Armatör Ali İpar 12 Haziran 2015 günü Brezilya’da vefat etti ve Rio de Jenairo’da toprağa verildi.
Maceraya benzeyen, fakat hazin bir ömür yaşamıştı; 1948’de yakın arkadaşı yönetmen William Rowland’ın Louis K. Ansell Productions şirketi adına çekeceği “Woman in The Night” adlı filmin senaryosunu yazmıştı. Meksika’da çekilen filmin setinde ünlü aktris Virginia Bruce (1910-1982) ile tanıştı.
Anılarını şöyle anlatmıştı; “Armatörlük alanında yaptığım atılım çok talihsiz bir döneme rastladı. 27 Mayıs İhtilali ile bu yatırımlarım mahvedilmekte kalmadı, ben de iki sene hapislerde süründüm. Seneler sonrasında Süleyman Demirel’in ‘On sente muhtaç Türkiye’ sözünü hatırlarsak, 1950’lerin sonundaki Türkiye’nin durumu aynen böyleydi.
Babam Hayri İpar 75 yaşına geldiğinde tüm başarılarını maziye emanet ederek çalışma hayatından çekildi. Ben de erkek kardeşlerimle babamın işlerine sahip olmaya yöneldim. Erkek kardeşlerimden biri genç yaşta vefat etmişti. Yaşadığım Amerika’dan İstanbul’a döndüm. Babamla görüşürken, işlerini üzerime almayı iftiharla istediğimi ifade ettim. Ancak içimden de babam her şeye karışacak diye ödüm patlıyordu. Babamın günahını almışım; beni tamamiyle serbest bıraktı. Babam çok büyük bir müteşebbisti ve sanayiciydi. Türkiye’de İş Bankası’nın asıl kurucusu sayılmalıdır. Celal Bayar’a müşavirlik yapmıştır. Kâzım Taşkent babamın yanında çalışırdı; Yapı Kredi Bankası’nın kuruluşunda da babamın öncü rolü vardır.
Benim bir yaşam kuralım vardır; Hep gözümle görebileceğim alanlara yatırım yapmayı isterdim. Mesela madencilik, mesela armatörlük, mesela büyük inşaat yatırımları. Madencilik yapıyorsunuz, maden ocakları açıyorsunuz, maden çıkartıyorsunuz, satıyorsunuz veya işleyerek satıyorsunuz. İnşaat, planlar yapıyorsunuz ve büyük tesisleri inşa ediyorsunuz. Babamın işlerinden tamamen ayrı alanlara yöneldim ve başarı tesis ettim. Derken Adnan Menderes’in zamanında, işte o on sent muhtaç olduğumuz günlerde Amerika’dan 300 milyon dolar kredi verileceği haberi geldi. O yıllarda bu Türkiye için adeta 30, hatta 300 milyar dolar gibi önem taşıyordu. Şimdiki rakamlarla kıyasladığımızda gülünç geliyor. Amerika kendi ülkesinden olmak üzere Türkiye’ye 300 milyon dolarlık mal ithalatına imkan sağlamıştı. O zaman bu malları kim taşıyacak diye düşündüm. Türkiye’nin doğru dürüst ticaret filosu yoktu ve devletin sahip olduğu gemilerle de böyle bir taşıma yapılması son derece zor görülüyordu. Yurtdışında param olduğundan kredimi de kullanarak Türkiye’ye en ucuza mal olacak gemileri aradım. Bunlar Liberty tipi gemilerdi. Bir de Haşim Mardin’in Haran gemisi Ticaret Bankası’nca el konulmuş olarak duruyordu. Bankanın Genel Müdürü Ulvi Yenal’dı. Banka bu gemiden kurtulmak için çarelere arıyordu. Ben bu gemiyi almak üzere talip olunca, adeta bayram yaptılar. Haşim Mardin sorunundan kurtulmak için hatta ‘Bir imzan yeter’ dediler.
