Haliç Kalafat Yeri sahilinde onarım için ya da sökülmek için bağlamış ticaret gemileri.
1970’e kadar birçok ticaret gemisi hurdaya çıkartıldığında Haliç’te bağlamıştır. Bu gemiler genellikle Azapkapı- Kalafat Yeri arasındaki sahile kıçtan kara bağlanırdı. Haliç’te 1920’li yıllardan buyana tespit edilen gemi hurdacıları listesi tam değildir. En ayrıntılı çalışmayı ben yaptım ki, yine de ayrı bir arşiv çalışmasını gerekli kılmaktadır. Sultan II. Abdülhamid devri Osmanlı Donanması da yaşlandıkça, Hasköy’den Kasımpaşa’ya kadar olan sahilde kıçta kara bağlı kalmış ve zaman zaman sökülmüşleridir. Gemilerin sökülmeleri yıllar sürmüştür.
Sultan II. Abdülhamid devri donanma gemileri hizmet dışı kaldıklarında Haliç sahillerinde sökülürdü. Gemilerin söküm işlemleri yıllar sürerdi.
Gemisander’in tarihçesi bu bakımdan bir arşiv çalışmasını gerekli kılmaktadır ve haliyle düzeltilmesi gerekir.
Gemi Sökümcülüğü başlangıçta özgün bir ticaret yatırımı olarak görülmemiş ve muhtelif müteşebbisler hurdaya çıkan bir gemiyi alarak çoğunlukla Kalafat Yeri, Paşabahçe, Beykoz, fakat yoğun olarak Haliç’te Keresteciler/Yemiş, Fener, Balat, Hasköy, Kalafat Yeri gibi sahillerde söküm yapmışlardır.
Hamidiye hafif kruvazörü Paşabahçe’de sökülmüştür. Şirket-i Hayriye’nin bazı vapurları da hizmet dışı kaldıklarında Paşabahçe Koyu’nda bağlamış aralarında su alarak batanlar dahi olmuştur. Bu vapurlar Paşabahçe’de sökülmüşlerdir.
Türk Armatörleri Tarihi konusunda yıllar süren çalışmalarım sayesinde çok sayıda gemi sökümcüsü adını tespit etmek imkânım olmuştur. Gemi sökümcülüğünün yoğun şekilde yapıldığı Haliç’teki yıllarda en tanınmış gemi sökümcüsü Hüseyin İlhami Bey idi. Ancak Haliç’teki ilk gemi sökümcüsü değildir. Kendisinden önce bilinen isim Eugene Eugenides’tir. Hüseyin İlhami Söker’den kısa bir süre öncedir. Fener sahilinde söküm yeri vardı. Verdiği ilanlarda “Shipbuilder” olarak yazılı olmasına karşın, gemi sökümü yapıyordu.
Gemi sökümcüsü, o devre göre gemi hurdacısıdır. Hüseyin İlhami Bey’in Gemi söküm şantiyesi Haliç Balat’ta Bereket Sokağı sahilinde idi. Bu söküm şantiyesini sonraki yıllarda Şadan Kalkavan ve kardeşi Aynur Kalkavan kiralamıştır.
Gemi Sökümü Marmara kapsamında metal sanayi fabrikalarının bulunduğu İstanbul Kartal bölgesinde ve ayrıca münferid olarak Erdek’te de yapılmıştır.
Kartal’da kurulu Metal Ağır Çelik İzabe San. Ve Tic. Ltd. tesislerinde sökümü yapılan iki gemi kaydı tespit edilmiştir. Bu gemilerden “Suecia” 1929 Swan, Hunter & Wigham Richardson, Wallsend kızaklarında inşa edilmiş 2210 dwt. Reefer tip yolcu- yük gemisi idi. 1937’de yeni inşa Kollsbjorg gemisi ile çarpışarak sığ suda battı ve dibe oturdu.
“Suecia” 1937’de yeni inşa Kollsbjorg gemisi ile çarpışarak sığ suda battı ve dibe oturdu.
Geminin özellikleri şöyle idi; Haziran 1929’da hizmete girdi. Özellikleri: 2210dwt, 4661grt, 2573nrt, 113.85 x 15.27 x 8.74mt. 5700 nhp güç üreten stim türbin ana makinesi Newcastle, Parson Marine Steam Turbine Co. Ltd. üretimi idi. Sac gövdeli, tek pervaneli ve azami seyir sürati 17.5 knots idi. IMO: 5052319 kaydı ile Rederi A/B Svenska Lloyd, Gothenburg, İsveç armatörlük şirketine katıldı. 1937’de Ericksbers Fly Drydock civarında yeni inşa Kollbjorg isimli gemi ile çarpışarak battı ve sığ suda yarı batık hale geldi. Yeniden yüzdürüldü.
1966’da Pire’de kurulu Hellenic Mediterranean Lines’a satıldı, “Istmia” adı verildi. Ayni sene Cia Amadores De Sudamerica SA.’ye satıldı ve 1969’da Kıbrıs Rum kesimi Corinthian Navigation Co.Ltd. tarafından satın alındı. 1970’te hurda olarak İstanbul, Kartal’da kurulu Metal Ağır Çelik İzabe San. ve Tic. Ltd. Şti.’ye satıldı. Ekim 1973’ten itibaren Kartal’da söküldü.
Kartal sahillerinde sökülen “Vernicos Kitty” isimli römorkör.
Ayni fabrika adına hurda olarak satın alınan ve Kartal sahillerinde sökülen “Empire Julia” 1944 Clelands (Successors) Ltd. Willington Quay’de inşa edilmiş 593 grt., 65 nrt. 191 nhp. güç üreten 3 genişlemeli steam engine, sac gövdeli bir römorkör idi. Temmuz 1944’te Overseas Towage & Salvage Co.Ltd. işletmesinde girdi. Newcastle limanına tescil edilmişti. 1946’da “Tradesman” adı verildi. 1963’te Nicholus Enrico Vernicos satın aldı ve “Vernicos Kitty” adı verildi. 1973’te hurdaya çıkartılarak Kartal’da kurulu Metal Ağır Çelik İzabe Sanayii şirketine satıldı ve Kartal’da söküldü. (Kaynak: WJ Harvey).
Eklediğim bu örnekler, gemi sökümcülüğü konusunda ne denli çalışma yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Ancak halen bu alanda tarih araştırması benim çalışmalarım dışında mevcut değildir!
