Sohbetimize önce Çağatay Altan’ı tanıyarak başlayabilir miyiz?
1971’de doğdum. Dedem tersane işçisiydi babam ise Deniz Nakliyat’tan emekli. Yani denizci bir aileden geldim. Çocukken denizci olayım diye heves ediyordum. Fakat ondan sonra şartlar beni daha popüler mesleklere yöneltti. Lisede başarılı bir talebeydim. İstanbul Teknik Üniversitesi Elektronik Mühendisliği’ne girdim fakat sevmediğimi anladım. İşimin deniz olduğunu fark ettin ve o zaman İTÜ de Profesör Duran Hoca vardı. Ona “Hocam ben bu işi sevmiyorum” dedim. O da bana “Peki ne olmak istiyorsun?” diye sordu. Ve “Ben denizci olmak istiyorum” cevabını verdim. Sonra tekrar sınava girdim. Tuzla Denizcilik Yüksekokulu macerası öyle başladı.
İş hayatına atılmanız nasıl oldu?
İlk olarak Deniz Nakliyat’ta işe başladım. Okulumuzda Deniz Nakliyat’ta görev almak mecburiydi. 1994’e kadar Deniz Nakliyat’ta çalıştım. Daha sonra armatörlük maceram başladı. 1998’de karaya geçme durumum oldu çünkü eşim avukattı ve karada şansımızı deneyelim dedik. 98 yılında Altanlar başladı. Burası, 13-14 yıllık genç bir firma ama iyi yerlere geldiğimize inanıyorum.
Altanlar hangi hizmetleri veriyor?
Türkiye ve dünya denizcilik sektörünün önemli firmaları ile kontrat bazında çalıyoruz. Güvenlik ekipmanı sağlıyoruz. Yıllık bakımlarını yapıyoruz, birçok markanın Türkiye’deki yetkili servis istasyonuyuz.
Kriz dönemlerinde en etkilenen sektör denizcilik. Denizciliğin içinde krizden ise en az etkilenen sektörün servis olduğunu düşündüğüm için bu alanı seçtim. İşe iki kişiyle başladık şu anda yaklaşık üç tane şubemiz ve 50 personelimiz var. Karaya yönelik işler de yapıyoruz. Yeni inşa ekipmanı alanında birkaç firmanın temsilciliğini aldık. Onların satışlarını da yapıyoruz. Büyük firmaların iş güvenliği ekipmanını sağlıyoruz.
Firmanın potansiyeli nedir?
Diğer rakiplerimiz kızmasınlar ama bu oranı her zaman kontrol ediyoruz. Yüzde 60 civarı diyebiliriz. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı-Denizcilik Müsteşarlığı’ndaki sertifika kayıtlarımıza göre senelik 2 bin 200 gemiye hizmet veriyoruz. Pazar günlerini de hesaplarsak günlük 6-7 gemiye tekabül ediyor.
Pazarın yüzde 60’ına sahip olduğunuzu söylüyorsunuz. Bu durum firmanın yapılanmasına nasıl yansıyor?
Sadece denizcilikte değil tüm şirketlerde takım olarak oyunu oynamak çok önemli. Ben hiçbir zaman en üst katta oturmam; operasyon bölümünün içinde otururum. Çünkü herkes bir takım olmalı. Aile gibi hissetmeli. Ekibimizi o şekilde düzenlemeye çalışıyoruz. Bunun için gerekirse profesyonel yardım alıyoruz. En son bilgisayar ve müşteri ilişkileri programı satın aldık. İnsanlar mümkün olduğu kadar az meşgul olsunlar ve kendilerini geliştirsinler istiyoruz. O konuda bütçede hiçbir sıkıntımız yok. Her türlü yatırıma açığız.Daha iyi hizmet vermek amacıylakalibrasyon laboratuvarı kurduk. Türkiye’de bu işi deniz grubu belgeli olarak yapan ilk firma biziz. Klas grubu belgeli olarak kalibrasyon yapan ilk firma olarak haziranda başlayacağız.
Peki, nasıl bir iş yapış modeline sahipsiniz?
