafında yaptığımız ağırlıklı iş belge düzenlemeleri, yenilemeleri, tekne ruhsatnameleri, yurt dışı giriş-çıkış işlemleri, yakıt temini işlemleri. Teknik servis olarak ise yelkenlilerin ve motor yatların teknik servis hizmetlerini vermekteyiz. Bir de Blues Yatçılık İstanbul ofisi olarak Amerika’dan ithal ettiğimiz markaların satışı, servisi ve servis sonrası hizmetini yürütüyoruz. Ayrıca ofis içerisinde tuttuğumuz veya tutmadığımız ürün ve malzeme temini var. Bunları servisle beraberde yapıyoruz, direkt malzeme temini olarak da sunuyoruz. Şuanda ağırlıklı işimiz servis, bunu da daha iyi nasıl ve daha farklı nerelerde yapabilirizin arayışı içerisindeyiz.
Denizcilik sektörünün iyi günler geçirdiği dönemlerde girmemişsiniz sektöre. Bu sizi hiç korkutmadı mı?
Sektöre çok iyi dönemde adım atmadık… Ne iş yaparsak yapalım öncelikle kendimize bir bakmalıyız, bildiğimiz ve alakalı olduğumuz işi yapmaya karar vermiştik. Diğer taraftan kriz gelir geçer. Dünyanın gördüğü en büyük denizcilik krizi de bu değildi. Bir yandan kriz devam ederken diğer taraftan bakıyoruz ki milyon dolarlık tekneler satılıyor. Para kaybolan bir şey değil, bir kütle ve sadece yer değiştiriyor. Bu bakış açısına sahip olduğumuz için açıkçası çok korkutmadı. Bu işe başlarken de konumumuzu denizci kesime ve o kesimin ihtiyaç duyacağı ama çok kolay ulaşılamayacağı alanlarda belirledik. Biz anahtar teslim tekne servisi hizmetini müşterilerimize sunuyoruz. Ve mevcut düzende gördüğümüz tekne sahibinde 10 tane tekne işlerine bakan birilerinin numaraları var, motorcuyu arıyor motoruna bakım yaptırıyor, elektrikçiyi arıyor neyse problem onu yaptırıyor kısaca herkesi ayrı ayrı arıyor. Ama biz tüm hizmetleri müşterilerimize sunuyoruz. Çoğunu kendi bünyemizde yapıyoruz, diğer kısmını da dışarıdan temin ediyoruz.
Anlattığınız üzere müşterileriniz ihtiyaç duyduğu her türlü hizmeti sizden alabiliyor…
Aynen öyle. Para kazanabileceğimiz işleri yaparız, kazanamayacaklarımızı yapmayız deme gibi bir lüksümüz yok. Bu hem markaların servisi oluşumuzdan kaynaklanıyor hem de zaten çalışma prensibi olarak bize doğru gelmiyor. Anlamadığımız işi yapalım gibi bir düşüncemiz de asla yok ama anlayana yaptırma gibi bir sisteme sahibiz. Müşterimizin ihtiyacını en iyi şekilde temin ediyoruz. Tekne, araba gibi değil. Tekne sahipleri otoparka bırakayım, istediğim zaman alır kullanırım deme gibi bir lükse sahip değiller. Suya indiği andan, batana, satana, yanana kadar sorumlusunuz ve tekneyi kullanmak istiyorsanız kullanılabilir kondisyonda tutmanız için bakmanız gerekiyor. Bizim buradaki amacımız da tekne sahibinin öyle ya da böyle yapmak istemediği ama yapmak zorunda olduğu bazı işleri yüklenmek ve yapmak. Teknenin, kullanılmadan önce temiz olması gerekli, seyir halindeyken tüm mekanizmasının çalışıyor olması lazım, geziniz bittikten sonra ki kısmı –temizlik gibi- onları birilerinin yapması ve tekrar kullanılabilir halde bırakması gerekli… Tüm bunlarla birlikte periyodik servislerini de temin ediyoruz. Dolayısıyla bizim verdiğimiz hizmetle tekne her zaman hazır, kullanılabilir bir halde sahibini bekliyor oluyor. En temelde minimum verdiğimiz hizmet bu. Bunu yapma isteğimiz birazda ihtiyacımızdan kaynaklanıyor. Bunu tekne sahiplerinin ihtiyacı olarak görüyoruz. Kendi teknemiz varken bunu yaptırabileceğiniz birileri yoksa bu netice olarak bir ihtiyaç, bizim için de bir fırsat. Bizde bunu düşünerek bu yola başladık, fena da gitmiyoruz.
