“Türkiye’de, Jotun 1986 yılında temsilci olarak geldi ve iki kişi olarak başladı. Operasyon bugün 300 kişiye geldi ve 150 milyon dolar civarında ciroya ulaştı. Bu yadsınamayacak bir başarı.” diyen Jotun Türkiye Murahhas Azası Şükrü Ergün bu başarının sırrının “organik büyüme” olduğunu söylüyor. Bu kavramı “dışarıdan yetişmiş, deneyimli personel almıyoruz, tohumdan yetiştirmeyi tercih ediyoruz. Üniversiteden mezun, çok az tecrübeli veya hiç tecrübesiz, bizim kumaşımızdan diye tabir edebileceğimiz, şirket kültürü paylaşabilecek arkadaşlarımızı bünyemize katıyoruz. Onlar da çok kısa sürede bizden biri olup çıkıyorlar.” diyerek açıklayan Ergün ile Jotun’u, başarılarını, bu başarının altındaki nedenleri, önümüzdeki döneme yönelik sürprizlerini ve tabi ki denizcilik sektörünü konuştuk.
Jotun Türkiye, özellikle 2008 kriz döneminden bu yana önemli değişiklikler yaşadı, önce bundan bahsedelim isterseniz?
2008’de kriz döneminde ciddi bir yatırım yaptık. Hem fabrika kapasitemizi artırdık, hem de Gebze’deki binamızı yaptık. Asıl planımız bir atılım yapmaktı. Bilindiği üzere denizcilik sektöründe ve endüstri sanayi boyalarında pazar lideri konumdayız. Bu dönemde inşaat boyalarında da bir atılım gerçekleştirelim istedik, dört yıllık stratejik bir plan yaptık ve krizin bizi etkilemesine izin vermedik. Süreçte aldığımız tedbirlerle krizden minimum seviyede etkilendik. Bu süreçte genç insanları kadromuza kattık. Zaten bizim felsefemiz; “organik büyüme”. Onu da şöyle anlatıyoruz; dışarıdan yetişmiş, deneyimli personel almıyoruz, tohumdan yetiştirmeyi tercih ediyoruz. Üniversiteden mezun, çok az tecrübeli veya hiç tecrübesiz, bizim kumaşımızdan diye tabir edebileceğimiz, şirket kültürü paylaşabilecek arkadaşlarımızı bünyemize katıyoruz. Onlar da çok kısa sürede bizden biri olup çıkıyorlar. Bu bizim başarımızın sırrını oluşturuyor. Bu bayilerimiz için de geçerli. Örneğin inşaat boyalarımız için, inşaat sektörüyle iş yapan ya da bu işi yapmak isteyen belirli standartları oluşturmuş bayileri aldık ve yetiştirdik. Hem teknik, hem şirket kültürü, hem de raporlama olarak birer küçük Jotun ünitesi oluşturduk. Bu özelliklere sahip Türkiye çapında 200’den fazla bayimiz var. Jotun bu geometrik büyümesini, bu organik büyümeye ve krize rağmen yaptığı stratejik plana sadık kalmasına borçlu.
Bu süreçte yenilikler neler?
Türkiye’de Jotun’un iki tane fabrikası var; biri toz, diğeri ise yaş boya. Toz boya yüzde 100 Jotun’un sahip olduğu bir şirket. Dünyada bir ilk olarak Türkiye’de, bu iki operasyonun tek çatı altında birleştirilmesine karar verildi. O şirketin yönetimine de ben getirildim. Şu sıralar iki şirketi her anlamda birleştirme ve benim de bu alanda uzmanlaşma prosesim başladı.
Dünya genelindeki Jotun firmaları Türkiye’yi örnek aldılar, bunu biraz açabilir misiniz?
Bu benim çok gurur duyduğum bir konu. Türkiye’de, Jotun 1986 yılında temsilci olarak geldi ve iki kişi olarak başladı. Operasyon bugün 300 kişiye geldi ve 150 milyon dolar civarında ciroya ulaştı. Bu yadsınamayacak bir başarı. Bu konuda yurt dışındaki ana şirketlerden ciddi anlamda hem takdir, hem teşekkür alıyoruz. Onlar da bu başarıyı yakınen takip edip, Türkiye’ye yeni görevler veriyorlar.
