Erhan Aslanoğlu'ndan ekonomik değerlendirme

Piri Reis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, İMEAK Deniz Ticaret Odası'nın haziran ayı meclis toplantısında Türkiye ve Dünya ekonomisindeki gelişmelerle ilgili bir sunum yaptı.

Uzun süredir Türkiye’nin ana gündemi olan seçim sürecinin tamamlandığını hatırlatarak konuşmasına başlayan Piri Reis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, bundan sonraki dönemde ekonomiye daha çok odaklanılması gerektiğini belirtti. Birinci ve ikinci tur arasında döviz piyasaları ile kredi piyasalarında yaşanan sıkışmanın politikalarda bir değişim ihtiyacı doğurduğunu kaydeden Aslanoğlu, konuşmasının devamında dünya piyasalarını değerlendirdi.

Türkiye’nin seçime odaklandığı bu dönemde dünyada birçok gelişmenin devam ettiğini ve beklentilerin değiştiğini ifade eden Aslanoğlu, “Dünyada son 9 ayda bir yavaşlama var. Enflasyon iniş eğilimini koruyor ama hala olağan hedeflere gitmesi için epey yol var. Bu yol ne kadar uzun, merkez bankaları ne yapar, dışarıda faizler nasıl gider, bizi nasıl etkiler gibi konular var. Bununla birlikte mart ayında Amerika’da bankacılık sektöründe önemli bir sıkıntı yaşandı, kısmen Avrupa’ya da yansıdı. Bunun devamı gelir mi konusu yerini korumaya devam ediyor” diye kaydetti.

IMF’nin dünya ekonomik görünüm raporunu analiz eden Aslanoğlu, “Bu yılın büyüme tahmini 2.8, önümüzdeki yılın ise 3 olacak tahmini var. Geçtiğimiz iki yıla göre epey bir yavaşlama var ama tahminlerde çok olumsuz bir resim yok. Avrupa bizim en büyük pazarımız, Avrupa’da yüzde 0.8, Çin’de 3’ten 5’e doğru bir toparlama beklentisi var. Türkiye tahmini revize olabilir, çünkü beklentiler hızla değişiyor. Türkiye tahmini ise 2.7-3.2 şeklinde” dedi.

Satın Alma Yöneticileri Endeksi’nin (PMI) göstergelerine değinen Aslanoğlu şunları kaydetti: “50 eşik değeri olan 50’nin üstü toparlama, 50’nin altı resesyon sinyali veren bu endeksler son nisan ayı verilerine göre imalat sanayi 50’nin altında dolanırken, hizmetler göstergesi güçlü bir şekilde yukarı yönlü hareket ediyor. Turizm, taşımacılık, yeme-içme gibi birçok sektör bunun içerisinde aslında. Dünya ekonomisinin büyük bölümü hizmetlerden oluştuğu için bu kompozit dediğimiz bileşik endeks yukarı gidiyor. Aslında bu imalata sanayi, hizmetler birbirine yakın seyreder. Ama son dönemde oldukça fazla ayrışma var. İmalat sanayi, elektronik, tekstil ve benzeri sektörlerdeki yavaşlamanın taşımaya, emtia fiyatlarına yansıması olsa bile dünya ekonomisinin büyüme oranlarını resesyon bölgesine çekecek bir tablo, ufukta görünmüyor. Dünyanın en büyük ekonomisi özellikle çok izleniyor. O taraf biraz daha pozitif. İşsizlik düşük rakamlarını korumaya devam ediyor.”

ASLANOĞLU, JEOPOLİTİK RİSKE DİKKAT ÇEKTİ

Dünyada yavaşlama mı yoksa resesyon mu yaşandığı sorusunun yanıtına yavaşlama gibi göründüğüne dikkat çeken Aslanoğlu, “Enflasyonda iniş devam ediyor. Bu tahminle ilgili en büyük risk jeopolitik risklerdir. Rusya-Ukrayna Savaşı çok sıcak gidiyor. O yüzden yakından izlemek lazım. Şu anda öngöremediğimiz riskler olmadıkça dünya açısından daha pozitif bir görünüm var. Resesyona gitmeyecek gibi görünüyor. Birde bankacılık sorunu var. Amerika’da canlı reel bankacılık stres testi yaşanıyor şu anda. Bir sıkıntı yaşandı, bankalardan para çıkışı oldu, hatta batan bankalar oldu. Sorun henüz bitmedi. Sorunu zamanında öngörememek bir kredibilite riski yarattı; ama sonradan alınan önlemler etkili oldu ve büyük ihtimalle bu sorunu bastırdılar. Ancak jeopolitik riskler artar, durgunluk ve enflasyon beraber olursa o atmosfer bankaları zorlar. Durgunlukta kredi riskleri artar, yüksek enflasyonda da faiz riskleri artar. O zaman hem Amerika’da hem Avrupa’da daha büyük büyük sıkıntı doğabilir. Bu durum emtialara negatif olarak yansıdı, dolar bir miktar güçlendi, altın gücünü koruyor. Dünya bu tabloyu korumaya devam edecek” diye konuştu.

