Çok özledik, ne çok eksildik...

9 Kasım 2009'da kaybettiğimiz bu ülkenin yetiştirdiği büyük bilim insanı, sevgili hocamız, dostumuz Prof. Dr. Yücel Odabaşı'nı bir kez daha rahmetle anıyoruz. Sizi çok özledik hocam...

Bu ülkenin yetiştirdiği önemli bilim insanlarından biri olan, özellikle Türk denizcilik sektörüne yaptığı katkılarla her zaman yüreğimizde yer alacak olan sevgili hocamız Prof. Dr. Yücel Odabaşı'nı bir kez daha sevgi ve saygı ile anıyoruz. Sevgili hocamız, can dostumuz; mekanın cennet olsun, seni her geçen gün daha fazla özlüyoruz.

Öğretmenimizi, bilim insanımızı, canımızı uğurladığımız gün...

O'nu uğurladığımız gün İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi ve kendisinin de yakın arkadaşı olan Doç. Dr. Barbaros Okan, “Yücel Odabaşı ile 1967 yılında İTÜ’ye talebe olarak girdiğimde, İTÜ Talebe Birliği”nde tanıştık. O zamanlar çiçeği burnunda bir asistandı. Daha sonra öğrencisi oldum. Bu hukuk onun yurtdışına gitmesiyle bir süre kesintiye uğradı. 1977 yılında tekrar bir araya geldik. Kısa sürede bitmek bilmez enerjisi ve inancıyla beni bir yaşam boyu sürecek araştırmacılığa yöneltti. Onun bu yanı birçok genç arkadaşı da ateşledi. Herkesin umutsuzluğa düştüğü bir dönemde genç arkadaşları ateşliyor, maddi ve manevi destek veriyordu. Milliyet gözetmeksizin gençlere olan güvenini ve inancını hiç yitirmedi” diye ifade etti. Barbaros Okan'ın o günkü konuşma metnini aynen yayımlıyoruz:

 Odabaşı Ailesi ve Değerli Konuklar,

 Prof. Dr. Yücel Odabaşının ani ve zamansız vefatı bizleri, bütün çalışma arkadaşlarını, çok ağır şekilde yaraladı ve hepimiz dün bütün gün boyu onu konuştuk. Sonuçta, herhalde Yücel Ağabeyle çok eskilere giden hukukuma binaen, arkadaşlar yaşamının yanısıra bizlerin kendisiyle ilgili duygularımızı sizlere aktarma görevini bana verdiler.  

 Yücel Ağabeyle 1967 yılında İTÜ’ye öğrenci olarak girdiğimde İTÜ Talebe birliğinde tanıştım. O zamanlar çiçeği burnunda bir Asistandı. Daha sonraları öğrencisi oldum ama bu hukuk onun yurt dışına gitmesiyle bir süre kesintiye uğradı. Tekrar bir araya gelmemiz 1977 yılında ben İTÜ’de bezgin bir asistan iken onun Doçent olarak Üniversiteye dönmesine rastlar. Kısa sürede bitmez tükenmez enerjisi ve inancı ile beni bir yaşam boyu sürecek araştırmacılığa yöneltiverdi. Onun bu dinamizmi benim yanısıra bir çok genç arkadaşı da ateşledi. Rahmetli Prof. Dr. Reşat Özkan, Prof. Dr. Alim Yıldız, Prof. Dr. Aydın Şalcı, Dr. Mehmet Çevik ve Doç. Dr. Demir Sindel bu arkadaşlardan bazılarıdır. O dönemde katıldığı ilk Fakülte kurulunda asistanlar için fotokopi ücretlerinin kaldırılmasını sağlaması onun gençlere olan güveninin ve reel desteğinin güzel bir örneğidir.

Yıllar sonra bu olayı o günleri yaşamamış arkadaşlara aktarırken onu dinlediğimde duyduğu hazzı ve doyumu hissetmemem olanaksızdı. Yücel ağabey bütün olumsuzluklar içersinde herkesin umutsuzluğa düştüğü bir dönemde yine genç arkadaşları ateşliyor, onları gayrete getiriyor ve yine maddi manevi her türlü desteği veriyordu. Onun önderliğinde genç arkadaşlar ilk milli gemi projesi Milgemi oluşturmuşlar, Ata Nutku Model Havuzunda yaptıkları çalışmalarla gemi sanayiine hayat vermişlerdir. Bu süreçte Yücel Odabaşının çabaları İTÜ Gemi İnşaaatı Fakültesinin Deniz Kuvvetleri ve Gemi Sanayii nezdindeki saygınlığını tartışılmaz bir şekilde pekiştirmiştir. Sohbetlerimizde daima genç arkadaşlarımızın çalışmalarından duyduğu gururu belirtmekten hep zevk aldığına defalarca şahit oldum.