Dimetoka’dan İstanbul Haliç Fener’e ve oradan dünyaya açılan bir armatör, tüccar Eugene Eugenides
Eugene Eugenides Kaynak: Eugenides Vakfı, Atina.
Eugene Eugenides 22 Ekim 1882’de günümüzde Didymóteikhon veya Demotika olarak adlandırılan Osmanlı kasabasında Evros’da dünyaya geldi. Dimetoka, Türkiye sınırına yakın, Edirne’nin 40 km. güneyinde ve Uzunköprü’nün 20 km. batısında Evros vilâyetine (Nomos) bağlı yaklaşık 19,000 nüfuslu bir kasabadır.Sultan II. Bayezıd 1488’de bu kasabada dünyaya gelmiştir. Aile İstanbul’da Moda Bostan Sokak’ta satın aldıkları bir eve yerleşmiştir. Babası İstanbul’da kıdemli hukukçulardan Agapios Eugenidis idi. Annesi Charikleia Afentaki saygın Rum ailesinin kızıydı. Robert College’den mezun olduğunda yirmi yaşındaydı. Son derece müteşebbisti ve Türkiye’den 1923’te ayrılmış ve zamanla Yunanistan’da büyük başarılar elde etmiştir.
Robert Kolej’den mezuniyetinden kısa bir süre sonra İngiliz Denizcilik şirketi Doro’s Brothers’ta çalışmaya başladı ve 1904’te 24 yaşında iken Galata’daki gemi donatanı ve acentesi Theodore Reppen’e genel müdür olmakla kalmadı, bir süre sonra küçük bir hisseyle ortak oldu. Kereste ticaretine ağırlık verdi ve İsveçli armatörlük firması Brostörm Conzern ile iş birliğine gitti. Bu süreçte Haliç Fener’de gemi söküm ve onarım tersanesini kurdu. Bu tersanede çoğunlukla Fener’de yeri olan gemi sökümcüsü Hüseyin İlhami (Söker) gibi gemi sökümcülüğü yapıyordu. Yine Fener civarında kereste ticarethanesi bulunuyordu.
Raphael C. Cervati’nin “Indicateur Ottoman Illustré Almanach de Commerce”Yıllıklarında Eugene Eugenides’in adresi olan sayfa.
1907’de Svenska Orient Linien ile iş birliği yaparak Standivanian Near East Agency’i kurdu. İskandinav ve Baltık ülkelerinde tesis ettiği iş birliği sayesinde çok güçlü bir kereste ticareti elde etti.
1922’ye kadar İstanbul’da en önemli tüccarlardan biri olarak tanınıyordu. 1923’te Türkiye’den ayrılarak Atina’ya yerleşti. Bu başarıları sayesinde Yunanistan’ın dış ilişkilerinin gelişmesinde çok önemli bir aracı durumuna geldi.1926’de Yunanistan’da Finlandiya Fahrî konsolosu atandı. 1937’de satın aldığı ilk gemisine “HS Argo” adını verdi ve muhtelif denizcilik firmalarında büyük hisse sahibi olarak yabancı yatırımcılarla birlikte başkanlık yaptı.
American Chamber of Commerce for the Levant/İstanbul’da yayınladığı “Levant Trade Review”da yeralan Eugene Eugenides & Co. reklamı.
II. Dünya Harbi başlamadan kısa bir süre önce Mısır’a yerleşti ve Kuzey Afrika ile Güney Amerika arasında düzenli hat taşımacılığı tesis etti. II.Dünya Harbi sonrasında Arjantin’e yerleşti ve Avrupa’dan gelen büyük göç kafilerinin Güney Amerika’ya yolculukları için Okyonus aşırı yolcu gemileriyle seferler düzenledi. Cenova’da Home Line adını verdiği bir çalışmasıyla Okyonus aşırı dört yolcu gemisini sefere koydu ve Avrupa’dan Afrika, Avusturalya, ABD ve Kanada’ya göçmenleri taşıdı.
II.Dünya Harbi’nin sona ermesinden iki yıl sonra İsviçre Vevey’e yerleşti ve dünya genelindeki ticarî bağlantılarını buradan yönetti.1953’de yeniden Yunanistan’a döndü ve Scandinavian Near East Agency ile çalışmalarını geliştirirken, Yunanistan ile Kuzey Amerika arasında düzenli hat taşımacılığı başlattı ve İstanbul, İzmir, Mısır, Suriye, Filistin, Romanya, Bulgaristan ve daha sonra Buenos Aires ve Cape town ve Brezilya’da acentelikler zinciri tesis etti.1953’de Adriyatik ‘teki adaları vuran 7.2 kuvvetindeki depremden zarar gören ailelere gerek Yunanistan’dan ve gerekse İskandinav ülkelerinden yardım sağladı. Ağustos 1953’te bağış miktarı 1 milyon Drahma’ya yükselmişti. Aynı zamanda Zakynthos Adası’na tam donanımlı bir seyyar hastane tesis etti.
Fotoğraf yazısı: Eugene Evgenides’in “Eugenides Vakfı”na ait yazdıklarının yer aldığı belge. Kaynak: Evgenidion Foundation.
Trakya’daki köye onuruna Engeniko adı verilmiştir.Trakya’da adı saygıyla anılır. Eugenios Eugenides beklenmedik bir şekilde İsviçre, Vevey’de 22 Nisan 1954 günü vefat etti. Yardımseverliğiyle de hayranlık yaratmış olan Eugenios Eugenides’in vasiyeti doğrultusunda Yunan gençlerinin bilimsel ve teknolojik alanlarda teşvik edilmesi için adını taşıyan “Eugenides Vakfı” kuruldu. Vakıf Atina Ulusal Teknik Üniversitesi rektör başkanlığında üç kişilik komite tarafından yenetilmektedir. 1965’te Atina akademisi tarafından Altın Madalya ile ödüllendirilmiştir. 2010 Ağustos ayında Nea Orestiada yöresindeki 6.cı İlkokula ve 6.cı Çocuk Yuvasına Eugenides’in adı verilmiştir.
“Evgenidio / Evgenidion Vakfı” Atina Palaio Faliro’da Andrea Syngrou Avenue 387’de faaliyetine devam etmektedir. Yaşam felsefesini şöyle anlatmıştır; “Benim için Şans, zaferin mührüdür- ve sadece zafer beni ilgilendirir. Sevincim mücadelede ve vatanım için ayırdığım zaferin meyvesinde yatıyor.”
