Türkiye?de çok sorun var. Bunlardan birisi de ?medya sorunu?. Yapılan kamuoyu araştırmaları, ne yazık ki, bizim mesleğimizin güvenilirliğindeki aşınmayı yansıtıyor. Sektör yayınları bu aşınmadan bağışık değil. Denebilir ki, sektör yayınları, hangi sektöre hitap ediyorsa, o sektörün sınırları içinde aşınıyor. Biz sektör yayıncılığında ?yeni?yi temsil ediyoruz. Bugüne kadar yayın yapanların aksine, virahaber bu tek yanlılığa son verdi. Virahaber gemisinde yolculuk eden okurlarımız yalnız sektörün acılı, tatlılı menülerini tatmıyor. Kimisi güverteden, kimisi konuk olduğu kaptan köşkünden, kimisi dinlenmeye çekildiği kamaranın lumbozundan hem dünyamızın, hem de Türkiye?mizin deniz tuzu katılmış zenginlikleriyle tanışıyor. Denizci şairimiz Orhan Veli?nin dizeleriyle, ?Hatırlarım ilk gördüğümü dünyayı, bir midye kabuğunun aralığından? demiyor musunuz yazılarımızı okurken. Vira, dünyaya sırtını dönmüş, midye kabuğunun içinde ne var diye düşündürtmüyor sizi. Midyenin, daha doğrusu istiridyenin aralığından dünyaya, ülkemize bakan inciler misali bizim okurlarımız. Sektöre getirdiğimiz yenilik bu. Denizci, dayanışmanın ne olduğunu bilen insandır. İster okyanuslarda, ister medya denizlerinde olsun, avuçları kürek tutanla, parmakları kalem tutan denizci, eğer kuşaklar ve kuşaklar boyu denizciliğin kültürünü içselleştirmişse, onun amentüsünde dayanışma sözcüğü kutsal bir değer taşır. Denecek ki, kıran kırana rekabet koşullarında, eski deniz kurtlarının geleneklerinden geriye ne kaldı? Öyle değil. Gidin sorun kaptanlara, kamarot ve çımacılara... Açık denizlerde seyrederken telsize düşen bir S.O.S. nasıl bir insani fırtına yaratır o dev transatlantiklerde, dev tankerlerde ve dalgalar arasında çırpınan bir balıkçı motorunda. Semalarda süzülen uçağın, bir başka uçağın kaderiyle ilgisi ne olabilir? Yüzlerce kilometre ötesindeki trenin yanlışlıkla ters hatta girmesi karşısında tren makinisti de, kondöktörü de çaresiz değil midir? Ama denizcide çare tükenmez. Çevirir rotasını. Denizci denizcinin can kurtaranıdır. ?Dostluklar, yakınlıklar aynı yazgıyı paylaşa paylaşa, binlerce yıl içinde yoğrulmuş, büyük bir kültürel paradigma yaratmıştır. Böyle olunca, denizcinin medyasında da aynı dostlukları yaşamak, rekabetin karadaki katılığına insani bir boyut katmak gerekmez mi? Deniz sektörünün medyasına yaraşan budur?. Her zaman söylediğimiz bu sözlerin bir karşılığını görmek mümkün olmadı ama biz yine de tekrardan vazgeçmeyelim. İnandığımız değerlerdir bu söylediklerimiz. Bir de gazeteciliğin etik değerleri vardır, her gazetecide olması gereken. Lütfen bu etik değerlere sahip çıkalım. Çıkmayanları da uyaralım. Çünkü bugünden sonra bu değerlere uymayanlar, karşılarında virahaber?i bulacaklar. Tabii yine etik değerler çerçevesinde?Denizcilik medyasına sesleniyoruz: Biz denizciyiz. Aramızdaki rekabetin bile bir asaleti olmalı.Hepimiz aynı gemideyiz!Yayın hayatına başladığımız ilk gün şöyle demiştik: Denizlerimizi