Şu son zamanlarda bizim denizcilik medyamızda sular iyice bulanıklaşmaya başladı. Düzey giderek düşüyor. Ağır suçlamalar, adeta ters bir akıntı gibi denizcilik medyasını, denizcilik sektörümüzün sorunlarından uzaklara sürüklüyor. Şurası çok açık: Medya özgürlük denizidir. Yeryüzünde her şey durulsa, toplum düz bir çarşaf gibi olsa, ekonomide yaprak kımıldamasa, dış politikayı ölüm sessizliği kaplasa, medya denizi durulmaz. Fırtına olmasa da, dalgalar kıyıya vurur. Deniz nasıl kabına sığmaz, gerilip gerilip her defasında yalçın kayaların üstünden aşmaya kalkarsa, medya da öyledir. Ancak totaliter rejimlerde medya durgun su birikintisi gibidir. Önce üstü yosun tutar, sonra çürüme başlar, etrafı metan gazı kokusu sarıverir. Demokratik bir ülkede ise medya deniz gibi, her gün binbir renge girer, tam süt-liman sanılırken, bir de bakmışsınız bir kabarma, bir çalkantı, bir fırtına...Genel olarak medya böyle olduğuna göre, denizcinin medyasında bir ölüm sessizliğini beklemek gülünç olur. Bizim meslektaşlarımızın düşünceleri, kuvvetli akıntılar gibi birbiriyle elbette çarpışacaktır. Birimizin yükselen dalgasını, diğerinin dalgası kovalayacaktır. Denizcilerin medyasında görüş farkları, tartışmalar ve polemikler olağandır. Rekabet, yarış medyamızda kaliteyi kışkırtan başlıca dürtüdür. Düşüncelerin birbiriyle çarpıştığı yerde meydana gelen güçlü anaforlardan batmadan her çıktığımızda, biraz daha güçlenmiş oluruz; gazetecilik mesleğindeki deneyim birikimimiz artar, bir gün siz bizi, ertesi gün biz sizi geçer, bu denizde attığımız kulaçlarımız daha güçlü, stilimiz daha da usta hale gelir. Bunun ödülünü, okur sayımızın artışı, etki derecemizin büyümesi ve en önemlisi de kendimize duyduğumuz güven ve saygının, işimize olan sevginin bizi mutlu etmesiyle alırız. Ama sevgili okurlar, şu son zamanlarda bizim medya denizimizde olan bu değil. Örnek vermeyeceğim. Çünkü örnek verdiğim zaman bile, güzelim medya denizimizi kirleteceğimden korkarım. Denizcilik medyasına kişisel kavgalar, görüşleri eleştirmek yerine birbirini karalamalar, dedikodular ve hakaretler hiç yakışmıyor. Kızmak, hırslanmak, ölçüyü kaçırmak insana özgüdür. Bazan haksız bulduğumuz karşıtımızı silip atmak gibi çılgınca bir düşünceye kapılabiliriz. Ama ne demişler, iyi terzi bir kumaşı biçmeden önce on defa ölçermiş. Terzilikte ölçü bu denli önemliyse, bilmeliyiz ki, denizcilikte ölçü ve ölçülülük on bin defa daha fazla önemlidir. Yanlış biçen terzi, bir kaç metrelik kumaşı kaybeder. Ama ölçüyü kaçıran denizcilik medyası, gemisini batırır ve bilelim ki tüm okurlarını kaybeder. Vira Dergisi?nin çalışanları, şu kısa tarihleri boyunca, yerden göğe kadar haklı olduğumuz kimi durumlarda bile, eleştiri ölçüsünü kaçırıp kaçırmadığımızdan hiç bir zaman emin olmadılar. Yaptığımız yayınları gözden geçirirken, zaman zaman, ?belki bu kadar da sert bir üslup kullanmamalıydık? diyerek özeleştiri yapmaktan geri durmadılar. Üstelik, bizim ister yazılı, ister sanal ortamda olsun, yazılarımızda hiç kimseye kişisel hakarete yer verilmemiştir. Ama olsun. Yine de başkasına iğneyi batırmadan, kendimize çuvaldızı batırmamız, medya etiğinin olmazsa olmaz gereğidir. Vira?nın üçüncü yılını değerlendirdiğimiz on ikinci sayımızda, göğsümüzü kabartan bir tabloyu yeniden