18 yaşındaki Dona Maria, yaşlı deniz kurduna gönlünü kaptırdı ve onun son büyük seferinin en önemli hazinesi oldu. 110 kadırga, 40 kalite, 4 baştardeden oluşan büyük donanma, Sarayburnu açıklarından süzülerek Marmara’ya açılıyordu. Kanuni Sultan Süleyman, hemen yanı başında bulunan Derya Kaptanı Barbaros Hayrettin Paşa ile donanmanın geçişini gururla seyrediyordu. Son tekne de geçtikten sonra Barbaros ayrılmak için harekete geçti.
Kanuni: - Göreyim seni Hayrettin, bu seferde nasıl cenk eder, nasıl yararlıklar gösterirsin, dedi.
Barbaros, o devrin iki yüzlü vezirlerinin davranışlarından çok uzak ağırbaşlı bir tavırla hiç ezilip büzülmeden ve tok bir sesle: - Hayrettin kulun devlete layık olmaya çalışacaktır yanıtını verdi.
Padişahın elini öperek huzurdan ayrıldı. İskelede bekleyen 24 çifte kayığına atlayarak amiral gemisine geçti.
İspanya Kralı ve Almanya İmparatoru Beşinci Şarlken, Fransa’ya mütemadiyen çullanıyordu. Son olarak Fransa’nın Akdeniz sahilindeki Nice Kalesi’ni ele geçirmişlerdi. Kalenin geri alınması ancak İspanyol Donanması’nı yenmekle mümkündü. Varlık gösteremeyen Fransa Donanması ise, bu işin üstesinden gelmekten çok uzaktı. Şarlken’in donanmasına haddini bildirecek tek güç Barbaros’tu. Bunu bilen Fransa Kralı Birinci François, Kanuniye başvurmuş ve Osmanlı Donanması’nın yardımını istemişti. İşte 1543 yılının nisan ayında İstanbul’dan hareket eden Osmanlı Donanması, Fransa’nın yardımına gidiyordu.
Haziran ortalarında Mesina Boğazı’ndan giren Osmanlı Donanması, su ihtiyacını karşılamak üzere Recio Şehri önünde demirledi. Gemilerden görevlendirilen leventler fıçılarla, varillerle sahile çıktılar. Su temin etmek için sağı solu araştırıp önlerine çıkan evlerin kapılarını çaldılar. Fakat şehirde tek bir canlıya rastlamadılar. Donanma bu kıyılara gelmeden Barbaros’un rüzgarı buralarda çoktan esmişti. Şehir ahalisi korkusundan dağlara kaçmıştı. Leventler, şehirde su ararlarken Recio Kalesi’nden üzerlerine top ve tüfek ateşi yağmaya başladı. Birkaç levent yaralandı ve şehit oldu. Bunu duyan Barbaros kükredi. Sahile bir miktar top ve asker çıkartarak kaleyi ateş altına alarak kuşattı. Kale, iki gün sonra teslim oldu. Şehrin komutanı ve ailesi, haklarında verilecek cezanın dehşetiyle titreyerek kalenin iç tarafındaki şatonun salonunda bekliyorlardı.
Barbaros, iki sıra dizilmiş muhafız alayının ortasından şatoya doğru ilerlerken hırsından soluyordu. Leventlerine yapılan bu saldırıyı bir türlü hazmedemiyordu. Çenesi kasılmış, gür kaşları çatılmış, sağ eli belindeki hançerinin kabzasında olduğu halde bir fırtına gibi salondan içeri girdi. Bütün heybet ve haşmetiyle salonun ortasına kadar yürüdü. Herkes Barbaros’un bir gök gürültüsü gibi gürleyeceğini sanıyordu; oysa Barbaros bir anda değişivermişti. Sert ve hiddetli bakışlarıyla oradakileri süzerken bakışları birinin üzerinde takılı kalmıştı. Dudaklarında beliren gizli tebessüm bakışlarında gerçek ifadesini buldu.
Şehrin komutanı olan Don Diago, kendisini takdim ettikten sonra, Barbaros’un hayran bakışlarla seyrettiği genç kızı göstererek:
- Benim kızım, dedi.
İlgili görünen Barbaros “ismi nedir?” diye sordu.
- Dona Maria.
İsmin telaffuzundan bile zevk alan Barbaros son hecesini uzatarak ismi iki kere tekrarladı:
- Dona Maria, Dona Maria.