Gemi Sökümcüsü Sami Bali, Hüseyin Hilmi (Söker) ile ortaktı
Hüseyin İlhami Söker ile ortak olarak gemi sökümü yapan Sami Bali idi. Gemi sökümünü kendileri de yapan armatörler olmuştur; örneğin Nazım Kalkavan Mahmut Kızılkaya ile “Rıza Kaptan” gemisini 1959’de Kalafatyeri’nde kendileri sökmüşlerdir.
O yılların önde gelen gemi hurdacılarından biri kızağı Hasköy’de olan Avram Kohen idi.
Hasköy’de gemi sökümü yapan Veli Cankatar, önemli bir gemi sökümcüsü idi. Hurdaların birçok parçası Kalafatçılar Çarşısı’nda pazarlanırdı. Veli Cankatar’ın Hasköy’de söktüğü gemilerden bazıları; H.Tayyar, Karşıyaka, Hacı Hüseyin’dir. Anadolu vapuru Kalafat Yeri’nde sökülmüştür.
Komodor Hakkı Burak gemisi 15 Mayıs 1965’ten itibaren Haliç Fener’de Sabri Kızıl ve Şükrü Türk Ortaklığı Gemi Söküm Şti.’de, Hatay / Hergüler vapuru 1964’de Çanakçılar Şti.’nin Fener’deki Kızakları’nda söküldü.
Mehmet İpar, Necip İpar, Nezihi İpar,Vefa, M.Eşref, M.Ereğli gemileri Hüseyin İlhami söker’in Balat’taki gemi söküm tezgahından sökülen gemilerdendir.
Yavuz Drednotu İzmit Körfezi Başiskele’de sökülmüştür. Seyyar/Hüseyniye vapuru 31 Temmuz 1961’den itibaren Şakir Kopuz tarafından Haliç, Kalafat Yeri’nde sökülmüştür.
Denizcilik Bankası T.A.O. gemilerinden bazıları da Haliç, Kalafat Yeri’nde sökülmüştür. Gemi Hurdacısı Şakir Kopuz’un kalafat Yeri’nde söktüğü gemilerden biri “Gazi” ve “Semira”dır.
Kahraman Sadıkoğlu ve Celal Sadıkoğlu’nu kurdukları Gemi Söküm AŞ, Haydarpaşa önlerindeki yarıbatık haldeki “Independenta” tankerini sökmüştür.
Çoğu Haliç’te gemi sökümü yapanların kurdukları “İstanbul Gemi Sökümcüleri Derneği”, Beyoğu Tünel çıkışı karşısındaki Tünel Pasajı girişinde sağda birinci katta idi. Hatırladığım kadarıyla başkanı Şadan Kalkavan’dı ve ben bir toplantılarına katılmıştım.
Hüseyin İlhami Söker; Kaynak: Mustafa Kemal Paşa ile İstanbul’dan Samsun’a, Eser:Osman Öndeş)
Balat’taki ünlü gemi sökümcüsü Hüseyin İlhami (Söker) P.T.T. hulefasından Hamid Bey’in oğlu olan Hüseyin İlhami 2 erkek bir kız olmak üzere 3 kardeştiler. I. Dünya Harbi yıllarında büyük yoksulluk çeken aile, sonunda Fatih, Çarşamba’da oturdukları evi Emniyet Sandığı’na rehin vererek harp yıllarını geçirmeğe çalıştılar. Altı sene Sultan Selim Rüştiyesine devam eden Hamidzâde Hüseyin İlhami, bu okulda Osmanlı Tarihi, Arapça, Farsça, Coğrafya dersleri gibi Mebadi-i Hendese (Geometriye giriş), Hesap ilmi (Aritmetik) dersleri okudu.
Ailece taşındıkları Kuzguncuk’ta babası Fransızca öğrenmesi için Musevi Cemaatine ait Kuzguncuk Alyans İsrailit Mektebi’ne yazdırdı. Bu okulda iki sene öğrenim gördü. Babası memur olmasını istemesine karşı gelerek evden kaçtı. Mütareke sırasında Haliç Vapurları Şirketi tarafından kullanılır ümidi ile satın alınan ve İngilizlerin harpte kullandıkları Amerikan denizaltı takip gemileri çok masraflı olduğu gerekçesiyle satışa çıkarıldığında, Musevi ahbabı Sami Bali ile bu gemileri satın alıp sökmek ve satmak suretiyle hurdacılığa başladı. Son derece tutumlu olmasından dolayı adı “Cimri”ye çıkan Hüseyin İlhami eşi Selma Hanım’la özellikle ilkokullardaki yoksul öğrencilere erzak yardımlarıyla da anılmıştır. Bir gemi kazası meydana geldiğinde, kazaya kurban giden gemiciler için açılan yardım kampanyalarına en üst sıralardaki yardımlarıyla katılırdı. Cumhuriyet Gazetesi’nde “Sıfırdan Milyoner olanlar; Eski gemi alıp sökerek satan İlhâmi Söker” başlıklı söyleşide şöyle anlatılmaktadır; “Haliç’in o ağır aksak giden köhne vapurlarından birisi ile Balata varır varmaz, Hüseyin İlhami Söker’in şantiyesinin bulunduğu Bereket Sokağı’nı dört beş kişiye sorduk. Fakat maalesef hepsi de Balat’ta boyla bir sokağın mevcudiyetinden haberdar olmadıklarını söylediler. Hemen aklıma başka bir yol geldi Ayni şahıslara:
— Hurdacı Hüseyin İlhami Söker’i arıyorum, dedim.
Demin Bereket Sokağı’nın adını duymamış olanlar, bu milyonerimizin Bereket Sokağı’ndaki yerini bülbüller gibi tarif ettiler. Tarif üzerine epey ilerleyip yol çatallaşınca, bir kamyona kereste yükleyen hamala:
—Hüseyin İlhami Söker’in şantiyesinin yerini biliyor musun? dedim, Sırtındaki tahtaları bir tüy rahatlığı ile taşıyan hamal, karşı kahvenin önünde oturan üç kişiden birisini işaret ederek:
— İşte o hemşerim, dedi. Bu malûmat üzerine kahvenin önündekilere daha iyi dikkat ettim: Üçü de gerek kılık kıyafet gerekse tavır ve hareket bakımından hamaldan farksızdı. Hele şişman olanın yalnız üstü başı değil yüzü de yağ ve kire bulaşmıştı. Sadece gözleri ışıldıyordu. Onun için, belki hamal yanlış anlamıştır diye yeniden sordum:
— Arslan, ben milyoner Hüseyin İlhami Söker’i arıyorum. Hamal aynı sözü bozuk plâk sadakatiyle tekrar etti:
— İşte o hemşerim.