Bizim sıraya konulmuş daha değişik planlarımız var. Her ne kadar kriz olsa da bunun bize mani olmaması gerektiğini düşünüyorum. Maddi imkansızlıklar oluyor ama onu da bahane etmemek lazım. Yan sanayi firmaları olarak iyi dönemde kazandıklarımızı harcamamız gerekiyor. Bütün yan sanayi firmaları iyi dönemde tersaneci ve armatör olmaya kalktı. Havada uçuşan banka kredileri vardı. Ben bu yola hiç girmek istemedim. Çünkü ben yan sanayici tertip firmasıysam bu yönde ilerlemem lazım. Sonuçta tersanelerden de armatörlerden de ekmek yiyorum. Onların ekmeklerine ortak olmak meslek etiği açısından da uygun değil. Keşfedilmemiş bir iş kolu yerine ekmek yediğimiz iş koluna sahip olmaya çalışıyoruz.
Altanlar’ı rakiplerinden ayıran özellik nedir?
Gelişmeleri çok sıkı takip etmek lazım. Biz de çok sıkı takip edip müşterilerimizi bilgilendiriyoruz. Bunun için kalite bölümünde ayrı bir ekibimiz var. Kendimizle ilgili olan ve olmayan sektördeki pek çok gelişmeyi takip ediyoruz. “Yardımımız olursa” diye muhakkak bilgilendirmeleri yapıyoruz. Her temsilcisi olduğumuz markanın tazeleme eğitimlerini periyodik olarak yurt dışında, fabrikasında alıyoruz.
Tersanelerde iş güvenliği açığı var. Az, orta ve yüksek riskli işler diye gruplandırılıyor. Bu açığını Altanlar kapatabilir mi?
Tersane sahiplerinin çok iyi niyetli olduğuna inanıyorum, içinde olduğum için de biliyorum. Herkes iş güvenliği konusunda kendini yetiştirmeye çalışıyor. Manevi ve maddi sorumluluk açısından kimse işçisinin tırnağına bile bir şey olsun istemez. Diğer sektörlerde aynı şekilde kazalar yaşanıyor. Ancak çok fazla öne çıkmıyor. Hiçbir iş sektörünün, iş güvenliğine tersanelerin önem verdiği kadar önem verdiğine inanmıyorum. Bütün tersane sahipleri kılı kırk yarıyorlar. Ben bir işçimi içeri sokarken altı tane belge veriyorum ve bu belgelerin hepsinomine edilmiş, hastanelerden alınmış belgeler. Bu konuda tersane sahiplerinin ve gemi donatanlarının çabaları takdir edilmeli.
Tersanelerde eğitimli personel çalıştırma konularına daha çok önem veriliyor. Peki, Altanlar eğitim hizmeti yapmayı düşünüyor mu?
İlk başta benim hayalim bir eğitim kurumu açmak ve burada iş güvenliği ve risk eğitimleri vermekti. Tersanelerimizin risk analizlerini hesaplayalım istiyordum. Hatta bu konuda Kocaeli Üniversitesi’nin bir programı var. İş Güvenliği Yüksek Okulu hocalarıyla da görüştüm. GİSBİR bu konuda detaylı çalışmalara başladı. Sektörde bu açık yavaş yavaş doluyor. Tersaneler iş güvenliği konusunda çalışmalar yapıyorlar ancak halen risk analizleri hesaplama konusunda bir sıkıntı var. Olabilecek olaylara önlem almak ayrı bir konu; olabilecek olayların yüzdesi ayrı bir konu.
Çağatay Altan’ın ayrı bir özelliği de var. Bu da yüzyıllardır süregelen bir geleneğin izini sürmek. Denizcilik arşivi yapmaya başlamanızın sosyal ve sanatsal boyutundan bahsedebilir misiniz?