Ve büyük bir incelikle bu güzel kızı selamladı. Maria, sanki ilahi güzelliğin somut bir örneğiydi. Dona Maria’nın sihirli güzelliği 80 yaşındaki Barbaros’un iç dünyasını bir anda değiştirdi ve kalbindeki aşk ateşini canlandırdı.
Barbaros, kale komutanını ve ailesini baştardesine davet etti. Geminin kıç kasarasındaki köşkünde onlara mükemmel bir ziyafet verdi. Yemeklerin gümüş kaplarda servis edildiği yemek boyunca, herkesin kaba saba insanlar olarak tanıdığı denizcilerin bu ününü yıkarcasına Barbaros tam bir salon adamı gibi davrandı. Misafirlerinin hepsiyle tek tek ilgilenirken, Dona Maria’ya ayrıcalık tanıyor; ona daha bir cömertçe davranıyordu. Hiçbir fırsatı kaçırmayan gözleri Dona Maria üzerinde geziniyordu. Dona Maria da sürekli olarak Barbaros’u izliyordu gözleriyle. Onun da bakışlarında Barbaros’a karşı derin bir hayranlık ifadesi okunuyordu. Sanki hayalindeki Barbaros ile şimdiki Barbaros’u bir türlü bağdaştıramıyordu. O, bu dehşet adamını ne kadar başka hayal etmişti. Şöhretiyle Avrupa’nın atmosferini sarsmış olan, ismi ancak korkuyla anılan, hatırlandıkça zihinlerde kabus yaratan, yakıcı, yıkıcı Barbaros’un şu mütevazı, sevimli insan olduğuna aklı yatmıyordu. Samimi ve neşeli bir ortamda geçen akşam yemeğinden sonra misafirler o geceyi Barbaros’un gemisinde geçirdiler.
Osmanlı Donanması, Recio’dan hareket ettiği zaman komutan ve ailesi de Barbaros’un gemisinde bulunuyorlardı. Fakat savaş esiri olarak değil, değerli misafirler olarak. Barbaros, onları yolda Terasino’ya bırakacaktı. Barbaros’un ilgi odağında Dona Maria bulunuyordu. Onunla konuşuyor, meşgul oluyor; ona kıymetli mücevherler armağan ediyordu. Kız da, Barbaros’un bu iyi davranışlarına bir karşılık vermek istedi ve mehtaplı bir gecede içli ve berrak sesiyle Barbaros’a şarkılar söyledi. Dona Maria’nın sesi Barbaros’u rüyalı bir aleme sürükledi. Elinden gelse zamanı durduracaktı. Bu mümkün olmadığına göre, onunla hayatını birleştirmek de aynı anlama gelecekti. Böyle karışık ve derin düşüncelere gömülmüş olan Barbaros, birden bire kıza evlenme teklif etti. Barbaros’un şöhret ve kudretinin etkisine kapılmış olan Dona Maria, bu teklifi güler yüzle karşıladı ve yanıtını Terasino’ya varınca vereceğini söyledi. Terasino’ya gelinceye kadar Barbaros, bu konuya bir daha değinmedi. Terasino’da alacağı yanıtın heyecanıyla geçirdi günlerini. Merakla beklediği an en sonunda gelip çattı. Donanma Terasino’ya demirledi. Misafirleri sahile çıkaracak olan kayık baştardenin iskelesine yanıştı. Kale komutanı ile karısı Barbaros’a veda ettiler. Sıra Dona Maria’ya gelmişti. Barbaros üzgün ve heyecanlı gözüküyordu. Üzgün oluşunun nedeni tatlı hayallerinin aniden yok olup gitme tehlikesiydi. Genç kız, ağır adımlarla Barbaros’a yaklaştı. Yüzü biraz solgundu. Saniyeleri asırlara çeviren bir bekleyişten sonra Dona Maria, en sonunda, konuştu:
- Ben, sizin yanınızda kalıyorum.
Barbaros, yeniden doğmuş gibiydi sanki. Kulaklarına inanamıyordu. Heyecanını yenmeye çalışırken kızın annesini ve babasını göstererek sordu:
- Geride neler bıraktığının farkında mısın? Ayrıldıktan sonra sakın üzüntü duymayasın?
Bu sözlere Dona Maria’nın yanıtı:
- Benim geçmişim ölmüştür; ben, senin için yeniden yaşıyorum, seni seviyorum. Oldu. Gemi hareket eder etmez çağrılan imam nikahlarını kıydı. Şarlken’e karşı Fransa’ya yardıma giden Osmanlı Donanması’nın bu seferi, aynı zamanda Barbaros ve Dona Maria için bir “balayı seferi” olmuştur.