— Şu üstü başı yağdan görünmeyen şişman adam mı?
— Hı.
Gerçi Hüseyin İlhami Söker’in, işinin başında bizzat çalıştığını ve bu suretle de sıfırdan milyoner olduğunu duymuştum. Fakat kendisini bu kadar pis bir kılık kıyafetle bulacağım hiç aklıma gelmemişti Hüseyin İlhami Söker’e yaklaşır gözüm ellerine ilişti. Hani on parmağında bir batman kir ve yağ vardı. Fakat ben o kir ve yağdan tiksinmedim, bilâkis bu ellere karşı içimde bir hürmet hisşi duymuş, kirli isler görüp eli temiz olanlar değil de, temiz işler görüp eli kirli olanlara daima yakınlık duymuşumdur.
Hüseyin İlhami Söker arzumu öğrenince:
— Biz evde ağırbaşlılığından ve haberlerinin doğruluğundan dolayı Cumhuriyet Gazetesi okuruz. Hem diğer çok basan gazetelerde ahbaplarım olmasına ve buna mukabil Cumhuriyet’i tek tanıdığım bulunmamasına rağmen. Yalnız ben saat beşe kadar malzeme yükleyeceğim.
İlhami Söker’e ait gemi söküm kızağı Bulgar Kilisesi sırasında Balat Hızır Çavuş Köprübaşı Yokuşu Bereket Sokağı sahilinde idi.
- Şayet beşten sonra gelebilirseniz bol bol konuşuruz. Şimdi kafam hiç yerinde değil. Sizin gazeteyi çok sevdiğim için çok anlatacağım var.
Saate baktım: 16… Eh bir saat herhangi bir yerde vakit geçirip tekrar bu milyonerimizle buluşabilirim. Fakat fotoğrafçımızın Saat 17’ de Beyoğlu’nda bulunması icap ediyordu. Fotoğrafçı bu nedenden dolayı yüzünü kızdırıp söze karıştı:
— Acaba ben şimdi resmimizi alsam da... Daha cümlesini tamamlamadan Hüseyin İlhami Söker sözünü kesti:
— Bu kılık kıyafetle mi? Dünyada olmaz. Sonra o resmi görenler bana ne der?
Resimcinin böyle enteresan bir fırsatı kaçırdığına üzüldüğünü yüzünden okudum. Fakat ben kendimi başka türlü teselli ettim: Hiç olmazsa bu milyoneri nasıl gördüğümü yazarak biraz olsun ferahlarım... Benim beşte foto muhabirimizin de başka bir gün gelip resim çekmesinde mutabık kalarak bu zenginimizden ayrıldık. Buluşmak için kararlaştırdığımız saat yaklaşınca Hüseyin İlhami Söker’in şantiyesine doğru yürümeğe başladım. Bereket Sokağı’nda ilerledikçe burasının pisliği ve bakımsızlığı artıyordu. Hele sokakta toprak ve çamurla oynayan başıboş çocukları gördükçe sık sık: “Ey kimsesiz âvare çocuklar, hele sizler hele sizler” demekten kendimi alamadım.
Nihayet bu perişan yol beni deniz kenarına götürdü. Sağ tarafta büyük bir vinç altında tahta ve hurda demir yüklü bir kamyon vardı. Acaba Hüseyin İlhami Söker nerelerdeki diye bakınırken, onun evvelâ kamyonun arkasından gelen sesini duydum, şoföre talimat veriyordu:
— Bunları doğru oraya götürürsün, Sakın unutma. Sonra kendisi göründü. Öğleden sonraki kılık kıyafeti ile idi.
Beni görünce:
— Ooo buyrun. İşim artık bitti. Şimdi rahat rahat konuşabiliriz. Ev yaptırıyorum da ona malzeme gönderiyordum. Şayet bir saat evvel konuşsaydın, bana yüzlerce hattâ binlerce liralık zarar ziyan verdirebilirdiniz. Meğer bilmeden insan fenalıklar da yapabilirmiş. Zaten bir filozof: “İnsan bile bile fenalık yapmaz” demiyor mu?
Sağ tarafında denizdeki gemi enkazları, sol tarafında da bu gemilerden sökülen hurda parçalar yığılı olan bir düzlükteki iki sandalyeye karşılıklı oturduk. Deniz tarafından müthiş pis bir koku geliyordu. (Galiba bu Haliçlilerin müşterek çilesi) Çok zeki olduğu gözlerinden de anlaşılan Hüseyin İlhami Söker iki de çay söyledi. Halbuki onun ender cimrilerimizden olduğunu duymuştum. Bu cömertliğine şaştım doğrusu. Kendisinin peynir ekmekle karnını doyurduğu çok olurmuş. Hüseyin İlhami Söker hayatını şöyle
anlattı:
— Babam P.T.T. hulefası (Resmî dairelerde kalem âmirine bağlı bulunan memur) Hamid Beydi. İki erkek bir kız kardeşiz. Umumi Harbde çok sıkıntı çektik.
Hüseyin İlhami Söker, eşi Emine Selma Hanım evlilik hartası. Kaynak; Fatma Mehlika Atay, Prof. Dr. Naz Zehra Atay Gök aile arşivi.
Bir tarafta milyonlar dönerken diğer tarafta halk yemek için süpürge otu bile bulamıyordu. Babam gerçi 5
altın maaş alıyordu ama, ay başında bakkala, kasaba ve eczaneye olan borcumuzu verince elinde 50 kuruş ancak kalıyordu. Oturduğumuz evi Emniyet Sandığı’na terhin ederek harp yıllarını geçirmeğe çalıştık.
— O zamanlar canınız en çok ne isterdi de bulamazdınız?
— Canım sadece bir kap sıcak yemek isterdi. Onu bulduğum zaman kendimi dünyanın en bahtiyar insanı sayardım. Sırtımızda giyecek elbisemiz bile yoktu. Annem babamın birkaç kat eski elbisesini bozup bize yapmıştı. Onları büsbütün eskiteceğiz diye ödümüz kopuyordu.
