Burada çalışan Doğuluların hikâyesi ilginç? Tam filmlere konu olacak cinsten. İşte bu nedenle hiçbirinin adını vermeyeceğim. Onlar, denizi hiç görmedi, deniz kimileri için bir hayaldi. Çoğu akarsularda birkaç kulaç atmak dışında suya hiç girmedi. Ancak, hayat onlara en zalim yüzünü gösterdi. Ekmek, denizin dibinde ellerine geldi. Kimileri son nefeslerini denizde verdi, isimleri son kez telefonda zikredildi: Onu kaybettik, beş kişi daha gelsin... Ekmek ahtapotun ağzındaİlk tanıştığım kişi, ahtapot avcılığı yapıyor. Çocukları da onunla beraber çalışıyorlar. Onun hikâyesini önceden duymuştum, ama kendisiyle karşılaşınca, yaşamla verilen mücadelenin ne kadar çetin olduğu daha iyi anlaşılıyor. Hem acıklı hem de ders alınması gereken bir hikâyesi var. Yıllar önce bir suç nedeniyle cezaevine düşmüş, kamyon şoförü olmasına rağmen, bugün ekmeğini denizden çıkarıyor. Onun için ekmek, ahtapotun ağzında. Tüpsüz dalış yapıyor ve nefesini uzun süre tutabiliyor. En azından bir ahtapotu zıpkınla avlamaya yetecek kadar uzun. Bu işte oldukça ustalaşmış. Zaten bölgenin en iyi ahtapot avcısı ünvanına sahip. Dalış giysisi ise iyice eskimiş, bu da buz gibi sularda dalış yapan biri için pek sağlıklı değil. Nitekim bir ay kadar zatürreden hastanede yatmış ve uzun bir süre de ilaç tedavisi görmüş. Oldukça zor dönemler geçirmiş; ama o, kararlı. Denize açılmak bile onun için büyük bir masraf, bu nedenle eli boş dönmemesi lazım. Dalmak zorunda. Midye avcılarıİzmir Körfezi?nde yıllardan beri bir takım insanlar kar kış demeden denize girer, suyun içinde garip hareketler yapar. Çoğumuz onların ne iş yaptığını merak eder dururuz, ama sonra mesafe girer araya, unuturuz. İzmir?de yarı bellerine kadar suya giren bu insanlar midye avlıyorlar. Hayatları boyunca denizle ilgileri olmamış bu insanların hemen hepsi Doğu Anadolu?dan göçmüş. Göçmüşler göçmesine, ama Ege onlara sıcak yüzünü hiç göstermemiş. Ege?nin ılık suları onlar için hep hayal olmuş. Körfezde çalışan midye avcılarının bir de patronu var. Ağanın kendisi de bir zamanlar bu işi yapmış. Bu nedenle işçilerin sorunlarını çok iyi biliyor. Sorun çok? Körfez?de midye çıkarmak için çalışan insanların hepsi ya doğudan, ya da güneydoğudan gelmişler. Üstelik çoğu deniz görmemiş. Hiçbiri yüzme bilmiyor. Yine de denizde çalışmaya razılar çünkü iş yok. Devletin desteği eksik. Milyonlarca döviz girdisi sağlayan bu midyeleri avlayanlar, devlet güvencesinden yoksunlar. Hiçbir sağlık güvenceleri yok. Üstelik yaptıkları iş oldukça riskli. Kış kıyamette buz gibi sularda çaışan bu insanlar, sürekli hastalar. Avlanma sezonu dışında ya da izin verilenden fazla avlanma yapanlar var. Bunlara karşı ciddi cezalar getirilmiş olsa da, kurunun yanında yaş da yanıyor. Belediye, körfez işçileri için barınak yapılmasına da pek sıcak bakmıyormuş, ama bu insanların zatürre olmaları işten bile değil. Havalar bozuk gittiğinde verim az oluyor. Denizden çıkarılan bu midye Türkiye?de ancak çok lüks lokantalarda bulunabiliyor. Asıl hedef kitle ise, yurt dışında. Can hıraş çalışan bu insanlar, aslında ülkelerine büyük bir döviz girdisi sağlıyorlar. Kendi ceplerine girense, bununla ters orantıda. Midye toplama yöntemleriİki türlü midye toplama yöntemi var. Kürekçiler, kıyıya yakın çalışıyorlar. Ellerindeki kürekle deniz dibindeki kumu kaldırıp, elekli sandıklara koyuyorlar. Sonra kumu eleyerek, geride kalan midyeleri, bellerinden sarkan turuncu torbanın içine atıyorlar. İşlem bu kadar yavaş yürüyor. Günün 12 saatini buz gibi suda geçiriyor olmaları inanılır gibi değil. Üstelik üzerlerindeki giysiler, onları bu kadar uzun süre koruyamaz. Belki de bu nedenle çoğu heykel gibi. Neredeyse hareketleri bir robotu andırıyor. Bir de nargileciler var. Onlar daha derinde çalışıyorlar. Üstelik hiç dalgıçlık tecrübeleri de yok. Geçmiş yıllarda hayatlarını kaybedenler olmuş, ama ağa onların ders almalarını sağlıyormuş. Nargileciler bir kayıktaki ilkel kompresörden hava alıyor ve ağızlarında regülatörle dalıyorlar. Saatlerce ellerinde kesici aletlerle deniz dibinden kum midyesi çıkartıyorlar. Soludukları havanın ne kadar sağlıklı olduğu da tartışılır.