Armatör Ali İpar olarak anılmaktan mutluluk duydum Haşim Mardin maalesef o sırada Almanya’da perişan haldeydi. Gemi ise hiçbir sigorta şirketi sigorta etmediğinden dolayı, tamamıyla korunmasız bir haldeydi. Aldığı yaralardan dolayı bazı yerlerine beton dökülmüştü. Gemiyi İstinye’ye getirdik. Ama İstinye Tersanesi yetkilileri geminin enaz altı hafta sürecek havuz bakımı ve büyük onarım işi olacağını belirterek almak istemediler. O zaman ben kendilerine havuza almalarını ve istedikleri sürede havuzu boşaltmazsam, talep edecekleri tazminatı derhal ödeyeceğimi, bu konuda bir sözleşme yapılmasını teklif ettim. Bu teklifim resmileşti ve gemi havuza alındı. Bu o sırada madenlerimde bulunan çok güçlü kompresörleri İstinye’ye naklettirmiştim. Kendi ekiplerim, başlarında amcamın oğlu Rüştü İpar olmak üzere gemiye girdiler ve 24 saat üzerine üç vardiya çalışarak, o müthiş beton kaplamaları kısa zamanda parçaladılar. Ardından geminin gerçek anlamda onarımı başladı ve zamanında bitirildi.
Geminin baş tarafından büyük bir yarası vardı. Orasını betonlayarak yüzer halde kalmasını sağlamışlar. Filom dört gemiye yükselmişti. Dört gemi satın almak için de anlaşma yapmıştım. Uzun lâfın kısası o gemiyi kefil göstererek ve kendi sermayemi ilave ederek üç gemi daha satın aldım. Busefer dört gemiyi teminat göstererek Yunanistan’dan dört gemi daha satın almak üzere anlaşma yaptım. Böylece İpar Transport’un filosu kısa zamanda 8 gemiye yükselmiş olacaktı. Ama bu dört gemi asla gerçekleşemedi. 27 Mayıs İhtilali’yle her türlü iftiralara maruz bırakıldım. Ardından Metin Toker, Akiş dergisinde çok ağır yazılar yazdı. Babam ben armatörlüğe adım atarken “Oğlum bu Karadenizliler seni yaşatmaz” demişti. Aksine beni yaşatmayanlar Karadenizliler değil, ihtilâl darbesi ve ona çanak tutanlar oldu. Babam kahrından memleketini terk etti ve Almanya’da kahrından öldü. Babam yüzbaşı rütbesiyle hukuk mektebine girmiş, onurlu bir gazi ve kahraman askerdi. İhtilal sayesinde “Türkiye’nin en büyük armatörü” ilan edildim. Ardından Yassıada Mahkemeleri’nde akla hayale gelmeyen iftiralara maruz bırakıldım ve 2 sene hapse tutuklu oldum.
Dövülerek, dayak yiyerek, itilerek, iftiralarla ıstırap dolu iki yılımı hapislerde geçirdim. Böylece onların iddia ettiği büyük armatörlük yaşamım iki sene sürdü ya da sürmedi. Yassıada Mahkemesi’nde beni mahvettiklerini sandılar. Oysa mahvettikleri Türk bayraklı dört ticaret gemisi oldu. O gemileri Haliç’te hapsettiler. Ardından Deniz Yolları’na verdiler. Onlar da çalıştıramadı ve zarar ettiler. O kadar sorumsuzdular ki, ettikleri zararın bedelini bir de benden talep etmek üzere mahkeme açtılar. Oysa ben hep uluslararası denizcilik geleneklerine saygı duyarak, tüm zabitanımın ve gemicilerimin en iyi imkanlarla donatılmasına daima önem verdim. O yıllarda Atlantik seferi yapabilecek uzak yol kaptanlarının sayısı çok azdı. Var olanlar da hayli yaşlanmış kaptanlardı. Mecburen baide kaptanı dedikleri uzak yol kaptanı cüzdanı olan bazı yaşlı kaptanları süvari gibi gösterip göreve aldık. Ama İkinci kaptanlarımı mektepten yetişmiş genç ticaret kaptanlarından seçtim. Onlara her türlü yetkiyi verdim. Makine zabitlerim de öyleydi.
