Dile kolay iş hayatındaki 50’nci, AZ Marina’nın ise sektördeki 40’ıncı yılını kutluyor AZ Marina Yönetim Kurulu Başkanı Atilla Kesler. Genç yaşlarda başlayan deniz sevdasını “Denizcilik sektörü hiçbir sektöre benzemiyor. Bambaşka bir havası, farklı bir zevki var” diyerek dile getiren Atilla Kesler, Türkiye’de bütün sektörlerin önündeki en büyük engeli şu sözlerle açıklıyor: “Türkiye’de mevzuat ve prosedür sürecini aşabilirsek, ülkemizin önünde hiçbir dünya ülkesi duramayacaktır”. Bir deniz sevdalısı olan Atilla Kesler ile AZ Marina’nın projelerinden ve denizlerimizden konuştuk.
AZ Marina’nın denizcilik sektöründeki yolculuğu nasıl başladı?
Bu sektöre girmemize, cami altında 15 yıl dizayn baş mühendisliği ve Haliç Tersanesi Müdürlüğü yapan danışmanımız İbrahim Saraçoğlu vesile oldu. İbrahim Bey’in yardımıyla denizle ilgisi olmayan mimarlarımız bir takım çalışmalar yaptı. Böylesi bir yatırımı yapmamızdaki en büyük sebeplerden biri ise tabi ki Manavgatlıların bize kol kucak açmaları oldu.
Neden Tuzla, Ereğli, Yalova değil de Manavgat?
Yatırıma karar verdikten sonra Tuzla’da, Ereğli’de, Yalova’da, Sürmene’de araştırmalar yaptık. İlk önce bazı avantajları olduğu için Antalya Serbest Bölgeyi düşünsek de, daha sonra Manavgat Kooperatif Bölgesi’nden bir yer aldık. Şu anda altı metre derinliğinde, 80 metre genişliğinde 125 metre uzunluğunda bir iskelemiz var. Ayrıca bölgeden geçen ve denize dökülen nehrin bir kanal aracılığıyla tersanelerin önünden geçirilmesi mümkün. Bu proje hayata geçirilirse, tüm tersanelerin özel iskeleleri veya limanları olacak. İlgili bakanlıklardan gerekli izinlerin alınmasına rağmen mahalli idarelerdeki bir takım görüş farklılıklarından dolayı bu proje dört -beş yıldır devam ediyor, artık son aşamaya geldi sayılır.
Peki, bu duruma çevrecilerin tepkisi nasıl oldu?
Ahşap ağırlıklı teknelerin yapıldığı ve altı tersanenin bulunduğu bu nehir bir turizm bölgesi. 30 senedir bu bölgede tekne üretilmesine rağmen çevre kirliliğinden bahsetmek çok zor. Manavgat Belediyesi ve tersaneler çevreyi kirletmemiş. Nehirde bulunan gezi tekneleri yılda bir milyon kişiyi ağırlıyor. Tersanemizin karşısında, denizle nehir arasındaki Titreyen Göl’ün yat limanı olmasını çok isterim. Çünkü gölün yat limanı olmasıyla birlikte yatlarıyla gelen turistler hem alışverişlerini yapacak, hem otellerde konaklayacak, hem de tekne bakımlarını yaptıracaklar.
36 metrelik yat projesi hangi aşamada?
Deneyimli ekibimiz ile tam mesai çalışıyoruz. Bu proje ile ilgilenen beş mühendisimiz var. Tüm malzememiz hazır, teknemizi mayıs-haziran gibi bitirmek istiyoruz. 200 metrekare kapalı alanımızı ikiye ayırdık. Bir bölümde 36 metrelik yatımız, diğer bölümde 15 metrelik tekneler inşa ediliyor.
Teknenin dizaynında özellikle dikkat ettiğiniz hususlar neler?
Teknenin planını yaparken, bizim de yaşadığımız sıkıntıları göz önünde bulundurduk. Örneğin; çalışanların tekneye daha fazla zaman ayırdığı fikrinden yola çıkarak, onlar için arka bölümde geniş yer ayırdık. Kaptan köşkünü çalışanlardan ayrı bir yerde tasarladık. Yatın sancağını servis, iskelesini ise misafir tarafı olarak dizayn ettik. 14 metre uzunluğunda yedi metre genişliğinde dört kabin hazırladık. Kabinleri büyük yapmadaki amacımız ise, insanlara yalnız kalabilecekleri ortamı sağlamaktı. Biz yat sahibinin de, orada çalışacak personelin de ne istediğini iyi bildiğimize inanıyoruz. Bu sebeple yatımızın, her iki tarafın da kendilerini çok rahat hissedecekleri bir dizayna sahip olduğunu gönül rahatlığıyla ifade edebilirim.
Ayrıca 37 metrekarelik tekne projeniz olduğunu da biliyoruz…
Ben hiçbir zaman bugün için çalışmadım. 36 metrelik teknemiz haziran ayında bitecek, hemen akabinde aynı tekneyi bir metre daha uzatarak 37 metre olarak inşa etmek istiyoruz. Bu teknenin genişliği de sekiz metre olacak. Bu proje için çalışmalarımız başladı. Teknik ekibimiz mesailerinin yarısını bu projeye ayırıyor. İkinci teknemizi daha kısa sürede bitireceğiz.