1980’li yıllarda onun sayesinde gittiğim İngilterede birlikte çalıştığım süre içersinde milliyet gözetmesizin gençlere olan güvenini ve inancını hiç yitirmediğini gözledim. Hemen hemen her akşam mesai bitmesine rağmen birçok arkadaş odasında toplaşır onun fikirlerini dinler ondan bir şeyler kapmaya çalışırdık. Yücel Ağabey, bu saygınlığını Lyapunovun Stabilite teorisinin gemilerin dinamik stabilitesine uygulanması, Pervane ile gemi arasındaki etkileşim ve gemilerin denizciliği konularında yaptığı çığır açan çalışmalar sonucunda kazanmıştı. Gemi stabilitesi üzerine bir projede birlikte çalıştığım, 2.ci Dünya savaşında İngiliz Radar projesinin ünlü matematikçisi Prof. Dr. Fritz Ursell onun teorik çalışmaları için bana ‘bu pek öyle kolay bir şey değil, ben bunları bir çalışayım da ondan sonra oturur konuşuruz’ demişti. Ekim ayında Fakültemizin düzenlediği Uluslararası Kongrede günümüzün ünlü gemi stabilitecisi Kostas Spyrroo Lyapunov teorisini gemilere ilk uygulayanın Yücel Ağabey olduğunu söylediğinde Prof. Ursell’in ne demek istediğini daha iyi anladım. Çok kısa bir sürede İngiltereden Mr. Patrick Fitzsimmons ve Prof. Dr. Mehmet Atların aramıza katılması, İngiltereden Amerikaya, Yunanistandan Japonyaya birçok ülkeden meslekdalarışımızın başsağlığı mesajları göndermesi onun uluslararası saygınlığının bir göstergesidir.   

 Bu denli uluslararası üne kavuşmuş, bu kadar saygınlığı olan Yücel Ağabeyin Vatan sevgisi de çalışma arkadaşları olarak onun gıpta duyduğumuz bir özelliğidir. Glasgow yıllarında beraber çalıştığı ortak arkadaşımız Grant Hearnden dinlediğim bir anı onun bu özelliğine ışık tutmaktadır. Bir çalıştay için Hamburgda toplanmışlar ve Yücel ağabey de öğle sonrası oturumda bir sunum yapacak. Toplantıda günün gemi inşaatı dünyasının Grimm, Ursell, Tinmann gibi birçok ağır topu da var. Öğlen yemeği dönüşü sabahtan mütevazi bir dinleyici kitlesinin olduğu salon hınca hınç dolu. Nereden öğrendilerse Hamburg'un bütün Türk nüfusu Almanlara ders verecek Türk bilim adamını dinlemeye gelmişler. Yücel Ağabeyin çok güzel sunumundan ve soruları da büyük bir özgüvenle cevaplamasından sonra Türk vatandaşlarının Yücel Ağabeye gösterdiği sevgiden müthiş etkilendiğini belirtmişti Grant Hearn. Yıllar sonra bu olayı kendisinden dinlediğimizde her zamanki muzipliği ile bu sevgi gösterisini ‘salonu eller üzerinde terk ettim’ diyerek noktalamıştı. Her haliyle Türk olmaktan duyduğu gururu hepimiz sezmiştik. Yücel ağabeyin birçok özelliğini Kanadadan gönderdiği baş sağlığı mesajında Prof. Dr. Sander Çalışal çok güzel özetlemiş. Şöyle diyor Sander ağabey: ‘Sanırım Türkiyenin en etkili ve etkin Gemi İnşaiye elemanı idi; yani hem üniversitede hem de endüstride fikri ve girişi aranan bir liderdi. İsmini gördüğüm yerlerde doğruluktan emin olurdum.  Vatan severlikte de yanlışlıklara kızma dozajında da herhalde zor yarışılır bir yurtseverdi.

