Bir girişim ve yatırım firmasında yöneticilik yapan Serhan Oğuz ile özel bir okulda müdürlük görevini yürüten eşi Önem Oğuz, oğulları Can'ın adını taşıyan teknelerinde metropolün gri yaşantısını maviye çevirdi.
Önem ve Serhan Oğuz çifti, marinaya yakın bir konumda evleri olmasına rağmen, insanların evlerine kapandıkları pandemi döneminde "kaplumbağanın kabuğu" dedikleri teknelerinde yaşamayı tercih etti. Deprem riskinin de varlığı, denizde yaşamı Oğuz çifti için cazip hale getirdi.
Oğuz çifti, trafik stresinden uzak, deniz ve doğa ile iç içe bu yaşam stiliyle kendi komşularını da seçebilme imkanını elde etti.
"TEKNEDE YAŞAM SÜRPRİZLERLE DOLU"
30 yıldır eğitim camiasının içinde olan ve özel bir okulda müdürlük görevini yürüten Önem Oğuz, kendisinin ve eşinin doğa sevdalısı olduğunu, denize olan ilgisinin çocukluk yıllarına dayandığını söyledi.
Güzel anılarının hep denizde geçtiğini dile getiren Oğuz, "Kaptan Cousteau bizi denize çok yakınlaştırdı. 30 yıllık evliyiz. Deniz sevdamızı Serhan ile birlikte perçinledik. Hep aynı şeylerden zevk aldık. Doğayı çok seviyoruz. Doğa bir sanat. Her gittiğiniz koy, her gittiğiniz mavilik birbirinden farklı ve o kadar ayrıntıyla işlenmiş ki her yer ayrı bir heyecan. Akşam üstü gittiğiniz koy, sabah uyandığınızda bambaşka bir renk. Dolayısıyla sanatı, doğayı, birbirinizi sevmeniz ve bu anlamda uyumlu olmanız çok büyük keyif veriyor. Bunu yakalamak aslında en büyük ambiyans. Bundan da çok keyif alıyoruz. Teknede yaşamanın sürprizlerle dolu olduğunu söyleyebilirim. Ama bunu yaparken zorlukları da var." dedi.
"TEKNEMİZE KAPLUMBAĞANIN KABUĞU DİYORUZ"
Serhan Oğuz, denize olan tutkusunun, babasının denizci olması nedeniyle çok küçük yaşlarda başladığını dile getirdi.
Türkiye'nin coğrafyasının ve gezilecek yerlerinin çok güzel olduğunu ifade eden Oğuz, "Bir ev aldığınızda o noktadan, o siteden veya o mahalleden öte bir yere gidemiyorsunuz. Teknemize kaplumbağanın kabuğu diyoruz. Kabuğumuz üstümüzde istediğimiz yere, istediğimiz koylara gidebiliyoruz." dedi.
Denizin güzelliklerinin saat başı değişebildiğini dile getiren Oğuz, "Deniz çok zor gibi gelir ama aslında düşünüldüğü gibi değil. Mantık ile bilgi birleştiği zaman denizle ilgili hiçbir korku olmaması gerekir. Herkesi denize bekliyoruz. Denizde yaşam çok daha keyifli, huzurlu ve tabiattan çok şey öğreniyorsunuz. Tabiat size çok güzel şeyler veriyor. Allah'ın yarattığı nimetleri, oradaki canlıları görüyoruz. Doğaya sevgi ve hayvanları sevmeyi öğreniyoruz. Onlara çok iyi bakıyoruz ve denizlerimizi de kirletmiyoruz. Denizi kullandığımız zaman dikkat etmemiz de gerekiyor." diye konuştu.
Denizlerdeki kirliliğe de dikkati çeken Oğuz, "Bu yaz başında Göcek'teydik. Bedri Rahmi Koyu'nun ve Boynuz Bükü'nün sintinelerden dolayı ne kadar kötü duruma geldiklerini gördük." ifadelerini kullandı.
"PANDEMİ SÜRECİNDE TEKNEDEYDİK"
Önem Oğuz, deprem ve pandemi riski karşısında teknede yaşamın kendilerine güven verdiğini dile getirdi.
Burada en önemli şeylerden birinin, bir taraftan şehrin, bir taraftan doğanın içinde yaşam olduğunu ifade eden Oğuz, marinaların nitelikli hizmet sunuyor olmasının da güveni arttırdığını söyledi.
Önem Oğuz, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu pandemi sürecinde biz en çok teknedeydik. Herkes dışarı çıkamazken biz zaten evimizdeydik. Bu da bize ayrı bir konfor verdi ve çok kıskanıldı arkadaşlarımız tarafından. Bu sebepten şu anda tekneye ilgisi artan aile dostlarımız oldu. Ayrıca deprem de var. Bu da teknelere yöneltebilir insanları. Biz teknede olmaktan çok memnunuz."
Serhan Oğuz da pandemi döneminde kendilerine çok güvenli bir ortam yarattıklarını belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
"Hakikaten sakin ve özgür kaldık. Herkes evde otururken biz burada rahat rahat güvenli bir ortamda kaldık. Denizdeki ile binadaki deprem arasında büyük fark var. Yapılaşmanın yoğun olduğu İstanbul'da, deprem sonrasında evin içinde kalabilmek sıkıntılı. Tekne almak da bir yatırımdır. Bir evi alırken, 'Ev almayın komşu alın' denir. Burada ise komşunuzu seçme şansına sahipsiniz. Marinada hangi kişi ile sohbet edip, hangi kişi ile arkadaş olabileceğinizin özgürlüğü var.
