İstanbul dünyanın en büyük metropollerinden ve her geçen gün daha da büyümeye devam ediyor. Ortada üç tane Danimarka edecek kadar nüfusa sahip bir şehirden bahsediyoruz. Dolayısıyla şehrin nefes alınan yerleriyle, iş merkezleri arasında bir uyum yakalayabilmek oldukça zor. Fakat dergimizin de sakini olduğu Koşuyolu, şu anda bu uyumu İstanbul’da yakalayabilen nadir semtlerden. 50’li yıllarda kooperatif evlerinin inşasıyla kurulan semtin o günleriyle arasında hala bir köprü var. Koşuyolu’na girdiğiniz zaman İstanbul’un o hengamesinden sanki sihirli bir duvarla ayrılıyor gibisiniz. Semtin bu sakin ve güvenli havası, hem yaşamak için hem de yeni işyerleri açmak için Koşuyolu’nu, İstanbulluların ve özellikle denizcilerin gözde mekanı haline getirdi.
Valide Sultan Koşuyolu’nu çok beğeniyor
Koşuyolu’nun Osmanlı döneminde ilk kez bir cazibe merkezi haline gelmesi III.Selim’in annesi Mihrişah Valide Sultan’ın bölgenin temiz havasını çok beğenmesi üzerine padişahın,annesine şimdiki Validebağ Korusu içine bir bağ köşkü inşa ettirmesiyle olur. Bu dönemden sonra bölgenin ismi Validebağ olarak anılmaya başlar. Mihrişah Sultan’ın vefatından sonra bölge bir dönem ilgiden yoksun kalsa da, Sultan Abdülmecid’in tahta çıkmasıylabağ köşkü, annesi Bezmialem Valide Sultan’a hediye edildi. Bezmialem Valide Sultan bağ köşkünü ve çevresini adeta bir vahaya çevirerek, yurt dışından getirdiği yüzlerce çeşit bitkiyi bölgeye dikerek dönemin şartlarına göre oldukça modern bir koru oluşturdu. Himalaya sediri, Japon Ayvası, Lübnan sediri gibi pek çok tür hala koruda varlığını sürdürmektedir.
Bezmialem Valide Sultan’ın da vefatından sonra koru ve çevresindeki arazi, bölgenin zengin ve itibarlı ailesi Altunizadeler’e geçer. Altunizade İsmail Zühtü Paşa,Validebağ Korusu içine dönemin estetik anlayışıyla çok güzel bir yapı inşa eder. Bu kasrın ünü İstanbul’da çok fazla yayılınca yapıyı incelemeyegelip çok beğenen dönemin padişahı Abdülaziz, çok sevdiği kardeşi Adile Sultan’ın için mekanı İsmail Zühtü Paşa’dan ister. Paşada Koru’nun içindeki Adile Sultan Kasrı diye bilinen yeri böylece Adile Sultan’a hediye eder.
At yarışları ve Koşuyolu
Koşuyolu’nun Bizans’tan bile önce Antik Yunan zamanında at yarışlarının yaptırıldığı bir alan olduğu söylenmektedir. Antik Yunan’dan sonra Bizans döneminde de burada at yarışları yaptırılmaya devam edilir. Bu dönemde uygun yapısından dolayı yarışların Tophanelioğlu Caddesi ve Koşuyolu Caddesi’nde yaptırıldığını düşünebiliriz.
Koşuyolu ismi
Osmanlı dönemine gelindiğindeyse semtin Koşuyolu Caddesi tarafında kalan kısmı Osmanlı seçkinlerinin atlarının koşturulduğu bir çayırlık olduğu için ismi “Koşuyeri” olarak anılmaya başlanmış.Burada tulumbacılar parayla yarışlara bahis oynarlarmış.19.yy sonlarına 20.yy başlarına doğru bütün dünyada at yarışlarının popüler olmasıyla beraber, Koşuyolu uygun yapısı dolayısıyla resmi at yarışları için de bölge tercih edilir olmuş. Fahrettin Kerim Gökay’ın İstanbul valiliği yaptığı sırada semtin ismi Koşuyolu olarak şimdiki halini almış.
