Cennetten Bir Köşe Rodos

COŞKUN ARAL

On İki Ada’nın en büyüğü ve en kalabalığı olan Rodos, yakın olduğu kadar da uzak Türkiye topraklarına. Zengin bir tarihin mirasçısı olan Rodos’ta, geçmiş tüm heybetiyle olmasa da, ayakta. Bugüne tutunmaya çalışan Rodoslu Türkler ise, biraz daha zor durumda. Azınlık statüsünde sayılmayan Türkler, mübadele döneminde İtalyan toprağı olan adada yaşayan Türklerin torunları. Sayıları az olan Türk esnaf, sahip oldukları mülkleri satmamak için direniyor. Birçoğu eski binaların bakımını yapmakta zorlanıyor. 18 km uzaktaki ana vatan, onlara daha uzak görünüyor.

 

Kolossus: Dünyanın 7 Harikası’ndan biri

Rodos, konumu nedeniyle asırlar boyunca önemli bir ada olmuş. Üç kıtadan ulaşılabilen adada farklı medeniyetler izlerini bırakmış. MÖ 408 yılında Ialisos, Kamiros ve Lindos şehirlerinin birleşerek kurdukları Rodos şehri, yüzlerce yıl refah ve huzur içinde yaşamış. Dünyanın 7 Harikası’ndan biri olan Kolossus Heykeli de bu dönemde yapılmış. Güneş tanrısı Helios’un bu dev heykeli, limanın girişinde, yüksek ayakların üzerinde yükseliyordu. Tarih boyunca efsaneleştirilen heykel, birçok ressama ve yazara ilham verdi. Hikâyeye göre 10 katlı bir bina yüksekliğindeki bronz heykel, inşa edildikten 60 yıl sonra meydana gelen depremle yerle bir oldu. Bin yıl boyunca harabe olarak kalan heykelin parçaları, sonunda satıldı. Kolossus’tan geride kalan son hatıra ise, limandaki geyik heykeli.

 

St John Şövalyeleri

MS 1. yüzyıla kadar sanatın ve bilimin merkezi olan Rodos, Bizans Dönemi’nden itibaren eski ihtişamını kaybetti. Arapların egemenliğine giren Rodos, daha sonra St. John Şövalyelerine satıldı. Şövalyelerin amacı Kutsal Topraklara giden hacılara, hastalara, fakirlere ve zor durumda olanlara yardım etmekti. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun genişlemesi, onları Rodos’a kadar getirmişti. Şövalyeler, din kökenli olmalarına rağmen, adayı ellerinde tutmak için savaş verdi. Önce Mısır, sonra da Fatih Sultan Mehmet’in kuşatmalarına karşı koydular. Ancak Osmanlı için Rodos önemliydi ve ancak 1522’de, Kanuni’nin 6 ay sürecek kuşatmasıyla düşecekti.

 

400 yıl Osmanlı egemenliğinde kalan Rodos’ta, Osmanlı izleri hâlâ canlı. Bunlar arasında Fethi Paşa Saat Kulesi’nin ayrı bir yeri var. Türk müzeciliğinin kurucusu olarak nitelendirilen Fethi Paşa’nın kurduğu vakıf, Rodos’ta faaliyet görüyor ve hasar gören Osmanlı eserlerinin restorasyonunu yapıyor. Fethi Paşa’nın babası Hafız Ahmet Ağa’nın 1792’de kurduğu kütüphane, gerçek bir hazine sandığı. 1995 yılında yapılan sayıma göre, kütüphanede 2120 kitap bulunuyor. Bunların 1256 tanesi el yazması.

 

Yılda 1,5 milyona yakın turist alan Rodos’un en önemli geçim kaynağı turizm. Sadece tarihi mekânlar değil, adanın doğal zenginlikleri de ziyaret ediliyor. Rodos, tıpkı Evliya Çelebi’nin dediği gibi “Cennetten bir köşe”. Zengin tarihinde, 400 yıllık Osmanlı egemenliği, Rodos’ta tanıdık sayısız eser bırakmış. Mimarideki izler kadar, burada yaşayan Türkler de Rodos’u yakınlaştırıyor bizlere. Ancak yine de şövalyelerin mirası daha canlı, neredeyse her adımda turistlerin karşısında. Turizmcilerin gözdesi bu ada, parlak geleceğini zengin geçmişiyle şekillendiriyor. Sahip olduğu konumuyla yüzlerce yıl önce olduğu gibi, önemini korumaya devam ediyor.