Türkiye’de döviz piyasası ve kredi piyasalarındaki sıkışmaların gündemde olduğunu belirten Aslanoğlu, şöyle devam etti: “Mevcut politikaların sürdürülebilirliği konusunda sıkıntılar var. Dün gelen büyüme rakamlarında Türkiye %4 büyüdü. Bu gelen büyümenin sektörel dağılımının çoğu hizmet sektörlerinden kaynaklı. Türkiye’de sanayi aşağı doğru gidiyor. Sanayinin hız kestiği ortamda, hizmetler Türkiye ekonomisinin büyümesinin temel dinamiği oldu.”

İthalatın artması, ihracatın ise düşmesinin sürdürülebilirliği zor bir tablo olduğuna dikkat çeken Aslanoğlu, “Mevcut kur politikası devam ederse bu tablo derinleşir. Türkiye’nin hem sanayi üretimi hem büyümesi olumsuz etkilenir hem de dış açığı artar. Bunu tersine çevirmek gerekiyor. Türkiye’de ihracatın tekrar öne çıkması, iç talebin zayıflamasıyla da ithalatın düşmesi gerekiyor” dedi.

Turizm ve hizmet sektörleri dışında üçüncü çeyrek iç talebinin daha da zayıfladığı bir dönem olacağını ifade eden Aslanoğlu, hükumetin kurlarla ilgili politikasının değiştiğini söyledi. İhracatın yavaş yavaş devreye girmeye başlayacağını dile getiren Aslanoğlu, “Son çeyrekte ihracatın büyümeye katkısı gelmeye başlayacak. Eğer diğer tamamlayıcı politikalar gelirse son çeyrekte iç talep tekrar gelir. Hatta biraz da getirilmeye çalışılacak. Özellikle yılbaşı sonrası ücret ayarlamaları etkili olacak. Yaz aylarında da ücretler iç talebi devreye sokabilir ama vergi artışı ihtimalleri, bütçede sıkıntımız var. İç talebi bastırmaya aday bir başka unsur gözüküyor. O yüzden üçüncü çeyrekte bir yavaşlama, dördünce çeyrekte toparlanma bekleyebiliriz ama yılın ilk altı ayına göre ikinci altı ay, daha zayıf geçecek görünüyor” değerlendirmesinde bulundu.

“BONO TAHVİL FAİZLERİNİ YUKARI ÇEKMEMİZ GEREKİYOR”

Aslanoğlu, kur politikasının sürdürülmesi çok zor bir politika olduğunu belirterek, şunları ifade etti: “Kur şu an yavaş yavaş serbest bırakılıyor. Biz yönetilen bir kur sistemi uyguluyoruz. Bunu yönetmeye, belli bir noktada tutmaya çalışacağız. Kur 24-25 TL civarlarında olabilir. O noktaya doğru bir hareket olacağını düşünüyorum. Bunu burada yönetebilmemiz için para politikamızda da bir değişime ihtiyaç var. Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları var, faiz düşük kalacak diye. 8,5 faizde bir değişiklik beklemek çok gerçekçi değil gibi. Fakat biz 2011 sonrası da benzer bir tabloda Merkez Bankası o zaman biraz da yaratıcılıkla bir politika geliştirmişti. Faiz koridoru diye bir politika devreye sokmuştuk. Şimdi de hibrit bir para politikası çıkacak diye tahmin ediyorum. Koridor olabilir. Örneğin 8,5 yerinde duracak, alt koridor olacak, üstte de örneğin 28,5 olacak. Bu koridorun geniş olması gerekiyor. Merkez Bankası haftalık ve günlük fonlamasıyla bunu adım adım 12-15-18 alabilir. Gitmeyebilir o üst banda. Ama buraya gidebilirim mesajı önemli olur. Buna benzer adım atılabileceğini düşünüyorum. Bunun iki anlamı olur; faiz 8,5 ama biz geçici olarak ekonomide dengeleri sağlamak için günlük ya da haftalık, birkaç ay yukarı yönlü gidiyoruz mesajı verilebilir. O zaman 2011-2012’de olduğu gibi faizlerimiz yukarı hareketlenir. Kritik nokta bono tahvil faizleridir. Bono tahvil faizi, Merkez Bankası faiziyle en ilintili olan faiz. Bunu başarmak gerekiyor. Koridor olmasa bile başarılması gereken şu: Ya koridorla bono tahvil faizleri de 25-30’a gidecek ya da Merkez Bankası faizi 8,5’da kalacak “tamamen pasifize bir para politikası olacak”. Kamu bankaları ve bankalarla istişareler halinde bono tahvil faizleri yavaş yavaş 25-30’a gidecek. Yani bütün faizler yukarı gidecek bir tanesi aşağıda kalacak. Bu çok daha zor. Bir şekilde bono tahvil faizlerini yukarı çekmemiz gerekiyor ki ekonomide dengeleri sağlayabilelim.”