— Bu sıkıntılı hayat içinde tahsil görebildiniz mi?
— Altı sene Sultan Selim Rüşdiyesinde, 2 sene de Alyans mektebinde okudum.
— Ticarete atılmak fikri nereden aklınıza geldi?
— Mektepte gayrimüslimler vardı. Onlar satıcılara bir Napolyon bozdururken biz bir çeyrek bile bozduramıyorduk. Sebebini araştırınca anladım kiki bu talebelerin babalan hep tüccar. — Ticaret işine nasıl atıldınız?
— Mütareke senesinde İngilizlerin harpte kullandıkları Amerikan denizaltı takip gemileri, Haliç Vapurları Şirketi tarafından kullanılır ümidi ile satın alındı. Ama sonra çok masraflı olduğu görülerek satışa çıkarıldı. O zaman bende sermaye yoktu. Babam ise memur olmamı istiyordu. Evden kaçtım. Bir Yahudi’nin tavassutu ile bu satışa çıkartılan gemileri satın alıp sökerek sattık. Bir, iki derken 1000 lira yaptım. İktisat vapurunu alınca Musevinin dönekliği yüzünden ondan ayrıldım.
— Sonra?
— O günden bugüne kadar 300-500 tonluk vapurları sökerek gerek yurtiçine gerekse yurt dışına satıyorum.
— Dış memleketlerden hangileri ile iş yapıyorsunuz?
— İtalya, Romanya, Yugoslavya ve Macaristan daima benden demir alır. Bilhassa Yugoslavlar ancak bende bulamadıklarını dışarıdan alırlar.
— İşittiğime göre, bir zaman evvel batan bir gemiyi yüzdürüp sökmüşsünüz. O size müthiş kâr bırakmış.
— Evet Bosforos’tan çok para kazandık fakat içinde patlayıcı maddeler olduğundan hayli heyecanlı günler geçirdik.
— Geçen sene de hayli gemi almışsınız. Doğru mu?
— Evet, Maliyeden altı parça gemiyi 500.000 liraya aldık.
— Şimdiye kadar kaç tane gemi söktünüz?
— Yüze yakın.
— Galiba, bütün gününüz çalışmakla geçiyor?
— Doğru, sabahlan yazıhanelere, borçlu ve alacaklılara uğrarım. Öğleden sonra iş sahamda çalışırım. Bu gördüğünüz yer benimdir. Kendim satın aldım. Sonra şu tepemizde elektrikle işleyen vinci hurda demirden ben yaptım.
— Buradan başka yerleriniz mı?
— Cihangirdeki Ece Bahçesi benimdir. Ayrıca Erenköy’de geniş
arazisi olan bir evim var.
— Ev hayatınız nasıl geçiyor?
— Gayet sakin.
— Galiba evlisiniz?
— Evet, üç de çocuğum var.
— Eğlenceleriniz?
— Hayvan beslemeye meraklıyım. Tavuk, cins inek ve koşu atı yetiştiririm. Erenköy’de 7 dönümlük arazim var.
— Pazar günleri nasıl dinlenirsiniz?
— İşim olduğu zaman pazar filân dinlenme aklıma gelmez. Bazen yük yüklerken 500 dolar vapurun yevmiyesi oluyor. Pazar filan düşünürsem hem o cebimden gider hem de devlete zarar gelir. Çünkü ihracat ecnebi vapurla oluyor.
— Halen, sizi milyonlara kavuşturan işinizden memnun musunuz?
— Gerçi çok güç bir iş ama çok da kârlı olduğundan memnunum. Meselâ İtalyanlar geldiler. Bozup satmak için vapurlar aldılar. Milyonluk Gordon evvelâ zarar etti, arkasından da intihar. Sonra Mario Söra Çanakkale’deki batmış harp gemilerini satın aldı. Onun halefi Van San Jarmak isimli bir zât kendi sermayesini kaybettiğinden başka, İş Bankası’na da 3.000.000 lira borç bıraktı. Allaha şükür bugüne kadar aldığım hiçbir gemiden ziyan etmedim. Sonra ben dövizimi memlekete tam olarak yatırırım.”
Çanakkale batıklarının enkazlarının çıkartılması ihalesinden de önemli paylar alan Hüseyin İlhami Söker olmuştur; Nitekim, 22 Ocak 1953 tarihinde yapılan ihalede Hüseyin İlhami Söker; Aydınreis, Burakreis, Peyk gemilerini sökmek, Giresun, Şam, Reşitpaşa gemileri ile Nusrat motorunu da dışarıya ihraç etmek üzere satın aldı. Nusrat motorunun sadece tahta parçalarından ibaret olduğunu gerekçe gösteren Hüseyin İlhami Söker, 3 Mayıs 1954 tarihinde bu motorun ihracının mümkün olmadığını belirtti. Bu istek uygun görüldü. Geri kalan Şam, Giresun ve Reşitpaşa gemilerinin yurtdışına hurda satışı için 3 Haziran 1954 tarihine kadar süre verildi.
Şam vapuru için teminat miktarı 11.900, Reşitpaşa için 18.510 ve Giresun vapuru için ise teminat miktarı 10.550 liraydı. Hüseyin İlhami Söker, bu gemilerin hurdalarının Yugoslavya’ya satmak istedi, ancak çeşitli siyasal nedenlerle satış gerçekleşemedi. Hüseyin İlhami Söker’in ek süre talebi üzerine konu, Şura-yı Devlet’in Üçüncü Dairesi tarafından ele alındı ve Şura-yı Devlet Umumi Heyeti’nin 25 Kasım 1954 gün ve 54/328 Esas, 54/330 karar sayılı mütalaası ile söz konusu gemi hurdalarının yurtdışına satışı için bir buçuk yıl ek süre verilmesi kararlaştırıldı ve 28 Ocak 1955 tarihli Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve
Maliye Bakanı Hasan Polatkan imzalı üçlü kararnamesi ile onaylandı
Hüseyin İlhami Söker içinde bulunduğu gemi sökümcülüğünü anlatırken şöyle demiştir; “Bilhassa bazı gayrimüslimler memleketten nasıl döviz kaçırmaktalar.. Ben ise döviz için çektiğim sıkıntıyı nasıl anlatayım.”