Madem konu Espiga Yatçılık’ın gidişatına geldi, o zaman biz de soralım Espiga için 2011 ve 2012 nasıl geçti?
Kurulduğumuz 2010 yılından bu yana her şey bizim için değişiyor. Ve artıyor. Yetkili servisi olduğumuz markalarımız artıyor. Biz sadece son kullanıcı tekne sahibine değil, aynı zamanda da tekne ithalatçı firmalara da hizmet veriyoruz. Onlara da tekneleri satmadan önce ve sattıktan sonra bu hizmeti sunuyoruz. Ciro olarak bakarsak ikiye katlamış olarak görünüyoruz. Biz iki buçuk yaşında bir firma olarak rakamsal anlamda iyi bir yükseliş yakaladık. Ama bana sadece rakamsal göstergeler çok mantıklı gelmiyor. Benim için önemli olan işin sistemli olması. İşimizin takip edilmesi, müşterinin memnuniyeti, fiyat ve sunulan hizmet kalitesinin paralel bir yol izlemesi gibi hususlar daha önemli. Nasıl ki tekne seçmiyorsak müşteri de seçmiyoruz.
Peki, mevcut ekibiniz hakkında bilgi verir misiniz?
Bu sene yaz aylarında 15 kişiydik. Bu rakam geçen sene sekizdi, kışın dört kişiydik. Şuan 10 kişiyiz. Bu rakam kendi kadromuz. Freelance ya da dışarıdan iş yaptırdığımız taşeronlar hariç. Bu doğrultuda baktığımızda kurulduğumuz günden bugüne mevcut ekibimizin de çoğaldığını görüyoruz.
Diğer tarafta da müşteri portföyü var…
Bizim sektörümüzde çok yoğun, talepleri karşılayamayacağınız dönemler var. Çok yoğun geçen dönem aralığı nisan- haziran ayları arası. Bu dönem herkesin tekneyi sezona hazırlayıp, birikmiş arızalarını, yıllık yapılması gereken boyasını, tamirini yaptırması gereken dönem. O dönemi göz alarak her işi yapmak istersem 30 kişiye çıkmam gerekli. Ama 30 kişiyi bünyede çalıştırmak kısa dönem için doğru değil. Müşterimiz bizimle çalışmaya başladığı andan itibaren, işi nasıl ve ne zaman dilimi arasında yapacağımızı programlıyoruz. İşin kalitesinin düşmemesi için hem mevcut potansiyelimizi hem de müşterimizin ihtiyaç, talep ve beklentilerini değerlendiriyoruz. Böylelikle firma açısından olumlu oluyor, hem de müşterimizin beklentileri karşılanmış oluyor. Bizim sektörümüzün kışın ölü geçebilmesi yüksek bir ihtimal. Geçen sene ve önceki sene kış dönemini de iyi geçirdik. Kışın karaya alma ve kısmi boya işleri düşerken, komple boya işleri artıyor. 22 metrelik bir teknenin komple boyası ortalama dört aylık bir iş. Bunlar zaten sektör alışkanlığı ve düzeni olarak da kışın yapılan işler.
Espiga Yatçılık’ın önümüzdeki döneme yönelik hedef ve beklentileri neler?
