Ömer Kalkavan’dan başlayalım mı? Recep Kalkavan’ı biliyoruz. O günden bugüne ne değişti?
Ben ticari hayatıma zaruriyetden geldim diyebilirim. Babamın uzun süren karaciğer rahatsızlığı sebebiyle eğitimimi yarıda kesip iş hayatına başladım. Ticarete atılmadan önce Amerika’da Kaliforniya Üniversitesi’nde işletme okuyordum. Oradaki eğitimim sürecinde gün içerisindeki okul süresi kısa olduğundan ötürü okulun dışında kalan vakitlerimde de birçok sektörde çalışıyordum. Babam “Dışarıda çalışacağına, burada gel yanımda çalış” dedi. O zaman hastalığı da günlük yaşantısını etkilemeye başlamıştı. Gün içerisinde dinlenmesi gerekiyordu. 2002 yılının sonuna doğru ben döndüm. Burada üniversiteye tekrar devam etmek istedim. Fakat babamın sağlık durumundan ötürü hem okulun, hem de ticari hayatın aynı anda yürüyemeyeceği kararını babam ile aldık ve böylece iş hayatına başlamış oldum. Aşağı yukarı üç sene satış departmanında çalıştım, daha sonra genel müdürümüzün işten ayrılmasıyla birlikte babam bu pozisyona beni layık gördü. 2005 gibi ben genel müdür olarak çalışmaya başladım, zaten bir sene sonrada babam vefat etti.
Şu anda kaç firmanın distribütörlüğünü yapıyorsunuz?
Bizim şu anda çalıştığımız ve Türkiye de yetkili bayi olduğumuz onun üstünde firma var. Şirketin temel direklerini tutan ve büyük bir cirosu olan firmalar Furuno ve Tokyo Keiki. Bunun dışında ana makine, pervane, ırgat, vinç ve dümen makinesi distribütörlüklerimiz de var. Denizcilikle ilgili şu anda farklı ürünlerle de ilgileniyoruz. Yakın zamanda balast suyunu temizleme ile ilgili IMO yeni bir kural çıkarttı. IMO'ya ek olarak Amerika’nın çıkarmış olduğu ek ve daha kapsamlı kurallarda var. Amerika’nın su temizliği olarak IMO’nun belirlediği oranın çok çok üstünde standartları var. Şu an birçok firma gibi bizde bununla ilgili çalışmalar yapıyorduk ve bu sene Samsung firması ile yaptığımız anlaşma ile Samsung'un bayiliğini aldık. Samsung hem IMO'nun, hem de Amerika standartlarını karşıladığı için bu alanda olumlu sonuçlar alacağımızı düşünüyorum.
Bunlara ek olarak haberleşme sektöründe çok önemli aktörler ile anlaşmalarımız var. Bizim anlaşmaları yaptığımız zamanlarda Türkiye’de alanında kuvvetli üç firma vardı, bizde dördüncü olarak bu işe başladık. Şu an aşağı yukarı 300 ün üzerinde firma ile 700-800 geminin haberleşmesini biz sağlıyoruz.
Buradaki en büyük avantajınız nedir?
Burada da en büyük avantajımız fiyat ve güvenilirlik. Biz haberleşme işine girerken piyasada çok yüksek rakamlara haberleşme yapılıyordu, özellikle Türkiye’de. Asıl işimiz Navigasyon ve Komünikasyon cihazları olduğu için asıl gelirlerimiz bu alanlardan geliyordu. Biz o dönemde, çok para kazanmayı hedeflemedik, isim yapmayı ve alanımızda bir numara olmayı ön planda tuttuk. Piyasadan alabildiğimiz kadar müşteriyi almayı hedefledik. Piyasa fiyatının yüzde 40 altında piyasaya girdik. Yaptığımız bu girişimin Türkiye denizciliğine çok şey kattığını düşünüyorum, zira piyasadaki fiyatlar bir anda geriye çekildi. Bu hareketimizden sonra hem firmamızın ismi, hem babamın kurduğu dostluklar, hem de fiyatımız ile müşteri portföyümüzü büyütmemiz çok kolay oldu. Şu anda çok iyi yerlere geldik hamdolsun. Birçok, sektörde alanına göre büyük firmaların haberleşmesini biz sağlıyoruz.