Hüseyin İlhami Söker Cihangir’deki bir zamanların ünlü Ege Bahçesi dışında Kanlıca Koyu’nda Sipahiler Ağası Mehmed Emin Ağa Yalısı’nı satın almış ve Nişantaşı’nda Güzelbahçe Kliniği’ni de satın almıştır.
Cihangir’in ünlü Ege Bahçesi Susam Caddesi sırasındaydı ve sahipleri 1933 yılına kadar Alexandros Ağaroğlu ve Anastas Theodoridis’e ait idi. Ege Bahçesi, eski Cihangirlilerin maziyi hayal ettikleri “Eski güzel günlerin” ayrı bir dünyası sayılırdı. Ancak özellikle 1970’lerde ve 1980’lerde asıl kimliğini kaybetmeye başladı. Kıbrıs olaylarıyla çoğu Cihangirli Rum mahalleliler de buradan ayrıldılar.
Kasımpaşa’dan Haliç’e akan kanalizasyon başta olmak üzere, Haliç’in bataklık haline geleceğini açıklayan Hüseyin İlhami Söker 1972 yılında gazetelere yaptığı açıklamada; “Haliç’e akan lağımlar ve çöplerle her gün biraz dolmakta. Köprü yapmak için zahmete girmesinler. Bu gidişle, en fazla 20 yıl sonra karşıdan karşıya yürüyerek geçilir Kıyıların dolması nedeniyle özellikle Balat taraflarında deniz trafiğinin gittikçe güçleştiğini” söylemiştir.
Kenan Torlak’ın anlattığı Hüseyin İlhami Söker Haliç’te tersane sahibi Torlak ailesinden gelen armatör Kenan Torlak’ın tanıdığı Hüseyin İlhami Söker’i Kenan Torlak şöyle anlatmıştır; “Hüseyin İlhami Söker’i ben ve kardeşim Adnan çok iyi tanırız. Biz Haliç’teki yerimizdeyken, daha çok gençtik. İlhami Bey Balat Bereket Sokağı sahilindeki işyerindeydi ve o dönemin en zengin adamlarından biriydi. Haliç Balat’ta işyeri olarak en güzel ve en değerli bir yere sahipti. Her gün işine gelir kapalı ve açık sahada bozduğu söktüğü gemilerden çıkan her malzemenin nerede olduğunu ve değerinin ne olduğunu çok iyi bilirdi. Kimseyi yalnız başına içeri almaz mutlaka kim ne almaya gelmişse onları bizzat kendisi dolaştırır, aradığı malzemeleri gösterir, beğenildiğinde malı alacak olan kişiye fiyatını söyler, pazarlık etmez, veresiye kimseye hiç birşey vermezdi. Beni ve kardeşim Adnan’ı çok severdi. Bize bütün kapalı ve açık sahalar serbestti. Biz istediğimizi alır çıkardık. Çok zengin adam olmasına rağmen çok da tutumlu biriydi. Her gün yemeği evinden sefertasıyla gelir, yemeğini öyle yerdi. Ama muhteşem bir adamdı. Allah rahmet eylesin.”
Maliye Vekaleti tarafından gazetelere verilen “Ertuğrul yatı ve hizmet dışı gemilerin satışı” başlıklı ilan.
Maliye Vekaleti’ne devredilen hizmet dışı kalmış tüm harp gemileri gibi, Ertuğrul Yatı da hurdaya satılmak üzere Maliye Vekaleti’ne bırakılmıştı. Maliye Vekaleti’nin 11 Kasım 1953 tarihinde satışa çıkardığı hizmet dışı gemilerin birinci satırındaki gemi “Ertuğrul Yatı” idi. İlanın başlığına da dikkat edilmelidir; bunca harp gemisine karşılık ilanın başlığı “Ertuğrul yatı ve hizmet dışı gemilerin satışı” olarak düzenlenmiştir! Satışa çıkartılan harp gemileri ise; Kocatepe muhribi, Muin-i Zafer korveti, Adatepe Muhribi, Berk korveti, Orhaniye vapuru, Dumlupınar Denizaltısı, Gür Denizaltısı, Sakarya Denizaltısı, I. İnönü Denizaltısı, II. İnönü Denizaltısı, Marmara Vapuru ve Değirmendere Römorkörü, Zuhaf (Preveze) vapuru’dur. Maliye Vekaleti, Haliç’te Denizcilik Bankası’nın yeni atölye rıhtımında kıçtan kara bağlı yatan Ertuğrul Yatı için satış bedeli olarak 228.153 lira bedel biçmiştir. Bu bedel satışa çıkartılan diğer 12 harp gemisine karşılık en yüksek rakamdır!
Bir müze gemi olarak muhafaza edilmesi gerekirken, hurdaya gönderilen Ertuğrul Yatı yıllarca Haliç Tersanesi’ne bağlı yattı.
Şadan Kalkavan ve kardeşi Aynur Kalkavan’ın kiraladığı Hüseyin İlhami Söker gemi söküm tersanesi.
Aynur Kalkavan, İlham Söker’in yaşlandığı 60’lı yılların sonunda ağabeyi Şadan Kalkavan’la Hüseyin İlhami Söker gemi söküm tersanesini kiraladıklarını belirterek şöyle anlatmıştır; “Biz dört kardeşiz; Nermin (Boyacı), Neriman (Sayınlı) Şadan Kalkavan ve ben. Ben Rize’de doğdum. Çok küçük yaşlarda Rize’den İstanbul’a göç ettik ve Balat’ta Kiremit Mahallesi’ne yerleştik. Babam Nazım Kalkavan, annem Ayşe Kalkavan’dır. Babam Rize’de yelkenlisiyle ticaret yaptığı gibi bir de kahvehane çalıştırırdı. İstanbul’a geldiğimizde Balat Köprübaşı’nda 150 tonluk “Şadan” adını verdiği ahşap bir çektirme inşa ettirdi. Haliç’te Yağkapanı’nda Mecit Çetinkaya ile mavnalara yük bulmaya başladılar. İşler yavaş yavaş gelişti ve “Akbel” motorunu ortak olarak satın aldık. 350 tonluk saç bir tekneydi. Daha sonra bu motoru ortaklara bıraktık. O yıllarda ben 13-14 yaşındaydım. Ben Akbel motorunda silicilik dahi yaptım. Sahip olduğumuz “Afitap” motoru da ahşaptı. Babam Şadan motoruyla Tekirdağ’dan üzüm çekerdi. Ben Kiremit Mahallesinde Fethiye İlkokulunda okudum. Şadan da Fethiye İlkokulu’nda okudu ve ortaokula Gelenbevi’de devam etti. Ben de ayni okuldan mezun oldum. Biraz daha büyüdüğümüzde Şadan ağabeyim Haliç’te gemi sökümcülüğü yapmaya başladı. Zamanla Köprübaşı Hızır Çavuş, Köprübaşı Bereket Sokağı sahilindeki Hüseyin İlhami Söker’in gemi söküm şantiyesini kiraladık. Ayrıca ben ihaleye giriyordum. İzmir’den Devlet Demir Yolları’nın ihaleye çıkardığı rayları alır, İstanbul’a nakil işlerini yapardım.
