Her yıl dünyanın farklı kıtalarındaki sulak alanlarda eş zamanlı olarak su ve kıyı kuşlarının sayımı yapılıyor. Sulak alan ekosistemlerinin durumunun anlaşılması ve kuş türlerinin dünya ölçeğindeki sayısının belirlenerek, türlerin bölgesel göç yollarındaki dağılımın tespit edilmesi amacıyla yapılan bu sayımlara Kış Ortası Su Kuşu Sayımları (KOSKS) deniyor. Yüzlerce kuş gözlemcisi, araştırmacı, görevli ve bilim insanının katılımıyla gerçekleştirilen 2021 yılı sayımları sırasında gözlemlenen sulak alanlardaki kuraklık, Türkiye’deki sulak alanların ve bu alanlardaki biyolojik çeşitliliğin tehlike altında olduğunu gösteriyor.
SULAK ALANLAR ULUSAL VE ULUSLARARASI YASALARLA KORUMA ALTINDA
2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü, Ramsar Sözleşmesi olarak da bilinen, Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme’nin imzalanışının ellinci yılında tüm dünyada çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Türkiye, gerek 1994 yılından bu yana taraf olduğu Ramsar Sözleşmesi’yle, gerekse 2002 yılında yürürlüğe giren Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ile su kuşlarının yaşam alanı olan sulak alanları korumayı taahhüt ediyor. Ancak Türkiye’nin farklı noktalarında yapılan gözlemlere göre, gerçek durum uluslararası ve ulusal mevzuatlar ile tanımlanan halinden oldukça uzak.
EN BÜYÜK TEHLİKE TARIMDAKI AŞIRI SULAMA
2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü’nde konuyla ilgili açıklama yapan, Doğa Derneği Biyoçeşitlilik Araştırma Koordinatörü Şafak Arslan, “Bu sene Türkiye’nin farklı yerlerinde eş zamanlı olarak gerçekleştirilen Kış Ortası Su Kuşu Sayımları sırasında sulak alanlarımızdaki kuraklığı üzülerek gözlemledik. Biyolojik çeşitlilik açısından oldukça önemli olan sulak alanlar her geçen gün kuruyor. Türkiye’deki yer altı ve yer üstü sularının azaldığı, NASA’nın geçtiğimiz ay yayınlamış olduğu haritayla da ortaya konmuştu. Geç gelen yağışlar, iklim krizi veya konutlardaki aşırı su kullanımı bunun sebebi olarak gösterilse de, asıl odaklanılması gereken sorun tarımsal faaliyetler sırasındaki su kullanımı. Su kaynaklarını etkileyen tarım deseni son yıllarda hızlı bir şekilde değişti. Susuz veya çok az miktarda su kullanılan tarım ürünleri yerini suya bağımlı tarım ürünlerine bıraktı. Suyun yeryüzündeki döngüsüne engel olacak şekilde planlanan sulama ve tarım projeleriyle, zaman içerisinde kaynak suları göllere, denizlere veya akarsulara ulaşamaz duruma geliyor. Sonrasında sulak alanlar kurumaya ve küçülmeye başlıyor. Sulak alanların kurumaya başladığı bölgeler ise tarımsal faaliyetlere açılıyor ve bu alanlara suya bağımlı tarım ürünleri ekiliyor, dikiliyor. Böyle bir döngü içerisinde yer altı ve yer üstü suları her geçen gün daha da azalıyor. Tüm dünyanın kuraklıkla ilgili yapıcı çözümler üretmeye çalıştığı bu çağda artık kuşların çığlığını duymak zorundayız. Bugün İzmir'de yaşanan sel felaketi bir kez daha gösterdi ki, yaşam kaynağımız olan sulak alanlarımızı kaybetmek istemiyorsak yağmur hasadına dayalı ve havza odaklı kadim üretim yöntemleriyle, doğayla uyumlu bir tarım anlayışına yönelmeliyiz.” dedi.
Vira Haber