27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi sonunda Haliç’e bağlanan İpar Transport gemileri sonunda hurdaya çıkartılacaktır.
Aylarca denizlerde kalan bu insanların insanca beslenmeleri için zabitan ve gemici ayırımı yapmadan herkese en iyi kumanya çıkartılmasını emrettim. Yemekleri lezzetli ve kaliteli olmalıydı. Yine maaşlarını benzer şirketlere karşın çok daha yüksek tuttum. Benzer uygulamayı Haşim Mardin de yapmıştır. Ben süvari ve çarkçıbaşının eşlerini yanlarına almalarına müsaade ettim. Hatta çocuklarını almalarına da engel olmadım. Çok takdir ettiğim kaptanlarımdan Kaptan Nejat İncediken’i ve birkaçını daha hatırlıyorum. Gemilerimiz Amerika hattında ve bir de Kontinant’ta tarifeli seferler yapıyorlardı. Süratle tanınmaktaydık. Ama ne çare kanlı bir ihtilalin içerisinde kaldık ve bu ihtilal bize de kötülük etti.
Ben bunca yıl sonrasında yine söylerim; Satın aldığım gemiler, benzerlerine nazara en ucuz gemilerdi. Türkiye’den bir kuruş bile çıkmadı. Bu gemileri yurtdışındaki servetimden ayırarak satın aldım. Ne yazıktır ki iftiralara maruz kaldım ve Türkiye’den döviz kaçırdım diye mahkûm oldum. Sadece ben mahkûm edilmedim, gemilerin mahkûm edildi, umutlarım yok edildi. Neyi anlatayım. Tarih birgün doğruları yazacaktır. Öylesine kırgınım ki, aziz vatanımdan uzaklarda yaşıyorum ve birtürlü geri dönmeye gücüm yetmiyor.” Ali İpar görüşmememizde eşi Maria Amelia Galvao İpar’la beraberdi. Arkadaki duvarda oval yaldızlı çerçevede babasının büyük renkli fotoğrafı asılıydı. Kırgındı, kızgındı, küskündü. Hayri İpar’la başlayan ve Ali İpar’la devam eden İparların yaşam öykülerini muhtelif kaynaklardan ve basın arşivlerinden derlediğim öyküyü özetleyerek müteakip satırlarda bir araya getirdim. Tarih krolojisindeki olaylar ve gerekse armatörler açısından baktığımız Ali İpar ve kurduğu İpar Transport Ltd. , medyada senelerce işlenmiş, irdelenmiş ve merak konusu olmaya devam etmiş bir olayın öyküsüdür. Değil ki, bu öykünün bazı satırlarında bazı satırlarında katı devletçiliğin nerelere kadar uzandığının baskısını görürsünüz. Eğer 27 Mayıs İhtilâli olmasaydı, İpar Transport Ltd. armatörlük şirketi pek gündeme gelmeyecek ve diğer armatörlük şirketleri gibi yoluna devam edecekti. Medya, gerek gazeteler ve gerekse siyasi içerikli dergiler Ali İpar’ı, İpar ailesini, İpar Transport’u dillerine dolamayacak, birbiri ardından haberler yapılmayacak, siyasi içerikli dergilerin ana konusu haline gelmeyecekti.
Son yıllarında İstanbul’a geldiklerinde görüştüğüm Ali İpar eşi Maria Amelia Galvao İpar ile
Haliç’te hurdaya çıkartıldılar 27 Mayıs İhtilali, İpar Transport’u değil, ama İpar Transport Ltd. ’in filosundaki dört gemiyi Haliç’e hapsetti ve çürümesi için 10 sene tüm beceriksizliği gösterdi, sonunda gemi sökümcüsü İlhami Söker’e ihaleyle sattı. Böylece gemiler Haliç’te söküldüler; gemi sacından jilet yapılamayacağını bilemeyen basın da “İlhami Söker gemilerin çelik saçlarından jilet yaptıracak” diye başlıklar attılar.