Şadan Ağabeyim önce “Koşar” gemisini aldı. Bu gemi su tankeriydi ve Adalar’a su taşırdı. Bu gemiyi söktük. Ardından bir layter aldık ve bunu da bozduk. Hüseyin İlhami Söker’in Balat’taki deposunda çok gemi sökümünü gerçekleştirdik ki 1970-72 yıllarıdır. Bu işimiz devam ederken, 1974’te gemi sökümü Haliç’te yasaklandı ve Aliağa’da gemi söküm tersaneleri kurulduğundan Haliç’ten ayrıldık. Çindemir Tersanesi’nin Yönetim Kurulu Başkanı Kayhan Çindemir ise, çocukluğunda babasıyla Hüseyin İlhami Söker’in şantiyesine giderek bazı malzemeleri, gemilerden çıkan sacları aldıklarını hatırlatarak; “İlhami Bey, son derece intizamlı bir şahsiyetti. O devirde gemiler için malzeme bulunmadığından, söktüğü gemilerin perçinlerine varıncaya dek, hepsini raflarda toplardı.
“Gemileri gelişi güzel değil, dikkatle sökerdi. Bu nedenledir ki bir tarih belirtmek mümkün değildir. Bir ay da olur, belki de önceliği başka bir gemiye vermiş ve Bandırma vapuru’nu daha sonra sökmeye devam etmiştir.” diye görüş belirtmiştir.
Balat Köprübaşı Yokuşu Bereket sokağı sahilindeki İlhami Söker Gemi Söküm Şantiyesine ait nadir bir fotoğraf. Fotoğrafta görülen elektrikli vinci İlhami Söker gemi hurdalarından yapmıştır.
Hüseyin İlhami Söker, Ertuğrul Yatı dahil olmak üzere, hurdaya çıkartılan hemen her gemiyi Haliç’te sökerek yeniden değerlendirmesiyle bilinir. Gemilerden çıkan seyir fenerleri, dümen simidi, makine telgrafı, miyar pusulası, sekstantı, dürbünleri, her biri bir ağaç ustalığı bakımından antika değerinde olan koltukları, sofra takımları, paraketesi, barometresi, seyir aletleri, lumbuzları, baca düdüğü, sireni, üzerinde geminin adının yer aldığı çanı, makine dairesi ve gemi plaketi ve daha niceleri kimlere gitmiştir ve bunlardan hangileri başka gemilerde kullanılmıştır, bilinmemektedir. Hüseyin İlhami Söker’in ifadesiyle en önemli müşterileri yabancılar olduğundan, yabancı koleksiyonerler mi satın almışlardır..Bunlar artık kadir kıymet bilinmediğinden dolayı, sonsuza dek cevapsız kalacaklardır..
Prof. Dr. Naz Zeynep Atay Gök dedesi hakkında konuyla ilgili şu bilgileri iletmiştir; “Dedemin Evlilik Cüzdanındaki kaydından görüleceği üzere tam adı ‘Hüseyin İlhami Söker’dir. Babası Hamit Bey, annesi Yaşar Hanım’dır. Yine evlilik cüzdanında ‘İşi - Demir Tüccarı’ yazılıdır. Emine Selma Hanım’la Hüseyin İlhami Söker Bey, 1936 senesi 27 Nisan günü Fatih Evlendirme Dairesi’nde evlenmişlerdir. Sicil Defteri: 99/15 Numaralı sayfada kayıtlıdır. Güzelbahçe Kliniği dedem İlhami Söker tarafından 1964 yılında satın alınmış, işletmeciliği de (kiracı olarak) 1965-1996 arası babam Başhekim Dr. Kemal Atay tarafından yürütüldü. Dedem İlhami Bey’in 6 torunundan 5’i Güzelbahçe Kliniği’nde doğdu.
Dedem 1960’lı yılların başında armatörlük yapmış. Gemisinin adı “Söker”. Dedemden aileye Bandırma vapuru ile ilgili olarak intikal etmiş hiçbir bilgi bulunmamaktadır.
“Babam, İç hastalıkları Uzmanı Dr. Kemal Atay’in annesi, babaannem Mevlûde Hanım, eski Mardin Milletvekillerinden Necip Güven ve Emine Güven’in kızı oluyordu. 13 Ekim 1972’de vefat etmiştir.
Dedem 2 Mayıs 1979 günü vefat etti. Mezarı İçerenköy’deki aile kabristanındadır. Babaannem Emine Selma Söker 23 Kasım 1993 tarihinde vefat etti ve eşinin yanına defnedildi. Birbirlerine karşı derin sevgi ve saygıyla bağlıydılar. Hep rahmetle anarız.”
Armatör kimliğiyle Hüseyin İlhami Söker Hüseyin İlhami Söker, gemi sökümcülüğünden sağladığı varlıkla ayni zamanda 1959 yılında 1942 Kanada Vancouver, BC. - West Coast Shipyards inşa
İlhami Söker’in satın alarak “Söker” adını verdiği Fort Glenlyon isimli genel yük gemisi.
(Kızak No. 118) “Fort Glenlyon” isimli gemiyi satın alarak, armatörlüğe de yatırım yaptı. 1959’da Söker Vapur Donatımı adına Hüseyin İlhami Söker satın aldı ve adını verdi. 1964’de Cerrahoğulları Umumi Nakliyat Vapurculuk ve Tic. Satın aldı ve “M.Ereğli” adını verdi.
Miramar Shipping Index’e göre 2 Ocak 1967’den itibaren Haliç- Hasköy’de Avram Kohen tarafından söküldü.
