Geçtiğimiz günlerde gazetelerin ön sayfasında yer alması gereken bir haber, ara sayfalardan verildi. “Antarktika’nın batı yakasındaki buzulların erime hızının sanılanın 2 katı daha yüksek olduğunu ortaya koyan bir bilimsel araştırmanın ürkütücü sonuçlarıydı. ABD Ulusal Atmosfer Araştırma Merkezi’nin başını çektiği yeni araştırma, Batı Antarktika’nın son yarım yüz yılda 2.4 derece ısındığını gösterdi. Oysa 1 yüzyılda yaşanacak 1 derecelik artışın bile büyük felaketlere sebep olacağı biliniyor.
‘En kötü senaryola'
Başka çarpıcı bir haberde 2007 yılında dünya gündemine oturmuştu. Uluslararası uzmanlardan oluşan bir ekibin dört yıl boyunca yapmış olduğu araştırmanın hayret verici sonuçlarıydı. Araştırma, Güney Kutbu’nda sera etkisi yaratan gazların birikmesi ve ozon tabakasındaki incelmenin neden olduğu hava akımları sonucu denizin karbon dioksiti soğurma yani emerek tutma kapasitesinin “doyma noktasına” geldiğini ortaya koymuştu. Böyle bir durumun 40 yıl sonra meydana geleceği öngörülüyordu. Bilim insanları felaketin hızına bir kez daha şaşırmak zorunda kaldılar.
24 yıldır faaliyette olan Hükümetlerarası İklim Birliği Paneli’nin (IPCC) değişik zamanlarda yayınlamış olduğu raporlarda hep olumsuz tablo çiziliyor, ancak gerçekleşen olaylar bu raporlardan çok daha kötü bir düzeyde yaşanıyor. Bu nedenle yayınlanan her raporda daha kötü bir senaryo çizilmek zorunda kalınıyor.
Dört derecelik artış!
Dünya Bankası’da 12 Kasım 2012’de Küresel Isınma’nın getireceği kötü sonuçlara ve felaketlere dikkat çeken acı bir rapor yayınladı. Bugünkü ortalama sıcaklığın Endüstri öncesi döneme göre zaten 0.8 derece artmış olduğunu belirttikten sonra 2 derecelik bir artışın artık engellenemez göründüğünü, ülkeler mevcut gaz salınım hedeflerini tuttursalar bile 2100 yılında 4 derecelik bir artış olacağı uyarısını yapıyor.
Dünyanın atmosfere saldığı karbondioksit miktarı bilimsel raporlara göre 2006 yılında 26 milyar ton iken, 2008 yılında da 32 milyar ton civarında olmuştur. 2012 yılı itibariyle yaklaşık 35 milyar ton kadardır. Uluslararası Enerji Ajansı verilerine göre yüzyılın sonunda sıcaklık artışını 2 derecenin altında tutmak için gerekli salınım miktarı maalesef 2017 yılında aşılacak. Her yıl 80-100 milyon otomobil üretilen ve binlerce termik santralin olduğu bir gezegende bu miktarların bile aşılacağı acı bir gerçektir.
Güney Kutbu kendisine en kıta olan, Amerika’ya yaklaşık 3500 kilometre, Türkiye’ye 15.000 kilometre uzaklıkta olup, dünyanın insan işgaline uğramamış son büyük bölgesidir. Bilimin en büyük öncelik olduğu bu kıtada sadece araştırmalar yapan bilim insanları yaşar. Hiçbir ülkeye ait olmayan bu emsalsiz alan, 1959’da 46 ülkenin imzalamış olduğu antlaşmayla barışçıl bilimsel işbirliğine adanmış tek kıta olmuştur.
Avustralya’nın 2 katı büyüklüğündeki Antarktika kıtasının hemen hemen tümü (yüzde 98) buzla kaplıdır. Dünyadaki buzulların yüzde 90’ı (yaklaşık 30 milyon kilometreküp) Antarktika’da bulunur ve bu buzullar dünyadaki temiz suların yüzde 70’ini içerir.
Dengeler bozuluyor
Her şeyden önce kıta, dünya iklim sisteminin soğutucu birimidir ve bu etkinin dünya rüzgâr desenlerinin oluşumunda önemli bir yeri vardır. Ayrıca Güney Yarımküre’de yaz mevsimi geldiğinde, Antarktika’da eriyen buzulların soğuk suları dibe çöker ve okyanus akıntı sistemine katılır, ardından pasifik okyanusuna yönelir. Bu nedenle Antarktika hem öz soğukluğu hem de okyanus akıntı sistemine aktardığı soğuk suları nedeniyle dünya iklim sistemi açısından çok önemlidir.