Yücel Ağabey uluslararası bir değer olmanın, yetkin liderliğinin ve Vatanseverliğinin ötesinde günümüzde nesli tükenmekte olan bir dava adamı idi. Hepimizin Gemi inşaatı konusunun bir köşesinde bocaladığımız bir ortamda o hepimizi yönlendirebilecek kadar Gemi inşaatının tümüne hakimdi. Hiç bir görevden kaçmamış, asla idarei maslahatçı olmamıştır. Ameliyatından beri toparlanamamış olmasına karşın daha geçen Çarşamba görev bildiği için Fakülte akademik kuruluna katılmış, katılmakla kalmayıp can alıcı katkılarıyla yönlendirici olmuştur. Eğer ona hayret ettiyseniz Cumartesi günü daha evvelce verilmiş bir sözünü yerine getirmek için bir bankanın personeline gemi sektörü üzerine üç saat süren bir sunum yapmıştır.

Belki de Yücel Ağabeyin en az bilinen yönü onun sanata ve özellikle de edebiyata olan merakı ve bu konudaki engin bilgisidir. Her zamanki tevazuu içersinde bu konulardaki bilgilerini yerli yersiz aktarmak gereğini duymadığı için Yücel Ağabey genç kuşaklarca sadece teknik konulardaki yetkinliğiyle tanınır. İngiltereye ilk gittiğimiz 80’li yıllarda Tevfik Fikretin bir şiirini ezberinden okuması ve Milliyet Sanat dergisine abone olması eşimi hayrete düşürmüştü. Oysa onun İTÜ Talebe birliğindeki gençlik yıllarını bilenleri onun bu özelliği hiç şaşırtmaz.

 Bütün mesai arkadaşları olarak bizler böyle bir insanın ancak 100 yılda bir gelebileceğini ve onun yerinin asla doldurulamayacağını biliyoruz. Ama onun yokluğunu azaltabilmek ve anısını yaşatabilmek için elimizden geleni yapacağız. Konuşmamı dün sabah acı haberi aldıktan sonra bir arkadaşımızın kaleme aldığı ve hepimizin duygularına tercüman olan şiirinden iki kıta ile bitirmek istiyorum...

Özlemle yolu gözlenen o yüce insan yok artık…

Bu ilim yuvası, sanki taştan, tuğladan bir boşluk..

Ruhumuzun karanlık koridorlarında öksüz kaldık...

Işıksız pervaneler şaşkın… Kime gitsin… Nereye koşsun…

Herkes mahzun… Boynu bükük…Bindiği son gemi mahcup, bir kusurum var mı diye…

Oysa o çok memnun… Yalpa yok… Rota doğru…

Heyhat… Son sefer… Son sefine…

Vira bismillah… O mukaddes menzile…

O gün Genel Yayın Yönetmneimiz Hakkı Şen son noktayı şöyle koymuştu: "Biliyor musun sevgili hocam; bazen hüzünleniriz, bazen kanarız sözlere ya da kanatırız sözcükleri. Bazen söylenmemiş sözlerin uzaklığı vurur yüzümüze, bazen yakın ayrılıkların hüznü. Bir rüzgar geçer ömrümüzden; asidir, bizim rüzgarımızdır, işte öyle geçtin… Biz sensiz yeni bir yılda kimsesiz bu kentin saatini kurarken, seni hiç bir zaman unutmayacağız ve unutturmayacağız. Biz yüreğimizde yüreğine iyi bakacağız sevgili hocam. Sana söz veriyoruz anılarına kimse leke süremeyecek. Birde bize söylediğin vasiyetlerini hiç unutmayacağız. Toprağın bol, mekanın cennet olsun sevgili hocam…

Sevgili hocam sizi çok özledik... Çok eksildik... Ama unutmadık... Unutturmayacağız...

Sizi sevgi ve saygıyla anıyoruz...

virahaber.com

GÜNCEL Haberleri

Ege ve Akdeniz'de Balıkçılığı İzleme Çalışmaları Muğla'da Devam Ediyor
Bodrum-Kaş Arası Denizlerde Fırtına Uyarısı
Türkiye’nin En Büyük Balıkçı Barınağının Yüzde 70'i Tamamlandı
Deprem Bölgesinde Görevini Tamamlayan Yaşam Gemisi Yalova'da Bakıma Alındı
Ege Denizi İçin "Sarı" Uyarı