Paris Mahallesi ve Cumhuriyet yılları
Cumhuriyet’ten sonra Koşuyolu’ndaki ilk yerleşimler özellikle İbrahimağa civarında yoğunlaşmaktaydı. Yeni oluşan yerleşim alanları, o zamanlar için bölgenin cazibe merkezi olan Kadıköy’ün etrafında kuruluyordu denilebilir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında yine Kadıköy’ün kenarında kurulan Koşuyolu’nun komşusu Paris Mahallesi bölgenin en meşhur yeriydi.Şimdiki Natulius’un karşısında kalan bölgeye, işgal dönemlerinde, yabancı askerlerin yararlanması için tren yolunun paralelindeki sokaklara genel evler açılmıştı. Bölge savaş sonrası yıllarda da her gün çıkan kavgaları ve eğlenceleriyle adını duyurdu. Paris Mahallesi daha sonra türlü rekreasyonlarla kimliğinden uzaklaştı.
Koşuyolu’nun oluşması
Koşuyolu’nun etrafında bu tarz yerleşimler yükselirken, 50’li yıllara geldiğimiz sıralarda Koşuyolu’nu, şu anki kimliğine kavuşturacak yerleşimler kurulmaya başladı. Bu yerleşimler Koşuyolu Caddesi’nin Acıbadem tarafında kurulan Banka Evleri ve caddenin diğer tarafında kurulan işçi evleriydi. Koşuyolu’na inşa edilmeye başlanan bu evler dar ve orta gelir grubundaki işçi ve memurlar içindi.
Koşuyolu, 1950'lerin başlarında gerçekleştirilen toplu konut uygulamasıyla birlikte ayrı bir semt ve ayrı bir mahalle olarak bilinmeye ve tanınmaya başlamıştı. O yıllarda dönemin "ucuz mesken" politikasına koşut olarak, o zamanki Koşuyolu çevresini oluşturan buğday tarlaları ve çayırları ortasında İstanbul Belediyesi ve Emlak Kredi Bankası ortaklığıyla oluşturulan İmar Limited Ortaklığı tarafından 419 konut ve bir çarşı inşa edilmişti. Emlak Bankası Evleri, İşçi Evleri, Tersane Evleri ve Kredi Yapı Sandığı Evleri ve Belediye Evleri, Koşuyolu’ndaki yapıların tamamını oluşturuyordu.
Tarih Vakfı’nın çıkardığı İstanbul isimli dergide Koşuyolu’yla ilgili dönemi anlatan yazıda şöyle bir kısım mevcut: "... Arçelik ilk buzdolabını piyasaya sürmüş. Telefon birkaç evde çalıyor, evet şimdi rahatlık ama onsuz da oluyor. …Henüz iki yakayı bir araya getiren köprü yok. Arabayla karşıya gideceksen, Harem'den arabalı vapura bineceksin. Köprü yoksa çevre yolları da yok, mahalleleri birbirine ekleyen siteler de... Erzurum Sitesi, Koşuyolu, Barbaros Mahallesi, İbrahimağa kopuk adacıklar gibi. Hazır kopuk adacıklardan -coğrafyadan- söz açtık; Altunizade'de atlar için saman satıldığını, İbrahimağa'daki bugünkü Nautilus'un yerinde ağaçlardan taze cevizler toplandığını, o zaman bu zamandır bugünkü Doğan Oto'nun olduğu yerde şırıl şırıl akan bir dere, dere üstünde tahta bir köprüyle kuytu yeşil bir alanın varlığını hayal etmeli... Sokaklardan yabancı bir araba geçse hemen dikkat çekiyor, komşu komşuya, sabahki beyaz arabanın kime geldiğini sormadan edemiyor. Arabalılar zaten belli. Sokakta iki adet Opel marka bej ve bordo arabalar sokağın iki menkul süsü. Sonraki yıllarda yavaş yavaş araba sayısı artacak."
