Savaş bütün acımasızlığıyla devam ediyor. Ve bu savaşın en can alıcı mağdurları ise çocuklar ve kadınlar. Özellikle çocuklar bu savaşın yürek kanatan mağdurları.
Savaş nedeni ile Suriye’den kaçan çocuklar sadece Ege’de kıyıya vurmuyorlar. İnsanlık denizinin karanlık dehlizlerinde kaybolup gidiyorlar. Yüz binlerce Suriyeli çocuğun akıbeti belli değil. Ya organ mafyası tarafından kaçırılmış ya da düşük ücretlerle köle pazarında satılmaktalar. Bir kısmı ise dilendiriliyor sokaklarda, köşe başlarında. Kaçmayan kaçamayan çocuklar ise, ya tecavüze uğruyor ya da terör örgütleri tarafından hunharca, acımasızca katlediliyorlar. Çocuklar Esad ve Rus bombardımanının yanı sıra açlıkla pençeleşerek hayatta kalma mücadelesi veriyorlar.
Dünyanın seyirci kaldığı bu trajedi sonucunda ülkemize sığınmış iki milyonu aşkın mülteci bulunuyor. Acılar ve açlıkla bahşetmeye çalışan bu insanların cesetleri, medeniyetlerin gelişip dünyaya yayıldığı Ege kıyılarına vuruyor. Kimisi de çığlık çığlığa Ege Denizi’nin derinliklerinde kaybolup gidiyor.
Ege’nin karanlığında kaybolan insanlık değilse sahi biz neyiz?
Aylan Kurdi’nin cansız bedeninin kıyıya vurması, bize biraz insanlığımızı hatırlatsa da, ona da alıştık, artık her gün onlarca çocuk cesedi, Ege kıyılarında dalgalar üzerinde bir beşikte sallanır gibi sallanıyor. Bu yazıyı uzatmaya daha fazla yüreğim el vermiyor.
Ben vicdanı olan herkesi, empati yapmaya çağırıyorum. Şimdi gelin Aylan Kurdi’den sonra Suriyeli bir kızın yazdığı vasiyet mektubuna ve çizdiği resme iyi bakın. Bakın ki, vicdanların nasıl nasırlaştığına tanık olun.
Sözün bittiği yerdeyiz…