AB?ye hazırlamak gerekiyor. İşte virahaber?in vizyonu da budur. AB üyelik müzakerelerinin önemli bölümünde denizlerimiz ve denizciliğimiz ele alınıyor. Virahaber, hükümetin yürüteceği AB üyelik müzakerelerine, denizcilik alanındaki tüm sivil toplum örgütlerinin, bilim insanlarının, deniz severlerin sesini, önerilerini, eleştiri ve katkılarını taşıyacak. Misyonumuz da böyledir. Virahaber denizcilik sektörüne yönelik bir yayın organı. Ama yaşamla sımsıkı bağlı bir yayın organı. Onun ciddiyeti, kanıtlanmış olan vizyon ve misyon sahibi oluşundan doğuyor. ?Onlar ve Bizler...? 2 Ekim?i 3 Ekim?e bağlayan 2005 yılının unutulmaz gecesine kadar, Onlar ?onlardı?, biz de ?biz?. Ama Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, özel uçağa binip, Luksemburg?a havalanıp, ?ayağının tozu? ile değil de, ?kanatlarının rüzgarıyla? AB Dışişleri Bakanlarının arasında yerini aldığı andan beri, artık ?Onlar ve Biz? yok. Müzakere süreci bir deniz bağlantılı ırmak. Ve AB?nin ?nehir gemisi? hareket etti, limanda bekleyen denizaşırı AB gemisine giden yolculuk başladı. Bir eşine rastlanmayan tartışmalara konu oldu Türkiye?nin üyelik müzakerelerine başlama süreci. Bu tartışma sürecek. Nasıl sürmesin? Türkiye gibi başka bir ülke var mı AB?nin genişleme perspektifi içinde? Coğrafyası büyük, nüfusu devasa, kültürü İslami fon üstünde zengin, ekonomisi sorunlu ama geleceği parlak...Ve bugün için Türkiye AB üyesi olduğunda, AB sınırları ?savaş alanlarına? dayanacak... Bu korkutuyor ?rahatına düşkün? Avrupalıyı. Ama Ortadoğu?ya, Kafkaslar?a er ya da geç barış gelecek. İşte o zaman AB üyesi Türkiye, tüm AB?nin uçsuz, bucaksız Avrasya pazarlarına açılan biricik kapısı olacak. Bu çarpıcı fotoğraf, AB çevrelerinde nasıl bir izlenim yaratıyor? Çok açık. Onlar, hem Türkiye?nin ?zor? bir ülke olduğunu görüyor, hem de o ?zorluğun? taşıdığı muazzam potansiyelin farkındalar. O nedenle inanılmaz bir çelişkili ruh haliyle konuşuyor, tartışıyorlar. Onlar öyle olunca, bizimkiler de çelişkili, kaygılarla, coşkularla dolu bir tartışmanın içine giriyorlar. ?Her şey AB için? diyenlerden, ?Her şey Türkiye için? diyenlere kadar uzanan bir yelpaze ortaya çıkıyor. Virahaber, denizcinin sağduyulu yaklaşımıyla konuşuyor: ?AB için yapılan her şey Türkiye için ve Türkiye için yapılan her şey AB içindir?... Bu paralo bizi birleştirecek. Peki onlarla bizi birleştirecek olan ne? Her denizci, kendi ülkesini başka ülkelere, başka ülkeleri kendi ülkesine taşır. AB?nin geleceği o nedenle denizlerdedir. Denizcinin evrenselliği, AB?nin çimentosu olacak. Bütün denizci milletler, Türkiye ile el ele vermenin değerini bilecek. Biz hepimiz aynı gemideyiz. Bunu ?kara? insanlarının anlaması zor. Onlar yazgılarının ortak olduğunu anlamakta zorlanıyorlar. Bu gemiye ya onlar Titanic adını yazacaklar, ya da biz, dünyanın bu bin bir belalı sularına açılan teknemize, Avrupa?nın bütün dillerinden ?Nuhun Gemisi? yazacağız. Unutmayın; bu gemide herkese yer var?