Kutup bölgelerindeki buzulların en önemli özelliklerinden biri de güneşten gelen ışınları belli oranda uzaya geri yansıtabilmeleridir(Albedo özelliği). Küresel ısınma nedeniyle ortalama karasal ve denizsel sıcaklıkların hızla artması buzul kütlelerinin hacmini sürekli azaltmaktadır. Bu durum bir kısır döngü şeklinde lokal ve küresel ısınmayı da artırmaktadır. Küresel Isınma’nın etkisiyle şimdiden dünyadaki buzulların yüzde 40’ı erimiş durumda. Buzulların hızla erimesinin diğer bir sonucu okyanusa karışan devasa miktarda tatlı su kütlesidir.
Okyanus akıntıları tuzlulukla doğrudan alakalı olduğu için, gelecekte okyanusa karışan tatlı su nedeniyle akıntı sistemlerinin dengesinin bozulacağı tahmin edilmektedir. Okyanus akıntı sistemi dünyadaki tüm akarsuların 20 katı kadar su taşımaktadır. En büyük görevi dünyamızın ısı dağılımını dengeleyerek iklimin stabilliğini sağlamaktır. Ancak bugün geldiğimiz noktada okyanus akıntı sistemlerinin bozulması, dünya rüzgâr desenlerini de doğrudan etkilediğinden iklimsel stabiliteyi hızla kaybediyoruz. Milyonlarca yılda oluşmuş iklim sistemimizin dengesi bozuluyor!
Kimyasallara dikkat!
1985 yılında bilim insanları Antarktika üzerindeki, ozon tabakasında dev bir delik fark etti. Ozon tabakası güneşden gelen zararlı mor ötesi ışınları engeller. Bugünden itibaren ozon tabakasına zarar veren hiçbir gaz salınımı gerçekleştirmezsek, ki bu mümkün görünmüyor, deliğin ancak 2050 yılında kapanabileceği hesaplanmış durumda.
İnsanların nehirlere döktüğü kimyasallar önce denizlere, sonra okyanuslara, daha sonra da akıntı sistemleriyle kutuplara ulaşır. Benzer şekilde hava akımıyla sürüklenen kimyasallar da yağışla Antarktikaya düşebilir. Nitekim Antarktika’daki fok balıkları, penguenler, balinalar ve deniz kuşlarında zararlı kimyasalların izine rastlanmıştır. Bu kimyasallar arasında çok uzun zaman önce yasaklanmış olan DDT’ler gibi ölümcül kimyasallar da vardır. Bu durum yaptığımız hataların mesafe tanımaksızın ekosisteme ne kadar uzun vadeli zararlar verebileceğine çok çarpıcı bir örnektir.
Hiç yaşanmayan felaket
Gerek ozon tabakasının delinmesi gerekse okyanus sularının fiziksel ve kimyasal parametrelerinin bozulması ve gerekse kirleticiler okyanus biyoçeşitliliğini tehdit etmeye başlamıştır. Bu değişiklikler okyanus besin zincirinin temelinde yer alan mikroskobik bitkisel ve hayvansal organizmaları etkilemektedir. Dünya ekosisteminin kuralları nettir, besin zincirinde planktonlarla beslenen canlılar ve birbirini yiyerek hayatta kalan zincirin diğer halkaları vardır. İnsanoğlu da bu zincirin halkalarından biridir. Okyanuslardaki mikroskobik canlılar bu zincirin gezegene tutunduğu noktadır, kopması tüm zinciri ve elbette insanlığı da etkileyecektir.
Kutuplar yok olursa tüm dünyanın iklim sistemi kökünden değişir, besin zinciri kopar ve insanoğlu hiç yaşamadığı bir felaketle baş başa kalır. Antarktika bizden 15.000 kilometre uzakta olsa da oradaki çöküş hızlandığında göreceğiz ki gezegenimiz bir bütün ve uzak sandığımız yerlerde yaşanacak sorunlar kısa zamanda bizi de etkileyecektir. Unutmayalım, gitmesek de, görmesek de, Antarktika bizim köyümüzdür!(milliyet)
virahaber.com