Özetlemek gerekirse, Türkiye sonuçlarından ve yarattığı iş hacminden önce insan kalitesiyle dikkatleri çekmeye başladı; çünkü Türkiye nüfus ortalaması genç bir ülke ve çok iyi eğitim alan gençlerimiz var. Yeter ki değerlendirilsinler. İşte biz onu yapıyoruz. İnce eleyip sık dokuyoruz ve daha önce bahsettiğim standartlarda bizimle çalışacak, şirket değerlerini benimseyecek arkadaşları alıp kendimizden biri gibi yetiştiriyoruz. Böylece bir ailenin bir parçası olduklarını görüyorlar, sonra da ayrılmak istemiyorlar. Şirkete ne kadar katkı ve bağlılık gösterirlerse şirketin de onlara bir misli bağlılık gösterdiğini ve daha fazla katkı sağlamaya çalıştığını görüyorlar. Şirketimizde eğitim, kişisel gelişim ve kariyer olanakları bunun en önemli göstergesi. Bugün itibarıyla Türkiye bünyesinde yetişen dokuz çalışma arkadaşımızın yurt dışı görevleri var. Bizden daha fazla personel talebi var; tabiri caizse boya fabrikası gibi personel yetiştirmemizi bekliyorlar. Yurt dışından buraya uzman grupları gönderiyorlar ve bize; “Kriz dönemleri de dahil olmak üzere, her dönemde diğer ülkelere kıyasla büyük fark yaratıyorsunuz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?” diye soruyorlar. Benim felsefeme göre şirketin en değerli varlığı ne sermaye, ne stoktaki mal, ne fabrika, ne de hammaddedir, sadece ve sadece personeldir. Jotun Grup dünyada yaptığı yatırımlarla, bu istihdam politikasına “Turkish Model” adını koydu ve stratejik planlarını ve kararlarını, Türkiye modelini esas alarak temellendirmeye başladı.
Peki, denizcilik sektöründeki krizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Üzülerek söylüyoruz ki dünyada bir kriz var. Bu krizden Türkiye’nin etkilenmemiş olması mümkün değil. Denizcilik uluslararası bir iş kolu, yani iç pazara hizmet ederek denizci olunmuyor. Dolayısıyla Türk armatörleri de bu krizden ister istemez etkileniyorlar. Navlunların geldiği seviye, piyasadaki yük miktarı ve gemi tonajı belli. Sektörümüz bunlardan etkileniyor ve yakın vadede de hem okuduğum raporlarda, hem de konuştuğum yurt içi ve yurt dışı armatörlerle bu krizin çok süratli bir şekilde aşılacağına dair bir yeşil ışık henüz ortada yok. Ama geçmişe baktığımızda bu tür iniş çıkışlı grafiklere çok rastlıyoruz. Şimdi geldiğimiz nokta da o günlerden farklı değil. Farklı olan tek husus Türk denizciliğinin boyutu. O zaman çok küçük olan sektörümüz, şimdi söz sahibi olan bir ülke haline geldi. Gerek tonajıyla, gerek gemi yaş oranıyla, gerekse de armatörlerin piyasa bilgileri ve eğitim seviyeleriyle. Türkiye bu krizi de aşacak, dünyada aşıldığı anda krizi ilk aşan ülkelerden biri de biz olacağız.
Gemi inşayı değerlendirirsek Türkiye için nasıl bir tablo çıkar? Sizce neyi yanlış yaptık?
Aslında o Türk denizciliğine özgü bir şey değil, Türk ticaretine özgü. Türkiye’de başarılı bir yerde yeşil ışık görüldüğünde herkes aynı şeyi yapmaya başlıyor. Herkes en iyi bildiği şeyi yapmaya odaklanmıyor. Tam tersine işi bilen de, bilmeyen de o pazara giriyor. Altyapı, teknoloji, ekipman olmadan, hazır hale gelmeden de yüzlerce insan aynı işe girdiğinde krizden etkilenen de ilk onlar oluyor. Çünkü tecrübe eksiği fazla. Şimdi tersanelerin çoğu tamir-bakıma döndü.
Aynı zamanda marketing probleminin de yaşandığını söyleyemez miyiz?
Tanıtım ve imaj çok önemli. Öncelikle odaklanacak işi oluşturmak lazım. Gemi inşa da Türkiye’de finansal sorunlar gündeme geliyor. Türkiye’deki bankalar denizciliğe soğuk bakıyorlar. Ayrıca dünyanın her yerinde, büyük gemi inşa ülkelerinde devletin çok ciddi anlamda yardımları da var. Türkiye’de o yardımların olmasını temenni ediyoruz.
Önümüzdeki süreçteki Jotun’un sürprizleri var mı? Yeni yatırımları olacak mı?
Jotun’un birkaç sürprizi var. Kısa vadede toz boyada büyük bir yatırım planlandı. Diğer taraftan esas büyük sürpriz Türkiye bir bölge merkezi oluyor. Bu ayın içinde açıklanmasını bekliyoruz. Türkiye’ye bağlı şu an için sekiz ülke var ve bu ülkeler daha da çoğalacak. Jotun dünyadaki organizasyonunu çeşitli bölgelere bölüp, bölgenin başına da bir sorumlu getiriyor; Türkiye’de merkezlerden biri olacak. Ayrıca bir Ar-Ge laboratuarı oluşturulacak.
Son olarak vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Kriz zamanlarında herkes için maliyet her zaman çok önemli ama dostlarımız kaliteden taviz vermesin diye düşünüyorum. Kaliteden verilen taviz uzun vadede çok ciddi problemlere yol açıyor. Bu yolun uygulandığını piyasadan duyuyoruz. Bu algının düzeltilmesi için de biz de payımıza düşeni yapmaya çalışıyoruz.
virahaber.com