Yaptığımız işi lokasyon olarak artırmak istiyoruz. Bir ofise daha ihtiyacımız oluyor. İstanbul bazında Kalamış var, Ataköy, Ambarlı marina var. Lojistik olarak rahatlamamız için buralarda da ofisimizin olması gerekiyor. Acentelik departmanımızın yaptığı işlerin çeşitliliğini artırabiliriz. Tabi bir de güneyde nasıl olur onu düşünüyoruz. İş çeşitliliği bazında değerlendirirsek, çeşitliliğimizi artırmak yerine mevcut hizmet kalitemizi korumak ana hedefimiz.
Zor mu yat müşterisini memnun etmek?
Açıkçası zor. Hani bizde yat müşterisiyiz ama bizden daha zorları da varmış. Zor taraflarından bir tanesi herkes aynı anda iş istiyor. 365 gün içerisinde tekneyi kullanabilecekleri hafta sayısı 15 civarı… Hizmet verdiğimiz bütün tekne sahipleri de o 15 hafta sonunu değerlendirmek üzere hizmet istiyorlar. Tabi bu yoğunluktan dolayı da sıkıntılar oluyor. Ama müşterilerimiz bizi, bizler de onları tanıdıkça zaman konusu sıkıntı olmaktan çıkıyor.
Burada sizin dışınızda aynı hizmeti veren firmalar var mı?
Tam anlamıyla olmasa da paralel ya da kısmi olarak aynı işi yaptığımız firmalar var. Daha da fazla vardı ama sizinde gördüğünüz gibi ya işi farklılaştırıyorlar ya da kapatıp gidiyorlar. Biz yılı atlatalım diye tabiri caizse sekiz takla atıyoruz. Ama herkesin iş yapısı öyle değil. Geniş bir yelpazeye sahip olamayabiliyor. Açıkçası bende tek bir işi yapıp, sadece o konuda hizmet vermeyi istiyorum. Ama sektörün ne hızı, ne potansiyeli ne de kapasitesi buna elverişli değil. Örneğin dıştan takma motorda Yunanistan’da satılan rakamla Türkiye’de satılan rakam arasındaki fark o kadar çok ki. Bizim denizci olamadığımızı küçücük bir ayrıntıya bakarak bile görebiliyorsunuz.
Peki, neden çok konuşmamıza rağmen bir türlü denizci bir ülke olamıyoruz?
Bence bunun önündeki engeller arasında yabancı bayrak mevzusu ilk sırada. Bu konunun sektöre köstek olduğunu düşünüyorum. Türk Bayrağı’nda ekstra yüzde 30 vergi olduğunu düşündüğümüzde belki büyük tekne alacak kişiler için bu çok sorun olamayabiliyor ama küçük tekne almak isteyen müşteriler için büyük bir külfet oluyor. Belki 30-40 bin TL bankadan kredi çekip tekne alınabilecekken bayrak konusuna tıkanıp, kredi kapıları kapanıyor. Bu seferde nakit paranın olması gerekiyor. Aslında yabancı bayraklının yıllık maliyeti Türk Bayrağına kıyasla daha fazla. Ama ilk baştaki vergi bence çok ağır. Bu konu aşılsa hem sektörün önü hem de devletin kazandığı vergi geliri de artacak. Bizim sektörümüzün hareketinin çıkış noktası tekne satışı. Tekne satılacak ki hem bizler hem de marinalar iş yapabilecek.
Türk halkı deniz aracına sahip olmayı lüks olarak görüyor. Gerçekten Türkiye’nin mevcut durumunu düşündüğümüzde lüks diyebilir miyiz?
