Milliyet Gazetesi yazarı Güneri Civaoğlu, bugünkü köşe yazısında Datça Bozburun sahilinin imara açılmasını kaleme aldı. Civaoğlu'nun yazısı şöyle:
"Deniz küsmesin” diye..."
Bodrum Bozburun’da rakama inanmak zor ama tutun ki yarısı kadar olsun 5 bin yatlık bir marina...
Arkasında bir “über” otel.
Ve bu “devasa” otelin çevresinde köy irisi ya da kasaba küçüğü villalar...
Rus ve Türk ortak yatırımı bu mega turizm projesi için çalışmalar hayli ilerlemiş.
Ne bekleniyor?
“Bozburun’un imara açılması...”
Bir süredir medyada yankılanan “Datça, Hisarönü ve Bozburun’un imara açılması” tartışmaları ile kalkan toz duman arkasında nelerin olduğuna işaret ediyor bu proje.
Ankara’daki hatırlılara yakın bir grubun girişimi kokuları veren bu proje tek olamaz.
Onlar da yakında ortaya çıkar.
Ege’nin en güzel sahili ne yazık ki betonlaşacak.
Turizm yatırımlarına karşı olmam mümkün değil.
Tam tersine...
Desteklemek, aklın yoludur.
Ama...
Yeşille mavinin dudak dudağa uzandığı o güzelim sahiller, zümrüt koylar gitti gider.
DATÇA’DAN BOZBURUN’A KÂBUS
Fatih Çekirge, Hürriyet’te birkaç gündür “Ege sularının isyanını” yazıyor.
“At gözlük” gündeminin dışına çıkmış.
Gelecek nesilleri de kucaklayan bugünün büyük sorununu anlatmakta.
Marmaris’te Yalancı Boğaz’a dökülen atık suların deniz dibi görüntülerini çekmiş.
Numuneleri tahlile göndermişler.
Şimdilik bir kirlilik limitine dayanmış olmak söz konusu değilmiş ama önümüzdeki yıllar için işaretler endişe verici.
Türk denizcilerinin piri Sadun Boro ile çevreye duyarlı dostumuz Can Pulak ve diğer dostlarla birlikte “denizi küstürmemek” için misyonerlik yapıyorlar.
Kamuoyuyla paylaştıkları bu kapsamdaki sorunlardan “Datça, Bozburun arasındaki sahili” imara açmak en acı ve kalıcı olanlardan biri.
Daha önce yazmıştım.
Kısaca tekrarlayayım.
Turgut Özal’ın neredeyse bütün gezilerini gazeteci olarak izlemişimdir.
Ondan bütün bu süreçte sadece bir isteğim olmuştu; Göcek Körfezi’ni turizm tesisleri betonlaşmasından korumak, orayı milli park ilan etmek.
Bir yurtdışı gezisi dönüşündeydik.
Bu isteğimi uçaktaki Ahmet Özal’a açtım.
“Babana bunu yaptırırsan Türkiye’ye büyük hizmet olur” dedim.
“Sen daha iyi anlatırsın” cevabını verdi.
Birkaç dakika sonra uçağın ön tarafındaki bölümde merhum Özal’ın karşısında oturuyordum.
Durumu kısaca anlattım.
Birkaç dakikada kavramıştı.
“İyi hoş da turizm için oda sayısını artırmamız lazım” diye bir “sesli” düşünme yansıttı.
Ben de formülümü dile getirdim:
“Göcek’e giren teknelerden kaldıkları her gün için boylarına göre bir gecelik otel ücreti kadar para alınır.”
Şöyle bir düşündü ve kararını açıkladı:
“Haklısın.
Göcek’i inşaatlardan korumak için milli park ilan edelim.
Fakat sadece kararname çıkarmakla olmaz.
Başka bir hükümet gelir.
Başbakan ve bakan imzasıyla yeni bir kararname çıkarır, imara açar.
Onun için biz milli parkı kanunla ilan etmeliyiz.
Hem sadece Göcek’i değil, Ege ve Akdeniz kıyılarında başka yerler varsa onların da bir listesini hazırla, bana getiriver.”
SONUÇ ANTALYA’DA
Kendi gözlemlerimle ve komodorluk da yapmış denizci dostların tavsiyesiyle Ege ve Akdeniz kıyılarından bir “milli park” öneri listesini hazırladım.
Özal Antalya’ya gitmişti.
Biz de o gezideydik.
Dostlarım o zaman Cumhuriyet’in Ankara temsilcisi olan Yalçın Doğan ve o zaman bakan mıydı bilmiyorum Güneş Taner’le birlikte Kemer Marina’ya gidip orada kızaktaki tekneme baktık.
Sonra otelde Özal tarafından kabul edildik.
Listemi sundum.
Özal “Amma uzun liste. Otellere yer bırakmamışsın” diye takıldı.
Sonra Başdanışmanı “çevreci ve denizci” kadim arkadaşım Can Pulak’a listeyi verip “bir de onun bu liste üzerinden sahilleri gezip milli park olmasında fayda gördüklerini yazmasını” istedi.
Sonuç:
İşte “Datça Bozburun sahilinin imara açılması için kanun çıkarmak zorunluğunun” arkasındaki öykü.
Başta Sadun Boro olmak üzere, denizin betonlaşmaya “vicdani retçilerine” hepimiz destek olmalıyız.
virahaber.com