Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği Başkanı Ramazan Özkaya, Karadeniz'de hamsi avcılığının önündeki en sıkıntılı durumun, Karadeniz'e kıyısı olan ülkelerin yakın bir gelecekte kota paylaşımına gitmek zorunda kalacağına dair giderek kuvvetlenen işaretler olduğunu söyledi.
Özkaya, 15 Nisan'da başlayan av yasağının 1 Eylül itibarıyla sona erdiğini anımsatarak, "Reislerimiz tüm hazırlıklarını yaparak, heyecanla bekledikleri güne hafta sonu itibarıyla kavuştular. Onlar gibi bizlerin de tek dileği huzurlu ve bereketli bir sezon geçirmektir" dedi.
İnsanoğlunun en temel ihtiyacının beslenme olduğunu vurgulayan Özkaya, "Bu nedenle, gıda kaynaklarının sürekliliği ve sürdürülebilirliğinin sağlanması devletlerin en önde gelen politikalarıdır. Ülkemiz, dünyanın gıda açısından en verimli topraklarına ve denizlerine sahiptir. Akdeniz diye tabir edilen denizler sisteminin kuluçkahanesi olan Karadeniz'in neredeyse yarısı ulusal sınırlarımız içindedir. Esas itibarıyla Atlantik Okyanusu'nun balıkları olan lüfer ve palamut üremek için büyük yolculuklar yaparak Karadeniz'e gelir ve yumurtlarlar. İstavrit, tekir, mezgit, kalkan ve değerli birçok tür yine Karadeniz'de büyük stoklar oluşturan balık türleridir. Elbette bu balık türleri balıkçılık sektörümüz için ekonomik değeri, halkımız için ise yüksek gıda değeri nedeniyle çok önemlidir" diye konuştu.
Özkaya, ülke av potansiyelinin en önemli balık türünün, dörtte üçü Karadeniz'de avlanan hamsi olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti :
"Balıkçılık sektörümüzün de en yüksek ekonomik girdi kaynağı hamsidir. Karadeniz'de hamsi avcılığının önündeki en sıkıntılı durum, Karadeniz'e kıyısı olan ülkelerin yakın bir gelecekte kota paylaşımına gitmek zorunda kalacağına dair giderek kuvvetlenen işaretlerdir. Başta Gürcistan olmak üzere, Romanya ve Bulgaristan AB üzerinden bu konuda zorlayıcı faktörlerdir. Çok uzun yıllardır avladığımız miktarın altında bir ulusal kota bizim için kabul edilmesi mümkün olmayan bir durumdur. Elbette kıyıdaşımız ülkeler Karadeniz'in zenginliklerinden pay alacaklardır ama bu pay Karadeniz'in avcılık tarihinin gerçeklerine ve ülkemiz balıkçılığının çıkarlarına aykırı olamaz, olmamalıdır. Bunun bir tek yolu var, ülkemiz adına kota paylaşımı için masaya oturan merkezi balıkçılık bürokrasimizi doğru bilgilerle, gerçek av kayıtları ile donatmaktır. Bu görev de balıkçı reislerimize düşmektedir. Reisler yakaladığı balıkları jurnallerine tam olarak yazmalı, gerçek av potansiyelimize göre kotanın alınabilmesi için yetkililere destek olmalıdırlar ."
Orkinos avcılığında yaşanan sıkıntıların ve düşük ülke kotasının sebebinin, kota paylaşımı sırasında yetkililerde gerçek av kayıtlarının bulunmaması olduğuna işaret eden Özkaya, "Orkinos avcılığında başımıza gelenlerin yarın hamsi avcılığında başımıza gelmemesi için dikkat etmemiz gereken en önemli husus, avcılıkta kayıt sistemimizi önemsemek ve büyük bir ihtimamla gerçek kayıtları merkezi balıkçılık bürokrasimize ulaştırmaktır. Hak ettiğimiz ülke kotasına sahip olmanın bundan başka bir yolu yoktur ve bütün reislerimiz bu konunun önemini kavramak zorundadır" dedi.