Sanatçılar semti
Koşuyolu’nun bir mahalle olarak ortaya çıkmasına tanık olan mahallenin kadim sakinleriyle biz deVira Dergisi olarak birebir görüşmeye başlıyoruz. Onlardan biri, doğma büyüme, Koşuyolu sakini ve aynı zamanda Koşuyolu muhtarı ve Koşuyolu Spor Kulübü başkanı olan Taşkın Tuna. Koşuyolu’nda doğan Taşkın Tuna’nın mahalledeki altmışıncı senesi.
Taşkın Tuna aynı zamanda 1992 yılından itibaren Koşuyolu’nda muhtarlık yapıyor. Tuna’nın anlattıklarına göre Koşuyolu’nda geçmişe göre çok şey değiştiyse de Koşuyolu’nun hala geçmişinden kopmadığı anlaşılıyor.
Tuna çocukluk yıllarında Koşuyolu’nu mütevazı bir İstanbul semti olarak anımsıyor. O zamanlar semtin en büyük eğlencesi Koru ve Köşe yazlık sinemalarında izlenen filmlermiş. İnsanlar hem film izlemek hem birbiriyle hoşbeş etmek için sinemalara gidermiş. Semt ne kadar eski dokusunu korusa da tabii ki 60’lı yıllardaki Koşuyolu her tarafta çayırların olduğu derelerin aktığı bir yermiş. Şimdiki Barbaros Mahallesi ile Koşuyolu’nu ayıran caddenin olduğu yerde eskiden Seyit Ahmet Deresi akarmış. İnsanlar sular kesildiği zaman derenin aktığı yerdeki Acı Çeşme’nin etrafında toplanıp çamaşırlarını yıkarmış.
Tuna, çocukluğundan unutamadığı görüntü olarak her gün otobüsle çantasını kucağına alıp işine giden Hulusi Kentmen olduğunu söylüyor. Tuna’ya göre Koşuyolu geçmişinden günümüze sakinliğiyle sanatçıların hep tercih ettiği bir yer olmuş. Ünlü bestekar Sadettin Kaynak, Ahmet Selçuk İlkan, MFÖ’nün Özkan’ı, Halit Akçatepe; şimdilerdeyse Onur Akın, Suavi gibi sanatçıların ikamet ettiği bir yer Koşuyolu.
Hababam’ın okulu
Semtin simge yerlerinden biri Validebağ Korusu ve koru içerisindeki; Adile Sultan Kasrı, Senatoryum ve Prevoteryum hastaneleri. Tuna’nın anlattığını göre o zamanlar özellikle aileler hastaların yattığı koru tarafına geçilmemesi için çocuklarını tembihlermiş. Daha sonra aynı korudaki,Adile Sultan Kasrı’nda çekilen Türk sinemasının efsane filmi Hababam Sınıfı sonrası koruya ve içindeki hastanelereinsanların bakışları değişmiş. Çekimleri izlemek için halk çoluk çocuk korunun etrafında toplanmaya başlamış.
Tuna’nın anlattıklarına göre Koşuyolu Caddesi’nin banka çalışanları ve memurların yaşadığı Acıbadem tarafı ekonomik olarak caddenin karşı tarafına göre daha iyiymiş. Şimdilerdeyse bu ayrım tamamen ortadan kalkmış durumda.
Semt takımlarının rekabeti
Bunların yarı sıra semtte yaşanan diğer bir ayrım mahalleden çıkan takımlardı. İşçi Evleri’nin olduğu bölgede kırmızı siyahlı Koşuyolu Gençlerbirliği, Banka Evleri’nin olduğu bölgede siyah beyaz formalı Öz Koşuyolu Spor ve yeşil kırmızı formalı İbrahimağa Spor rekabeti yaşanırmış. Bu takımlar arasından Koşuyolu Gençlerbirliği daha sonra Koşuyolu Spor adıyla federasyona katılınca diğer takımları da kendi bünyesinde eritip tek bir takım çıkmış ortaya.