Meslek liseleri ile birlikte bir de çalışma yürütüyorsunuz. Nedir bu çalışma?
Kışları Manavgat’ta barajlarda rafting, bot ve safari turları, ata binme gibi organizasyonlar yapılıyor. Bizim insanımız bu aktiviteleri nedense fazla tercih etmiyor. Yazlarını ise sadece denize girerek geçiriyor. Biz insanların bu aktivitelere katılmasını sağlamak amacıyla, denizcilik meslek liseleriyle birlikte bir program hazırladık. Bunun için tüm izinler alındı. Bu işe sponsor olanlara eğitimin önemini kavramış biri olarak hem amatör kaptan ehliyeti vereceğiz, hem de tatil yaptıracağız. Ben insanların kendi teknelerini kullanabilmelerini istiyorum. Ayrıca bölgede tekne bakımı, temizliği yapacak bir ekip kurmayı hedefliyoruz.
İçinizdeki deniz coşkusu nereden geliyor?
Benim deniz sevdam hem Karadenizli olmamdan, hem de hayatımın denizlerde geçmesinden kaynaklanıyor. Denizle her zaman iç içeydim. Mayıs ayında hava iyi de, kötü de olsa denize girmeye başlardım. Ayrıca kürek çeker ve balık tutardım. 30 yaşında bir arkadaşımın vesilesiyle genelde yabancı turistlerin tercih ettiği mavi tura çıktım. O zamanlar bu kadar tekne yoktu ve her yer daha bakirdi. Mavi yolculuğa çıkmaya başlayınca Bodrum’da bir gulet yaptırdım ve hem İstanbul’da, hem de Bodrum’da kullanmaya başladım. Daha sonra Göcek’te yelkenli tekne kiralamaya başladım. Denizcilik sektörü hiçbir sektöre benzemiyor… Bambaşka bir havası, farklı bir zevki var. Kısacası içimize giren deniz aşkı hiç bitmedi.
Hobie Türkiye nedir?
2007 yılında ABD’de icat edilen bir kano. Hem pedalları hem yelkeni var. Ayrıca 1.5 kilo ağırlığındaki motoru sayesinde 10 kilometre hız yapabiliyorsunuz. Ayrıca pedalları ve yelkenleri kullanıldığında ses çıkarmadığı için rahatlıkla balık tutulabiliyor. Hem taşınabilirliğini, hem kullanım kolaylığını, hem de fiyatını göz önüne aldığınızda çocuklarımız başta olmak üzere hepimizin denizi sevmesi ve keyif almasını sağlayacağını düşünüyorum. Denizi sevdirmek eğitimle olur. İnsanlara eğitim verip, herkesin bütçesine göre imkan sağlanması denizlerimiz açısından büyük önem taşıyor.
Son olarak Türkiye’de hem denizcilik, hem de diğer sektörler açısından nasıl bir kriz süreci yaşanıyor?
Türk insanı ticareti çok iyi bildiği için Türkiye krizden minimum seviyede etkilenmiştir. Biz uzun yıllar enflasyon ile ezilmiş bir milletiz. Düzenli istikrar ortamı sağlanamadığı için sürekli koşmak zorunda kalıyorsunuz. Denizciliğe gelince Perşembe Pazarı’nda, Haliç’te, Ayvansaray’da her türlü gemi parçası bulunuyor ve bakımları yapılabiliyordu. O zamanlar usta çırak ilişkisi çok önemliydi. Karadeniz’de proje olmadan keserle tekne yapan insanlarımız var. Bu insanlar tekne yapmayı ya babalarından ya da ustalarından öğrendiler. Hiçbir tesis olmamasına rağmen Manavgat’ta gezi tekneleri, Bodrum’da guletler inşa edilmiş. Şehir hatları vapurları saat gibi işliyor. Başarıyı; birikimin yanı sıra Türk insanının zekası, cesareti, tecrübesi ve çalışkanlığı getiriyor. Bugün bizim insanımız 3 milyon TL’ye Çin’den gemi alıyor. Oradan gelene kadar bitmiş hale gelen gemiye, 1.5 milyon TL daha harcıyor. Böylece 10 milyonluk gemiyi 6- 7 milyona satıyor. Her hükümet muhakkak bir şeyler yapmaya çalışıyor ama bizi bürokrasi yıkıyor. Türkiye’de öyle mevzuatlar yürürlükte ki, o mevzuatları aşmak aylar, hatta yıllar sürüyor. Bunun böyle olması bir bakıma doğru, çünkü piyasada fırsatı yakaladığında kötüye kullanabilecek kişiler ve şirketler de mevcut. Bence burada vatandaş ile bürokrasi arasındaki formaliteyi yürütecek kurumların olması gerekli. Ticaret, sanayi ve Gemi Mühendisleri Odası’nın işi biraz üzerine almaları gerek. Yapı denetim şirketleri gibi teminat vermeliler. Böylece imza süreci çok daha kısa vadede halledilecektir. Bugün KOSGEB bir sürü proje üretiyor. Ama o mevzuatları aşmak da, uğraşmak da insanı ömründen bezdiriyor. Türkiye’de mevzuat ve prosedür sürecini aşabilirsek, ülkemizin önünde hiçbir dünya ülkesi duramayacaktır.
Vira Dergisi