Denizcilik sektörüne can-ı gönülden inanan ve sektörün gelişimi için projeler üretmekten vazgeçmeyen bir isim Deniz Haber Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı Recep Canpolat. Sektörümüzün uluslararası arenada marka olan projesi Altın Çıpa’nın da yaratıcısı ve mimarı. Biz de kendisiyle yaptığımız röportajda Altın Çıpa’yı uzun uzun konuştuk. Ve gördük ki “İltifat marifete tabidir” sözüyle doğan bu projenin bugün ulaştığı yadsınamaz seviyedeki başarısında Canpolat’ın inancı ve vazgeçmemesi en önemli iki etken. “Altın Çıpa’da amacımız dünya denizcileri ile Türk denizcilerini bir araya getirerek burada güçlü Türk denizcilik diasporasının dünyaya tanıtılmasıydı.” diyen Recep Canpolat, bugünlerde sektöre yeni bir soluk getirecek bir projenin de hazırlığı içerisinde…
Sektörde marka olmuş Altın Çıpa projesi nasıl başladı?
Biz dünya denizcilerinin Türkiye’nin uluslararası konudaki diasporasının olmadığını gördük. Türk denizciliği, uluslararası strateji geliştirme noktasında verimli bir şekilde lobi çalışmaları yapamıyordu. Bu konuda o dönemin Kıyı Emniyeti Genel Müdürü olan Barış Tozar’a projemizi aktardık. Dünyada bununla ilgili örnekler vardı. Biz daha farklı, uluslararası katılımın yüksek olduğu konferans gibi bir şey yapalım dedik. Daha sonra bunun ödül töreni de olsun diye düşündük. Bizde bir tabir vardır; iltifat marifete tabidir. Marifeti olanlara iltifat etmek gerekir. Biz de Türk denizciliğinde marifeti olanlara iltifat etmek amacıyla benim öne sürdüğüm, dönemin Kıyı Emniyeti Genel Müdürü Barış Tozar’ın da destek verdiği Türk Denizcilik Ödülleri adlı projeyi hazırladık. Daha sonra ismi bana ait olan Altın Çıpa Türk Denizcilik Başarı Ödülleri diye 2005 yılında altyapısını oluşturduk. 2006 yılında ilk ödül törenini yaptık. 2006’daki ödül töreninde amacımız dünya denizcileri ile Türk denizcilerini bir araya getirerek burada güçlü Türk denizcilik diasporasının dünyaya tanıtılmasıydı.2006’da bu projeyi Dünya Gazetesi’ne götürdüm. Yanımızda güçlü bir medya partnerinin de olmasını istiyorduk. Tabii ki, biz de ajanstık, dergilerimiz, yayınlarımız vardı. Ama Dünya Gazetesi Türkiye’nin Financial Times’ıdır. Ekonomi gazetesidir. Dünya Gazetesi’ne bu teklifi götürdüğümüzde, Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erdem Top, yönetimine sundu ve yönetimde kabul edilmesinden sonra Dünya Gazetesi ile biz bu projeye başladık.
İlk ödül törenini 2006 yılında yaptık. Ve yurtdışından da ciddi bir ilgi oldu. İlk törenimizde şu anda IMO Genel Sekreteri olan Koji Sekimizu, o zamanki MSC, yani Deniz Güvenliği Komitesi’nin direktörüydü. İlk onu davet etmiştik. Birleşmiş Milletler Denizcilik Örgütü Konsey Başkanı Johan Franson, IMO’nun Teknik Komite Direktörü David Edwards katılmışlardı. O zaman üç tane yabancı konuk gelmişti. Sonra 2007 yılında biz bunu daha da geliştirdik, 40’a yakın yabancı konuğumuz geldi. Üçüncüsünde IMO Genel Sekreteri Yunanlı Mitropoulos geldi. Ve Altın Çıpa Ödülleri’nin dünyada ciddi bir altyapısı oluştu. Üçüncü törenden sonra dünyada ciddi bir tepki almaya başladık. Dördüncüsü, beşincisi, altıncısı derken bu sene ise yedincisini yaptık. Yedinci ödül töreninin bir özelliği de şu; IMO’nun yedi tane genel sekreteri oldu. Yedinci Genel Sekreteri Koji Sekimizu’ya biz Altın Çıpa’nın 7. Yaşam Boyu Başarı ödülünü verdik. Bu da ilginç bir tesadüf olarak ortaya çıktı.