VERGİ TARAFINDA ARTIŞ OLABİLİR

Türkiye’nin son iki yılda çok para bastığı için TL’nin değer kaybettiğine vurgu yapan Aslanoğlu, bu durumun enflasyona yol açtığını belirtti. Yılın ilk 4 ayında bütçeden 1 buçuk trilyon harcadığını kaydeden Aslanoğlu, “Yılsonu harcama rakamı yaklaşık 4 buçuk trilyon lira civarında olacak. Bizim yaz aylarında ücret ayarlamaları, asgari ücret, tarıma destekler, deprem maliyeti var ve yerel seçime giderken harcamalardan kısıntı beklemek gerçekçi değil. O yüzden bu rakam 5 buçuk trilyon liraya gidebilir. Gelir tarafına bakacak olursak Türkiye 3.8 trilyon lira gelir elde etmeyi hedefliyor. İlk 4 ayda 1 trilyonun biraz üstüne çıkmışız. 3 ile çarpınca 3.2 trilyon edecek. 600 milyar TL bütçede açık görünüyor. Dolayısıyla burada da bir sıkıntılı tablo var. Yeni Hazine ve Maliye Bakanının yeniden bir bütçe yapması gerekecek. Bütçe açığı artmasının riskleri var. Bunu biraz dengelemek için vergi tarafında artışa gitmesini beklemek çok yanlış olmayacak” ifadesini kullandı. 

“DÖVİZ ARZINI ARTTIRICI BİR KUR POLİTİKASINA İHTİYACIMIZ VAR”

Ocak-Mart döneminde 23 milyar doların üzerinde bir cari açık olduğunu hatırlatan Aslanoğlu, “Yani 23 milyar dolar talep yaratmışız; 10 milyar dolar döviz gelmiş. 13 milyar dolar açığımız var. Net hata noksan kaynağı belli olmayan döviz girişi hep Türkiye’de olur. Bu yılın ilk üç ayında giriş değil çıkış olmuş. Yani var zannettiğimiz para yok demek. Yaklaşık 1 milyar dolar. Bunu da ekleyince 14 milyar dolar bir açığımız var. İlk üç ayda Merkez Bankası rezervinden 14 milyar dolar kaybettik. Merkez Bankası’nın rezervi 130 milyar dolardan 98 milyar dolara inmiş olacak. Oldukça fazla rezerv kaybettik. Dövizde açığımız var. Döviz ihtiyacımız var. Cari açığımız yıllık 55 milyar dolara geldi. Dış açığımız 117 milyar dolar, son gelen rakamda 130 milyar doları aşacak görünüyor. 203 milyar dolar da kısa vadeli dış borcumuz var. Yani vadesi 1 yıla kadar olan borç. Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin, bir ülkenin kısa vadeli dış borcu ile cari açığının toplamı kadar olması beklenir. Bizde brüt 98 milyar dolar var. Normalde her ülkede brüte bakılır. Brütle net birbirine yakındır. Bizim döviz arzını arttırıcı bir kur politikasına ihtiyacımız var” diyerek sunumunu sonlandırdı.

Vira Haber

GÜNCEL Haberleri

İstanbul'da Lodos Nedeniyle Dalgalar Oluştu, Kimisi Fotoğrafladı Kimisi Kaçtı
Dev Dalgalar Sahilleri Dövüyor
Bu Kış, MSC Sinfonia ile Konforlu Kruvaziyer Seyahati Türkiye’de
Denizcilerden Yıpranma Hakkı İçin Çağrı: "Yıprandığımızı Anlatamıyoruz Çünkü Ölüyoruz"
Türkiye Kıyılarında Sadece 120 Tane Kaldı, Yuvalarında Takipleri Yapılıyor