Rükûb-u şâhâne’den, Riyaset-i Cumhur’a kadar uzun bir tarihe tanıklık etmiş olan Ertuğrul Yatı da hurda olarak 1959 yılında satıldığında, Hüseyin İlhami Söker satın aldı ve Haliç’te söktü. Ertuğrul Yatı’nın tarihçesi konusunda da çok yanlış bilgiler içeren makaleler, haberler ve yayınların olması üzücüdür. Abidin Daver Cumhuriyet Gazetesi’nin 1 Aralık 1952 tarihli nushasındaki “Hem Nalına Hem Mıhına” başlıklı köşesinde “Yakıştırma Bir Haber” başlığıyla şunları anlatmıştır; “Cumhurbaşkanlığı emrinde ve halen Kanlıca Koyu’nda yatan Ertuğrul Yatı’nın da Savarona gibi mektep gemisi yapılması tetkik edilmektedir yazılı haberi okuyunca güldüm ve ‘İşte bir yakıştırma haber’ dedim. Çünkü Ertuğrul yatını, İngiltere’de yapılıp da memleketimize geldiği 1904 tarihinden beri çok iyi bilirim. Sultan Hamid ‘Halife-i rûy-i zemîn’ sıfatile her sene Ramazan’ın 15 inci günü bir defacık Ortaköy Camii rıhtımından Sarayburnu’na çıkarak Topkapı Sarayı’ndaki Emanet-i Mukaddeseyi ziyarete gider, fakat bu kısacık deniz tenezzühü haricinde hiç bir gemiye ayak basmayan vehham (Evhamlı) bir hükümdar olduğu halde, sanki arasıra Rükûb-u şahaneden, Riyaset-i Cumhur’a kadar uzun bir tarihe tanıklık etmiş olan Ertuğrul yatı, 1937 yılının sonunda hizmet dışına çıkartıldı. 11 Kasım 1953 tarihinde Maliye Vekaleti tarafından “Ertuğrul Yatı ve hizmet dışı gemilerin satışı” başlığı ile satışa çıkartıldı. Eylül 1959’da kilosu 13 kuruştan hurdacı İlhami Söker’e satıldı.
Ertuğrul Yatı, Ortaköy’deki Yüksek Denizcilik Okulu’muzda denizcilik tarihi öğretmeni olduğum sıralarda, mektep gemisi olarak bu mektebe verilmiş bulunuyordu. Bir müddet okulun önünde kıçtan kara yattı ve bazı kısa seferler yaptı. O zamanlar, bu yatın mekteb gemisi olamayacağı anlaşıldı. Çünkü bu işle hiç alâkası olmayan bir maksadla yapılmıştı. Gemi, Savarona gibi Devlet Denizyolları’na devredildi ve Kanlıca koyunda her iki yat uzun zaman yanyana yattılar. Savarona kısmen mekteb gemisi, kısmen Cumhur Başkanlığı yatı olarak kullanılmak üzere Bahriyeye devredilirken Ertuğrul da Maliye Bakanlığı emrine verildi. Yüksek Denizcilik Okulu’nun mekteb gemisi olarak kullanıldığı eski balıkçı gemisi Hamid Naci’nin, son zamanlarda çürüğe çıkarılması kararlaştığından, bu okula mekteb gemisi olarak Ertuğrul’un tahsisi tekrar bahis konusu oldu. Bir heyet gemiyi tamir ve tadil bakımından tetkik etti.
Marmara için yapılmış olan yatın kömürlükleri pek küçük olduğu için uzun seferler yapamadığı evvelce tecrübe edilmiş olduğundan kazanlarının mazota tahvili, armasının değişmesi, talebe için yatacak yerler yapılması, çürümüş güvertesinin baştanbaşa yenilenmesi lâzım geldiği ve bütün bu işlerin çok pahalıya mal olacağı, pek narin bir tekne olan yatın yeniden bir mektep gemisi olamayacağı anlaşıldı ve bu işten vazgeçildi. Deniz Ticaret Okulu’muza yaramayan bir yatın bahriyemizin de işine yaramayacağı tabiidir. Yapılacak şey Ertuğrul’u bozucuya satmak ve bilhassa mektep gemisi olmayan Yüksek Denizcilik Okulu’muza bir mektep gemisi tedarik etmektir. Ertuğrul yapılırken salonlarında, kamaralarında pek çok ceviz ve diğer kıymetli ağaçlar masif olarak kullanılmış bulunduğundan, bozucuya satıldığı takdirde, mobilyacıların bu ağaçlara hayli mühim bir para verecekleri tahmin edilmektedir.
Ayrıca makineleri ve madenî kısımları da para eder. Yatın satışından elde edilecek paraya bir miktar daha ilâve edilirse, Avrupa ve Amerika’da bir mektep gemisi olarak kullanılabilecek hazır ve ucuz bir gemi bulmak kabildir.”
“Sivil Amiral” olarak da anılan Abidin Daver dahi makalesinde Ertuğrul Yatı’nın mobilyacıların işine yarayacağını ve yapılacak şeyin bozucuya satmak olduğunu düşündüğü bir devirde, Ertuğrul Yatı’ını korumak ve müze gemi yapmak diye beklenenin nasıl boşuna olduğu görülecektir!
Atatürk’ü İzmit’ten İstanbul’a getiren Ertuğrul Yatı, kilosu 13 kuruştan hurdacıya satılmıştı!
Oysa, Ertuğrul Yatı, Kocatepe, Adatepe muhriplerinden geri dönüşüm olarak çok daha az gelir sağlayacak bir yattır! Ertuğrul Yatı’ndan sonra en yüksek satış değeri Adatepe Muhribi için tespit edilen 193.155 liradır. Ertuğrul Yatı için Geçici Teminat 12.657, 65 lira yazılmıştır. Ertuğrul Yatı, içindeki menkul eşyası ile on üç parti halinde kapalı zarf usulü artırmaya konulmuştur. Ertuğrul Yatı için Denizcilik Bankası’na müracaat edilerek görülmesi ve tetkik edilmesi mümkündür denilmiştir. Satışı yapılacak ilk gemi Ertuğrul Yatı’dır ve 9 Aralık 1953 günü Maliye Vekaleti Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nde Saat 10,30’da yapılacaktır. Bu ilan çok ibret verici olmalıdır! İhaleyi Hüseyin İlhami Söker kazanmıştır.
Zaten bağlı kaldığı yıllarda ana ve yardımcı makineleri sökülmüş ve kâdir kıymet bilenlerin itirazına rağmen yok edilmiştir.