İş dünyasında çalışıyorsanız birçok probleminiz olur. Ben problemlerin çözümünü hep maneviyatta arıyorum. O eski denizcilik muhabbetleri bitti. Artık denizcilik tarihi unutulacak. Mesela, biz mezun olduğumuzda bir gemiye gittik, oradaki kaptan 30 sene önce mezun olmuş ve o zamanın olaylarını anlatıyor. Bunlar kulaktan dolmada olsa bize denizcilik bilgisi verdi. Şimdi öyle bir şey olmadığı için unutuldu. Şimdi hiçbir denizci geleceğini bilmeyecek. Ben de bunun unutulmaması için bir arşiv yapma gereği duydum. Arşiv yaklaşık olarak Mekteb-i Bahriye-i Şahanekurulmasıyla başlıyor. Deniz Nakliyat’ın özelleştirilmesine kadar olan yazışmalar, fotoğraflar, ders notları, hatıratlar, el yazmaları… Amacım; bunları çocuğuma bırakmak değil. Bunları kendi mezun olduğum okula belli bir olgunluğa eriştikten sonra bırakmak istiyorum. İnsanlar denizcilikte nerden nereye geldiğimiz görsün.
Ne zamandır koleksiyonu topluyorsunuz?
Yaklaşık 10 senedir topluyorum. Koleksiyon neredeyse 4-5 bin parçaya ulaştı. Ama daha o kadar çok toplanacak şeyler var ki. Bununla ilgili üç arkadaşım benim için devamlı denizci objeleri, fotoğraflar, mektuplar, eski denizcilerin ailelerinden ihtiyacı olanlardan para karşılığı alıp ihtiyacı olmayanlardan koleksiyona katkı olarak evrakları topluyorlar. Koleksiyonun iyi bir yere geldiğine inanıyorum. Tek hayalim bu koleksiyonun insanlara aktarılması.
Siz diğer koleksiyonculardan farklı olarak topladıklarınızı hikâyesi de olsun istiyorsunuz…
Bazen arkadaşlar antikacılardan alıp getiriyorlar. Ben diyorum “Bunun hikâyesi var mı? İlk önce hikâyesini öğrenin ondan sonra alın.” Hep aynı şeyi söylüyorum yaşanmışlığı olsun. Çünkü o yaşanmışlık onunla beraber devam ediyor. Şu anda hayatta olan kaptanlarının toplanacak bir lokali olmadığı için Kadıköy’de bir kahvede toplanıyorlar. Beşiktaş Vapur İskelesinin üstündeki lokale belediye mahkeme kararıyla el koydu. Bugün dünyanın hemen her yerinde denizci kahveleri vardır. Bütün gençler oraya gider, eski ile yeni birleşirdi. Bizde öyle bir şey yok. Ben ekipman, fotoğraf topluyorum fakat bunu canlısından dinlemek daha güzel değil mi? Onların gençlere o zamanki denizciyi anlatması lazım.
Deniz kültürü anlamında ne yapmak gerekiyor?
Deniz kültürüne hiç önem verilmiyor bence. Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nin Karaköy Sanat Galerisi’ndeki tablo koleksiyonu kimsede yok ama giremiyoruz. Çok büyük donanım var ama paylaşılmıyor. Deniz Nakliyat’ın arşivleri, eskicilerdeki denizcilik belgeleri toplansa denizcilik müzesi açılsa ne güzel olur. Denizcilik Bakanlığı açılması istendi. Çok da iyi oldu ama bir de denizcilik müzesi açılsa, kültürümüzü yeni denizcilere aktarsak. Ben bütün koleksiyonumu veririm. Benim tanıdığım çok iyi denizcilik koleksiyonu yapanlar var, onlarında koleksiyonunu vereceğine eminim.
Deniz kültürü zayıf. Türkiye Avrupa’da en az balık tüketen ülke. En çok balığı avlamamıza rağmen tüketme oranımız çok düşük. Çocukken operayı sevdirme turları yaptırırlardı. Hangi okul yelken tatili yapıyor? Çocuklara yelkenle açılma eğitimi verilebilir. Bir sürü yelken kulübü var, onlarla anlaşılabilir. Yelkenle denizde tek başına ayakta kalabildiği zaman o çocuğun karar verme mekanizması da gelişir. Erkek çocuklar futbol, kız çocuklar voleybol oynuyor. Onların yerine yelken veya yüzme eğitimi tercih edilebilir.
Virahaber.com