Sektörü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim şahsi fikrim 2007’deki iş artışı çok sürpriz bir şeydi. Biz o zaman öyle bir para kazanıldığını bilmiyorduk. Normalde zaten sektörün olması gereken durum belki bu kadar kötü olmasa da ortalarda bir yerlerdeydi. Biz şimdi hep geçmişi düşünerek kazandığımız paraları hatırlıyoruz. Bize sıkıntı yaratan durum bu. Olmaması gereken bir yükselişi kendimize standart ettik ve her zaman böyle devam edeceğini düşündük. Şu an belki de normal bir iş akışını yaşıyoruz. Bu normalliği navlun piyasaları için bahsetmiyorum, armatörler gerçekten sıkıntılı durumda olabilir fakat mal veren ve yan sanayici firmaların kapasitesi ve durumu yeni inşa sektöründeki yükselişten önce de aynı durumlardaydı. Şimdi sektör kötü olmasına rağmen senede 15-20 gemi hala yapılıyor. Özel gemiler yapılmaya başlandı. Norveç firmaları geliyor balıkçı tekneleri yaptırıyor. Offshore gemileri yapılıyor.
Sektördeki firmalar hızlı yükselen iş hacmi ile kaliteli ve zor işleri yapmayı öğrendik. Yüksek notasyonlara sahip spesifik çok tarz gemiler yapmaya başladık. Biz bunlara biraz yönelebilsek ve yabancıların güvenini kazanabilsek Avrupa’dan daha birçok iş alırız. Avrupa tersaneleri özel gemiler ile dolu, Asya tersaneleri de çok yoğun olmamak ile dolu. Bizlerin bir şekilde Türkiye’yi çok iyi pazarlamamız gerekiyor. Şu an Brezilya ve Rusya çok iyi gelecek vaat ediyor. Bence buralardan da iş alınabilir. Rusya’da çok tersane var ama hem teslim süreleri uzun hem bizden tecrübesizler. Mal alımında gümrüklerde sıkıntı var ve vergi oranları çok yüksek. Rus tipi gemi daha önce yaptık ülkemizde, tecrübemizde var. Dizayn firmalarımızda zekice karar verdi ve Türkiye’ye özgü Rus dizaynlar çıkardılar. Bu da çok özel bir durum, bir şeyi kopyalamıyorsun. Türk dizaynı ve işçiliği sunuyorsun. Umuyorum kısa zamanda eskisi gibi olmasa bile Türkiye güzel şeyler başaracak.
Eskiyle oldukça farklı bir süreç hakim…
Eskiden iş bizim ayağımıza geliyordu ve biz iş aramayı unuttuk. En büyük handikabımız bu. Tersanelere bakın her yere koşuyorlar, her fuara katılıyorlar. Asıl olması gereken buydu, biz iş için uğraşmalıydık. Biz o dönemlerde haftada 10 kontrat imzalıyorduk ve bu bize normal bir durum gibi geliyordu. Müşteri arıyordu ve kim ucuz fiyatı verirse o alıyordu. Böyle bir ticaret yoktu. Oturduğumuz yerden iş geliyordu. Şimdi bir işi almak için birkaç ay uğraşıyoruz. Firmaların satın alma departmanları çok profesyonelleşti. Onlar aldıkları ürünü kalem kalem inceleyerek bize de yön göstererek hareket ediyor. Artık müşteri nasıl bir ürün istediğini net bir şekilde anlatıyor. Bu çok önemli bir şey.
Kriz bir anlamda sektöre yeni bir boyun çizdi diyebilir miyiz?