"Karadeniz balıkçılığı ölürse, Türkiye balıkçılığı ölür"
Özkaya, "Karadeniz balıkçılığı ölürse, Türkiye balıkçılığı ölür" diyerek, konuşmasında şunları dile getirdi :"Bu nedenle küçük boyutlarda avlanmadan ve aşırı avcılıktan uzak duralım. Mutlaka balıklarımızı kayıt altına alalım. Bir zamanlar bolluğundan dolayı tarlalara döktüğümüz hamsileri bugün bulamıyoruz. Geleceği de düşünerek sürdürülebilirlik ve su canlıları stoklarının tüketilmeden korunması ana hedef olmalıdır. Su ürünleri, özellikle de balık dünyanın ortak mirası olarak kabul edilmektedir. Bu mirası korumak hepimizin görevidir. Özellikle de reislerimiz tarafından korunmalıdır, çünkü denize yaptıkları yatırımın karşılığı, balık stoklarıyla eş değerdir.
Gelişen filomuzun aşırı artan av gücü sayesinde kısa zaman dilimine sığdırılan av günü başına yapılan aşırı avcılık, pazarın tüketemeyeceği miktarlarda balıkların denizden alınmasına, bunun sonucunda da yakalanan balığın para yapmamasına neden olarak avcılık gelirlerinde ciddi düşüşlere sebep olmaktadır. Avcılık gelirlerinde en büyük pay, yatırım, alın teri ve aldığı riskler dolayısıyla avlayanın yani balıkçının olmalıdır. Büyük stoklar oluşturan pelajik balıklarda kota sistemini daha fazla ertelememeliyiz. Bunun içindir ki denizlerimizin kurtuluşu ve sürdürülebilirliğin sağlanması stokların kendini koruması, balıkçılarımızın para kazanabilmesi için 'kota kota kota' diyoruz ."
"Av sezonunun bu yıl daha bereketli geçmesi bekleniyor"
Balık avı sezonunun, gelen bilgiler doğrultusunda bu yıl daha bereketli geçmesinin beklendiğini anlatan Özkaya, "Her ne kadar hava şartlarına bağlı olsa da bu berekette en büyük katkının geçtiğimiz yıl çıkan korumacı özelliği olan tebliğ ve balıkçılarımızın bu tebliğe uyması olduğunu görüyoruz. Sektör olarak baktığımızda hareketli, dinamik ülke ekonomisine 3 milyara yakın katkı ve 300 bin kişiye direkt ya da dolaylı iş istihdamı sağlayan, halkımıza en iyi et ürünü olan balık sunan sektörümüzün bölgelerde sorunlara çözüm bulmak için bakanlığımız bünyesinde uzun yıllardan sonra kurulan ve başarı ile görevini sürdüren Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğünün, iller bazında da şube müdürlüklerinin kurulması, kontrol ve balıkçılık hizmetleri açısından büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle şubelerin kuruluşunun gerçekleştirilmesi acilen gerekmektedir" diye konuştu.
Özkaya, birliğin beklentilerini ise şöyle sıraladı : "Aşırı avcılığın engellenmesini istiyoruz. İyileşmiş stoklar ve daha etkin kontrol talep ediyoruz. Ağdan sofraya şeffaflık, paydaşı balıkçı olan yönetimde söz sahibi sektör olmak istiyoruz. Arz talep dengesi sağlanmalı. Kaçak avcılıkla mücadele edilmeli. Stoklara uygun kota getirilmeli. Giderler denetim altına alınmalı, yakalanan balıklar reel fiyattan satılmalı. Koruma alanları ilan edilmeli ve deniz kirliliği önlenmelidir. Bu beklentilerimizin gerçekleşmesi umuduyla, yeni av sezonumuzun bereketli ve kazançlı geçmesini diliyorum."
virahaber.com