Yıllarca Haliç’te şamandıraya bağlı tutuldular… Sonunda hurdaya verip yok ettiler!
Mehmet Ali İpar Ali İpar’ın babası Mehmet Hayri İpar 1882 yılında Mudanya’da dünyaya geldi. Babası, Mudanya’da uzun yıllar Posta ve Telgraf Müdürlüğü yapmış Ahmet Rüştü Efendi; annesi Mudanya eşrafından Sümbülzâdeler’in kızı Şaziye Hanım’dır. Mehmet Hayri İpar, Mudanya’nın sevilen eşrafından, son Osmanlı Posta Müdürü Ahmet Rüştü Efendi’nin oğludur. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Hayri İpar, ülkenin ilk şeker fabrikasının ortakları arasına girer. Elde ettiği kazançla ticari faaliyetlerde bulunur ve ülke çapında bir işadamı konumuna yükselir. Ama Mudanyalı olduğunu hiç unutmaz ve büyük bir cömertlikle doğduğu kasabaya hizmet eder. Mudanya’da modernleşmenin öncüsü sayılan Hayri İpar, ilçede annesi adına Şaziye Rüştü Sağlık Yurdu’nu, babası adına da Ahmet Rüştü Çocuk Yurdu’nu kurar. Mudanya Mütarekesi’nin imzalandığı konağı satın alır ve müzeye dönüştürerek Belediyeye hediye eder. Ayrıca ilçeye Dispanser ve Doğumevi yaptırır, İnönü Heykeli’nin yapılmasını da finanse eder. 1966’da vefat eden ve adı Mudanya ile birlikte anılan Hayri İpar altı lira maaşlı ve altı çocuklu küçük bir memurun dördüncü oğlu olarak burada doğmuştu. İbtidaiye ve Rüştiye tahsilini Mudanya’da yaptı. İdadi ve Harbiye öğrenimini tamamlayarak subay olarak görev yaparken hukuk tahsil etti. Mudanyalı Ahmet Rüştü Efendi’nin ailesinin dördüncü çocukları Mehmet Hayri, I. Dünya Harbi’nde İsmet İnönü’nün komutasındaki orduda yer almış, çarpışmış, savaş sonrasında ticarete atılmak üzere yüzbaşı rütbesiyle ordudan emekli olmuştur. Dağıstan kökenli, Osmanlı Sarayı’nda görev yapan Mehmet Faik Paşa’nın kızı Emine Tevhide Hanım ile evlenmiştir. Çiftin; 1908’de Şaziye, 1918’de Muazzez isimli kızları, 1921’de Ali ve Muzaffer isimli ikizleri, 1923’te Selma ve 1926’da Mehmet adlı çocukları dünyaya gelmiştir.
Mehmet Hayri Ipar, son derece başarılı iş hayatının sonunda vefatına kadar Şeker Şirketindeki şirketteki murahhas üyeliğini sürdürmüştür. Elde ettiği kazançlarla çeşitli ticari faaliyetlerde bulunmuş, bu kapsamda Sazmaş Sanayi ve Ziraat Makinaları Türk Anonim Şirketi’ni kurarak çeşitli taahhüt işleri gerçekleştirmiştir. Şirket, 1934 yılında Galatasaray adresi ile İstanbul Ticaret Odası’na tescil olmuştur. Kazancının önemli bölümünü hayır işlerine ve Türk Hava Kuvvetleri’ne savaş uçakları alınmasına ayıran Hayri İpar, bir bölümünü de oğlu Ali İpar’a ayırmıştır.