Bugüne nazaran eskiden çok fazla şeye önem vermiyorduk. Ekonomi disiplinini öğrendik. 2007-2008 senelerinde şuan yaptığımız ciroların belki iki belki üç katını yapıyorduk. Fakat şuan iş hacmi olmamasına rağmen aynı personel ile şirketleri döndürebiliyoruz. O zaman çok çalışıyorduk fakat para ortada yoktu. Giderlerimizi kontrol etmiyorduk neyi nereden ucuza alırızı araştırmıyorduk, maliyetlerimiz çok yüksekti. Şimdi aynı iş olsun Türkiye’deki firmalar uçar gider. Çünkü parayı tutmayı, ekonomik disiplini, işi nasıl daha ucuza yapacaklarını öğrendiler. Artık rekabette arttı. Bir avuç iş var, bir sürü firma bu sektörün parlamasıyla doğdu, özellikle yan sanayicilerde. Şimdi adamların iş almak için tek yapacağı şey fiyatlarını düşürmek. Fiyatı düşürmek için çok büyük araştırma yapması lazım. Herkes şuanda ucuz ve kaliteli malı üretmeye veya temin etmeye çalışıyor.
Pazarın neresindesiniz?
Bizim hedefimiz pazarın her zaman yüzde 50’si civarını elimizde tutmak. Şu ana kadar hamdolsun çok müşteri kaybetmedik. Bizimle ilk gemi için çalışan müşteri ikinci gemide başka bir firmaya geçmedi. Bunu korumak istiyoruz. Bu yüzdende personel çıkarmadık. Yaptığımız her işte orijinal mal kullanıyoruz. Bizim sektörde malı alan firma hiçbir şeyin farkına varmadan maliyetlerini düşüreceğimiz çok fazla kalem var; kablosundan, tankından, mekanik işlerinden tutun. Biz sektörde bir isim sahibi olduğumuz ve müşterilerimize verdiğimiz değer sebebiyle böyle bir uygulamaya gitmedik. Ticarette başarılı olmak istiyorsanız işi para için yapmayacaksınız. Bundan keyif alarak yaparsanız para zaten kendiliğinden geliyor. Önemli olan müşteri memnuniyeti ise her yaptığınız işte önce karı düşünürseniz eninde sonunda o müşteriyle aranız bozulacaktır. Zaten sektörde çok az sayıda denizcilik firması var ve hepsi birbirini tanıyor. Bir müşteriyi üzdüğünüzde çok ters etkileri olabiliyor. Bazen müşterinin bir sıkıntısı oluyor, eğer orada müşteri haksız bile olsa, onun memnun etmek/müşteri memnuniyeti anlamında onun gönlünü yapıyoruz. Bazen öyle bir oluyor ki aslında o işten kar etmiyoruz. Ama yine de önceliğimiz müşteri memnuniyeti. Eğer müşteriye bunu sağlayabiliyorsan bir şekilde zaten güven de geliyor. Müşterimiz bizi ne zaman hangi durumda olursa olsun aradığında imkanlarımız dahilinde ona olumsuz yanıt vermemeye çalışıyoruz. Geminin bazı şeylerinin çok hızlı yapılması lazım. Geminin dakikası para. Ufacık bir telsizin çalışmaması, bin-iki bin dolarlık cihazın yapılamaması sebebiyle geminin bir gün kaybetmesi mümkün değil. Müşteri böyle bir durumu hayatı boyunca unutmaz. Belki orada senin de bir suçun yoktur; yedek parçan yoktur, personelin başka işlerdedir ama iki bin dolarlık cihaz için sen müşterinin gözünde onun gemisini bir gün boyunca limanda yatırmış firma olursun. Bunu o armatör unutmaz. O yüzden dikkatli olmak lazım.
Peki, önümüzdeki süreç için Özsay’ın hedefleri neler?