Semtin kadim esnafı: Şair Berber Samim Cebeci
Koşuyolu’nda 30 senedir berberlik yapan Samim Cebeci semtin en eski esnafı. 31 senedir Koşuyolu’nda olan Cebeci, Koşuyolu’nun kendine özgü yapısının büyük oranda değiştiğini ama koruma kanunları sebebiyle tamamen değiştirilemediğini söylüyor. Koşuyolu’na geldiği zaman burasının küçük bir köy gibi olduğunu söyleyen Cebeci, semtin bu havasına aşık olmuş ve burada kalmış.
Koşuyolu’nun şairleri
Aynı zamanda şair olan Samim Cebeci, 80’li yıllarda Milliyet gazetesinin çıkardığı Müzik Magazin Dergisi’nde şiirlerini yayınlatırken buraya şiir gönderen şairler kendi aralarında bir toplantı gerçekleştirmiş ve bu toplantı sonucunda Cebeci dönemin birçok ünlü şairinin Koşuyolu’nda ikamet ettiğini bu vesileyle öğrenmiş. Birçok şiirini Koşuyolu’nda yazan Cebeci bunların en ünlülerinden olan “Annem” şiirinin bestelenmiş ve Müslüm Gürses tarafından “Müslümce 92” albümüne alınmış. Bu şiirinin Koşuyolu’ndaki dükkanında saç keserken aklına geldiğini söyleyen Cebeci, bir anda müşterisine hiçbir şey söylemeden makası bırakıp kağıdı ve kalemi eline alıp ve şu dizeleri yazar:
Bebekken dökülen gözyaşlarımı
Güneşe sererek kuruttum annem
Senin şefkatinden uzak büyüdüm
Sevilmek ne demek unuttum annem
Seni beklemekti gecem gündüzüm
Seni dilemekti en güzel sözüm
Kim bilir yetimim belki öksüzüm
Ben neden doğmuştum unuttum annem…
Koşuyolu Romanları
Semtin bir başka dokusuysa Koşuyolu kurulduğundan beri burada yaşayan Romanlar. Koşuyolu ve Barbaros Mahallesi’ni geçmiş yıllarda ayıran Seyit Ahmet Deresi etrafında yaşayan Romanlar geçmiş yıllarda bohçacılık yaparak, bölgedeki bostanlarda çalışarak geçinirlermiş.Karacaahmet Mezarlığı’nın yanındaki Özlem Sitesi’nin olduğu arazide 70’li yıllarda tek göz odalı tenekeden yapılma gecekondular bulunurmuş, 80’li yılların sonunda bölgenin değerlenmesiyle gecekondular yıkılarak bu arazilere yüksek site blokları inşa edilmiş.
Koşuyolu’nun Romanları, her zaman yaşadıkları hareketli hayatla semtin dokusunun ayrılmaz bir parçası olmuş. Sorularımızı yönelttiğimiz bir başka Koşuyolu sakini Ebru Abla’da semtteki Roman vatandaşlardan. Ebru Abla Koşuyolu’nun geçmiş yıllarında ciddi bir yoksulluk içinde olduğunu fakat Koşuyolu’nun değişen çehresi ile birlikte emlak fiyatlarının buradaki Roman vatandaşların kaderini değiştirdiğini söylüyor. Birçok Roman burada yaşadığı gecekonduları müteahhitlere verip yerlerine yeni daireler almış. Geçmiş yıllarda bölgede birçok ayıcının yaşadığını söyleyen Ebru Abla çalgı çengiyle ayı oynatıp mahalle sakinlerinin para kazandığını söylüyor. Semtte pek çok şey değişse de değişmeyen tek şey mahalle düğünleri… Özellikle Romanların yoğun yaşadığı Saka Sokak’ta, hala dillere destan, geçmişi aratmayan düğünler yapılıyor.