Mehmet Hayri Ipar, son derece başarılı iş hayatının sonunda vefatına kadar Şeker Şirketindeki şirketteki murahhas üyeliğini sürdürmüştür. Elde ettiği kazançlarla çeşitli ticari faaliyetlerde bulunmuş, bu kapsamda Sazmaş Sanayi ve Ziraat Makinaları Türk Anonim Şirketi’ni kurarak çeşitli taahhüt işleri gerçekleştirmiştir. Şirket, 1934 yılında Galatasaray adresi ile İstanbul Ticaret Odası’na tescil olmuştur. Kazancının önemli bölümünü hayır işlerine ve Türk Hava Kuvvetleri’ne savaş uçakları alınmasına ayıran Hayri İpar, bir bölümünü de oğlu Ali İpar’a ayırmıştır.
Mehmet Hayri Ipar, son derece başarılı iş hayatının sonunda vefatına kadar Şeker Şirketindeki şirketteki murahhas üyeliğini sürdürmüştür. Elde ettiği kazançlarla çeşitli ticari faaliyetlerde bulunmuş, bu kapsamda Sazmaş Sanayi ve Ziraat Makinaları Türk Anonim Şirketi’ni kurarak çeşitli taahhüt işleri gerçekleştirmiştir. Şirket, 1934 yılında Galatasaray adresi ile İstanbul Ticaret Odası’na tescil olmuştur. Kazancının önemli bölümünü hayır işlerine ve Türk Hava Kuvvetleri’ne savaş uçakları alınmasına ayıran Hayri İpar, bir bölümünü de oğlu Ali İpar’a ayırmıştır.
Türkiye ile ABD arasında gidip gelerek işlerini yürütüyor, ailesi yeni sosyal çevreleriyle yeniden hareketli bir yaşama başlıyordu. II. Dünya Harbi bittikten sonra Mehmet Hayri İpar, ailesiyle tekrar İstanbul’a döndü. Önce Emine Tevhide hanım ve kızları geldi, Ali ve Mehmet bir süre daha ABD’de kaldıktan sonra dönecekti. Ancak aile için kötü günler başlamıştı. Döndükten kısa sure sonra Mehmet İpar 24 yaşında intihar ederek vefat etti. Yine de rüya gibi hayat on yıllar boyunca devam etti. Tâ ki Mehmet Hayri-Tevhide Emine İpar çiftinin oğlu Ali İpar, babasının yerine işlerin başına geçene değin.
İpar ailesinin servetinin göz kamaştırıcı oluşmasında şüphesiz siyasi yakınlıklar, kullanılan nüfuzlar çok önemliydi. Ama İparlar servetlerini içlerine sindirmesini bilmiş, zenginliği asalete, görgüye, modern düşünceye dönüştürmüşlerdi.
İpar ailesinin servetinin göz kamaştırıcı oluşmasında şüphesiz siyasi yakınlıklar, kullanılan nüfuzlar çok önemliydi. Ama İparlar servetlerini içlerine sindirmesini bilmiş, zenginliği asalete, görgüye, modern düşünceye dönüştürmüşlerdi.
Römorkörün arka planında şamandıraya bağlı olarak yatan İpar Transport gemileri görülmekte.
Adnan Menderes’le yakın dostlukları vardı. Ali İpar da babası gibi devlet ricaline yakındı. Özellikle Demokrat Parti ileri gelenleri tarafından çok seviliyordu. Başbakan Adnan Menderes’e de yakın bir isimdi ve yapacağı bir iş sırasında bu yakınlığı kullandı. Ali İpar, gemi taşımacılığı yapmak istiyordu. Bunun için de oldukça büyük tonajlı beş gemi siparişi vermişti. Gemilerin teslim zamanı geldiğinde, döviz bulmakta zorlanmıştı. Bunun üzerine Başbakan Adnan Menderes devreye girdi ve Ali İpar’a döviz tahsis edilmesini sağladı. Gemiler birer birer teslim ediliyordu. Ancak tam bu sırada 27 Mayıs Darbesi oldu. Devlet Ali İpar’ın gemilerine ve İpar Transport şirketine el koydu. Ali İpar tutuklandı ve Yassıada’da yargılandı. Gemiler uzun süre bakımsız, boş kaldı ve yıllar sonra hurdaya satıldılar!
