Filistin dayanışma hareketi bir darbe almış gibi görünse de burada sert bir şekilde darbe yiyen gerçekte İsrail'dir çünkü histerisinin düzeyini ifşa etmeyi başarmıştır.
Geçen haftanın Filistin dayanışma hareketi için hiç de kolay geçmediği savunulabilir. Birincisi, Gazze'ye insâni yardım ulaştırmayı amaçlayan uluslararası barışçıl bir filo Yunanistan limanlarından ayrılamadı. Yunan hükümeti, İsrail ve Amerikan Yahudi örgütlerinin baskısına itaatkâr bir şekilde boyun eğdi ve denizden yapılan bu teşebbüsü engelledi.
İkincisi, dünyadan yüzlerce eylemcinin hava yolu üzerinden Batı Şeria'ya ulaşma teşebbüsü de kısmen başarısız oldu zira İsrail hükümeti proje havadan gelmeden önce dağılmasını sağlayacak yeterli baskıyı uyguladı. (İsrail'e ulaşan eylemciler derhal tutuklandılar ve haklarında sınırdışı emri çıkarıldı.)
Filistin dayanışma hareketi bir darbe almış gibi görünse de burada sert bir şekilde darbe yiyen gerçekte İsrail'dir çünkü histerisinin düzeyini ifşa etmeyi başarmıştır: Sekiz eski tekne ve birkaç yüz kişilik easyJet yolcusu tüm bir İsrail toplumunu sarsabildi. Yüzbinlerce Filistinli mültecinin Yafa, Lut, Ramlah, Hayfa, Bires-Saba ve Kudüs'teki evlerine doğru yürüyüşlerinde yatan potansiyeli hayal etmeye çalışın bir de.
Resmin daha önce hiç olmadığı kadar berrak olduğunu düşünüyorum. İsrail'in hiç şansı yok. Âkıbeti belli. Sadece zaman meselesi bu. Bir "eğer" meselesi değil bir "ne zaman" sorusudur.
Fakat meselenin hakikati biraz daha derindedir. Hem deniz filosu hem de uçak filosu, sivil toplum kampanyaları için örnek vakalardır – barışçıl ve demokratik araçları kullanarak uluslararası kamu desteğini seferber etmeyi amaçlamışlardır.
Hiçbir kampanya, İsrail güvenliğine her hangi bir şekilde zarar vermeyi amaçlamadı. Her iki kampanyanın gayesi, dünyanın dikkatini Gazze ve Batı Şeria'daki duruma çekmekti. Yakın amaç – Filistin'e varmak – gerçekleşmedi ama açık ve mühim bir zafer elde ettiler zira İsrail'in ne olduğunu bir kez daha ispat ettiler: Bir Yahudi devleti, kapalı bir toplum, muhayyel imha fantezilerinin ateşlediği "travma öncesi stres bozukluğu" çeken hastalıklı bir topluluk. Daha önemlisi, İsrail yönetiminin barışçıl uçak filosuna karşı gözü dönmüş tedbirleri, Batı Şeria'nın da kuşatma altında olduğunu ve Filistin'in ziyaretçilere kapalı olduğunu dünyaya ispatlamıştır.
Her iki sivil toplum eyleminin liderleri ev ödevlerini yerine getirmişlerdi: Aylarca planlamasını yaptılar, farklı uluslararası gruplardan bir hava yükü ayarlayıp eşgüdümünü sağladılar. Mâli kaynak buldular ve sivil toplum kampanyacılarından bekleyeceğiniz şekilde hareket ettiler. Ancak bir şeyi göremediler. Yahudi devletinin en bâriz hakikatini ve onun dünyadaki destekçi güçlerini iyice kavramadılar. En medeni barışçıl stratejiyi eyleme dökmeyi istedikleri nispette Yahudi devletinin medeni bir yer olmadığını ve medeniyet fikrine büsbütün yabancı olduğunu anlamamış görünüyorlar. İsrail hükümeti dünyadaki eleştirmenlerine Yahudi devletinin benzersiz nitelikleri hakkında bir kez daha açık bir ders verdi.
İsrail ve medeniyet karşı karşıya
Sivilizasyon (medeniyet) kelimesi Latince civilis kelimesinden türemiştir; civilis, vatandaş anlamına gelencivis (Medenî) ve şehir veya şehir devleti anlamına gelen civitas'la (Medine) ilişkilidir.
O halde Sivilizasyon (medeniyet), sivil hukuk (medeni hukuk) ve vatandaş fikrini kabul eden ve saygı gösteren bir toplum olarak anlaşılagelmiştir. Maalesef İsrail işte böyle bir toplum değildir. Evleri, İsrail'in kontrol ettiği topraklarda bulunanlar sırf Yahudi olmadıklarından dolayı temel sivil haklardan (medenî haklardan) yoksundurlar. İsrail'in bu fukaralığı, Ortodoks Yahudiliğin medeni hukuk ve medeniyet fikirlerine mukavemet göstermesinden kaynaklanıyor olabilir. Rabbinizm'e göre Yahudi'nin yasal haklarını ve vazifelerini kesin bir şekilde çizen Halaka hukuku'dur. (İslam'ın da medeni hukuk fikrine karşı çıktığını savunan olabilir. Ancak Yahudiliğin aksine İslam, alemşûmûl bir kavramdır.) Etnik ve dini azınlıklara hürmetkâr tedbirler ve yaklaşımlar getirmiştir.)