Kırılma noktası 1999 depremi
2000’lerden sonra denizcilerin Koşuyolu’nu tercih etmesi tabii ki semt için bir dönüm noktası oldu. Denizcilerin bu semti tercih etmesinin belli başlı nedenleri olsa da bu tercihin en büyük sebebi Koşuyolu’nun ticari olarak bir şekilde fark edilmesi olmuş.Semtin fark edilmesi ise 1999 depreminden sonra İstanbul’daki pek çok semtle beraber Koşuyolu’nun da zemin raporlarının açıklanmasıyla, semtin çok sağlam bir zemine sahip olduğunun belirtilmesi, Koşuyolu’na ciddi şekilde ilgiyi artırmış ve semt sakinlerinin büyük çoğunluğuna göre bu olay Koşuyolu’nun kaderinde dönüm noktası olmuş. Deprem sonrası ilgi gören bölgeyi diğer öne çıkaran unsurlardan biri de, Altunizade çevresinde yığılmaya başlayan iş yerlerinin buraya sığmayıp hemen yanı başındaki Koşuyolu’na sıçraması.
Denizciye yakışan bir semt
Koşuyolu bir ara sağlıkçıların, bir ara çocuk kreşlerinin yoğunlukla tercih ettiği bir bölgeymiş. Şimdilerdeyse en yoğun olarak denizcilerin bölgeye bir ilgisi var. Koşuyolu’nun nezih havasının ve temiz caddelerinin denizcilere yakıştığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra Altunizade ve tersaneler bölgesiyle yakın olması Koşuyolu’nu denizciler arasında öne çıkaran bir diğer unsur. Ayrıca semtin daha fazla denizcilik firması tarafından tercih edilip bu şekilde bir kümelenmiş olması şirketler arası iletişimi de ciddi şekilde kolaylaştırıyor.
En büyük sorunotopark
Semtin hızla çehresinin değişmesi belli başlı sorunları da beraberinde getirmiş. Koşuyolu’nun büyük oranda iş yerleri için tercih edilmesi ve semtin içindeki araç yoğunluğu, ciddi bir otopark sorunu ortaya çıkartmış. Koşuyolu’nda konuştuğumuz pek çok kişi semtin en büyük sorununun otopark olduğunu söylüyor.Semtin bir diğer sorunu ise sabah ve akşam, işe geliş gidiş saatlerinde Boğaziçi Köprüsü’nün etkisiyle oluşan trafik.
Koşuyolu nereye gidiyor
Koşuyolu’nun koruma kanunları sebebiyle İstanbul’daki çarpık kentleşmeden nispeten etkilenmediğini söylemek mümkün. Fakat kentin bu şekilde cazibe merkezi haline gelmesi emlak fiyatlarını uçururken, bazı sorunları da beraberinde getiriyor. Semtin daha çok iş yerleri tarafından tercih edilmesi mahalle sakinlerinin evlerini satıp bölgeden bir bir taşınmasına sebep oluyor. Oluşan rant ortamı bazı insanları mağdur ederken semtteki kiraları aşırı oranda yükseltebiliyor. Yine de bu olumsuzluklara rağmen Koşuyolu, yaşayan herkesin söylediği gibi İstanbul’da yaşanacak nadir güzel yerlerden, sessiz ve güvenli sokaklarıyla huzurlu bir semt. Hem burada çalışanlar hem de yaşayanlar bir şekilde semte bağlanıyor, bu yüzden Koşuyolu homeoffice olarak da birçok kişi tarafından tercih ediliyor. Koşuyolu yavaş yavaş konut açısından doygunluk sınırına yaklaştığı için bölgenin sosyal altyapısının daha fazla güçlendirilip gelecek için İstanbul’un örnek semtlerinden biri olmaya devam etmesini,biz de Vira Dergisi olarak her Koşuyolu sakini gibi temenni ediyoruz...
virahaber.com