Ali İpar, Başbakan Adnan Menderes ile Yassıada Mahkemesi’nde yargılanırken.
Şöyle anlatmıştır; “Sabık hükümetin Türk Silâhlı Kuvvetleri tarafından devrilmesi üzerine memlekete döndüm. Gocunacak bir şeyim olsaydı böyle hareket etmezdim”.
Zamanla İpar kelimesinin geçtiği her haber, gazetelerin ilk sayfalarında öncelik taşır hale gelmiştir. Nitekim İpar Transpor Ltd. armatörlük şirketi unutulmuş, “Virginia Bruce ve Ali İpar boşandılar”, “ Ali İpar, Yassıada’daki 27 Mayıs İhtilal Mahkemesi’nde Başbakan Adnan Menderes’le yargılanırken” gibi haberler, 17 Ocak 1964 tarihli gazetelerin cemiyet sayfalarında değil, ilk sayfalarında yer almıştır.. Habere göre; Virginia Bruce ile Ali İpar 16 Ocak günü İkinci Asliye Ceza Mahkemesi kararıyla boşanmıştır. Boşanma davası bir süre önce Virginia Bruce tarafından açılmıştı. Amerikalı arktist Yassıada’da mahkeme edildikten bir süre sonra hapisten meşruten tahliye edilerek yurtdışına çıkmış olan eşi Ali İpar aleyhine dava açarken, aralarında şiddetli geçimsizlik bulunduğunu ileri sürmüştü. Mahkeme bu davayı kabul etmiş ve tarafların gıyabında boşanma kararı vermiştir.
İpar Transport gemileri
• 7086 grt’lik genelyük gemisi 1945 yılında İngiliz MOWT- Savaş Ulaştırma Bakanlığı (W.Runciman & Co.) firması adına- Shipbuilding Corporation Ltd. tarafından Low Walker on Tyne Tersanesi’nde inşa edildi. İlk adı “Prome”du.
• Eylül 1945de denize indirildi ve Kasım 1945’de hizmete girdi.
• Geminin teknik ölçüleri; 430.9 x 56.2 x 21.0 ft. idi.
• Üç silindirli ana makinesi North- Eastern Marine Engineering Co. Ltd. , Wallsend imalatıydı.
• Azami seyir sürati 10.5 knots olan “Prome”1946’da Kaye, Son & Co. Londra şirketine devredildi ve 1947’de “Marthagon” adı verildi.
• 1959’da İpar Transport Co./İstanbul tarafından satın alındı ve “Mehmet İpar” adı verildi.
• 1963’de Haliç’te 27 Mayıs 1960 İhtilâl yönetimi tarafından hapsedildi ve çürümeye terk edildi.
• Eylül 1970 yılında İstanbul- Haliç’te hurdaya çıkartıldı.
M/V Virginia İpar
• 1941’de Caledon Shipbuilding & Engineering Company Ltd. , Dundee tersanesinde “Empire Rhodes” adıyla İngiliz MOWT- Savaş Ulaştırma Bakanlığı adına inşa edildi. 7050 grt. olan geminin denize indiriliş tarihi 19 Eylül 1941 ve hizmete giriş tarihi Aralık 1941’dir.
• 18 Aralık 1945 tarihinde Gdynia, Polonya’da Jute yüklü iken çıkan yangın sonucu ağır hasar gördü ve sıkılan suyun etkisiyle dibe oturdu. Yangın 3 Ocak 1946’ye kadar sürdü.
• 23 Şubat 1946’de yüzdürülerek Almanya’nın kiel limanına yedeklendi. Bir süre sonra 11 Nisan 1946’de İngiltere’nin Glasgow- Falmouth limanına getirildi.