Türk denizcilik sektörünün ilk baştan itibaren projeye desteği nasıl oldu?
Projeyi hazırladıktan sonra o dönemdeki ismi Ulaştırma Bakanlığı olan bugün Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’a bu proje ile ilgili ilk gittiğimiz zaman hoş olabileceğini söyledi. Güzel bir şey olur dedi. Sektörden ise ciddi bir destek alamadık. Sağ olsunlar, o dönemde sponsor olan çok kıymetli denizci dostlarımız vardı ama ağırlıklı olarak telekomünikasyon sektöründen sponsorlar bulmuştuk. Turkcell, Avea, TT Net, Türk Telekom gibi. Sektör dışında olan bilişim sektöründeki kuruluşlardan destek aldık. Tabii, bu konuda bize en büyük desteği Sayın Binali Yıldırım verdi. İlk toplantıda Şadan Kalkavan’ın da çok büyük desteği oldu. Son dört senelik dönemde DTO Başkanı Sayın Metin Kalkavan’ın desteği ve Deniz Ticaret Odası’nın desteğiyle devam ettiriyoruz.
Projenin mimarı olarak bu projenin sektöre kazanımları hakkında neler söyleyeceksiniz?
Biz bu projeye başlarken “İltifat marifete tabidir”, iltifat edelim dedik. Ve böyle başlamıştık. Ama onun en önemli ayakları ise yurtdışı ödülleriydi. Onun dönüşleri oldu mu? Evet, oldu. Nasıl dönüşleri oldu, birçok anekdotla anlatabilirim bu konuyu. Şöyle söyleyeyim; Türk gemileri en çok İtalya’da, İspanya’da tutuklanıyor. Küçük, küçük şeylerden dolayı… Örneğin Paris Memorandumu çerçevesinde Avrupa limanlarına giren Türk bayraklı gemiler veya Türk armatörüne ait gemilere çok ciddi bir şekilde ön yargı vardı. Biz bu ödül töreninden sonra, İtalya’nın Sahil Güvenlik Komutanlığı Direktörü’nü getirmiştik. Ve tabi zamanla dostluklar oluşuyor. Daha sonra kendisini arayıp o tutuklanan gemiyle ilgili fikirlerimizi beyan ettik. Keza başka bir örnekte var. Bir armatörümüzün gemisi Libya’da tutuklanmıştı, Malta Bayrağı’ndan atılmıştı. Malta’nın Denizcilik Müsteşarı Vassalo’yu bizzat arayıp, o geminin sahibinin Türk olduğunu ve o konuda yardımcı olmasını istemiştik.
Bizim için en önemli ayak şu olmalı; uluslararası lobimizin ciddi bir şekilde diasporaya dönüşmesi lazım. Bunun çok verimli olacağını düşünüyorum. O konuda ciddi katkılar sağladığımızı en iyi bilenlerden bir tanesinin de DTO Başkanı Metin Kalkavan olduğunu söyleyebilirim. Bu konuda Paris IMO’daki girişimlerimizi biliyor, Tokyo Momerandum’unda girişimlerimizi biliyor. Amerikan Sahil Güvenlik Komutanlığı’nda ciddi girişimlerimiz var. Yine IMSO Direktörü Esteban Pacha Vicente’de konuklarımız arasındaydı. Türkiye’nin global ayaklarının oluşması için bu tür organizasyonlar yapılsın ki ülkemizin uluslararası arenadaki itibarı yükselsin.