Çok lüks diyemeyiz. Teknenin alış fiyatını baz alırsak eğer, trafikte ne arabalar görüyoruz ki bu marinadaki pek çok tekneyi tek tek alır. Araba netice olarak sadece bir ulaşım aracı. Ama tekne size çok daha fazla olanaklar sunabilecek bir yapı. Sizin mobil bir yazlığınız olabiliyor, bunun içinde yiyorsunuz, içiyorsunuz, konaklıyorsunuz, kısaca her şeyinizi yapabiliyorsunuz. Araba gibi değil. Ama arabaya verilen fiyat pahalı gelmezken tekneye verilen fiyat pahalı görünüyor. Vergi de keza öyle. Şuan 10 metrelik bir teknenin yıllık vergisi 250 TL civarında. Ama tabi marina bağlama yüksek. Bu da sektörün cazibesini kaybetmesine neden oluyor. 10 metre tekneyi yıllık burada bağlamak isteseniz 11 bin TL civarında tutuyor. Aslında bu rakam da normal bir semtte bir ev kirası. Yine aynı boyutlardaki bir teknenin yıllık bakım maliyeti 3000-5000 aralığındadır. Eğer elinizden ufak tefek işlerde geliyorsa bakım maliyeti bu rakamlara bile ulaşmıyor. Bu teknenin bin TL’de sigortası tutar.
Tabana daha fazla yaymak için nasıl bir yol izlenmeli?
Öncelikle marinalarımız bu kadar büyük, modern ve pahalı olmak zorunda değil. Emniyetli ve korunaklı olsun o bile yeterli. Her bir koyumuzda küçük de olsa marinalar olabilir. Ve tabi ki Türk Bayrağının önündeki engelin kaldırılması önemli. Daha fazla kişinin denizci olabilmesi biraz alışkanlıklarla bağlantılı. Hepimizin mega yatı olmak zorunda değil. Amerika’da bizde olduğu kadar mega yat yok. Ama herkesin denizci bir geçmişi var. Gölde veya denizde kullanabileceği, yüzmeye gidebileceği, balık tutabileceği bir deniz aracı var. Biz ise 100 bin Euro paramız olana kadar denizden tamamen uzağız. Anca o paraya sahip olacağız da denizci olacağız. Zaten bu mantığa sahip olunursa ne denizci oluruz ne de bu sektörde hareket olur. Önemli olan denizde olmak, onu yaşamaksa çok da uzak durmamıza sebep olacak maliyetler söz konusu değil.
Yabancılar ve bizim tekneye bakış açımıza bakarsanız çok enteresan ayrıntılar yakalayabilirsiniz. Güneyde tekneleri izlerseniz, yabancılar kıyıya yaklaşır genelde bayanlar dümende, erkekler çapada, kıçta. Sonuçta öğrendikten sonra teknenin kullanımında bayan-erkek fark etmiyor. Ama diğer işler çapa atma, bağlama gibi daha fazla fiziksel güç gerektiriyor ve erkeğin yapması daha mantıklı. Ama bizim ülkemizde dümende beyimiz varken hanımlarımız ön tarafta resmen çırpınıyor. Bunun bir de tekne temizliği var ve o da bayanlarımıza bakıyor. Kısaca hanımlarımız tekneden soğuyor ve tamamen de haklılar. Diğer taraftan bizim denizi ve yatı algılayışımızda lüks göstergesi olduğu gerçek. Türkiye’nin hemen hemen her marinasında mega yat görebilirsiniz ama bu Avrupa’nın her yerinde böyle değil. Bizim normal hayatımıza da yansıyor bu özelliğimiz, çorabımız yok ama pahalı telefonlarımız var.
Son olarak Genç Girişimciler Kurulu’ndan bahsedelim mi?
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Genç Girişimciler Kurulu’ndayım. Faaliyetler arttıkça biz nasıl faydalı oluruz ve nasıl faydalanırızı göreceğiz. Çünkü girişimlerde bulunurken birçok şeyi öğrenerek, yaşayarak, tecrübe ederek geliştirdiğimiz konular. Bunlar işin yapılış şekli, işin geliştirilmesi, daha fazla kişiyi nasıl istihdam ettirip, daha doğru hizmeti nasıl verebiliriz arayışındayız. Bunları yaparken Genç Girişimciler Kurulu’nda birebir eğitim şeklinde olmasa da oradaki arkadaşlarla paylaşımlar bile yeterli gelebiliyor. Her şeyi tecrübe ederek yaşayamayız, orada hem tecrübelerden faydalanma hem de tecrübelerimizi aktarma fırsatını yakalıyoruz.
virahaber.com