• Yeni sahibi South Georgia Co. tarafından onarıldı ve 1947’de “ Culter” adı verildi.
• Bu isimle Christian Salveson & Co. Ltd. tarafından işletildi.
• 1959’da İpar Transport Co./İstanbul tarafından satın alındı ve “Virginia İpar” adı verildi.
• 1963’de Haliç’te 27 Mayıs 1960 İhtilâl yönetimi tarafından hapsedildi ve çürümeye terk edildi.
• Eylül 1970 yılında İstanbul- Haliç’te hurdaya çıkartıldı. M/V Nezihi İpar
• İlk adı “Empire Asquith” olan 7082 grt’lik genel yük gemisi
• İngiliz MOWT- Savaş Ulaştırma Bakanlığı (R.Chapman & Son firması) adınaShipbuilding Corporation Ltd. tarafından Low Walker on Tyne Tersanesi’nde inşa edildi.
• 4 Eylül 1944 ‘de denize indirildi ve Kasım 1944’de hizmete girdi. Kızak Numarası 9’dur.
• Geminin teknik ölçüleri; 430.9 x 56.2 x 26.8 ft. idi.
• Üç silindirli ana makinesi North- Eastern Marine Engineering Co. Ltd. , Wallsend imalatıydı.
• Azami seyir srati 10.5 knots olan gemi İngiltere’de
• 1946’da Counties Ship Management Ltd. /Lonra şirketine devredildi.
• 1947’de Brockley Hill S.S Co. Ltd. (Counties Ship Managemenet Co. Ltd. ) şirketi tarafından işletmeye alındı ve “Brockley Hill” adı verildi.
• 1951’de Crest Shipping., Nassau tarafından satın alındı ve “Starcrest” adı verildi.
• 1956’da Cia de Nav. Phoenix, Panama şirketi tarafından satın alındı ve “Argosy” adı verildi.
• 1958’de Codemar Cia de Empresas Maritimas, Panama şirketine satıldı.
• 1959’da İpar Transport Co./İstanbul tarafından satın alındı ve “Nezihi İpar” adı verildi.
• 1962’de Haliç’te 27 Mayıs 1960 İhtilâl yönetimi tarafından hapsedildi ve çürümeye terk edildi.
• Eylül 1970 yılında İstanbul- Haliç’te hurdaya çıkartıldı. M/V Nezihi İpar
• 1945 yılında Sunderland Shipbuilding Corporation Ltd. Tersanesi’nde MOWT tarafından “Empire Prome” adıyla inşa ettirildi. 7086 grt. olan gemi 430 ft uzunluğundaydı. Azami seyir sürati 10 knots’du.
• W.Runciman & Co. Ltd. , Newcastle işletmesinde, müteakiben Kaye Son & Company Ltd. , Londra işletmesinde Atlantik konvoylarında ve Hindistan, Malezya seferlerinde yeraldı.
• 25 Temmuz 1947’de Walmar firmasına satıldı ve “Martagon” adı verildi. 1951!de karinası bir batığa çarptığından yara aldı ve Flushing - Vlissingen, Hollanda’da onarıma alındı.
• 15 Kasım 1957 günü Elbe Nehrinde Aalborg ve Hamburg’dan çimento yükü dahil yüklü olarak Venezuela’ya seyir halindeyken “Moselstein” isimli gemiyle çarpıştı. Aldığı yaralardan dolayı batmaması için karaya oturtuldu. Yarası kapatılarak yedeklendi. Blackwater Nehri Mersea mevkiinde Ocak 1958’e kadar bağlı kaldı ve bağladı.
• 1959’da İpar Transport Co. Ltd. adına Ali İpar tarafından satın alınarak “Mehmet İpar” adı verildi.
• 15 Haziran 1963’de 27 Mayıs İhtilali soruşturmaları nedeniyle elkonularak Haliç’e şamandıralara bağlandı. 1970 Eylül ayında İlhami Söker tarafından satın alınarak Balat’ta söküldü.