Uluslararası bir sektör ama çok mu kapalı kutu denizcilik sektörü?
Global bir sektör de herkes yükünün derdinde. Armatörlerimizin Ar-Ge’ye ciddi yatırım yapması lazım. DTO gelirlerinin yüzde 50’sini eğitime veriyor, Piri Reis Üniversitesi’ne. Güzel, eğitime çok güzel katkı sağlanıyor fakat bu sorunu çözmüyor. Eğitim belli bir noktaya kadar sorunu çözebilir. Bununla beraber çok iyi bir lobi kaynaklarını oluşturabileceği bir yapının oluşması lazım. Eğitime milyon dolarlar, milyar dolarlar harcayabilirsiniz, çok kaliteli kişiler yetiştirebilirsin ama eğer dünyada sözünü söyleyecek lobin yoksa dünyanın istersen en iyi gemi adamlarını, gemilerini yap bu önyargıları kaldırmaz. Bu konuda Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın çalışmaları söz konusu, sektöre büyük destek oluyor. Bir örnek vermek istiyorum; Denizcilik Müsteşarlığı IMO’da staj yapacak öğrencilere 2.000 TL maaş veriyor. Bu kişiler bu paraya İngiltere’de nasıl geçinecek. Bence stajyer olacak giden öğrencilerin masraflarının bir bölümünü de DTO’nun karşılaması lazım. Yılda zaten ortalama 5-6 öğrenci gidiyor. Diğer taraftan bir anekdot daha paylaşmak istiyorum; Karadeniz’e ve Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler, IMO’ya Boğaz geçişleri konusunda Türkiye’yle ilgili paper’lar veriyorlardı. Geçen dönem IMO’nun Genel Sekreteri Mitropoulos’a Boğaz’da teknede bir kahvaltı düzenledim. O sırada yanımızdan LPG tankeri geçti ve kendisi şok oldu. Evet, yaklaşık 12 milyon insanın yaşadığı İstanbul’da tabiri caizse patlamaya hazır bir bomba Boğaz’dan geçiyor. O günden sonra Türk Boğazlarıyla ilgili herhangi bir paper IMO’ya girmedi.
Peki, 7. Altın Çıpa Ödül Töreni’ne nasıl bir altyapı oluşturdunuz?
Törenden önce altyapıyı oluşturmak çok çok önemli. Biz İstanbul’u gezdiriyoruz ve tanıtıyoruz. Sabah Türk Boğazları’nda bir kahvaltı yaptırıyoruz. Bir geleneğimizde Boğaz’da bir gala yemeği düzenliyoruz. Kahvaltıda hem İstanbul Boğaz’ının seperasyon hattını görebiliyorlar hem de doğal güzelliğini seyredebiliyorlar. Bu kişiler dünyada karar verici mevkideler. Bizim amacımız da onların Boğaz’larımızdaki trafiğe şahit olabilmeleri. Düşünün bir yandan kahvaltı yaparken diğer yandan yanlarından koskoca tankerler geçiyor. Bu yıl IMO Genel Sekreteri olan Koji Sekimuzu yaklaşık sekiz sene bu görevi üstlenecek. Biz Sekimizu’yu İÇTAŞ Genel Müdürü ve CEO’su Bülent Engin’in bize tahsis ettiği helikopterle Boğaz’ı gezdirdik, istedik ki Boğaz’ın tüm seperasyonunu görebilsin. Ve Boğaz’ı kuzeyden güneye, güneyden kuzeye turladık. Sekimizu bize “ İstanbul’un oşinografik yapısını ilk kez görüyorum. Bu benim için çok önemli” dedi ve İstanbul Boğaz’ının dünyanın en tehlikeli boğazlarından bir tanesi olduğunu vurguladı.
