Derin maviler karardı

COŞKUN ARAL

Onun yaşam öyküsünü ilk kez Paris'te Sipa Press'te çalıştığım yıllarda meslekteki ustam Gökşin Sipahioğlu'dan duymuştum. Gökşin Sipahioğlu'nun akrabası olması nedeniyle sık sık adı ve yaptığı çalışmalar gündeme gelirdi. Çocukluğumuzda TRT'nin siyah beyaz yıllarında denizlerde olup bitenlerden habersiz insanımızı bile ekranlara mıhlayan Kaptan Cousteau'nun bir benzeri olduğunu, kendi geliştirdiği sualtı kameralarıyla Türkiye denizlerini keşfettiğini daha onunla karşılaşmadan öğrenmiştim. 1988 yılında Türkiye'de tesadüfen bulunduğum bir sırada, TRT'de yayınlanan belgeselini gördüğümde, o güne kadar sadece fotoğraflarından tanıdığım Haluk Cecan, gelişmiş ülkelerde görebildiğimiz kalitede bir sualtı belgeseliyle karşımdaydı. Bilginin, belgenin önemsenmediği, araştırmalara destek olunmayan bir ülkede, onun gibi bir insan, kişisel çabalarıyla, kendi öz varlığıyla dünya kalitesinde işler yapmış; dünyanın en pahalı olarak nitelenen sualtı araştırmalarını belgeselleştirmişti. Paris'te bulunduğum süre içinde onun yapmış olduğu çalışmaların ülke sınırlarını aştığına dair haberler geliyordu ve tanışma arzum gittikçe artıyordu.Ona ilişkin haberleri tararken Haluk Cecan'ın, 1990'da ?Marmara Takım Adaları?, 1992'de ?Sessiz Dünyada Gezintiler? adlı belgeselleri hazırladığını ve 1990 yılında ?Mavi Derinliğin Dişleri? adlı belgeselle Fransa Sualtı Film Festivali'nde ikinci olduğunu öğrendim. Cecan'ın başarısı sayısız insanın dikkatini çekmişti. Bunlardan biri de ünlü sualtı araştırmacısı Kaptan Cousteau'ydu. Asker kökenli olup II. Dünya Savaşı'ndaki başarılarından sonra, Fransa'da adeta ilahlaştırılan Kaptan Cousteau'nun arkasındaki maddi destek ve ortaya koyduğu çalışmalar şüphesiz ki çok büyük ama unutulmaması gereken bir nokta var : O da bu alanda, hiçbir maddi ve manevi desteği olmayan Haluk Cecan'ın gerçekleştirdiği olağanüstü çalışmalar... Tenten, Dinozor, Mahşerin Atlıları, Çılgın Müzisyenler gibi dünyanın değişik ülkelerinde büyük ödüller alan fantastik filmlerin yanında 400'ü aşkın belgesel film ve bunlara kaynaklık eden dev bir arşiv... Haberci'nin ?Sudan' bölümünü çekerken, Port Sudan'da yapmış olduğumuz yolculuk sırasında rehberimiz tarafından bindirildiğimiz bir araştırma gemisi, Haluk Cecan'la aralamış olduğum sualtı dünyasına inmeme fırsat vermişti. Onun belgesellerinden öğrendiğim yöntemlerle, gerçekte yapmamam gereken bir şeyi yapmış, sahipsiz bekleyen elbiselerden birini giymiş, bc'mi takmış ve en son tüplerimi sırtıma vurarak kameraman arkadaşım Fatih Kandır'a beni su yüzeyinden ?eva marins' torbaya yerleştirdiği minik kamerayla takip etmesini söylemiştim. Korkuyla mutluluğun aynı anda damarlarımda dolaştığı birkaç metre derinlikteki ilk dalışım; ?Haberci'nin sualtı dünyasına attığı acemi bir adımdı. Bu adım zamanla büyüyecek ve ben, Haluk Cecan'la tanışmak için gerekli bahaneyi yakalamış olacaktım.İstanbul'a döndüğümde, onu arayarak, çekingen bir ifadeyle yaptığım çılgınlığı anlatmış ve programımıza bu görüntüleri koymaktan utandığımı söylemiştim. Hiçbir tepki göstermeyip, eşi benzeri olmayan bir ifadeyle, bir daha yapmamam gerektiğini ama yapılan şeyin de çok önemli olduğunu, yüzey görüntülerim varsa, bunları arşivindeki görüntülerle destekleyebileceğini ve bundan mutluluk duyacağını söyleyip, beni dünyanın en mutlu insanı etmişti. Ona vermiş olduğum sözü tuttum. Bunu izleyen günlerde, ekipten bazı arkadaşlarımla beraber eğitimimizi tamamlayıp, bröveli birer balık adam olduk.Bu yazıyı, aylar önce Haluk Hoca'm benden istemişti. Şimdi Haluk Cecan yok. 8 Şubat günü onu kaybettik. Sualtı dünyası öksüz kaldı. Hayatını hak ederek, bir beyefendi gibi yaşamış Haluk Cecan, tarihe geçmiş biri olarak yaşamaya devam edecek. Ancak onun sevgisinden mahrum kalacak ailesi için, bizler için böylesi büyük bir kaybın yeri hiç doldurulamayacak.