Bir ailenin sonu
Uzun yıllar birarada yaşayan İpar Ailesi’nin düşüşü 27 Mayıs’la birlikte başladı. Ailenin büyük kızı Şaziye İpar, ünlü Baykent Ailesi’ne gelin gitmişti. Ali İpar ailesiyle aynı evde oturmak yerine Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda ikâmeti tercih etmişti. Şizofren olan Muazzez İpar ise ünlü ressamlardan Rasin Galatasaray camiasında ‘Baron’ olarak tanınan, Şehremini Rıdvan Paşa’nın torunu, eski büyükelçilerden ve Demokrat Parti’nin ilk İzmir milletvekillerinden Vasfi Menteş’in oğlu olan Rıdvan Menteş ile evlenerek aileden son kopan mensubu olacaktı. En küçük kız kardeş Selma ise hiç evlenmeyecek ve ailesine ait Bebek’teki köşkte tek başına yaşayacaktı. Mehmet Hayri-Emine Tevhide İpar çifti artık iyice yalnız kalmışlardı. Mehmet Hayri İpar iyice ihtiyarlamıştı. Mülkleri arasına son kattığı yer Boğaziçi’nde Arnavutköy-Bebek arasında sahilden güneybatıya doğru yükselen çok dik eğimli bir tepe üzerindeki ünlü koruydu. İçinde yer alan Valide Paşa Köşkü ya da Sefarethane Köşkü olarak bilinen yapı kısa zamanda “İpar Köşkü” olarak ünlenecekti. Zamanla Emin Hattat ailesine ait olan bu koruya Etiler yönünde büyük bir kapıdan girilmekteydi. 4.4 hektarlık bir alanı kaplayan ve günümüzde “İpar Korusu” olarak anılan koruda Bizans dönemine ait duvar parçaları bulunmaktaydı.
Ali İpar’ın yurtdışında yaşamaya karar vermesi Hayri İpar’da derin bunalımlara neden oldu ve üzüntüden hastalandı. Tedavi için gittiği Almanya’da 1966’da vefat etti. Muazzez İpar ise 1972’de intihar etti. 1980’li yıllarda bütün çocuklar köşke sahip olmak için dava açtı. Anne Tevhide İpar, 82 yaşında akıl sağlığının belirlenmesi için hastane hastane gezdirildi. Bu arada köşke Cevher Özden talip olmuş anlaşma yapmıştı. Vekaletname verilen Selma İpar, köşkü elde etmek için mahkemeye başvurarak annesinin ‘deli’ olduğuna dair karar alınması yönünde yeni bir dava açtı. Tevhide İpar zorla Bakırköy Akıl Hastanesi’ne yatırıldı ve ‘deli raporu’ alındı. Tüm aile yaşamları hüzün dolu olaylarla ve gurbetle geçen İpar ailesinden Ali İpar’ın yaşamı 12 Haziran 2015 günü Brezilya’da son buldu.
Sonsuzluğa uzanan bu ayrılığın haberi 14 Haziran 2015 günkü Hürriyet’in vefat ilanları sayfasında yer aldı. Merhum Hayri İpar ve Merhume Tevhide İpar’ın oğlu, Merhume Şaziye ve Merhume Muazzez İpar’ın kardeşi, Merhume Muzaffer Menteş’in ikiz kardeşi, Maria Amelia Galvao İpar’ın eşi Fatma İpar’ın babası Armatör M.Ali İpar 12 Haziran 2015 Cuma günü Brezilya’da vefat etmiş ve toprağa verilmişti. Bu vefat ilanında M.Ali İpar için “Armatör M.Ali İpar” yazılmıştı. Ali İpar için, ömrü boyunca ıstırabını çekmesine rağmen, başka alanlarda sürdürdüğü ticaret yaşamına rağmen, onurla takındığı en önemli unvan “Armatör” olmaktı. Ve bu unvanla sonsuzluğa yol aldı.