ve topluca görmenin sevincini yaşadık. Vira?nın geçen yıl boyunca sayfalarında yazı yazan insanların isimleri, kendimize karşı insafsız yaklaşmamızdaki haklılığın kanıtıdır. Önüne gelenle kavga eden, her görüş ayrılığında üslubunu bozan, düzeyi düşüren bir yayın organında şimdi sıralayacağım insanlar isimlerini kirletirler miydi? Medya denizimizin Vira koyunda gönül rahatlığı ile yüzen insanları gelin birlikte yeniden anımsayalım: Süleyman Demirel-9. Cumhurbaşkanı, Binali Yıldırım-Ulaştırma Bakanı, İsmet Yılmaz-Denizcilik Müsteşarı, Nevzat Kalkavan- Turkon Holding Yönetim Kurulu Başkanı, Fatih Altaylı-Gazeteci, Coşkun Aral-Gazeteci, Oğuz Koloğlu-Kanal 1 Genel Müdürü, Reha Muhtar-Gazeteci, Metin Kalkavan-DTO Yön. Kurulu Başkanı, Halim Mete-TOBB ve DTO Yön. Kurulu Başkanı, Tanıl Küçük-İSO Yön. Kurulu Başkanı, Tayfun Taliboğlu-Gazeteci, Can Dündar-Gazeteci, Kahraman Sadıkoğlu-Sadıkoğlu Şirketler Grubu Yön. Kurulu Başkanı, Gani Müjde-Senarist, Çetin Altan-Gazeteci/Yazar, Murat Yalçıntaş-İTO Yönetim Kurulu Başkanı, Ahmet Paksoy-İDO Genel Müdürü, Işın Karaca-Sanatçı, Çağla Kubat-Sanatçı, Gamze İstanbulluoğlu-TV 8 Belgesel ve Program Yapımcısı, Prof. Dr. Yücel Odabaşı-Türk Loydu Yönetim Kurulu Başkanı, Cumhur Kuter-Sedef Tersanesi Genel Müdürü, Emekli Tümamiral Varol Atalay-DDD Yön. Kurulu Başkanı, Barış Karcıoğlu-Cnbc-e Haber Müdürü, Hakan Öniz-Arkeolog, Cezmi Ersöz-Şair/Yazar, Sedat Altunay-Ataköy Marina Genel Müdürü, Haluk Ünaldı-Stratejist, Nuray Veryeri-Hidrobiyolog, Sunay Akın-Şair/Yazar, Bilge Karaçam-Gazeteci, Kemal Battal-DTO AB Danışmanı, Gökhan Karakaş-Gazeteci, Yrd. Doç. Dr. Feriha Yıldırım-Ekolog/Biyolog ve daha ismini sayamadığımız birçok denizci, gazeteci, bilim adamı, sanatçı?Bu saygın imzalar kirli sularda yüzmezler...Bu satırları böbürlenmek için yazmıyorum. Ölçülü ve ağır başlı olmanın, işini doğru yapmanın, her zaman bir ödülü vardır demek için yazıyorum. Bizim sektörümüzde reklam medya için madde ise, isimlerini yazdığımız imzalar da ruh değil midir? Zeki, akıllı, hesabını, kitabını bilen, parasının tek pulunu bile meçhule savurmadığı için büyüyen denizcilik sermayesi, ruhsuz bir yayına reklam verir mi? O halde denizcilik medyamızın bugün hızla düşürdüğü düzeyini, aynı hızla yeniden yükseltmesi, ruhunu yitirdiği için maddi temelini de yitirmekte olduğunu anlaması gerekir. Misyon ve vizyonu olmayan bir yayın organı, aynı zamanda ruhsuz kalmaya da mahkumdur. Kısa yayın hayatına sahip Vira, meslektaşlarıyla kendi deneyimini bu yazıyla işte böyle paylaşıyor. Bir bakkal dükkanı açarken kişinin amacı, para kazanmaktır. Bu da onun hakkıdır. Ama bir bakkal dükkanı açmak için misyon ve vizyon sahibi olmak gerekmeyebilir. Gel gelelim bir yayın organı, ister basılı, ister görsel, ister sanal olsun, salt para kazanmak için yayınlanamaz. Çünkü yayın organı, insanın ruhsal, zihinsel, manevi ve akli ihtiyaçlarına yanıt vermektedir. Bakkal müşteriye sattığı peyniri kendisi üretmez, toptancıdan alır, üstüne karını koyup satar. Medya çalışanı ise, beyninde biriktirdiği, öznelleştirdiği, değer kattığı yaratıcı emeğini okura sunar. Bu emekte; estetik olmalıdır, özen olmalıdır, bilgi olmalıdır, yaratıcılık olmalıdır ve herşeyden de önemlisi, tüm bu özellikleri tek bir doğrultuya oturtacak misyon