Altın Çıpa’nın yadsınamaz bir başarısı var. Recep Canpolat bu projenin bu kadar başarılı olacağını tahmin ediyor muydu?
Ediyordum. İşler hayalle başlar. Bununla ilgili bir armatör büyüğüm bana dedi ki “Ya Recep, senden bekliyorduk ama bu kadar büyük ateş edeceğini tahmin etmiyorduk.” Biz kendimizi anlattığımız, özgüvenimiz olduğunda dünyada aşamayacağımız bir şey yok. Bizim amacımız para kazanmak değil. Altın Çıpa bir dünya markası ama asıl Türkiye’nin markası. Ülkem adına mutluyum. Bu sebeple bu organizasyonu olabildiğince büyütmek istiyoruz. Tabi bunu da heyecanı kaybetmeden yapabilmek önemli. Çünkü rutine dönersen heyecan kalmaz. Ondan sonra tüccarlığa döner. Biz burada ticaret ve tüccarlık yapmıyoruz. Bunu herkes biliyor, sektör de biliyor. Rutine döndürmeden yeni heyecanlarla, yeni atraksiyonlarla, bunu daha da büyüterek iki güne yayarak, bir gün konferansla veya dünya denizcileriyle, Türk armatörleriyle bir araya getirip ikili ilişkiler kurmalarını sağlıyoruz. Sekimizu’yu ziyarete gittiğimizde, IMO’da konuşulan iki konu vardı, biri IMO’nun 2012 sonu itibariyle yapılacak konsey seçimleri, diğeri de Altın Çıpa’ydı. Gana’dan, Kenya’dan, İtalya, İspanyol, Brezilyalı dostlarımızla karşılaştık. Endonezya’nın yeni gelecek sene gelmek istediklerini belirtiler. Önümüzde IMO seçimleri var. IMO seçimlerinde Türkiye beşinci sıradan seçildi. Daha önce 10. sıradan seçiliyordu. Sözün özü ikili ilişkiler çok çok önemli.
Denizhaber Ajansı’nın önümüzdeki dönemde uygulamayı planladığı yeni bir proje söz konusu mu?
Biz yeni bir projeye başladık. Türkiye’nin dünyada denizcilik diasporasında altyapısını oluşturabilmek ve akademik çalışmaları dünyaya sunabilmek amacıyla “Uluslararası Denizcilik Stratejileri Araştırma Merkezi (UDSAM)” adlı projeyi hayata geçirmek istiyoruz. UDSAM bizim için yeni bir heyecan, yeni bir yapılanma. Proje bize ait ama biz sektöre sunuyoruz. Biz burada öncülük ediyoruz, bunu sektöre bırakacağız, bizim bünyemizde kalmayacak. Proje, Türkiye’nin, denizcilik sektörümüzün projesi olacak. Projeyle ilgili yaklaşık 80’e yakın ülke ile de ikili ilişkiler noktasına geldik. Yazışmalarımıza başladık. Bu konuda Türkiye’nin oluşturabileceği yapı içerisinde desteklerini de istedik. En son IMO Genel Sekreteri Sekimizu’yu geçen hafta ziyaretimde -Altın Çıpa Ödül Töreni’ne geldiğinden dolayı teşekkür ziyareti için Londra’daydım- ona sundum. Kendisi bizlere bu projenin başarılı olabileceğini hatta IMO’da danışmanlık üstlenecek bir masanın oluşmasına katkı sağlayabileceğini dile getirdi.
UDSAM’la amacımız dünyada lobi çalışmalarının altyapısının tam manasıyla oturtup, uluslararası Türk denizcilik diasporasını dünyada oluşmasını sağlayabilmek. Kendinizi anlattığınız zaman sorun olmuyor. Bu diasporanın yapacağı görev sorunla direkt muhatap olabilmek ve sorunu direkt olarak anlatabilmek veya kendini anlatabilmek. Kendini anlatmazsan sana yardımcı olan olmaz.
virahaber.com