İlginçtir, erken dönem Siyonizm'i bu duruma bir çare bulma teşebbüsüydü. "Yahudi hayatını medenileştirmeyi" vaad etmişti. Vatandaşlık ve laik medeni hukuk ilkelerine saygı gösteren bir Yahudi toplumu inşa etmeye and içmişti. Ne var ki Siyonizm başarısızlığa mahkûmdu. Yahudi devleti teorik "Yahudi medeniyeti" ihtimaline oynamak yerine daha ilk anda Filistin toplumunu etnik temizliğe uğratmayı tercih etmişti. Meselenin hakikati şu ki Yahudi devleti doğduğu andan beri Halaka hukukuyla mücadele etmektedir. Bir yanda laik İsrailliler, hasbara ajanları ve Siyonistler demokratik, medeni ve açık bir Yahudi toplumu şeklinde aldatıcı bir imajı yayarlarken diğer yanda İsrail'deki dini kurumlar bu kurgusal ve aldatıcı gündeme meydan okumaktadırlar: İsrail kendisini bir Yahudi devleti olarak tanımlayacaksa, Yahudiliğe gerçek bir anlam vermelidir diye savunuyorlar. Esasen Halaka hukukuna gönderme yapıyorlar.
Bu mücadelenin sonucu açıktır. İsrail şimdiye değin "medeniyet" ve "medeni hukuk" fikirlerine saygı göstermemektedir. Azami, liberal Batı'nın arazlarını taklid etmektedir. Birkaç yıl önce, İsrail'in tüm vatandaşlarının devleti (misal, medeniyet) olması gerektiğini söyleyen Knesset'in İsrailli Arap üyesi Azmi Bişara hayatı için kaçmak zorunda kaldı ve o tarihten beri sürgünde yaşamaktadır. İsrailli Arapların (İsrail vatandaşı olan Filistinlilerin) ikinci sınıf vatandaş oldukları, Gazze ve Batı Şeria'daki Filistinlilerin anlamlı herhangi bir medeni statülerinin olmadığı sır değildir. Açık hava hapishanelerinde ikamet ediyorlar. İsrail'in vahşiliklerine ve ırk ayrımcısı kanunların farklı şekillerine maruzlar. Sırf bu değil, İsrail'deki yabancı işçi cemaatleri de topyekûn marjinalleştirilmişlerdir; çok az hakları vardır ve tastamam güvensizlik içinde bir hayat sürdürmektedirler.
O halde burada sorulması gereken soru şudur: Son haftalarda uluslararası dayanışma eylemcilerinde gördüğümüz üzere bir sivil toplum eylemi, medeni hukuka ve medeniyete böyle açıkça mukavemet eden bir toplum üzerinde hiç etkili olabilir mi?
Yahudi diasporası ve medeniyet
Bizzat İsrail, problemin bir parçasıdır: Yahudi devleti, tüm dünyaya yayılmış durdurak bilmeyen bazı Yahudi lobilerince desteklenmektedir. Bu lobiler, Batılı hükümetleri ve siyasi kurumları bazı karanlık köşelere ittirmektedirler. Örneğin İngiltere'de Şeyh Raid Salah, nâm-ı diğer "Filistin Gandisi", İngiliz hükümetinin sağcı Yahudi lobisinin baskısına utanç verici şekilde boyun eğmesinden sonra bir haftadan fazla bir süreyle tutuklu kaldı. İsrail basını ise filo öncesinde Yahudi örgütlerinin, boğuşmakta olan Yunan hükümetine sunduğu özendirici teşvikler hakkında gururla haber yapıyorlar.
İsrail hükümeti ve onu destekleyen lobiler, Batılı bir siyasetçiyi satın almanın tank satın almaktan daha ucuz olduğunu bir süre önce çözmüşlerdi.
Dolayısıyla, kıssadan hissemizi almalıyız: Bizzat İsrail, medeniyet fikrine mukavemet gösteriyorsa da, yukarıdaki olayların ispatladığı üzere dünyadaki lobileri de bizlerin ait olduğu medeniyetlere karışıp bulaşmaktadır.
Sivil toplum eylemi ile gayri medeni karşı karşıya
Filistin'le dayanışma liderleri son olaylardan gereken dersleri çıkarmalıdırlar. Sivil toplum kampanyaları dünyada kamu desteğini seferber eder ki bu gerçekten de önemlidir. Bununla birlikte, bu nevi kampanyalar İsrail'deki şuuru değiştirmeye yetmeyecek derecede zayıftır.
İsrail'i ve Siyonizm'i mağlup etmek amacıyla, evvela İsrail'in tastamam ne olduğunu kabul etmeliyiz: Tarihte emsali olmayan benzersiz, ırk yönelimli, genişlemeci bir kabile projesiyle savaşıyoruz ve bu proje doğal coğrafi sınırlarının ötesine uzanmaktadır. İsrail, sırf ülkesel bir arayış değildir; bir ideolojidir ve işleyiş tarzını ırk üstünlüğünün radikal formları – Yahudi seçilmişliği – belirlemektedir. Ancak Yahudi devletinin yalnız olmadığını da kabul etmeliyiz: Dünya Yahudilerince kurumsal olarak desteklenmektedir.
Eğer Filistin'i, dünya barışını ve dünyamızın genel durumunu önemsiyorsak, Yahudi devletine, yerel ve küresel düzeyde onun çıkarlarına hizmet eden ideolojiyi, siyaseti ve kültürü teşhis etmeli ve açıkça karşı durmalıyız. İsrail askerleriyle savaşmak için ille de Filistin'e gitmek zorunda değiliz zira paralı askerlerini kendi çevremizde, medyamızda, siyasi kurumlarımızda, düşünce kuruluşlarımızda, akademilerimizde ve ekonomilerimizde tespit etmek daha yararlı olabilir.
Bu kişiler ve örgütler hakikatte bizim medeniyetimize, etnik çoğulculuk, ahenk ve hoşgörü gibi mukaddes Batılı değerlerimize bulaşmaktadırlar.
Dünya Bülteni