ve vizyon olmalıdır. Çünkü okur peynir tüketicisi değildir. Vira daha ilk sayısında, sağlam bir misyon ve vizyonla okurun karşısına çıktı. Birinci sayımızda şöyle yazmıştım: ?? Ve Vira?nın vizyon ve misyonuna geliyoruz. Denizlerimizi Avrupa Birliği?ne hazırlamak. Vira?nın vizyonu budur. AB?ye üyelik müzakereleri 3 Ekim 2005?de başlayacak. İşte Vira; hükümetin yürüteceği AB üyelik müzakerelerine denizcilik alanındaki tüm sivil toplum örgütlerinin, bilim insanlarının, deniz severlerin sesini, önerilerini, eleştiri ve katkılarını taşıyacak. Misyonumuz da böyledir. Vira?nın hedefi açık: Sicili beyaz, denizi mavi, güvenliği tam denizcilik sektörü.?Vira bu doğrultudan sapmadan ilerledi. O günden bu yana Vira, verdiğimiz destekten dolayı bir çok sivil toplum kuruluşundan ödüller aldı. Açılan yarışmalara katılan Vira Dergisi, yaptığı haberler ve araştırma dosyaları sayesinde ödüllere layık görüldü. Vira Dergisi, sektörün önde gelen isimlerinin katıldığı önemli konferanslar düzenledi. AB süreci ile ilgili teknik konularda başucu kitabı olarak adlandırılan ekler hazırladı. Vira Dergisi?nin ve virahaber.com?un yaptığı araştırma ve haberler ulusal medya tarafından Vira kaynak gösterilerek kullanıldı. Bu konularla ilgili köşe yazarları makaleler kaleme aldılar. Vira Dergisi?ndeki bazı konular gazetelerde manşet oldu. Özellikle AB süreci ve limanlar ile ilgili yaptığımız haberler, Vira kaynak gösterilerek, televizyon programlarına konu oldu, açık oturumlar düzenlendi.Şimdi tüm meslektaşlarımıza, medya denizimizi kirlilikten korumak amacıyla bir öneride bulunacağım. Birbirimizle uğraşmayalım, denizcilik sektörünün sorunlarıyla uğraşalım.Geliniz kasım seçimleri öncesinde birleşelim, kişisel sürtüşmeleri, ağız dalaşını bir yana bırakalım ve DTO?nın çatısı altında, tüm siyasi parti temsilcilerini çağıracağımız büyük bir konferans örgütleyelim. Bu konferansa denizcilik sektörünün bütün bileşenlerini çağıralım. Siyasi partilerin programlarını, seçim bildirilerini masaya yatıralım. Denizcilik sektörünün ortak taleplerini dile getirelim. Konferansın sonuçlarını tam bir objektiflik içinde yayın organlarımızda, tüm denizcilik sektörümüzün büyük ailesine duyuralım. Yani gazetecilik yapalım. Vira bu gazetecilik misyonunun gereği olan adımı geçen sayısında attı. ?Karacı partiler denizlerde yüzmeye hazır mı?? araştırmamızın, okurlarımızdan büyük ilgi gördüğünü belirtmek isterim. Yalnız okurlarımızdan değil. Programlarında denizciliğin sorunlarını bir kaç kelime ya da cümleyle geçiştirdiğine pişman olan siyasi partilerimiz de bizi arıyor ve ?bu eksiği seçim bildirgemizde mutlaka gidereceğiz? sözünü veriyorlar. Bizim dalgalı, akıntılı medya denizimiz, siyasetin durgun sularını da böylece hareketlendirdi. Göle attığımız taşın halkaları büyüyerek yayılıyor. İşte bir medya meslektaş dayanışması: Başlattığımız bu adımı, tüm denizcilik medyasıyla paylaşmaya hazırız. Sevgili arkadaşlarım, meslektaşlarım, siyasetin karacılığa özgü yöntemlerle sürdürüldüğü bu ülkede, deniz insanlarının gözü, kulağı, sesi ve en önemlisi vicdanı olmaya dayanışma içinde var mısınız?Biz hepimiz bu medya denizinde yüzen tek bir geminin yolcularıyız. Yazgımız ortaktır. Hepinizi sevgiyle selamlıyor, yayınlarınıza ruh, işlerinize bereket diliyorum.