Bir de denizdeki arkadaşlıklar çok farklıdır. Birbirimize hep yardım ederiz. Bir askerlik arkadaşlığı gibi. Çok güzel arkadaşlıklar doğabiliyor. Apartmanlarda kaldığınızda yan taraftaki komşuyu belki sevmeyebilirsiniz. O da sizi sevmeyebilir. Bir gürültü olayı söz konusu olabilir. Park sorunu yaşarsınız. Teknede yaşamanın en güzel tarafı da trafik sorununun olmaması. Önümüzde durup kalkan, yolumuzu kesen bir araç yok."
"TEKNEMİZ BİZİM CANIMIZ"
Teknede keyifli vakit geçirdiklerini anlatan Serhan Oğuz, "Evimizi nasıl temizliyorsak teknemizi yıkıyoruz. O bizim canımız. Sabah kahvaltımızı yapıyoruz. Eviniz olduğunda bir balkona çıkayım, rahat rahat kahvaltı edeyim dersiniz ama bizim her tarafımız denizi gören balkon. Kahvaltıdan sonra seyrimiz varsa 5,5-6 gibi ederiz kahvaltımızı. 10-12 saatlik seyirler yaptığımızdan dolayı öğle yemeklerini bir sandviç veya makarna gibi pratik şekilde yeriz. Ama akşam yemekleri için aynı şeyi söyleyemiyorum. O bizim ödülümüz oluyor. O saatler dinlendirici saatler oluyor. Teknenin en güzel tarafı kısa süreli sıhhatli uyku." dedi.
Her güzelin zorlukları da olduğunu dile getiren Önem Oğuz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ama biz teknenin zorluğundan da keyif alıyoruz. Bu anlamda doğal yaşamayı seviyoruz. Kadınlar genellikle zorlanırlar bu tür şeylerde. Ben çok zorlanmadığım için spesifik bir zorluktan bahsedemeyeceğim. Ama buradaki en önemli faktör eşim. O beni denize alıştırdı, cesaretlendirdi, yüreklendirdi. Çapayı atarken yaparsın dedi. Hepsini tek tek anlattı. O yüzden bana panik yapacağım bir şey gibi değil de zevk alacağımız bir şey gibi geliyor her şey. Tabii bunun fırtınası, rüzgarı var. Orada da korkmam. Eşim denize çıkarken kullandığı malzemenin bir yedeği yoktur, iki yedekle çıkar. Deniz ne kadar keyifli gibi gözükse de arkasında tedbiri barındırır, mantık barındırır. O, denize çıkmadan önce o kadar düşünür ki bütün hesabını yapar, alışverişimizi söyler. O yüzden bana zor gelmiyor. Önceden tekneyi yazın güneye bırakıyorduk, şimdi Tuzla Marina'ya bağlıyoruz. Bizim için de daha ekonomik oluyor."
Eşinin denize ve denizin içindekilere saygısının çok olduğunu, bu nedenle balık dahi yakalamadığını anlatan Önem Oğuz, "Balıkları ben yakalarım. Eşim balıklara kıyamaz. Eskiden birlikte çok yakaladık ama son dönemlerde böyle bir inancı yerleşti. Uzun yolculuklarda ben balık yakalarım, eşim yol gösterir ama onun uzun yıllardır balık yakaladığını görmedim." dedi.
"DOĞA İNSANI KÖTÜLÜKTEN UZAKLAŞTIRIYOR"
Serhan Oğuz da "Denizi ve doğayı gördüğünüz zaman bazı manevi duygularınız da önden geliyor. Doğa ile bütünleştiğinizde, doğada olanları gördüğünüzde Allah'a olan inancınız bir kat daha artıyor. Seyir halindeyken fırtınanın içinde çok sıkıştığımız anlar oluyor. Duamızı ediyoruz, ben teknede can almak istemiyorum. Ben bu nedenle yakalamıyorum." ifadelerini kullandı.
Oğuz, doğanın insanları çok güzel yerlere götürdüğünü, kötülükten uzaklaştırdığını, insanlara bakış açısının değiştiğini anlattı.
Önem Oğuz, insanın doğaya baktığı zaman bütün dengeleri görebildiğini belirterek, "Dengeyi, sabrı, samimiyeti, ilişkileri her şeyi görebilirsiniz. Doğada bütün şifreler var." dedi.
Bundan sonraki rotalarının Avrupa kıyılarını dolaşmak olduğunu aktaran Serhan Oğuz, "Bizim artık ayın 30 günü teknede geçecek. Eşim yönetici olduğu için 1,5 senemiz kaldı. Yasaklarda biz evimizde hiç durmadık. Biz buradan akşam saatinde Heybeliada'ya gidip, yemeğimizi yiyip ertesi gün gelebiliyoruz. Öyle bir özgürlük var. Ama yüzlerce milyon para verip aldığınız evi bir yere götüremiyorsunuz. Ev orada duruyor ve oradaki gergin halinizi atamıyorsunuz. İnsanlara bakış açınız hakikaten sertleşiyor. Şu an toplumda insanlar çok iç içe yaşadığı için, alan değiştirmedikleri için de birbirlerine ön yargıları daha kötü durumda. Önünüzden yan komşunuz geçip, kapıyı hızlı kapatsa ona takılı kalabiliyorsunuz. Ama yandaki teknenin sahibi tekne havalandırma kapağını (hatch) biraz sert kapatma 'aman kırma' diyoruz. Bakış açıları böyle oluyor." şeklinde konuştu.
Önem Oğuz, denizin insanı büyük şehrin geriliminden de uzaklaştırdığını belirterek, "Deniz bizim stresimizi alıyor. İnsanların bu kadar binanın içinde kapalı kalması, bu kadar gri yaşantıyı biz maviye dönüştürdük." dedi.
Vira Haber