Krizde tek sektöre bağlı olmama kararı da almıştım. O dönemde aile büyüklerimizle istişare ettik ve yönetim kurulunda bana destek çıkan aile şirketlerimizden bir inşaat firması vardı ve biz ekstra inşaat firması da kurduk. İnşaat işine de girdik. Pendik Köprüsü, Dumankaya’nın karşısında sekiz katlı bir iş merkezi yapıyoruz. Tek sektöre bağlı kaldığımızda gördük; projeler bir anda iptal oluyor ve hazırlıkta yapamıyorsun. Enerjimizi çok almayacak şekilde ekstra işlere girdik. O inşaat devam ediyor, iki ay sonra bitecek ve onu satışa çıkaracağız inşallah. Haberleşme işine çok ağırlık verdik. Hem vaktimiz hem de personelimiz çok. Ve bunu yapabilecek kapasitede bir firmayız. Telekomünikasyon firmasını büyütmeyi düşünüyoruz. Sadece Türkiye’de değil Amerika’da bir bir yerde ve bir tane de Ortadoğu’da bir yerde yeni firmalar açmayı düşünüyorum. Bu firmanın servisi çok yoğun değil. Tıpkı GSM operatörlerindeki gibi kartı takıyorsunuz ve konuşuyorsunuz. Bu sebeple her yerde yapılabilir ve büyüme potansiyeli yüksek bir iş.
Eğitime yatırımlar yapacağız. Sektörün kötü olduğu bir zamanda 250 bin Euro’ya yakın bir eğitim yatırımı yaptık ki getirisini de bilmiyorduk. Şuan memnunuz. Gelecek görüyoruz. Sektörden aldığımız geri dönüşlerde olumlu. Eğitim sektörü sürekli yatırımın yapılması gereken bir sektör, teknoloji sürekli değişiyor. Bence Türkiye’de ne kadar fazla firma bu sektöre girerse talepte o kadar büyük olur. Burada 100 tane eğitim merkezi olsun, tüm dünyadan gelen olur, çünkü konaklama uygun ve lokasyon olarak yakın. Bir de biz Türkler olarak ağırlamayı da iyi biliyoruz. Müşteri buradan çok memnun dönüyor. Kısaca; eğitimi, haberleşmeyi, inşaat işimizi büyütmeyi hedefliyoruz.
Son olarak eklemek istediğiniz bir nokta var mı?
Biz denizciliği çok iyi tanıtmalıyız, sadece kendi içimizde de değil. Başka sektörlerde başarılı olan birçok firmaya denizciliği sevdirirseniz, o firmalar daha büyük bütçelerle bu sektöre yatırım yapabilir. Son yıllarda bunun birçok örneğini gördük. Büyük yatırımlar ile giren firmalar doğal olarak da Türkiye’nin tonajını ve itibarını artıyor. Bu sebepten ötürü denizciliği sektör dışından insanlara ne kadar iyi anlatırsak o kadar başarılı oluruz. Burada en büyük görevde Deniz Ticaret Odası’na ve sektör derneklerine düşüyor. Ben Oruç Reis Denizciler Kulübü’nde hem yönetimdeyim, hem de Genç Komisyon Başkanıyım. Bu sene bir buçuk yıl olmasına rağmen çok şeyler başardık. Şu anda 150 kişi ve 300'ün üzerinde firma üyemiz var. Birçok sektör programı ve paneller yaptık. Bir çok sosyal alanda firma sahiplerini bir araya getirip fatura üzerinde tanıdıkları firmaları patronlar düzeyinde tanıtma imkanı yarattık. En son mart ayında 200'ün üzerinde katılım ile Kozyatağı Marriot Otel'de denizcilik sektörünün ikinci nesillerini bir araya getirdik. Bir çok firma birbirini tanımasına rağmen firmalara yeni dahil olmuş genç geleceğin patronlarını bir araya getirerek tanışmalarını sağladık. Önümüzdeki sene yapacağımız uluslararası programlar ve geziler ile Türk denizciliğini yurtdışında tanıtmak için inşallah elimizden geleni yapacağız.